19 Mart 2021 Cuma

SON ADA

 

SON ADA 

Zülfü Livaneli 

2008

Remzi Kitabevi 

3.Basım - Nisan 2011

223 sayfa

 

Diktatörler kötüdür. Peki kötülükleri tek başına mı peyda olur? Ona müdahale etmeyen, onu engellemeyen, onu başa getiren insanların bu kötülükte payı yok mudur? Buyurun sohbete!

*

Kitapta cennet gibi bir ada var. Ada sakinleri birbirini tanıyor, herkes kendi halinde. Trafik yok, kalabalık yok, bürokrasi yok. Keyifleri yerinde.

Bir gün sahibi öldüğü için boşalan bir ev satılığa çıkarılıyor. Satın alıp adaya gelen kişi ülkenin eski başkanı.

Ada halkı bu yeni komşularını dostça karşılıyor. Kitabın anlatıcısı bu kısımlardan pişman oluyor. Keşke öyle sıcak karşılamasaydık, keşke bu kadar iyimser olmasaydık diye. Kitabın ilerleyen sayfalarında kötü bir şeyler olacağının sinyalini veriyor. Ve kitabın mutlu sonla bitmeyeceğini de hissettiriyor.

Eski başkanı ilk andan beri sevmeyen ve gelecekte olacakları öngörüp tedirgin olan tek kişi Yazar adlı ada sakini. Dostuna anlatmaya çalışıyor bu adamın zamanında ülkeye yaşattıklarını:

“Ülkenin yıllardır kanadığını, kutuplaştığını, insanların birbirine karşı kamplar halinde bölünüp kışkırtıldığını biliyorsun, değil mi?”

“Aralarına nefret tohumları ekilen etnik, dinî ne kadar grup varsa, bunların durmadan birbirini öldürdüğünü, kan davasının giderek azgınlaştığını da biliyorsun.” Sf.38

Neden bu ülkede siyasete dair her şey hep aynı? Neden?

Kitapta aslında bahsedilen ülkenin Türkiye olduğu yazmıyor ama niyeyse bana Türkiye gibi hissettirdi. Niye acaba?

*

Kitabı sinir harbi içerisinde okudum. Hem başkana hem de ada halkının ona bu kadar müsamaha göstermesine. Adam alt tarafı eski başkanmış. Ona neden hala başkan muamelesi yapıyorsunuz? Artık başkan değil, kenarımın başkanı.

Adam gelir gelmez yol boyu gölge sağlayan ağaçları buduyor, medeniyet olsun diyeymiş. Ağaç sevmemek biliyorsunuz bu türün tipik bir özelliğidir.

*

Eskinin başkanı kendi alışkanlıklarını da getiriyor adaya. Adaya bir yönetim kurulu lazım diyor, kabul ediyorlar. Niye kabul ediyorsunuz? Niye yörüngesine girdiniz adamın? Şeyh uçmaz, müritler uçurur lafının doğruluğu. “Bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur.” diyor Yazar, haklı!

*

Ağaca düşman olmanın dışında bu türün hayvanlara da düşmanlığı vardır. Başkan da adadaki martılara savaş açıyor. Martılar bir kere torununu korkuttu, bir kere de kendisini. Savaşın sebebi bu. Martı avına çıkıyorlar. Martılar bu ada halkı gibi karaktersiz olmadığı için karşı saldırıya geçiyor. Başkan puştu hâlâ kendini savunuyor, martı terörüne geçit veremeyiz diyor.

Martıları tek tek tüfekle öldürerek yok edemeyince bir sürü tilki getiriyorlar adaya.

Bu arada martılar azalınca yılanlar artıyor, yılanlar basıyor evleri. Yılanlarla mücadele için ilaçlar ve zehirler kullanıyorlar. Bu defa da ilaç kokusundan evlerde durulamaz oluyor.

Uzman getiriyorlar parayla. Uzman adaya direkler dikiyor, böylece leylekler gelirmiş, yılanları yerlermiş. Tabii ki leylekler gelmiyor. Tabii ki uzman paraları alıp kaçıyor.

Bu defa tilki katliamı yapıyorlar. Tilkiler azalırsa martılar gelir, yılanlar bitermiş.

Tilki katliamı için siyanürlü et kullanıyorlar. Adadaki diğer hayvanlar da yiyip ölüyor.

Zehirlenen hayvanların bazıları su kaynaklarında ölüyor. Böylece Ada halkı da siyanürlü su içer hale geliyor.

Sonra bir şekilde yangın çıkıyor adada. Kül oluyor her yer.

Gerçekten başka türlü de anlamayacaklardı ki hala bile anlamamış olabilirler.

 *

Başkan nihayet gitmeye karar veriyor ve hiçbir suçluluk duymuyor. Türün doğal yapısı gereği. Bu türü tanıyalım: Ağaç sevmez, hayvan sevmez, insan zaten sevmez, ona göre herkes teröristtir. Zaten sonunda da ordu geliyor adaya ve tüm ada halkı hapse atılıyor.

*

Şimdi cevap verelim? Bir insan tek başına mı kötüdür? Onun kötülüğüne izin verenlere ne buyurulur?

Bu eskinin başkanı adaya ilk geldiğinde bakkalın oğlunu dövdürmüştü. Zeka engelli sakat bir çocuk olan bakkalın oğlu . başkanın evine çok yaklaştı diye korumalar dövdü çocuğu.  Sıçtığımın adalıları da hiçbir şey demedi. Tamam bak hiçbir şey dememeye gene devam et ama başkana da bir şey deme,  dinleme, gitme yanına. Neden her istediğini yapıyorsunuz? Her dediğini niye onaylıyorsun? Başkan gel deyince geliyorlar, git deyince gidiyorlar. Bakkalın oğluna gösterdiğiniz kayıtsızlığı başkana da gösterseydiniz. Bu bile bir şeydir. Çünkü bu tür aynı zamanda etrafında seyirci ister. Seyircisi olma. Onu dinlemeyerek, onu onaylamayarak, ona kayıtsız kalarak da onu engellemek mümkün. Pasif direniş denir buna, bu da etkilidir.

Bu umursamadıkları bakkalın oğlu getiriyor başkanın sonunu yalnız. Anlatıcı ve sevgilisi giderayak başkana karşı çıkınca başkan onlara saldırmaya yelteniyor. O sırada bakkalın oğlu müdahale ediyor ve oğlanla başkan uçurumdan aşağı düşüyor.

Bu nedenle ordu geliyor adaya ve herkesi hapse atıyor, vay başkanımızı öldürdüler diye.

*

Kitabı sinirden dinlene dinlene okudum. Ur gibi bir adam. Ne kadar da tanıdık üstelik hem başkan hem adalılar. Offfff! Bu kadar empati tadımı kaçırdı.

*

Benzer bir hikaye için;

Bkz: Sırça Köşk

Sırça Köşk’te de rahatları yerindeyken işgüzarların oyununa gelen bir halk anlatılıyor.

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder