17 Mart 2021 Çarşamba

TANRI KÜÇÜK GÜNAHLARI AFFEDER

 


TANRI KÜÇÜK GÜNAHLARI AFFEDER

(The Last Child)

John Hart

2009

Çevirmen: Harun İçöz, Nazlı Tüzüner

Koridor Yayınları

543 sayfa


Çocuk kaçırma, cinayet, dedektiflik, polislik hikayesi.

*

Johnny 13 yaşında bir yavrucak. İkiz kız kardeşi Alyssa kaçırılmış. Baba terk etmiş. Anne uyuşturucu ve alkol etkisinde. Annesine Ken diye bir adam musallat olmuş, şiddet uyguluyor.

Çok üzücü, rahatsız edici, tatsız bir hikaye. Canınızı sıkmak istiyorsanız buyurunuz.

*

Dedektif Hunt bu olayı çözmek için özel olarak uğraşıyor. Özel olarak uğraşıyor, çünkü Johnny'nin annesinden hoşlanıyor. Bunu itiraf etmiyor gerçi ama anlaşılıyor. Bu kadar ilgiyi başka bir vakada gösterir miydi? Sanmıyorum. Bu vaka uğruna kendi oğluna bile vakit ayıramıyor. Karısı da terk etmiş zaten.

*

Johnny yavrum ise nasıl akıllı, nasıl güçlü bir çocuk. Yavrucak kız kardeşinin kaçırılması meselesinin peşini hiç bırakmıyor. Kardeşini bulacağına inanıyor. Bunu yaparken kimseden yardım almıyor, daha doğrusu alamıyor. Polisler de kendilerince ellerinden geleni yapıyorlar ama hantal ve zayıf kalıyorlar araştırmalarında. Yavrucağın annesi desen kendisinde değil, kadının kendisine hayrı yok, bırakmış, salmış kendisini. 

*

Dedektiflik hikayelerini ben sevmiyorum. Bunu da o açıdan sevmedim. Katil kim diye aramak, düşünmek beni sıkıyor. Kitapta da katili ararken bir sürü şüpheliye ulaşıyorlar. Eyhh sıkılıyorum. Hanginiz katilse çıksın söylesin.

*

Ters köşe yapmak dedektiflik hikayelerinin şanındandır. Bu kitap da bu geleneği sürdürüyor ve  "Aaaaa o muymuş?" dedirten bir sonla bitiyor. İşte o son. Uyarıyorum, sonunu yazacağım, dolayısıyla kitabı okuyasınız varsa şu andan itibaren yazacaklarımı okumayın. Gidin. Gittiniz mi?

Kendime hatırlatmak için yazıyorum sonunu. İleride bu kitap aklıma düştüğünde sonunu hatırlamayacağım muhtemelen. İşte o zaman buraya bakacağım ve "Haaaa!" diye hatırlayacağım.

*

Johnny'nin arkadaşı Jack, Alyssa'nın başına geleni görmüş ama arkadaşına yalan söylemiş. Çünkü Alyssa'nın ölümüne Jack'in ağabeyi Gerald sebep olmuş.

Gerald, yanında dedektif Hunt'ın oğluyla beraber arabayla giderken, bisikletle giden Alyssa'yı görmüşler ve onu korkutmak istemişler. Alyssa kaçarken düşüp ölmüş. 

Gerald, futbol mu beysbol mu bir spor dalında profesyonel kariyere başlayacak, kariyeri zedelenmesin diye babası bu olayı gizlemiş. Jack söylemek istemiş ama çocuğun kolunu kırmış babası. Çocukcağız da korkup söyleyememiş. Ta ki Tanrı'dan bir işaret gelene kadar.

Aklı az ama cüssesi çok bir adamcağız olan Levi ile karşılaşıyor Johnny ve Jack. Levi'nin iki yaşında bir bebeği var. Bebeğin annesi ve erkek arkadaşı bu bebeği arabada bırakıp ölmesine sebep olmuşlar. Levi de bu ikisini öldürmüş. Tanrı öyle demiş ona.

Jack'in annesi de dindar bir kadın. Cehennem ve Tanrı korkusu ile doldurmuş çocuğu. O yüzden Jack, Levi ile tanışınca cehennemde yanma korkusu ile her şeyi itiraf ediyor Johnny'e. 

Johnny de dedektif Hunt'a anlatıyor. Gerekenler yapılıyor. 

Alyssa'nın cesedi bulunuyor. Babasının da cesedi bulunuyor. Adamın aslında ailesini terk etmediği, kayıp kızını bulmak için kapı kapı dolaşırken bir psikopat tarafından öldürüldüğü ortaya çıkıyor. Anneleri alkol ve uyuşturucuyu bırakıyor. Ken'den de kurtuluyorlar. Ken, Johnny ve annesine işkence ederken Levi gelip Ken'i öldürüyor. Daha sonra Levi de ölüyor. 

*

Kitabın son sayfalarında olay çözülüyor ve ben de rahatlıyorum. O esnaya kadar eeeyhhh diye diye okuyup daralıyordum. Sonlara doğru ne güzel bam bam bam anlatılıyor her şey. Ha işte bana bunlarla gelinsin. 

*

Kitabın adı Jack'in Tanrı'nın küçük günahları affedeceği inancından geliyor. Okuldan kaçmak, ödevlerini yapmamak gibi. Ama arkadaşına gerçekleri söylememek, korkaklık... Bunları da affeder mi?

Küçücük çocukların aklına böyle metafizik şeyler sokmayı hiç doğru bulmuyorum. Yetişkin insanlar bile Tanrı, cennet, cehennem, sevap, günah... kavramlarını mantık zeminine oturtamazken küçücük sabilere bunları anlatmak hiç doğru değil, hiç iyi değil. 

*

Kitabın filmi yapılmamış, hayret. Malzemesi film için uygun gözüküyor halbuki.


Film olarak düşününce "The Girl on the Train" (Trendeki Kız) ya da "Gone Girl" (Kayıp Kız) elektriği alıyorum. Öyle gergin bir atmosfer. Arkada da gerim gerim geren müzik olacak. Puslu sisli bir hava
durumu. 

Çocuk kaybolması ile ilgili olarak "The Child in Time" filmi bu durumdaki anne babaların ruh hali ve sosyal hayatını güzel yansıtıyor. Ölü mü sağ mı olduğunu bilememek, sadece bu bilginin bile çok değerli olması, hayatına devam etmekte zorlanmak, suçluluk hali... Çok yaralayıcı, yıpratıcı, üzücü. 











Prisoners filminde de kayıp çocuk konusu var. İki aile şükran günü için bir araya geliyorlar. İki ailenin de aynı yaşlarda küçük kız çocuğu var. İki kız evden bir çıkıyorlar, çıkış o çıkış. Kızlardan birinin babası bir gençten şüpheleniyor ve kızların nerede olduğunu söylemesi için ona işkence ediyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder