28 Temmuz 2023 Cuma

EKSEN

 


EKSEN

(Axis)

Robert Charles Wilson

2018

Çeviren: Burak Kara

İthaki Yayınları

2.Baskı - Ekim 2019

307 sayfa

Dönüş’ün devamı.

Konu şu; Varsayımsallarla iletişime geçen bir insan yaratmak. Bunu yetişkinler üzerinde deneyince ölüyorlar. Önceki kitapta Diane’nin kardeşi Jason bu yüzden ölmüştü. Ama bir fetüse uygulayınca başarı şansı yüksekmiş.

İşte bu kapsamda Isaac doğuyor.

Isaac’ın annesi Rebka, Isaac’a hamileyken kocası ölmüş. Çocuğu dünyaya getirmek istememiş.  Yukarıdaki planı uygulamak isteyen Doktor Dvali, kadını ikna etmiş ve Isaac, bu planın deneği olarak doğmuş.

Isaac'ın hayatı, Yeni Dünya denilen Kemer ötesi gezegende, küçük bir yerleşkede, yetişkinlerin arasında gözlem altında geçiyor.

Bir gün yaşlı bir kadın geliyor. Adı Sulean Moi. Isaac’la tanışmak için geldiğini söylüyor.

Sulean bir dördüncü. Dördüncü, ilk kitaptan hatırlanacağı üzere, yasa dışı Mars ilaçlarını alıp ömrünü uzatanlara deniyor. Sulean aslında bir Marslı ama hiç Marslıya benzemiyor. Küçükken geçirdiği bir hastalık nedeniyle Marslıdan çok Dünyalıya benziyor. Mars’tan Dünya’ya gelen heyetle birlikteyken sonra geri dönmüyor ve Dünya’da kalıyor. Dünya’daki bu Isaac deneyini öğrenince Isaac’ın yanına gidiyor. Çünkü Sulean daha önce bu deneye tanık olmuş. Yıllar önce Sulean’ın arkadaşı Esh, bu kapsamda doğup büyümüş ve ölmüş. Sulean da bu deneyleri hep engellemeye çalışmış, ama Isaac’a geç kalmış.

*

Lise, babası esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolan bir genç kadın. Kaybolan babası ile ilgili araştırma yapıyor.

Lise’in babası Robert Adams’ın neden ortadan kaybolduğu bilinmiyor. Adamın Dördüncülere ilgisi varmış. Tüm hükümetlerin yasakladığı ama el altından elde etmesi mümkün ömür uzatan ilaçla/teknikle aklının çelinmiş olabileceği ve Dördüncülere katıldığı söylentileri var.

Lise, babasının çalışmalarını inceliyor. Babası nasıl ki Kemer ile Dünya ve Yeni Dünya arasında bir geçiş kuruldu, Yeni Dünya ile başka bir dünya arasında da bir geçiş olabileceğinden bahsediyor. Yani ikinci bir kemer ve oradan geçince karşılaşılacak yaşama elverişli olmayan bir gezegen var diye düşünüyor. Yeni Dünya’nın sebebini sorguluyor. Burası bir hediye mi yoksa labaratuvar faresi gibi bir labirente mi girdiler?

Lise babasının eski toplu fotoğraflarından aile dostlarının izini sürüp babasına ulaşmaya çalışıyor. Ama fotoğraflardaki bir kadını kimse tanımıyor. Araştırınca o kişinin adının Sulean Moi olduğunu öğreniyor. Turk ile uçtuğunu da.

Turk, Lise’in eski sevgilisi.

Turk’e soruyor kadınla ne konuştuklarını, kadını nereye götürdüğünü.

Lise, kadının bir Dördüncü olduğundan şüpheleniyor. Çünkü kadın hala eski fotoğraflardaki gibi, on beş yıldır değişmemiş. Belki babası da yasa dışı olan tedaviyi aldı ve başka bir isimle yeni bir hayata başladı.

Turk, kadının pek konuşmadığını söylüyor.

O sırada her yıl olağan olan meteor yağmurunu beklerlerken kül ve toz yağıyor. Anlam veremiyorlar. Bunun Varsayımsallar tarafından değiştirilmiş uzay materyali olduğunu düşünüyorlar.


*

Turk, ilk defa bir gemiyle Kemer’den geçmiş. Gemide gemici olarak işe başlamış. Tomas adlı gemiciyle arkadaş olmuşlar. Tomas bir gün yaralanınca doktor olarak Diane ilgilenmiş onunla. Tomas kansermiş. Diane, onu iyileştirmek için dördüncü tedavisi uygulamış. Yasa dışı olduğu için sır. Turk, Lise’i Tomas ile tanıştırmak istiyor. Çünkü Lise, dördüncüleri araştırıyor, Tomas’la tanışması iyi olabilir.

Tomas’ı görmeye giden Turk, onu evde bulamıyor. Komşuya soruyor, beyaz bir minibüs gelip götürmüş onu. Tomas’ın dördüncü olduğu anlaşılıp kaçırılmış olabilir.

Gerçekten de sonradan ortaya çıkıyor ki Genomik Güvenlik onu öldürmüş. 

*

Lise, babasının arkadaşı Dr. Dvali’yi bulmak istiyor.

Bu arada Lise’in eski kocası Brian’ın da içinde olduğu istihbarat birimleri de Sulean Moi’nin peşinde. Lise’in de o kadının peşinde olduğunu fark edince biraz geride duruyorlar. Lise’i takip edip Sulean’a ulaşmayı planlıyorlar.

Turk, Tomas’a ne olduğunu Diane’nin bileceğini düşünüyor. Lise ile beraber yola çıkıyorlar. Diane aynı zamanda Suelan Moi’yi Turk’e getiren kişi.

Diane’i buluyorlar. Diane anlatıyor, Sulean Moi bir Marslı imiş. Daha önce Dünya’ya gelen ve bir daha tekrarı olmayan bir elçilik ziyaretindeki ekipteymiş. Küçükken geçirdiği bir rahatsızlıktan ötürü Dünyalıya benziyormuş. Mars elçilerinin Dünya’daki görevi bitip dönerken Sulean Moi gizlice kalmış Dünya’da.

Isaac gibi Varsayımsallarla iletişime geçecek bir fetüsten çocuk yaratma deneyini daha önce Marslılar da yapmış. Sulean tanık. Ama çocuk ölmüş. Şimdi Isaac’ı gözlemlemek için gelmiş.

Mars’taki çocuğun adı Esh imiş. Sulean ile aynı yaştaymış. Bir gün oraya da kül yağmuru gibi oluşumlar düşmüş. Varsayımsalların parçaları/atıkları diyorlar bunlara. Esh o izlerin peşinden gitmiş, onu bulduklarında içinde ve etrafında bitkiler çıkmış. Ölmüş.

*

Isaac bir ara hasta oluyor, yatıyor. İyileştiğinde kolunda parmak gibi bir oluşum çıkıyor. Varsayımsallarla temas için çıkmış.

Lise, Turk ve Diane, Dr. Dvali’nin yerleşkesini buluyorlar. Lise, Dvali ile babası hakkında konuşuyor. Babası ile Dvali arkadaşmış. Ama Isaac’ın yaratılması projesinde ayrı düşmüşler, babası bu deneye karşıymış. Sonra da yolları ayrılmış, bir daha haber almamış. Sonradan anlaşılıyor ki Dvali, Lise'in babasını bu projede yem olarak kullanıp istihbarat birimlerinin önüne atmış. 

*
Yine kül yağmuru oluyor. Kül ve tozun içinde gözü olan bir çiçek şekli belirip yok oluyor. Daha sonra uçan bir yaratık Isaac’ın yanına gelip kayboluyor.

Isaac, Esh’i hatırlıyor. Esh gibi konuşarak Sulean Moi ile iletişim kuruyor.

Deprem oluyor. Isaac, Diane, Rebka, Turk, Dvali ölüyor.

Isaac; Esh, Jason ve Turk’ü de içine alıp gidiyor.

Lise ve Sulean Moi kurtuluyor

Binayı bitkiler kaplamaya başlıyor.

Yine bir Kemer oluşuyor. Sonra ormanı içine alan Kemer yok oluyor.

*

Sulean’a göre Varsayımsallar kendi kendilerine üreyebilen uzay makineleri ağı. Bir akılları yok. Sonra anlıyor ki Kemer, buradan bilgi toplayıp bu bilgileri geleceğe götürüyor. Arada kaybolan boşlukları doldurmak için de hatırlama eyleminde bulunuluyor. Kişi fiziken ölüyor ama başka yerde hatırlanıyor. Ölüm ötesi bir doğum gibi.

*

Lise, babasının kendisini terk etmediğini, götürüldüğünü öğreniyor.

Lise, eski kocası ve Sulean ile vedalaşırken bitiyor kitap. Sulean batıya gidecekmiş. Lise “Ayakta kalacağım” diyor onunla vedalaşırken.

*

Ay yoruluyorum ben bu bilim kurgu kitaplarını okurken. 

24 Temmuz 2023 Pazartesi

ÖTEKİLER ARASINDA

 

ÖTEKİLER ARASINDA

(Among Others)

Jo Walton

2010

Çeviren: M. İhsan Tatari

İthaki Yayınları

2.Baskı - Kasım 2013

381 sayfa


On altı yaşında bir kızın 1979-1980 yıllarını anlattığı günlüğü. Kız, hem aile ve okul yaşamından hem de okuduğu kitaplardan bahsediyor. Sıkı bir bilim kurgu okuru olduğu için kitap aynı zamanda bir bilim kurgu kitapları külliyatı gibi.  

Çok saf, çok masum. Bu açıdan Çocuk Kalbi’ni anımsattı bana. Ama çocuğun büyücülük ve bilim kurgu ilgisi de Yerdeniz Büyücüsü’nü andırıyor.

*

Morwenna ve Morganna ikiz kız kardeş. Bebekken babaları terk etmiş. Morganna ölmüş. Morwenna annesinden kaçmış.

Bu meselelerin ayrıntılarını sonlara doğru öğreniyoruz. Anne bir cadıymış ve güç kazanıp dünyayı ele geçirmek için büyü yapacakmış. İkizler, perilerin yardımı ile bunu engellemeye çalışmış. Engellemişler de. Ama bu sırada Morganna ölmüş. Araba kazası geçirmiş o esnada. Morwenna da (kısaca Mori) topal kalmış.

Yine çok ayrıntı değil aslında. Bence bu konuların daha fazla ayrıntıya ihtiyacı vardı. Ama on altı yaşında yavrucak, bu meseleleri ayrıntılı yazarak, unutmaya çalıştığı konuları deşmek istememiş olabilir.

*

Mori’nin babası yıllar sonra ortaya çıkıyor ve onu yatılı okula gönderiyor. Burada pek sevilen biri olmuyor. Az arkadaşı var. Bir arkadaşına şiir yarışmasına göndersin diye şiir yazıyor. Arkadaşı, Mori’nin yazdığı şiir ile birinci oluyor. Mori, artık sütyen takması gereken bir döneme giriyor ama sütyen ölçülerini bilmiyor, teyzesine mektup yazarak soruyor. Annesi de zaman zaman mektup yazıyor ama Mori o mektupları okumuyor, direkt yakıyor. Bir gün hoş bir oğlan Mori’yi öpmeye kalkıyor. Mori’nin hoşuna gidiyor ve Mori de oğlanın penisine elini götürüyor. Oğlan “Sürtük” diyor Mori’ye ve sinirle gidiyor. Moricik anlamıyor aldığı tepkinin sebebini. Topal oluşu ile ilgili alay ediliyor zaman zaman... gibi anılar.

Mori, kitaplara sığınıyor. Çılgınlar gibi kitap okuyor. Özellikle bilim kurgu. Biz de onun sayesinde bu alanda ne var ne yok öğreniyoruz.

Bir gün bir kitap kulübüne davet ediliyor. Kitap kulübüne daveti tam da bir gruba (karass diye geçiyor kitapta, birbirlerine gerçekten bağlı olan bir grup insan demek.) dahil olmakla ilgili büyü yaptıktan sonra oluyor. Büyü yaptığım için mi gruba dahil ettiler beni yoksa zaten çağıracaklardı mı, diye şüphe ediyor. Büyü yapmayacağına söz veriyor kendi kendine.

Noel vakti eve gidiyor. Ev diye gittiği yer yeni tanıştığı babası ve halalarının evi. Çok rahat hissetmiyor kendisini orada. O sırada da Rusya, Afganistan’ı işgal etmiş, sene 1979. Afganistan’ın durumu buradan daha kötü, diyor Moricik ve rahatsızlığını görmezden gelip şükretmesi gerektiğini düşünüyor.

Halaları Mori’ye küpe almış, takması için kulağını deldirmek istiyorlar. Şiddetle karşı çıkıyor Mori. Çünkü küpelerin büyülü olduğunu, halalarının da kendisini bu küpelerle kontrol edeceğini düşünüyor. Bu düşüncesini söylemiyor tabii onlara. Halaları, kadınlar hep kulaklarını deler, diyor Mori’yi ikna etmek için ama kendilerinin kulakları delik değil. Bu da Mori’nin şüphelerini güçlendiriyor. Mori, kulakları delinirse bir daha perileri göremeyeceğini düşünüyor. Kadınlar kulaklarını deldiriyorsa, o yüzden perileri göremiyordur, diye inanıyor.

*

Mori, aşık oluyor. Wim ile birbirlerinden hoşlandıklarını söylüyorlar. Ama Wim, başka bir kızla görülüyor. Bahanesi; Mori topal ve okuldan çıkma saatleri sınırlı olduğu için Wim ne yapsınmış. Mori bu bahaneyi yemiyor ve restini çekiyor. Wim de bunun üzerine bir daha başka bir kızla görüşmeyeceğini söylüyor, devam ediyorlar.

*

Mori, perilere karışmış kız kardeşine ulaşabilmek için büyü yapmak istiyor. O da kardeşi gibi perilere karışacak. Büyü ve perileri Wim’e de anlatıyor. Mori, büyüye başlıyor ama sonra Wim onu engelliyor.

Mori de artık kendisini iyi hissederek hayatına devam edeceğini yazıyor.

*

Mori’nin çok cici tespitleri var. Mesela biri:

“Doğadan koparılmış yemek”
“Bir elma yediğiniz zaman elma ağacıyla bağlantı kurarsınız. Tepesine yarım bir pasta kirazı yerleştirilmiş krem karamel yediğinizdeyse hiçbir şeyle bağlantı kuramazsınız.” Sf.65

*

Kitap Mori’nin ağzından yazıldığı için sanki gerçekten yazar oymuş gibi geliyor bazı bazı. Yetişkin insanların çocuk gözünden yazdıkları kitaplarda o çocuk dilini ve masumiyetini nasıl sağlayabildiklerine şaşıyorum. Gerçi ben de yetişkin bir okur olarak tanımlıyorum bu çocuk dili ve masumiyetini. Belki bir çocuk okuyucu “Yuoo, hiç de benim dilimden yazılmamış” diyebilir.

Bu kitap gibi çocuk masumiyeti bulduğum kitaplar:

Bkz: Şeker Portakalı

Bkz: Güneşi Uyandıralım

Bkz: David Copperfield

Bkz: Bülbülü Öldürmek

Bkz: Çavdar Tarlasında Çocuklar

Bkz: Sofie’nin Dünyası

Bkz: Boyalı Kuş

Bkz: Gizli Bahçe

 

 


20 Temmuz 2023 Perşembe

NASIL YAŞARSAK ÖYLE ÖLÜRÜZ

 

NASIL YAŞARSAK ÖYLE ÖLÜRÜZ

Değişimi ve Belirsizliği Şefkatle Karşılamak

(How We Live is How We Die)

Pema Chödrön

2022

İngilizceden Çeviren: Filiz Çakır

Omega Yayınları

1.Baskı - 2023

188 sayfa

Ölümle ilgili bir derdim yok. Derdi olanlar için iyi bir kitap olabilir.

 *

Geçicilikten bahsederek başlıyor kitap. Duygular geçici. Anlar geçici. Bu açıdan aslında her an bir ölüm var. Şu an bu satırları yazıyorum. Bitince bilgisayarın başından kalkacağım. Bilgisayarın başında olduğum an ölüp başka bir an başlayacak. Yemek yemeye başlayacağım, bu bir doğum. Yemeğimi bitirip masadan kalkacağım, bu da bir ölüm. Doğum ve ölümü salt var olma ve yok olma düzleminden çıkarıp hayatın içindeki bir döngü olarak göstermeye çalışıyor yazar. Hepsinin geçici olduğunu kavrarsak da her şeyi “istenen ya da istenmeyen, sağlık ya da hastalık, hayat ya da ölüm” her şeyi neşe ve zarafetle karşılarız, diyor. Sf.28

*


Sürekli olarak bir zihinsel durumdan diğerine geçeriz, diyen yazar ölürken de yanımıza zihinsel durumumuzdan başka bir şey götüremeyeceğimizi anlatıyor. O yüzden de zihinsel durumumuzu en iyi hale nasıl getiririze yanıtlar veriyor.

“Yaptığımız, söylediğimiz, hatta düşündüğümüz her şey zihnimizde iz bırakır. Bir şeyi bir kez yaptığımızda muhtemelen tekrar yaparız.(…) Tahmin edilebilir şekilde davranır ve tepki veririz.” Sf.66 Böylece eğilimlerimiz ve alışkanlıklarımız oluşur.

Örneğin kendinizi yetersiz hissetme eğiliminiz var. Patron, siz ve iki iş arkadaşınızın olduğu ortamda “Berbat bir iş çıkarmışsınız.” dedi. Üçünüzü de eleştirdi ama sizin bunu kişisel algılama yönünde güçlü bir eğiliminiz var, o yüzden hepsi sizin hatanızmış gibi kendinizi kötü hissedersiniz. Burada kendinizi kötü hissetmenizin sebebi patronun sözleri gibi görünüyor ama o sözler aslında sadece tetikleyici. Asıl sebep, sizdeki eğilim. “Yetersiz hissetme eğiliminiz zaten hayatınızda hep tekrar eden bir tema. Berbat bir iş çıkarmışsınız, sözü bu eğilimin tam olarak ortaya çıkması için doğru şartları sağlayan tetikleyiciydi.” Sf.67 Yani eğilimler yalnızca içsel sonuçlar değil, dışsal durumlar olarak da ortaya çıkıyor. Bazıları sık sık patronla sorun yaşar, bazıları özel ilişkilerde… Dışarıda olanlar aslında içindekilerin yansıması.

Bu yüzden eğilimlere dikkat etmek gerek. Bunun için bu eğilimler ortaya çıktığında tanıyıp bu sefer farklı davranmamız gerekir ki bu eğilimi yenelim.

Örneğin fark ettik, soralım “Çektiğim acının temel sebebi nedir? Patronum mu yoksa eğilimlerim mi?”

Böylece o eğilimle ilgili geçmişi, örüntüleri görürsünüz.

Bunun gibi yoğun bir duygu sizi ele geçirdiğinde şunları öneriyor yazar:
1. Bedeninle bütün ol
2. Anda ol
3. Nazik ol

 

*

Tonglen pratiği diye bir pratik anlatılıyor kitapta. Örneğin öfkelendin. Dünyada öfke hisseden tek kişi değilsin. Kaç insanın aynı şekilde hissettiğini düşün. Kendi öfkeni nefesle içine çekerken aynı zamanda dünyanın dört bir yanındaki insanların öfkesini de içine çektiğini hayal et. Nefesini verirken de “Dünyadaki herkes öfkeden uzak olsun. Tüm varlıklar acıdan ve acının sebep olduğu şeylerden uzak olsun” de. Böylece nefes verirken başkaları için de iyi şeyler yapma hissi iyi hissettirecekmiş.
Sf.88

 *

Dışarıda olanların içimizdekilerin yansıması olduğunu düşünüyorum ben de. Kitapta bunun çok ileri seviyede düşünülmüşünü gördüm.

Bir keşiş, kendisine bıçak çeken gencin karşısında korkmuş. Sonra onun da kendi zihninin bir parçası olduğunu düşünüp “Benden ayrı değil” diyerek gencin önünde secde etmiş. Genç afallamış ve keşişin yolundan çekilmiş.

*

Ölümü karşılama şekillerine dair örnekler var kitapta. Kimisi korkarak, kimisi gülümseyerek ölüyor. Farklılığın sebebi insanların zihin yapılarındaki farklılıklar.

*

Ölenlerin arkasından yapılacaklar ile ilgili tavsiyeler de yer alıyor kitapta. Ölen öldüğünün bilincinde olmayabilirmiş geçiş anında. İlk zamanlar ona “Tibet’in Ölüler Kitabı”nı okumayı tavsiye ediyor.  Bizdeki Yasin okumak gibi.

Ölenin geride bıraktığı eşyalarına saygılı olmayı anlatıyor. Daha iyisi ölmeden önce eşyalarının paylaşımını yaptırmak, diyor.

*

Kitabın anlayabildiğim kısımları bunlar. Anlayamadığım kısımları da var. 

Bu konularla ilgili şu kitaplar da destekleyici olabilir:

Bkz: Ruhların Yolculuğu

Bkz: Ruhların Kaderi

Bkz: Şimdinin Gücü

Bkz: Ölmeden Önce Ölünüz

Bkz: İçten Dışa


19 Temmuz 2023 Çarşamba

TANRILARIN TOHUMU

 

TANRILARIN TOHUMU

(The Food of the Gods and How It Came to Earth)

H.G.Wells

1904

Çeviren: Murat Karlıdağ

İthaki Yayınları

6.Baskı - Eylül 2022

270 sayfa



İlk GDO hikayesi diyebilir miyiz bu kitap için?

*

“Tanrıların Tohumu” iki bilim insanının bulduğu bir çeşit hızlıca büyütme ilacı. Bu ilaç, üzerinde kullanıldığı her şeyi -bitki, hayvan, insan- çok kısa zamanda olağanüstü ölçüde büyütüyor.

İlk olarak kümes hayvanlarında deniyorlar. Civcivler çok hızlı ve devasa şekilde büyüyor.

Eşekarıları da bu tohumdan mamul macunu alıp yuvalarına götürüyorlar ve onlar da devasa boyutlara ulaşıyorlar. O kadar ki bir eşekarısı bir güvercini kapıp yiyor, bir köpeği parçalıyor.

Sarmaşık bitkisi de tohumdan nasipleniyor. Canavarca büyüyor.

Sıçanlar da.

Yani iş kontrolden çıkıyor.

İnsanlar ve hayvanlar, dev eşekarıları ve sıçanlar tarafından öldürülüyor.

Göletteki larvalara da ulaşıyor tohum. Larvalar gölete yaklaşan insanları yiyor.

Bir bebeğe de deney amaçlı bu besinden veriyorlar. O da çok hızlı büyüyor.

İnsan üzerinde bunun uygulandığı duyuluyor ve bunu destekleyenler olduğu gibi karşı çıkanlar da oluyor.

Tohumu kullanan bebeklerin sayısı da artıyor ve hem fiziksel hem yaş olarak büyüyerek boyları on – on bir metreye kadar ulaşıyor.

Küçük bir köyde yaşayan ve kendisine büyüme tohumu verilen çocuk, giderek dev bir hal alırken galiba aklı da büyüyor olacak ki sorgulamaya başlıyor. Neden biz çalışıyoruz da soylular çalışmıyor, soylular bize iş veriyor, peki soylular olmasa biz de onlar gibi çalışmadan yaşamaz mıydık… gibi.

Bu insanı ve dahi her şeyi dev eden tohuma maruz kalmış bir prenses de var. Prenses, kendisi gibi olan insanların varlığından habersiz. Kendisi gibi dev başkaları olduğunu öğrenince de şok oluyor. Hatta birine de aşık oluyor. Ancak prensesin halktan biriyle birlikteliği tepki çekiyor. Halkın devlere karşı huzursuzluğu da eklenince çatışma çıkıyor devler ve diğerleri arasında. Çatışmada devler silah olarak dev tohumu kullanıyorlar. Halkın üzerine tanrıların tohumundan atıyorlar.

Tohumun çocukları adı verilen bu devlerle bir anlaşma yapılmak isteniyor. Devlerin isteği kendilerine bir yaşam alanı verilmesi.

Ama onlara dünyada bir yaşam alanı verilemeyeceği söyleniyor. Hem devlere hem cücelere yer yok dünyada diye. Devlere dünyayı terk etmelerini söylüyorlar.

Kitabın sonunda bir dev, büyümeyi ve büyütmeyi öven kahramanca bir nutuk atarken hikaye bitiyor.

*

Yazarın diğer kitaplarından da bildiğim hayal gücüne bir kez daha hayran oldum.

Diğer kitapları için

Bkz: Görünmez Adam

Bkz: Ay'da İlk İnsanlar


14 Temmuz 2023 Cuma

2312

 

2312

Kim Stanley Robinson

2012

Çeviren: M. İhsan Tatari

İthaki Yayınları

1.Baskı - Ekim 2016

509 sayfa


Yıl 2312.

Dünya’da yaşam devam etmekle birlikte işler pek de iyi değil. İklim krizleri nedeniyle Dünya artık yaşanılası bir yer olmaktan çıkmış ve insanlar Mars, Merkür, Venüs, Satürn… diğer gezegenlere yerleşmiş. 

(Bu gidişle Dünya'da nasıl bir gelecekle karşılaşabileceğimiz konusunda bir kitap için 

Bkz: Seçtiğimiz Gelecek )

İklim değişiklikleri nedeniyle Dünya korkunç bir durumda kalınca uzay projelerine hız verilmiş. Milli servetler harcanmış ve önce Mars’ta yerleşim olmuş. Gelen Dünyalı göçmenler iki nesil içinde kendilerini Marslı olarak ve Dünya’dan bağımsız bir siyasi güç olarak görmeye başlamışlar. Sonra diğer gezegenlerde yerleşme başlamış. 

Gezegenlerdeki dağlara tepelere kraterlere vb Dünya ünlülerinin isimlerini veriyorlarmış. Rumi de var ismi verilenlerden, Türk kahvesi içen müfettiş de var... as bayrakları. 

Diğer gezegenler ve Dünya arasında asansörlerle gidip geliniyormuş. İlki 2076’da yapılmış.

Dünya artık fakirlerin yaşadığı sefil bir gezegen olmuş. O yüzden bazı Dünyalılar diğer gezegenlerde yaşayanlara hınçlanmış.

Dünya için deniyor ki “İnsanlar hâlâ el altındaki en ucuz robotlar değillerdi ama diğer yandan pek çok iş için onlardan daha uygun bir robot yoktu. Üstelik kendi kendilerine üreyebiliyorlardı da. Ortaya çıktıklarından beri nesillerdir durmaksızın çalışıyorlardı; günde üç bin kalori, birkaç kolaylık, azıcık istirahat vakti ve korkacakları bolca şey verdiğiniz takdirde onları hemen hemen her tür işe koşabilirdiniz.” Sf.284

Diğer gezegenlerde yaşayan insanlar teknolojik gelişmelerden yararlanmış. Kimilerinin içinde yapay zeka var. Kuantum bilgisayarı anlamında “kubi” denilen bu yapay zekalar insanların içindeki ses olmuş. Çeşitli programları var ama temelde kişi nasılsa kubisi de onun gibi oluyor.

İnsan ömrü de 200 yıla yaklaşmış ve kimi insanlar bu ömrün bir kısmını farklı cinsiyetlerde geçirmeyi deneyimlemek istemiş. Hatta aynı anda iki cinsiyeti de. Erdişi, rahimli erkek gibi tanımlar var bu konuda.

*

Bir Merkürlü olan Swan Er Hong, büyükannesi Alex’in ölümünün ardından kendisini bir soruşturmanın içinde buluyor. 191 yaşında vefat eden Alex’in ölümünü soruşturan bir müfettiş var.


Wang ve Wahram, Alex’in çalışma arkadaşları. Onların anlattığına göre Alex, kubilere güvenmiyormuş. Swan’ın da kafasında bir tane kubi var. O yüzden Wang ve Wahram, Swan’a bir şey anlatma konusunda temkinliler.

Alex, kubilere güvenmediği için çalışmalarını çevrimiçi olmayan ortamlarda tutarmış. Yapay zekaların anormal olduğunu ve insanları yönettiğini düşünüp buna ilişkin gizli çalışmalar yürütüyormuş. Ayrıca Dünya, Merkür ve Venüs’teki yaşamları iyileştirmek için de projeleri varmış.

Alex, Dünya’da Zasha ile çalışırmış ki Zasha, Swan’ın eski eşi. Swan onu görüp bilgi edinmek için Dünya’ya gidiyor. Dünya’da Zasha ile görüşüyor. Ondan öğrendiğine göre Alex, bazı tuhaf kubilere karşı bir mücadele içindeymiş. Ama çok anlatmıyor Zasha çünkü Swan’ın içinde de bir kubi var.

*

Bir gün Swan’a sokak serserileri saldıracakken Kiran adlı bir genç Swan’i kurtarıyor. Kiran, bu iyiliğine karşılık Swan’den bir iyilik istiyor, Dünya’dan gitmek. Swan, onun bu isteğini yerine getirip onu Dünya’dan götürüyor. Venüs’e gitmesini sağlıyor. Orada Shukra ile tanıştırıyor. Kiran, Shukra ile birlikte çalışmaya başlıyor.

*

Swan, Dünya’da işlerini bitirip Merkür’e geri dönüyor.

Merkür’de esrarengiz bir patlama oluyor, Tanyeri adlı şehir yok oluyor. Sığınağa geçiyorlar. Wahram ile baş başa kalıyorlar ve burada aralarında bir sıcaklık başlıyor.

Kubilerin (kuantum bilgisayarları) android vücutlara bürünüp insan gibi ortalarda olduğuna dair spekülasyonlar dolaşıyor. Bunları kim, neden üretti bilinmiyor. Saldırıda da bir kubinin yardımı olduğu düşünüldüğünden kubilere karşı şüphe başlıyor.

*

Swan, Dünya’daki gözlemlerinde insanların sefaletinden etkileniyor ve fakirliği bitirmek istiyor. Rahmetli Alex de Dünya’ya yardım etmek istermiş. Bunun için teraryumlarda hayvan depolarmış. Doğru zaman geldiğinde Dünya’yı yeniden ikmal etmeye yetecek kadar çok hayvan olmasını istermiş. Swan’a yardım etmek isteyen Wahram, doğru zamanın geldiğini düşünüyor. Hayvanları Dünya’ya salıyorlar. Dünyalılar arasında bu durumu uzaylı istilasına benzeten de oluyor, sevinen de.

*

Wahram, Alex’in kubilerle ilgili önceden yapmış olduğu bir çalışmayla ilgili bir toplantıya katılıyor. Burada bazı kubilerin insansı görünümde olup kendi kendi kendilerine programlandıklarından şüpheleniyorlar. Bunu onlara bir insan mı söyledi, neden yapıyorlar bilmiyorlar, araştırıyorlar.

O sıralarda Kiran, Lakshmi adlı bilim insanının ofisinde yapay insan gözbebekleri görüyor ve anlıyor ki Lakshmi “kubinsansılar” adı verilen insan gibi görünen robotlar üretiyor. Kubinsansılar, konuşmalarının tuhaflığı ve uzun uzun bakmaları ile dikkat çekiyorlar.

Müfettiş kubinsansıları tespit edip tutukluyor.

Lakshmi insanları korkutup istediği siyasi kararları aldırmak için saldırılar yapmış. Ürettiği kubinsansıların bir kısmını bir labaratuvar görevlisi “siz kusurlu oldunuz” deyip salmış. Bir kısmı da sürgüne gönderilmiş. Kitapta bu kubinsansıların belki de aramızda oldukları yazıyor.

 *

 Kitabın sonunda Wahran, Swan’a evlenme teklif ediyor. Swan da kabul ediyor.

 Bu ikisinin bir sevişme sahnesi var kitapta…Wahram ve Swan ikisi de çift cinsiyetli. Sevişmeleri “Çift kilit ve anahtar” diye tarif ediliyor kitapta. "Swan’ın, Wahram’ınkine göre daha küçük olan penisi Wahram’ın göbeğini dürtüyor….", "Wahram, tüm rahimli erkeklerde olduğu gibi küçük vajinası kasık kıllarının o kadar altındaydı ki sertleşen penisi ona erişimi engelliyordu…", “Birleşmenin en iyi yolu, tahrik olduktan sonra vajinası büyük olan kişinin büyük olan penisin çoğunu içine almasından, ardından her iki partner için de akrobatik sayılabilecek bir hareketle hem geriye hem de öne yaşlanmasından geçiyordu.” Sf.388

 *

Kitapta kurgunun içinde bir de yığınla teknik bilgi var anlamadığım.

 Kitap hakkında internette çok güzel bir yorum gördüm:

“Nasıl ki Moby-Dick için anlattığı hikayenin yanında aynı zamanda bir balinacılık ansiklopedisi yakıştirması yapılıyorsa, Kim Stanley Robinson'un bu romanı için de insanoğlunun uzayı kolonize etme yöntemleri hakkında bir ansiklopedi yakıştirması yapılabilir.

 Kaynak: https://eksisozluk1923.com/entry/143710954

Çok Doğru. Moby Dick, bir balinanın peşinde koşan balıkçı hikayesi ile birlikte balinaların gelmişini, geçmişini, bilmenizin ne işinize yarayacağı meçhul pek çok bilgiyi içerir. 

Bkz: Moby Dick

2312 de öyle. Kurgunun yanı sıra uzayla ve uzayda yaşam ile ilgili pek çok bilgi içeriyor.

Beni yordu. 

5 Temmuz 2023 Çarşamba

ZANİYELER

 


ZANİYELER

Selahattin Enis

1922

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

2.Basım - Haziran 2022

207 sayfa


Öncelikle “Zaniye” ne demek, onu söylemek gerek. Zina eden kadın demekmiş.

Kitapta da bu kadınlardan var bolca. Bu kadınlardan varsa bu erkeklerden de vardır. Yani ortada bir zina varsa bunu yapan bir kadın ve bir erkek de vardır, öyle değil mi? Neyse ki kitapta bu konuda kadınlar kadar erkeklere de yer veriliyor ve biri ahlaksız diğeri ahlaklı gösterilmiyor. Hepsi ahlaksız olarak değerlendiriliyor.

Aslında işi ahlaksız kılan söylemlerinin ve yaşam tarzlarının zıt olması. Örneğin gazetede dini söylemlerle yazılar yazan ve o cenahtan insanların saygı duyduğu bir gazetecinin beri yanda bu söylemlerine ters bir hayat yaşaması.

Ya da milliyetçi söylemlerde bulunan ve mecliste bu konuda hararetli konuşmalar yapan bir milletvekilinin beri yanda Türkleri aşağılayıp Almanlarla son derece içli dışlı olması.

gibi. 

Bence asıl ahlaksızlık burada. Bir haltlar yiyip de o haltları hiç yememiş gibi ve tam tersi o haltları yiyenleri yeren konuşmalar yapmak... Ortamda biri çok affedersiniz osurduğunda osuran kişinin “Üfff bu koku ne, aman bee, kim yaptı!” diye şikayet etmesi gibi. Sussa daha onurlu olacak.

İşte yazar da biraz kör göze parmak şeklinde de olsa, bu hayatlara yer veriyor.

*

Kitabın ana karakteri olan Fitnat’ın gözünden anlatıyor çoğunlukla. Fitnat, orta halli bir İstanbul kızı iken zengin bir Konyalı tüccar ile evlendiriliyor. Evlenmeye karşı çıkmıyor Fitnat, bu kısımda onun duygularıyla ilgili bir bilgi edinemiyoruz. Tevekkülle karşılıyor gibi bu evliliği.

Konya’da güzelliği ve İstanbulluluğu ile ilgi odağı oluyor. Seveni olduğu kadar sevmeyeni de oluyor.

Genç bir delikanlı intihar ediyor. Geride Fitnat’a aşkından intihar ettiğini yazan bir not bırakarak. Halbuki Fitnat tanımıyor bile.

Bir karı koca boşanıyor. Kadın, kocasının izni olmaksızın Fitnat’la eğlencelere gidiyor diye. Bunun sorumlusunun da Fitnat olduğunu düşünüyorlar.

Eğlence dediği de Meram Bağlarında çeşitli davetler, misafirlikler.

Kocası, Fitnat’ın rakı içmesine müsaade ediyor diye de laf ediliyor. Diğer kadınlara kötü örnek oluyormuş.

Fitnat rahat ve ahlak bozan kadın olarak mimleniyor. Halbuki gayet de kendi halinde, kimse umurunda olmadan yaşayan biri. Kadınların normal hallerinin “rahat” diyerek ayıplanması ne zaman bitecek acaba?

Bu konu ile ilgili bir başka kitap için

Bkz: Daisy Miller

*

Fitnat bir gün ateşleniyor, hava değişimi öneriyor doktorlar. Fitnat da memleketi İstanbul’a gidiyor. Konya’da güzelliği ile herkesin dikkatini çeken bir kadınken İstanbul’da dikkat çekmiyor.

Teyzesi Münevver eğlenceye düşkün bir kadın. Çevresindeki insanlar da öyle. Eğlencede sıkıntı yok, ama buradaki eğlence anlayışı biraz mide bulandırabiliyor.

Mevki sahibi olabilmek için kızının güzelliğini kullananlar, bizzat kendini kullananlar, evli olup da başkalarıyla birlikte olanlar, kendi yatak odasından başkasıyla çıkan karısına, kocasına anlayış göstermeler... Ay çirkin, bana ters.

Fitnat bu hayatlara yabancı iken Münevver teyzesinin çevresine girdikçe bu hayatlarla yakınlaşıyor. Zamanla o da onlardan birine dönüşüyor. Bu dönüşümde tek dostu İclal.

İclal, zengin ve saf erkeklerin bu zenginliklerini heba etmeyi kendisine misyon edinmiş. Hak etmeden zengin olanların bu zenginliğini har vurup harman savurarak fakirleşmelerini sağlıyor, böylece onlardan halk adına intikam aldığını düşünüyor. Bu fikir, bir zaman sonra Fitnat’ın da aklına yatıyor.

*

Bu çevreden doktor Mükerrem, Fitnat’a aşkını itiraf ediyor. Birlikte yaşamaya başlıyorlar. Bu nednele anne ve babası Fitnat’ı dışlıyor. Mükerrem bir gün tutuklanıyor. Sağlam bir askere para karşılığı çürük raporu verdiği için. İfadesinde Fitnat’tan ötürü, onun sefahati, para isteği için bu işe kalkıştım diyor.

*

Daha sonra Muhlis diye genç bir adam, Fitnat’a aşkını itiraf ediyor. Aileden zengin bu gençle beraber yaşamaya başlıyor Fitnat, onun metresi oluyor bu defa. Onun servetini har vurup harman savurmaktan keyif alıyor. İclal ‘in tavsiyesiydi, bu insanların başkalarının sırtından zenginleşmesi karşısında adaleti sağlamak adına bu adamların servetini tüketmek.

Muhlis de kumar ve borsada çok para kaybediyor. Alacaklılar kapıya dayanıyor ve Muhlis ortadan kayboluyor. Onun böyle olacağını biliyordu Fitnat. Zaten kazandığı para dürüstçe kazanılmadığından müstahak görüyor Muhlis’in başına geleni.

*

Bu çevreden başka bir metres olan Canan, Fitnat’ın eski kocasıyla evleniyor. Fitnat da gidiyor düğüne. Yersiz bir davranış ama bir şey hissetmiyor Fitnat.

*

Bir gün Münevver teyzesi zatürre oluyor. Kimse yanında değil. Hizmetçisi hastaneye götürüyor. Kimse yanına gelmiyor. Halbuki yanından hiç insan eksik olmazdı. Sadece Fitnat ve İclal gidiyor hastaneye. Tek başına sefilce ölüyor Münevver teyze.

*

Fitnat’ın bu yaşamı seçmesi nedeniyle babası tımarhaneye yatıyor ve ölüyor. Annesi de tek başına sefil bir hayat yaşıyor. Fitnat’ın yardımlarını kabul etmiyor.

Fitnat artık hayatını çirkin bulmaya başlıyor. Annesinin yanına gidip onunla barışarak sessiz bir hayat yaşıyor.

*

Hikaye, Birinci Dünya Savaşı zamanında geçiyor. Her evden asker çıkar ve ölüm haberleri gelirken bu sefahati eleştiriyor yazar.

Sunuş kısmında belirtilene göre: “Eserleri dönemin edebiyat çevreleri ve iktidarı tarafından ahlaki açıdan aşırı, saplantılı, müstehcen ve rahatsız edici görülür.” yazıyor.

İlk olarak 1922’de “Fitnat’ın Sergüzeşti” adıyla gazetede tefrika edilmeye başlayan eser, 1923’de Zaniyeler adıyla kitap olarak basılıyor.

*

Ben kitaptaki insan çeşitliliğini sevdim. Bu insanların karakterlerinin yansıtılış şeklini de sevdim. Yazar sanki, bakın bu insanlar ne kötü insanlar, diye canımızı sıkmak istemiş ama benim canım o kadar sıkılmadı. Yıllar içinde kitapta anlatılan insanlardan çok daha korkunçlarına maruz kaldığımız için olsa gerek bu kitaptakiler bana sadece “yeni başlayanlar için tu kaka insanlar”