28 Aralık 2022 Çarşamba

SENİN ŞEHİRLERİN

 


SENİN ŞEHİRLERİN

Nedim Birol Yürüten

2022

Birlikte Kitaplar Yayınevi

1.Baskı-Ekim 2022

189 sayfa


Hiç ilgimi çekmeyen bir kitap. Elime geçti, okudum. 

*

Kız, adamı terk etmiş. Bilmiyorum neden. Adam da kızın peşinden yola çıkmış. Kızı bulacakmış. Bulunca ne yapacak, bilmiyorum. 

Kız, erkek arkadaşını terk edip Münih'e gitmiş. Adam da kızı bulmak üzere çıktığ yolda kızın annesine ulaşıyor. Anne ölmüş. Kızın ailesi ile arası iyi değilmiş. Babası ile de arası iyi değilmiş. Neden bilmiyorum.

Kız, yalnız kalmak istiyor. Bilmiyorum neden. Neyse olabilir, bazen insan yalnız kalmak isteyebilir. 

Bir melankolisi var kızın. O yüzden daralarak okudum. 

Kitapta sırayla bir adamın anlattıklarını okuyoruz, bir kızın. İkisi de aynı lacivertin tonu. Mıymıy, ağlak, baydırıcı.

Bir kaçma kovalamaca var. Ama zerre sarmadı beni. 

Gezi rehberi gibi kitap bir yandan. Münih, Lozan, Prag ve İstanbul anlatılıyor. Ama hiç mi hiç ilgimi çekmedi. 

KUR’AN, İNCİL VE TEVRAT’IN SUMER’DEKİ KÖKENİ

 


KUR’AN, İNCİL VE TEVRAT’IN SUMER’DEKİ KÖKENİ

Muazzez İlmiye Çığ

1995

Kaynak Yayınları

43.Basım - Mart 2017

136 sayfa


Bugün inanılan üç büyük dinin kökeninde Sumer inançları ve kültürü olduğunu anlatıyor kitap. Sumer tabletlerinde anlatılan mitler daha sonra isimler ve yerler değiştirilerek kutsal kitaplarda yer almış. 

Örneğin;

Sumer Tanrılarının esas adlarından başka niteliklerine göre diğer adları da varmış. Allah’a verilen 99 ad gibi.

Sumerliler kadınları tarlaya benzetirmiş. Aynı ifade Tevrat ve Kuran’da var. “Kadınlarınız sizin için bir tarladır, tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın.” (Bakara) Sf.31

Sumerlerde 6 gün çalışma, 7.gün dinlenme varmış. Bu Yahudilere şabat olarak geçmiş.

Musa’nın on emeli Sümer Kanununda da aynıymış.

Sumerlerde de Tanrılar “ol” der ve her şey oluverir diye inanılırmış.

Sumerlerde sosyal adaleti koruyan Tanrıça, senede bir kere iyi ve fena hareketlerinden dolayı insanları yargılar, kötüleri cezalandırırmış. Bu inanış İslama, Şaban ayının on beşinde Berat Kandili olarak girmiş.

İnsanın çamurdan yaratılması Sumer efsanesine dayanıyormuş.

Sumerlerde bilgelik tanrısı Enki, insanlara diğer tanrılardan haber getiriyormuş. İslamda Cebrail meleğin yaptığı gibi. 

Tanrılar tarafından insanların tufan ile cezalandırılması Sumer inancında da varmış. Gılgamış Destanında yazıyormuş.

Sabrı ile meşhur Eyüp peygamberin sabretmek, tanrıya yakarmak ve ödüllendirilmek ile ilgili hikayesi, ismi verilmeyen bir adam hakkında Sumer tabeletlerinde geçiyormuş. 

İnanışa göre İbrahim peygamberin kısır karısı Saray, cariyesi Hacer’i çocuk yapmak üzere kocasına veriyor. Cariye, çocuk doğurup kendisini üstün görmeye başlayınca oğlu İsmail ile çöle götürülüp atılıyor. Sumer kanununa göre de kısır bir kadının kocasına verdiği cariyesi çocuk doğurunca hanımına karşı büyüklük taslayamaz, yoksa cezalandırılırmış.

Sumerlerde Tanrı evi adı altında görkemli tapınaklar yapılmış. Bu tapınaklar yazara göre sinagoglara, kiliselere, camilere dönüşmüş. Minarelerdeki yarım ay, Sumer Ay Tanrısının sembolü imiş. Ay Sumerlerde önemli bir yer tutuyormuş. Ayın görünümüne göre törenler yapılır, bazı yiyecekler yenmezmiş. İslamiyette oruç ve bayramın ayın görünüşüne göre düzenlenmesini Sumerlerdeki bu inanca bağlıyor yazar.

Hz. Muhammed'in miraç ve göğe yükselmesi diye inanılan olay Sumer inancında da varmış. Orada da Sumer tanrıları göğe yükseliyormuş.

Sumerler çok tanrılı bir inanca sahip. İnandıkları Tanrılar insan gibi, eşleri var, çocukları var, öfkeleri var. Örneğin Sumerlerde tanrı kızınca kendi ülkesini bile yakıp yıkıyormuş. Tevrat ve Kuran’da da var bunun örnekleri. Yahveh’in ve Allah’ın yok ettiği milletler yer alıyor bu kutsal kitaplarda.

Kabe'deki şeytan taşlama ritüelini de Sumerlere bağlıyor yazar. Sumerlerde tanrının birinin kız kardeşini başka bir tanrı yeraltına götürüyor. Onu kurtarmak için yeraltı denizine yelken açılıyor. Kız kaçıran tanrı, bu tekneye taş atıyor. 

Yasak meyve kültü Sumer inancında da varmış. Yasak meyveyi yiyen bir tanrı var ve yasak meyvenin iyi geldiği organlar için yaratılan tanrılar var. Yasak meyvenin iyi geldiği organlardan biri kaburga imiş. Kaburgaları iyi eden Tanrıça Ninti imiş, isminin anlamı kaburganın hanımı imiş. Sonraki dinlerde kadının, erkeğin kaburgasından yaratılması mitini buna dayandırıyor yazar.

Sumerlerde Tanrı’dan bir insan (peygamber) yoluyla alınan haberler tabletlere yazılmış. (Bu kişileri aşağı tabaka sayıyor ve büyücülerle bir tutuyorlarmış.) Kuran’da da Allah'ın bazen üçüncü şahıs ağzıyla, bazen doğrudan konuşmasını bu tabletlerdeki tarza dayandırıyor yazar.

Sumerlerde rahibeler tapınaklara Tanrı'nın gelini olarak çeyizleriyle gelirlermiş. Rahibeliğin Hıristiyanlıkta devam etmesinin kökenini Sumerlere bağlıyor yazar.

Sumer tapınaklarında rahibeler genel kadın olarak niteleniyormuş. “Tanrı namına seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örtülmüştür.” Sf.37

Sumer rahibelerinin kazara doğan çocukları öldürülürmüş. “Çünkü bu kadınlar Allah’ın karısı olduğundan doğan çocuklar da Tanrı'nın çocuğu sayılıyordu. Sumerler bir ölümlüden Tanrı'nın çocuğunu istemiyorlardı." sf.39 Hz. İsa’nın Tanrı'nın oğlu kabul edilmesi gibi.

Sumer tanrıları mitolojik hikayelerdeki tanrılar gibiler. Zaten özü aynı, isimler farklı. Sumer Aşk Tanrıçası İnanna, Akadlarda İştar, İsrail’de Astar, Yunanlılarda Afrodit, Romalılarda Venüs oluyor. 

Sumer efsanesine göre evrende ilk olarak tanrıça Nammu adında büyük uçsuz bucaksız bir su var. Tanrıça o sudan büyük bir dağ çıkarıyor. Oğlu hava tanrısı Enlil, onu ikiye ayırıyor. Üstü gök oluyor, Gök Tanrısı onu alıyor, altı da Yer Tanrıçası ile Hava Tanrısının oluyor.

*

Ben bu kitabı daha önce de okumuştum. 

Bkz: http://birazkitap.blogspot.com/2017/07/kuran-incil-ve-tevratin-sumerdeki-kokeni.html




GECE YARISI KÜTÜPHANESİ


 

GECE YARISI KÜTÜPHANESİ

(The Midnight Library)

Matt Haig

2020

Çeviri: Kıvanç Güney

Domingo Yayıncılık

10.Baskı - Şubat 2022

282 sayfa


Pişman olmak ile ilgili ne düşünürsünüz? Ben düşünmem, genel. Pişmanlığı yersiz bir his olarak görüyorum. Çünkü yaptığınız ya da yapmadığınız için pişman hissettiğiniz davranışın aksinin ne sonuçlar yaratacağını bilmiyorsunuz ki. Onu yapmasaydınız daha mı iyi olacaktı? Ne belli? Ya da tam tersi, yapsaydınız daha mı iyi olacaktı? Nereden bilebilirsiniz? Bilemezsiniz. O zaman pişmanlık niye?

Kitapta da yapılan ya da yapılmayan şeylerden kaynaklanan pişmanlıklar sorgulanıyor. Neticede bu pişmanlıklara kapılmanın anlamlı olmadığı sonucuna varıyor. 

Kitabın daha ilk satırında “Ölmeye karar verişinden on dokuz yol önce” diye intihar edeceğini anlıyoruz Nora Seed’in. Spoiler veriyor yazar. Versin.

Nora, sosyal medyada başkalarının hayatlarını izliyor pek çoğumuzun yaptığı gibi. Bunu yaparken de

“Başkalarının mutlu hayatlarını parmağıyla kaydıra kaydıra bir şeyler olmasını bekliyordu.” Sf.5

Geldi mi üst üste gelen kötülüklere maruz kalıyor Nora.

Kedisi ölüyor.

İşinden kovuluyor.

Nikahına iki gün kala evlenmekten vazgeçiyor.

Annesi ölüyor.

Yüzmede çok iyiymiş, Babası çocukken çok baskıladığı için yüzmeyi bırakmış.

Abisi ile müzik grubu varmış, onları bırakmış.

...

Fırsatlarını değerlendiremediğinin farkında.

İntihar mektubu yazıyor. İlaçlar yutuyor. 

Gözünü kütüphanede açıyor.

Ölmemiş ama ölümle yaşam arasında bir yerde. Bu yer bana şu kitapları anımsattı:

Bkz: Ruhların Yolculuğu

Bkz: Ruhların Kaderi

Ayrıca şu filmde de benzer konu ele alınıyor:

Bkz: Wristcutters: A Love Story

Nora'nın gözünü açtığı kütüphanedeki kitaplar Nora'nın şu an yaşıyor olabileceği hayatlara açılan bir kapı. Her bir pişmanlığı için bir kitap var. Aklını kemiren pişmanlıklara ilişkin kitapları alıp o hayatlara ışınlanıyor bir çeşit. Pişman olduğu davranışı yapmasaydı ne olurdu, görüyor. 

(Kitapların canlanmasıyla ilgili bir film geliyor aklıma. Bkz: Inkheart )

*

Pişmanlıklarından ilki erkek arkadaşı Dan’den ayrılmak Ondan ayrılmadığı ve onunla evlendiği hayata gidiyor. Anlıyor ki o kadar da pişman olmasına gerek yokmuş. Tipik durum. Kadının hayalleri vardır (Müzik grubunda olmak) Erkek ket vurur. (Girmeyin o işe, paranızı alırlar, dolandırırlar.) Erkeğin hayali vardır. (Pub açmak) Kadın, kendisininkinden vazgeçip erkeğin hayalini benimser. Üstelik bir de aşağılanması, takdir edilmemesi ve aldatılması var. Sonuçta Dan’den ayrılmasına pişman olmayı gerektirecek bir durum olmadığını görüyor.

*

Kedisinin yaşadığı bir hayata gitmek istiyor. Kedisini dışarı salarak onun ölmesine sebep olduğunu, bir kediye bile bakamadığını düşünüyordu. Görüyor ki kedisi zaten hasta ve zaten ölecekti. O güne kadar Nora ile yaşadığı hayat, kedinin hayatının en güzel dönemi olmuş. Böylece Nora bir kediye bile bakamayan biri olmadığını anlıyor.

*

Arkadaşı Izzy ile Avustralya’ya gitmediği için pişmanmış. O hayata gidiyor. Izzy ile Avustralya'ya gitmiş. Izzy trafik kazası geçirip ölmüş. Nora orada tek başına sefil bir şekilde kalmış.

*

Yüzmeyi bıraktığına pişman. Babasını hayal kırıklığına uğrattığını düşünüyor. Yüzmeyi bırakmadığı hayata gidiyor. Gerçekten başarılı olmuş. Olimpiyatlar, ödüller, madalyalar, Ted konuşmaları. Babası kızının başarılarından mutlu ama ailesini mutsuz etmiş. Başka bir kadına aşık olmuş, annesini terk etmiş, annesi bu yüzden hasta olmuş, tek başına ölmüş.

*

Çocukken çok istediği buzul bilimcisi olduğu hayata gidiyor. Kutuplarda soğukta yaşıyor. Ayı saldırısına uğramak üzereyken ölmek istemediğini fark ediyor. Bir ilginç şey daha oluyor. Ondaki farklılığı fark eden iş arkadaşı Hugo, kendisinin de hayatlar arası gezdiğini söylüyor. Yüzlerce hayat gezmiş. İçlerinde Nora ile evli oldukları da var ve bu yüzden burada kalmış, Nora için. Ama Nora etkilenmiyor bu durumdan, oradan da dönüyor.

*

Müzik yaşamına devam ettiği bir hayata gidiyor. Ünlü, başarılı ama şöhretin bedeli ağır ve ağabeyi ölmüş.

*

Hayvan barınağında çalışmaya devam ettiği hayata gidiyor. O da tatmin ediyor.

*

Üniversiteden sonra bir yıl tatil yapmadığına pişman. Yaptığı hayata gidiyor. Evlenmiş, şarap bağları var, ama mutluluk yine yok.

*

Pek çok başka hayat daha deniyor.

*

Cerrah Ash’in kahve teklifini kabul ettiği bir hayata gidiyor. Onunla evli, kızı var, üniversitede felsefe eğitimi veriyor. Bu hayatı seviyor, bu hayatta kalmak istiyor. Ama yine kütüphanede buluyor kendisini.

İntihar etmeye kalkıştığı kök hayatına dönüyor. Şimdi her şeye bambaşka bakıyor.

*

Kitabın başı gibi sonunda da kütüphaneci Bayan Elm ile satranç oynuyor.

*

Kitabın verdiği mesajı ve bu mesajı verme şeklini sevdim. Başta söylediğim gibi pişmanlıkların anlamsız olduğuna dair onlarca örnek vermiş. Pişmanlıklar anlamsız, çünkü diğer seçeneği bilmiyoruz.  

 “Öğrenmenin tek yolu yaşamaktır.”

diyor kitap. 

“Hayatı anlamak zorunda değilsin. Yaşaman yeterli.” Sf.276

*

Yazarın bir başka kitabı için;

Bkz: Zamanı Durdurmanın Yolları


VOLGA

 

VOLGA

(Wolga)

Lou Andreas-Salome

1902

Almanca Aslından Çeviren: İlknur İgan

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

2.Basım - Mart 2022

68 sayfa


Ben bu kitaptan "Sinekli Bakkal" havası aldım. Akıllı, güzel, genç kız ve çok da genç olmayan akıllı, olgun erkek. 

*

Lyubov adlı genç kız, gemiyle yolculuk ediyor. Babasına gidecekmiş. Babası müzisyenmiş, orkestra ile gezermiş ama bu gezmelerden yakınırmış. Kızsa bu gezmelere özenir, dünyayı görmek istermiş. 

Lyubov, adeta kaptanın özel koruması altında. Kıymetli bir emanet gibi görülüyor kız. Her an kırılmaya hazır bir cam gibi dikkatli yaklaşıyorlar kıza. Kız da gerçekten birazcık hassas. Genç, kırılgan. Ama hayatı tanımaya ve atak olmaya dair bir nüvesi de var. 

Bu nüveyi gemideki doktor Valdevenen bir parça açığa çıkartıyor. Olgun, akıllı bir adam doktor. Lyubov'un gençliğinin ve güzelliğinin farkında. Bu yüzden biraz güvensiz hissediyor, kendisini kıza layık bulmuyor. Kızın toy bir delikanlı ile evlenip hayatını diğer kadınlar gibi sıradanlaştıracağını düşünüyor. Kendi kafasında bir dünya şey kuruyor bununla ilgili. 

Gemide gerçekten de tam da öyle bir toy delikanlı var. Muraviyev adı. Annesi ile yolculuk ediyor ve tam bir ana kuzusu kendisi. Lyubov, bu oğlandan hoşlanmayacak, hayır! Valdevenen'den hoşlanacak mı? Evet. Genç kız sonuçta ve yakınında olgun, karizmatik, kariyer sahibi bir adam var. Hoşlanır. Hoşlansın da. Ama bu -bence geçici- hoşlantılara kapılıp evlenip çoluk çocuğa karışmak... İşte bu zehirli bir ok. Atmayın bu oku! İşleri illa bu noktalara taşımak zorunda değilsiniz. Gerçi kitabın yazıldığı dönem itibariyle (1902) zorunluluk var. Hoş, bugün de (2022) bu zorunluluk hissediliyor. Ve bu yüzden hayatlar zorlaşıyor. 

Burada aslında yetişkin erkeğin bu yetişkinliğe layık davranışlar sergilemesi beklenir. Bir tarafta genç, bir tarafta yetişkin biri varsa sorumluluk yetişkinde olmalı. Ama neredeeee?

*

Valdevenen iyi hoş adam ama bu kadar çok ve boş konuşmazsa bence daha iyi. Bilge bilge tahayyüllerde bulunuyor kendince ama benim kafam şişti. 

İlla biri bilge bilge konuşacaksa bence kaptan konuşsun. Konuş kaptan:

"Dururum ve şöyle düşünürüm: Bugün benim için ne uygun görüldü, payıma düşen ne olacak?(…) Sevgili Tanrımızın bana göndermek istediği herkes gemiye biniyor zaten. Beni de onlar için burada tutuyor ya.” Sf.15

Lyubov, kaptana her gün denizdesiniz, hep aynı şeyleri görüyorsunuz, sıkılmıyor musunuz, diye sorunca kaptanın cevabı bu oluyor. Görmüş geçirmiş ve sakinleşmiş bir adam. Güven ve huzur veriyor.

*

Kitabın arka kapağında yazarın bu ve benzeri kitaplarıyla kız çocuklarının ergenlik dönemi konusunda farkındalık oluşmasına katkıda bulunduğu yazıyor. Farkındalık mı oluşur, yoksa aşk romanı gibi romantik hayallerle mi okunur, bilemiyorum. 



10 Aralık 2022 Cumartesi

YÜZBAŞININ KIZI

 


YÜZBAŞININ KIZI

(Kapitanskaya Docka)

Aleksandr Puşkin

1836

Türkçesi: Süheyl Güven

Bahar Yayınevi - 2004

200 sayfa


Pyotr Andreyiç Grinev 

Pyotr Petroviç 

Petruşa

Aynı insan bunlar. Bir öyle bir böyle hitap ediyorlar. Rus klasiklerindeki en zor şey de bu zaten. 

Ben  "Petroviç" diyeceğim. 

*

Babası, Petroviç'i asker ocağına gönderiyor Orenburg'a. Aslında babasının nüfuzu sayesinde çok istediği Petersburg’da yapabilirdi askerliğini ama babası orada hovardalık eder diye taşraya gitmesini istiyor.

Yolda kaldığı handa bilardo oynayan binbaşı İvan İvanoviç Zurin ile tanışıyor.  Kumar oynuyorlar, Petroviç kaybediyor, yüz ruble, az buz da değil. Rubleyi biliyoruz Rus klasiklerinden, bir ruble bile ne kadar kıymetli. Ödüyor mecbur.

Petroviç ve uşağı Savelyiç, yola devam ediyorlar. Fırtınaya yakalanıyorlar. Bir köylü onlara rehberlik ediyor. Petroviç, köylüye bahşiş vermek istiyor, ama uşağı Savelyiç izin vermiyor, zaten kumarda parasını kaybetti, bir de bu köylüye para vermesini istemiyor. Petroviç  de kürklü yeleğini veriyor. 

Petroviç'in görev yapacağı kaleye varıyorlar. Küçük bir taşra.

Oradaki subay Şvabrin ile dostluk kuruyor Petroviç ama bu uzun sürmüyor. Çünkü leş biri Şvabrin. Anlatacağım.

*

Kale komutanı İvan Kuzmiç. Karısı Vasilisa Yegorovna. Karısı aktif bir kadın. Neredeyse kocası ile birlikte idare ediyorlar kaleyi. 

Kızları Maşa (Maria İvonovna)

Petroviç, başta ilgilenmese de zamanla Maşa’ya aşık oluyor. Onun için yazdığı şiiri Şvabrin’e gösteriyor. Şvabrin alay ediyor. Maşa ile ilgili bel altı konuşuyor. Düelloya tutuşuyorlar. Petroviç yaralanıyor.

Maşa, Şvabrin’in kendisine Petroviç gelmeden bir süre önce evlenme teklif ettiğini ama kabul etmediğini söylüyor. Maşa, sevmiyor Şvabrin’i. Petroviç şimdi anlıyor Şvabrin’in neden böyle davrandığını.

İyileşiyor Petroviç. Maşa’ya evlilik teklif ediyor. Kız kabul ediyor. Babasına mektup yazıyor Petroviç. Babasının bu evliliğe rızası yok. Ayrıca düelloya karıştığı için onu oradan alıp başka yerde görevlendirmelerini isteyeceğini yazıyor.

Petroviç, olanları babasına ispiyonlayanın Şvabrin olduğunu tahmin ediyor.

*

Bir gün kaleyi Kazak asiler basıyor. Şvabrin de asilere katılıyor. Maşa’nın anne babasını öldürüyorlar. Petroviç’i esir alıyorlar. 

Asilerin başı ve kendisini Çar diye tanıtan Pugaçev, meğer teee yolculuğun başında Petroviç’in kürk verdiği köylü adammış. Petroviç’i bağışlıyor bu yüzden.

Şvabrin, Maşa’yı alıkoyuyor.

Petroviç onu kurtarmak istiyor.

Pugaçev, Maşa'yı ve Petroviç’i bırakıyor.

Petroviç, Maşa’yı ailesinin yanına gönderiyor ve asilerle savaşıyor. Petroviç'in ailesi Maşa'yı bağırlarına basıyor. O zaman niye başta karşı çıkıp gençleri üzdünüz? 

Savaş bitiyor. Asiler kaybediyor. 

Ama Petroviç’i tutukluyorlar. Asi Pugaçev ile yakınlığı nedeniyle onu Pugaçev’in adamı olmakla, hainlikle suçluyorlar. Suçlamayı yapan kim? Şvabrin.

Maşa çok üzülüyor. Çariçeden yardım istiyor. Çariçe ona inanıyor ve Petroviç’i salıyor.

Öğreniyoruz ki mutlu mesut yaşamışlar, evlenmişler, çoluk çocuğa karışmışlar.

*

Ben bu kitabı yıllar önce okumuştum. http://birazkitap.blogspot.com/2013/02/yuzbasinin-kizi.html

Unuttum, canım çekti, bir daha okudum. Sevdim. On yıl sonra yine okurum belki. Ya da okumam. Paşa keyfim bilir. 

TÖRE

 


TÖRE

Turgut Özakman


Bir tiyatro oyunu. Tiyatroda izlemedim. Metni okudum şu siteden: 

https://elcinkiray.blogspot.com/2011/08/tore-tiyatro-metni-turgut-ozakman.html

Konusu; kan davası.

Düşman aileler sırayla birbirlerini öldürüyorlar. Ölen mezara, öldüren hapse, geride gözü yaşlı bir sürü insan. Bravo size, çok mantıklı gerçekten. 

Bu kanlı törenin bitmesi mümkünken ve çok yakınken hiç beklemiyordum sonunun böyle olacağını. O yüzden yazara da bravo yani, çok mu iyi oldu şimdi böyle?

*

O onu öldürmüş, bu bunu öldürmüş derken sıradaki öldürülecek kişi Mustafa, kendisini öldürmek için arayan insanların evine sığınıyor. Af diliyor. 

Evin sözü geçen yaşlı ninesi, evimize sığındı, af diledi, burada öldürmek olmaz diyor. 

Evin diğer üyeleri şiddetle karşı çıkıyor ama Nene'ye boyun eğiyorlar. Ancak evden dışarı çıkarsa ya da evdeki kadınlara yan gözle bakarsa öldürecekler.

*

Hemen burada araya giriyorum. Bu kısım şu filme benziyor:

Bkz: Mandalina Bahçesi (Tangerines)

Film Gürcü ve Çeçen çatışmalarında yaralanan iki düşmanı ele alıyor. 

Gürcistan'ın Abhazya bölgesinde Çeçenler ve Gürcüler arasında savaş çıkıyor. Bölgedeki köyler boşalıyor. Bir köy var, daha çok Estonyalılar yaşıyormuş o köyde, ama onlar da çatışmalar yüzünden gitmiş. Sadece iki yaşlı Estonyalı adam kalmış. Birinin mandalina bahçesi var, bırakamıyor mandalinalarını, diğeri de marangoz, mandalinalar için kasa yapıyor.

Bir gün köyün yakınındaki bir çatışmada bir Gürcü ve bir Çeçen yaralanıyor. Marangoz adam bu ikisini evine alıyor, yaralarına bakıyor. Bu ikisi birbirini öldürmek istiyor, marangoz adam karşı çıkıyor, benim evimde öldüremezsiniz diye. Adama olan saygılarından kabul ediyorlar, ama biri dışarı çıksın, diğeri onu öldürecek, kararlılar. 

Yaraları iyileşsin diye evde dururlarken konuşuyorlar, muhabbet ediyorlar ve doğal olarak birbirlerini tanımaya ve hatta sempati duymaya başlıyorlar. 

Bir gün Çeçenler geliyor. Gürcü evde saklanıyor, Çeçen dışarı çıkıyor. Ama inanmıyorlar onun Çeçen olduğuna ve öldürmeye kalkıyorlar. Evden dışarıyı seyreden Gürcü, Çeçen'i korumak için diğerlerini öldürüyor. Sonra o da dışarı çıkıyor. İkisi de dışarıda. Ama ikisi de birbirini öldürmüyor. Ne güzel, demeye kalmıyor... Yerde yatanlardan biri ölmemiş, kalkıp Gürcü'yü öldürüyor. Çatışma sırasında mandalina bahçesi sahibi adam da ölüyor. Onu mandalina bahçesine gömüyorlar. Gürcü'yü de marangozun oğlunun mezarının yanına. Marangozun oğlunu da zamanında bir Gürcü öldürmüş bu arada. 

*

Töre'ye devam edelim. 

Mustafa, düşman ailenin evine sığındı, af diledi. Erkekler affetmedi, ama evin çatısı altında bir şey yapamıyorlar Nene izin vermediği için. 

Beklenmedik bir şey oluyor. 

Nene'nin torununun kızı Zühre, dayısını öldüren bu Mustafa'ya aşık oluyor. Bu aşkını o kadar tatlı dile getiriyor ki:

"Tay mıdır bu, buzağı mıdır, görünce içimden sarılmak geliyor." 

Kıyamam yaaaa!

Mustafa da Zühre'ye aşık.

Hadi bakalım.

Düşman ailelerin çocuklarının aşkı. Bkz: Romeo ve Juliet

Juliet nasıl dert yanıyordu bu düşmanlıktan:

"Ah Romeo neden Romeosun sen.

"İnkar et babanı, kendi adını reddet;

Bu elinden gelmezse, yemin et beni sevdiğine,

Vazgeçeyim ben Capulet olmaktan"

Orada Capulet ve Montague ailesi vardı. Burada da Çolakgiller ile Karagiller. 

Çolakgillerin Mustafa da şöyle dert yanıyor:

"Yüreğim kayıp kayıp gidiyor. Bir el atımı uzağımdadır, saçının teline bile dokunamam. Gözümün önünde salınır, bakmama izin yoktur. Konuşmaya can atmaktayım, birlikte susmamız bile suç. Ne edeyim ben böyle yaşamayı?"

Nene bilge kadın. "Siz sevgiyi şımartmaya, sevinci azdırmaya bakın!" diyor. Herkesi iyi kötü razı ediyor. Ama görünür bir rıza değil, üstü kapalı bir rıza bu ve Mustafa ile Zühre'nin kaçmasına göz yumuyorlar.

Gelgelelim...

Çocukluğundan beri Çolakgillerin oğlunu vurmayı kafaya koymuş, babası tarafından hep bununla işlenmiş olan Oğul, Mustafa'yı dışarıda görünce...

Ay dilim varmıyor söylemeye... Öldürüyor Mustafa'yı.

Offfff!

Çok mu lazımdı böyle bitmesi.