31 Mayıs 2022 Salı

BONOBO VE ATEİST


 

BONOBO VE ATEİST

Primatlar Arasında İnsanı Aramak

(The Bonobo and the Atheist)

Frans de Waal

2013

Çeviren: Aslı Biçen

Metis Bilim

3.Basım -  Mart 2018

259 sayfa

 

Yazar bir primatolog. Yani primatların davranışlarını inceliyor. Primat derken maymun, şempanze, bonobo, kapuçin…vb Ben aralarında fark görmüyorum, benim için hepsi maymun, ama hepsinin farklı farklı huyu varmış. Yazar da bu huylarla insan davranışlarını karşılaştırıyor, çeşitli değerlendirmeler yapıyor.

*

Aslında yazarın esas dikkat çektiği konu; ahlak.

Ahlaklı olmak için din şart mıdır?

Bence değildir. Bu kitabı okumadan önce de şunu düşünürdüm zaten; ahlaklı olmak için din lazım ise din yokken insanlar ahlaksız mıydı? Yazar da buna değinmiş:

“Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal normlarını olmadığına hakikaten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşılınca şikayet etmezler miydi?” sd.10

Hiç!

“Dinden önceki insan hayatı ille de herkesin birbirinin gözünü oyduğu bir hayat tarzı değildir. Din, bize normalde yapmayacağımız şeyleri yaptırmaktan ziyade, doğal eğilimlerimizi destekleme ve güçlendirme gibi bir katkıda bulunuyor olabilir.” Sf.99

Hiç 2!

Bugünkü dinlerin geçmişi bir- iki bin yıl. Öncesinde insanlar, bugün bildiğimiz anlamda din olmadan milyonlarca yıl yaşamış. Demek ki yaşanabiliyor. Bu süreçte de yaşayabilmenin ve özellikle de toplu olarak yaşayabilmenin bazı kurallarını oluşturmuşlar belli ki. Bunların illa yazılı kurallar olması şart değil. Bir şekilde doğruyu bulmuş veya hissetmiş olmalılar. Bu yüzden yazara göre ahlak yukarıdan, bir otoriteden gelmez, akıl yürütme sonucu varılmış ilkelerden ortaya çıkar. Ezelden beri vardır. Ait olma, iyi geçinme, sevme sevilme arzusu ile elimizden geleni yaparız, bunlar da bugün ahlak diye adlandırdığımız sistemi oluşturmuş olmalı.

Din yokken de ahlak vardı yani.

“Ahlak önce ortaya çıktı, modern din daha sonra bunun üzerine tutundu. Büyük dinler bize ahlakı hediye etmediler, aksine onu desteklemek üzere icat edildiler.” Sf.235

 

*

Ahlakı şöyle tanımlamış yazar: Ahlak, insanın kendi davranışının başkalarını nasıl etkilediğine dair farkındalığıdır.

Ahlak sadece insanlarda var diye düşünmemek lazım. Hayvanlarda da var. Kitabın konusu da bu.

Mesela yaşlı şempanzenin çeşmeye zar zor yürüdüğünü gören genç şempanze, hızlıca çeşmeye koşup su alıyor ve yaşlı şempanzeye veriyormuş.

Yaşlı şempanzeye yürüyüş yapması için genç şempanzeler destek oluyormuş.

Üzgün arkadaşlarını sarılıp öperek teselli eden şempanzeler varmış.

Dişi şempanzeler, birbiriyle kavga eden erkekleri ayırır, onların elindeki silahları alırlarmış.  

Yüksek mevkideki erkek şempanzeler, anlaşmazlıkları çözmek için arabulucu oluyormuş.

Hasta şempanzeye bir arkadaşı talaş verirmiş. Çünkü talaş, üzerine uzanıldığında rahat hissettirirmiş, bizim bir hastaya yastık vermemiz gibi.

Kuşlarda da benzer özellikler tespit edilmiş.

Orman horozları çiftleştikten sonra bir çubuğa çentik atıyorlarmış. On iki çentik olduktan sonra gelen dişiye “Benden bu kadar” diyorlarmış, başkasına gitsin diye.

Gel şimdi bunlara ahlaksız de. Demek ki ahlaklı olmak için dine, Tanrıya ve hatta insan olmaya bile gerek yok.

Bu ve bunun gibi pek çok örneği yazar şu şekilde yorumluyor:

“…Ahlakın yapıtaşlarının insanlıktan daha eski olduğu ve şu anda bulunduğumuz yere nasıl geldiğimizi açıklamak için Tanrı fikrine ihtiyaç duymadığımız şeklinde yorumluyorum.” Sf.28

 *

Empati üzerine de açıklamada bulunuyor yazar.

Empati için bakım gerekiyor, diyor. Yavrusuna bakan memelilerde bakım davranışının en önemli işareti yavruların kaybolduklarını hissettikleri zaman “kayboldum” çağrısında bulunmalarıymış. Kendi sesine göre çığlık atan yavruyu anne buluyormuş. Kertenkele, kaplumbağa gibi sürüngenlerde “kayboldum” seslenmesi yokmuş.

Bağ kurabilen hayvanlarda empati varmış. Az sayıda sürüngen bu özelliğe sahipmiş, örneğin timsah. Timsahlarda da yavrusuyla ilgilenme ve empati kabiliyeti varmış.

Din olmasaydı insanlar down sendromlu, engelli çocuklarına bakmaz, atardı diyen bir din adamı çıkmış bir gün yazarın karşısına. Ona şu şekilde cevap vermiş yazar: “Soyumuzda öyle güçlü bir bakma büyütme içgüdüsü var ki, durumları ne olursa olsun çocuklar kolay kolay ihmal ya da terk edilmiyor. (…) mevcut dinlerin hepsinden çok önce, Neanderthaller ve ilk insanlar engelli bireylere bakıyorlardı. Bu durum primat akrabalarımız için de geçerlidir.”sf.98

Gerçekten de doğada annesi ölen yavruları evlat edinen, o yavrunun bakımını üstlenen örnekler veriyor yazar.

Maymunların empati sahibi olduklarına dair de pek çok örnek yer alıyor kitapta. Birbirlerine yardım ediyorlar. Bir bonobo, cama çarpıp sersemlemiş bir kuşu kurtarmış, bir şempanze doğal yaşama yeni salınan bir şempanzeyi zehirli yılandan uzaklaştırmış.

Maymunların “Zannedildiği gibi bencil olmadıkları açık ve insanlık söz konusu olduğunda, ortalama bir Hıristiyan ya da Yahudi din adamını yenmeleri de muhtemel.” Sf.149

*

Maymunların hakkaniyete de önem verdiği gözlemlenmiş. Bir maymuna ödül olarak salatalık verilirken ödül hak eden diğer maymuna üzüm verilmiş. Salatalık alan maymun bu duruma tepki göstermiş ve salatalığı reddetmiş.

Başka bir deneyde kendisine üzüm verilerek ayrıcalıklı davranılan maymun diğer aç arkadaşlarına üzüm verilmesini işaret etmiş.

*

Bonoboları ayrı değerlendiriyor yazar. Bonobo ve şempanze arasında fark göremiyorum ben ama varmış. Bonobolar şempanzelerden daha yumuşak, daha empatik, barışçıl, cinselliği seven, hayatın tadını çıkaran… canlılarmış.

Örneğin şempanzelerde erkek egemenken bonobolarda dişi egemenmiş.

Bonobolarda erkek yavrular anneleriyle kalırken, kızlar başka yerlere göç ediyormuş. Hayvanat bahçeleri eskiden erkekleri başka yerlere gönderirmiş. Bu erkekler annelerinin yokluğunda tacize uğrar, hayvanat bahçelerinin misafirlere açık olmayan yerlerinde yapayalnız yaşarlarmış. Kıyamam ve HAYVANAT BAHÇELERİ KAPATILSIN! Bu deney ve gözlemleri de hayvanların doğal ortamında onlara zarar vermeden yapın a-aaa! Aslında yazar da bunu söylüyor. Maymunların en doğal ortamı Kongo'daymış ama politik sebeplerden gitmek, kalmak, çalışmak zormuş. 

*

Maymundan geldiysek şimdiki maymunlar neden insan olmuyor, sorusu vardır, klasik. Yazar bu konuya da değinmiş. O maymun bu gördüğümüz maymun değil, diyor. “Yaşayan bir maymunu başlangıç noktası olarak almanın ne alemi var? (…) Son ortak atamızın nasıl göründüğünü bilmiyoruz.” Sf.66

*

Yazar ateist olduğunu söylüyor. Bu konuyla ilgili bir tartışmaya girmeyi anlamsız buluyor. Ateistlerin dindarlarla din konusunda neden tartışmaya girdiğini de anlamıyor. “İtfaiyecilerin zaman zaman gizli kundakçı olması, homofobiklerin gizli eşcinsel olması gibi, acaba bazı ateistler gizliden gizliye dinin mutlaklığını mı özlüyor?” sf.93

Ben de bu konuda tartışmayı yersiz buluyorum.

“İnsanlar sadece inanmak istedikleri için inanırlar.” Sf.101

Doğru. İnançta bir mantıksal temel olmadığı ve olması da şart olmadığı için tartışmak boşuna. 

*

Din-ahlak ekseninde dinin ahlak üzerindeki rolünü yadsımıyor yazar. Kimi insan, ahlaklı olmak için bir gözlemciye  ihtiyaç olduğunu söyler.

“İnsanlar elalemin ne düşündüğüne o kadar önem verir ki davranışlarımızı düzeltmemiz için bir duvara yapıştırılmış bir çift göz resmi yeter. Din bunu çok uzun zaman önce anlamıştır ve kadiri mutlak Tanrı’yı sembolize etmek için her şeyi gören göz imgesini kullanır.”  Sf.25

Kimi insan da ahlaklı olmak için bir cezalandırıcıya ihtiyaç duyar.

“Belki sadece ben böyle düşünüyorumdur ama menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım.” Sf.10 diyor yazar. Ben de.

*

Dini, toplumdan çıkarsak ne olur, diye soruyor yazar.

“...dini toplumdan çıkartsak neler olurdu? Bilimin ve doğalcı dünya görüşünün geriye kalacak olan boşluğu nasıl dolduracağını ve insanlara iyi olmaları için nasıl ilham vereceğini ben pek gözümde canlandıramıyorum.” Sf.28

İnsandan dini alınca neden geride bir boşluk kalacağı düşünülüyor. Belki din fazlalıktır, çıkartılınca boşluk olmaz. Bu da bir görüş olamaz mı?

*

Dinin faydaları vardır; birlikte eylemde bulunmanın gücü, insani temasın sıcaklığı, inanmanın getirdiği rahatlık… vb

Bu konular için bkz: Ateistler İçin Din

*

Yazar, insanların iyiliği-kötülüğü ile ilgili şu kanaatte:

 “İnsanları, esasen iyi ama kötülüğe muktedir görmek de, esasen kötü ama iyiliğe muktedir görmek de mümkün. Ben birinci gruptanım.” Sf.45

İyilik, kötülük tartışmaları ile ilgili bkz: Sineklerin Tanrısı

*

Maymunlar çok ilginizi çektiyse bkz: Maymunlar Gezegeni


30 Mayıs 2022 Pazartesi

BİRİ HİÇBİRİ BİNLERCESİ

 



BİRİ HİÇBİRİ BİNLERCESİ

(Uno, Nessuno e Centomila)

Luigi Pirandello

1925

Çeviren: Şadan Karadeniz

Kırmızı Kedi Yayınları

2.Basım - Ekim 2021

223 sayfa


Bugüne kadar kendinizde olduğunu hiç düşünmediğiniz bir özellik, pat diye biri tarafından size söylense?.. 

Kitapta bu oluyor ve bugüne kadar hiç de öyle olduğunu sanmayan adam birden bir aydınlanma yaşıyor. Ama bu aydınlanma pek onun hayrına işlemiyor.

*

Bir gün kadın, kocasına diyor ki, burnun biraz çarpık. Öyle laf arasında, lalettayin söyleyiveriyor. Ay bunu duyan adam bir şok oluyor, bir şok oluyor, artık hiçbir şey o adam için eskisi gibi olmuyor. İyi ki bir karın, burnun biraz çarpık dedi. Bu kadar büyütmeye gerek var mıydı? Konu nerelere varıyor, aklınız durur.

*

Adam bugüne kadar hiç farkına varmamış burnunun çarpık olduğunun. Karısının bunu söylemesiyle şaşırıveriyor. Takıntı yapıyor bunu. Yoldan geçenler hep burnuna bakıyor sanıyor. Daha önce başkalarının burnuyla dalga geçmiş, o geliyor aklına. İnsanlar da kendisiyle dalga geçmiştir diye düşünüyor, 

Başkalarının burunlarının kusurlarından söz eden şu zavallı adama bak, sen!' diye düşündürmüştüm." Sf.14 diye dert ediniyor kendisine.

Sonra o da gidiyor başka bir arkadaşına, çenende gamze var, diyor. O güne kadar bunun farkında olmayan arkadaş da yol boyu her dükkanın camından çenesini incelemeye başlıyor. Muhtemelen bu arkadaş da başka bir arkadaşına bakıp kusur bulacak, örneğin alnına bir kusur bulacak, sonra o arkadaş da bunu takıntı haline getirecek... Bu zincir öyle büyüyor ki sonunda zinciri başlatan adama bambaşka bir arkadaşı gelip "Gözkapağımı kastığım doğru mu?" diye soruyor.

*

Adam aynadan kendisini izlemeye başlıyor. Detaylıca bakıyor kendisine. Ama bir terslik hissediyor. Aynaya bakmak ama kendisini görmemek istiyor. Onun ifadesiyle:

"Kendimi kendimde görmemek, kendi tarafımdan görülmek, kendi gözlerimle, ama bir başkasıymışım gibi: herkesin gördüğü, ama kendim göremediğim ötekini.” Sf.28

Yani aynaya bakacak, ama aynadaki görüntü kendi gözleriyle gördüğü kendisi değil, başkalarının gözlerinin gördüğü kendisi olacak. Öyle bir temennisi var.

Bu delice temennisini bir parça gerçeğe dönüştürüyor. Aynadaki görüntü hapşırıyor. Aynaya bakan kendisi değil, aynadaki hapşırıyor. Hah, çok yaşa bakalım, hayırlı olsun deliliğin.

*

Karısının söylediği şeyle fark ettiği şu ki; başkaları için, o zamana dek kendi gözünde olduğunu sandığı kişi değil.

Kendisini hiç tanımadığını fark ediyor. 

“…Başkaları tanıyorlardı beni, her biri kendince, bana verdikleri gerçekliğe göre; yani her biri bende, ben olmayan -bunların hiçbiri tam anlamıyla ben değildim çünkü- bir Moscarda görüyordu; kaç kişiyseler o kadar Moscarda vardı.” Sf.64

Karısının da kendisini tanımadığını düşünüyor. “Kendisini karıma sevdirmek için benim bedenimden yararlanan” biri diyor kendisi hakkında. Bir ben var benden içeri, demişti Yunus Emre bundan yüzyıllar önce. Ama onun kastettiği de daha başkaydı herhalde.

*

Adam artık sıyırıyor. Bu sıyırmaktır. Başkalarının gözünden nasıl göründüğüne dair tahminler yapıp bunların tam tersi davranmaya başlıyor. Ben eski ben değilim, beni tanıdığınızı saldığınız kişi değilim, iyi mi sanıyordunuz, değilim diye başlıyor tuhaf tuhaf davranmaya.

Örneğin; babasından kalma evde bedelsiz oturan adamın artık çıkmasını istiyor. Karda kışta alelacele evin tahliye edilmesini istiyor. Herkes onun zalim olduğunu düşünürken bu kez de evi bağışladım, diyor. Böylece sandıkları kişi değil evet.

Yolda giderken köpek tekmeliyor. Ben mi tekmeledim, yuoo onu küçük bir oğlan tekmeledi, kim bilir neden korktu, diye suçu kendisi olmayan kendisine atıyor. 

Babasından kalan bankanın geliriyle geçindiği için kendisinin tefeci olarak anıldığını düşünüyor. Tefeci olmadığını kanıtlamak için bankayı kapatmaya kalkıyor. 

Deli olduğunu düşünüyor artık herkes ve düşkünlerevine yatırılıyor.

İsabet olmuş olmalı buraya yatırılması. Çünkü zaten yalnız olmak istiyordu. O kadar yalnız olmak istiyor ki istediği yalnızlıkta kendisi bile olmayacak yanında. “Kendimsiz bir yalnızlık” diye tarif ediyor bunu.

“Yalnızlık hiçbir zaman sizinle birlikte değildir; her zaman sizsizdir, ancak çevrenizde bir yabancı varken olanaklıdır.”

“Gerçek yalnızlık, kendi başına yaşayan, sizin için ne izi ne de sesi olan, böylece de yabancının siz olduğu bir yerdedir.” Sf.20

Fena bir deliriş. 

Yazar, 1934 Nobel edebiyat ödülü sahibi. Bu eseri hem acı hem mizah unsurları taşıyor. Yani delice. 

*

Kitabı okurken aklıma geldi;

Bir kere bir arkadaşımla estetik konusunu konuşuyorduk. Ben de alnıma botoks yaptırsam iyi olur, dedim. Arkadaşım da: "Bence ihtiyacın yok." dedi. "Ama illa bir şey yaptıracaksan kaşlarını yaptırabilirsin, biraz dudak dolgusu yaptırabilirsin, burnunu da yaptırabilirsin..." diye sıraladı. 

O güne kadar hiç farkına varmamıştım. Sonra ben de gidip başka bir arkadaşıma çenende gamze var, dedim. O güne kadar bunun farkında olmayan arkadaşım da yol boyu her dükkanın camından çenesini incelemeye başladı. Muhtemelen bu arkadaş da başka bir arkadaşına bakıp kusur bulacak, örneğin alnına bir kusur bulacak, sonra o arkadaş da bunu takıntı haline getirecek... Bu zincir öyle büyüdü ki sonunda bana bambaşka bir arkadaşım gelip "Gözkapağımı kastığım doğru mu?" diye sordu...

Şaka şaka, ben delirmedim. İyiyim. Başkasının gözünde nasıl gözüktüğümü dert etmiyorum. Ne kadar insan varsa o kadar da farklı görüş vardır. 


26 Mayıs 2022 Perşembe

BIÇKIN VE AĞLAK

 


BIÇKIN ve AĞLAK

Yeni Türkiye’nin Hikayesi

Can Kozanoğlu

Mirgün Cabas

2018

Can Yayınları

3.Basım – Ağustos 2021

495

 

Bir çırpıda okuyuverdiğim bir söyleşi kitabı. Hem konular ilgi çekici hem de konuşan iki aklı başında insan olunca aktı kitap aktı.

*

Can Kozanoğlu gazeteci, yazar, sosyolog.

-Cilalı İmaj Devri

-Pop Çağı Ateşi

-İnternet Dolunay Cemaat

adlı kitapları var. Okumadım. Okumayı isterim ama artık basılmıyormuş. Basılmasını kendisi istemiyormuş. Doksanlı yıllardaki eserleri bunlar ve hem kendisi hem de dünya artık değiştiğinden tekrar bunların gündeme gelmesini istemiyor olabilir.

Bir kitap daha yazması bekleniyormuş Can Kozanoğlu’nun. Ama bir türlü yazamıyormuş. Sonra bakmışlar bu adamın kitap yazacağı yok, Mirgün Cabas almış eline kayıt cihazını, ben sorayım sen cevapla madem, demiş. Böylece bu kitap ortaya çıkmış. Zaten Can Kozanoğlu da yazsa yazacağı kitabın adı “Bıçkın ve Ağlak” olacakmış.

Kitapta Mirgün Cabas soruyor, Can Kozanoğlu yanıtlıyor. Kendi hayatı, meslek yaşamı, Türkiye’nin gelmişi, geçmişi, geleceği, müzik, siyaset, yemek, edebiyat… Tadı damağımda kalan bir kitap oldu. Kitabın devamını istiyorum. Çok sevildi, ikincisi gelsin.

*

Can Kozanoğlu çocukluğundan beri kitap okurmuş. Ailesinin gerek maddi gerek entelektüel durumu itibariyle kitaba erişimi zaten kolaymış. İçinde de merak olunca bol bol okumuş.

Okulda pek çalışkan bir öğrenci sayılmazmış. Sınavlara gitmeye dahi üşenen bir tembelmiş. Gelgelelim okulda hoca oluyor sonra. Bilgi Üniversitesinde ders anlatıyor.

Genç yaşta gazeteciliğe başlamış. Meslek hayatı boyunca da hep bir şekilde yayın dünyasının içinde olmuş.

*

Kötüye olan düşkünlüğünü anlattığı kısımlar çok eğlenceli. Kötü film, kötü dizi, kötü müzik… Bunlarla dalga geçmekten eğlenirmiş. Bana da eğlenceli gelir bu. Ama son zamanlarda bundan o kadar eğlenmemeye başlamış. Anlayabiliyorum. Kaliteli işlerin norm olduğu ortamda kötüyle dalga geçmek eğlenceli. Ama artık kalitesizlik norm olunca kötüyle dalga geçmek eğlenceli gelmiyor.

*

Siyasetten de bahsediliyor kitapta. 1980’ler 90’lar ve AKP dönemi.

Kitap 2018’de yazılmış. 2022 itibariyle şu konuda değişen pek bir şey yok: Herkesin CHP’ye kızması.

 “Yaşadığımız yıllar için söylüyorum, Türkiye siyasetinde en kolay yüklenilecek kurum CHP’dir kesinlikle. AKP’ye laf söylesen AKP’liler kızar, ayrıca başın belaya girebilir. MHP’ye laf söylesen MHP’liler kızar, bedeli olabilir. HDP’ye laf söylesen epeyi destekçi çıkar ama en azından HDP’lileri karşında bulursun. CHP’ye bir şey söylesen, diğer partilerden önce CHP’liler alkışlar seni. Enteresan bir topluluk.” Sf.96

Kendisi de bu topluluktan:

“Benim de sinir sistemimde bir CHP faktörü var yıllardır. Haftada birkaç kez CHP’ye öfkelenirim, birkaç kez de CHP’ye haksızca yüklenenlere kızarım.” Sf.96

*

1990’lı yılların siyasetçilerini anıyor bol bol. Turgut Özal, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel…

Örneğin Turgut Özal’ı eleştiriyor. Ona sempati duymazmış. Onun demokrat olmadığını düşünürmüş. “Fakat beterin beterini görünce…” diye ekliyor. “En azından bir mizah duygusu vardı, Özal’ın. Zaman zaman kaybetse de, asgari hoşgörüsü.” Sf.113

Tansu Çiller ile ilgili Mirgün Cabas’ın şöyle bir yorumu var, çok güzel: "Profesör ama uzman olduğu söylenemez, genel başkan ama hatip olduğu söylenemez, siyasetçi ama tabanla ilişki kurduğu söylenemez.” Sf.127 Sonra da onun klasik gafları.

Yazar bu siyasileri  çokça eleştiriyor ama bugün onları bu kadar eleştirmek haksızlık olabilir diye düşünüyor, çünkü şöyle iç acıtıcı bir gerçek var ki: “bugün eşikler hayli aşağıya indiği için…” sf.125

*

12 Eylül döneminde sık sık Atatürk’ten bahsedilmesi o dönem liseli olan yazarda antipati yaratmış. Ama sonra zamanla Atatürk’ü sevmeye başlamış.

Atatürkçülük tanımı şöyle: “Atatürkçülük, laiklik konusunda, cumhuriyetçilik konusunda, kültürel istikamet konusunda, bilim konusunda birtakım genel tercihleri kabul edip bunların merkezine de Atatürk ve Atatürk sevgisini yerleştirmek.” Sf.177

Kemalizm tanımı da şöyle:“Kemalizm ise biraz daha somut, genel tercihlerin nispeten daha net ve keskin ilkelere dönüştüğü bir toplum modeli önerisi.” Sf.178

*

Sosyal medyayı pasif kullanıyormuş yazar. Yani sadece kim ne yazmış diye bakıyor, gündemi yokluyor, kendisi bir şey yazmıyor. Gelebilecek tepkilerle uğraşmak istemiyor işin aslı. Twitter kullanan bilir. Her yazdığınız farklı bir noktaya çekilebilir, bir yerde yaptığınız bir açıklamadan cımbızla çekilen bir kısım sizin hiç kastetmediğiniz bir şekilde paylaşılabilir… Linç etmeye ve edilmeye çok teşne bir ortam. Yazar da Twitter kullansa başına geleceği bildiği için isabetli bir karar vererek kullanmamayı tercih etmiş.

İnsanlar birbirlerinin söylediklerini eleştirsin, ne ala ama sosyal medyada kullanılan dil ağır. “Buna gülenin osuruk kadar aklı yoktur.” “Bunu beğenen maldır.” “Bunu sevmeyen salaktır.” Böyle tepkiler. Üstelik niçin? Biri bir diziyi, filmi, yemeği, müziği… sevdiğini ya da sevmediğini söylemiş, ona verilen tepkiler bunlar. Dev bir tarafgirlik, gereksiz. Ünlü insanların ulaştığı kitle daha fazla olduğu için doğal olarak daha da fazla insanın bu çeşit tepkilerine maruz kalabiliyorlar. Kimi ünlü cevap veriyor, kimisi umursamıyor, kimisi de hiç yer almıyor. Tercihtir.

*

Müzikten de bahsediliyor bol bol. Arabesk müzik, alaturka müzik, pop müzik… Bunların gelmişi, geçmişi, doğuşu ve gelişimi, kült isimleri. Evet Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur,  Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses…

Kitabın yazıldığı zamanda "Müslüm" ve "Bergen" filmleri yoktu. Bir de bu filmlerin ardından Kozanoğlu sosyolog gözüyle fikirlerini söyleyebilseydi. Diyorum kitabın devamı gelmeli diye

*

Editörlük de yapmış yazar. İletişim Yayınlarında editör iken pek çok taslak kitabın basılıp basılmayacağının kararını vermiş. Bunu yaparken kitap yazma hayali olan insanların bu hayaline saygı duyduğunu ve bunu hep hatırında tuttuğunu söylüyor. Bu yüzden o taslakları hep sonuna kadar okurmuş. Böylece reddedecekse bunun ayrıntılı olarak sebebini açıklayabilirmiş. Kimi kitabı da beğense bile yayınevinin tarzına uygun bulmadığı için reddetmek durumunda kalırmış. Orhan Pamuk’un da bazı kitaplarını daha basılmadan ilk defa okuyan kişi olmuş.

*

Yemek yapmayı severmiş yazar. Dışarıda en güzel restoranı bulmak değil de o restoranda yapılan yemeği evde yapmakmış tutkusu. Ne güzel. Türk mutfağının zenginliğinden de iştah açıcı şekilde bahsediyorlar bol bol.

Dışarıdan yemek söylemenin had safhada olduğu bir dönemdeyiz. Özellikle korona salgını zamanı ve sonrası. Kitap zamanında daha korona olmadığı için yazarın bu konudaki değerlendirmelerinden de yoksunuz. Hey! İkinci kitap?

*

Pornodan da bahsediliyor kitapta. Yanlış anlaşılmasın, sosyolojik açıdan bahsediliyor.

Yazar bir ara üniversitede bu konuda ders vermeyi ummuş. Dünyada yapılan sosyolojik araştırmalar ekseninde pornoya sosyolojik, kültürel, tarihi bir yaklaşım… Verdirirler mi o dersi? Daha ders verilmeden bir sürü olumsuz haber çıkmış zaten, bir de verilse…

Yazarın pornoyla tanışması çocukluğundaki sinemalarda ve dergilerde olmuş. 1970’li yıllar Türk sinemasında erotik filmler dönemi. Bu sinemalarda yaş sınırı da yoktu herhalde ki yazar on üç yaşındayken sinemada bu tarz filmler izleyebilmiş.

Şimdi düşününce bir çocuğun bunlara maruz kalması travmatik bir olay. Yazar da bunun farkında. Kendi çocukluğunda arkadaşlarıyla o çocuk haliyle bir başlarına İstanbul’da okula yürüyerek gidip gelmek, dışarıda yemek yemek, sinemaya gitmek… gibi aktiviteleri yapabiliyorlarmış. Başlarına bir şey de gelmiyormuş, gelir diye de bir korkuları yokmuş hem kendilerinin hem ailelerinin.

*

Geleceğe dair umutlu bir bakış açısı var yazarın. Karamsar değil. Uzak geçmişe bakınca bugünlerin daha iyi olduğunu söylüyor. Örneğin eskisi gibi savaş ve çatışma yok, diyor. Fakat daha Rusya-Ukrayna Savaşı ve Türkiye’ye gelen mülteciler konusu yok kitabın yazıldığı dönemde. Bir de bu olayların ardından değerlendirmelerini okumak isterdim. Evet, ikinci kitap.

*

Kitabın adına bir şerh koyasım var. “Yeni Türkiye” denmesinden huzursuzum. Yeni Türkiye, kişinin meşrebine göre olumlu ya da olumsuz bir hava içeriyor. Ortak olarak verdiği izlenim ise eskinin yıkılması, yok olması. Buradaki eski de yine kimine göre olumlu, kimine göre olumsuz içerikte. Bu ikiliği beslememek gerek diye düşünüyorum. Türkiye, 1923’ten beri var olan Türkiye olsun, yeterli değil mi? Önüne bir sıfat ekleyip bunu dillere pelesenk etmesek mi? İdeolojiler, ekonomik durumlar bugünden yarına değişir. Ama isim özgün haliyle kalsa daha iyi olmaz mı?


15 Mayıs 2022 Pazar

OSMANLI TARİHİ (1300-1566)

 



OSMANLI TARİHİ (1300-1566)

Prof.Dr. Feridun M. Emecen

Arş.Gör.Dr. Özgür Kolçak

Arş. Gör. Dr. Özgür Oral

Yrd. Doç. Dr. Yusuf Alperen Aydın

2016

Anadolu Üniversitesi Yayınları

3. Baskı 

165 sayfa


Açıköğretimde Tarih okumaya başladım. Ders kitaplarını da buraya özet geçmeye karar verdim. 

Hikaye gibi anlatılmış, okuması çok keyifli. 

Kuruluştan başlıyor, Sultan Süleyman ile bitiriyor. 

Yani;

1) OSMAN BEY (1258 - 1324)

2) ORHAN BEY (1324 - 1359)

3) I.MURAD (1359 - 1389)

4) I.BAYEZİD (Yıldırım Bayezid) (1389 - 1403)

5) I.MEHMED (1413 - 1421)

6) II.MURAD (1421-1444) (1446 - 1451)

7) II.MEHMED (Fatih Sultan Mehmed) (1444 - 1446) (1451 - 1481)

8) II. BAYEZİD (1481 - 1512)

9) I.SELİM (Yavuz Sultan Selim) (1512 - 1520)

10) I.SÜLEYMAN (Kanuni Sultan Süleyman) (1520 - 1566)


*

İlhanlı baskısı sonucu Selçuklu Devleti dağıldı. (1240). Türkmen boyları, Anadolu'nun batısına yığıldı. 

Selçuklu'da bugün bildiğimiz anlamda İslami bir anlayış, cihat-gaza prensibi yok. Derviş, baba, şeyh gibi dini figürler var, kültür hayatını etkiliyor. Manevi yapı katı değil. Çokça Ortodoks Hıristiyan var. Bu da kitleler halinde bir İslamlaşma olmadığını gösteriyor. 

Eski Selçuklu payitahtını (Konya) ele geçiren KARAMANOĞULLARI üstünlük kazandı. Selçuklu varisi olma iddiası ile diğer Türkmen beyliklerine karşı üstünlük sağladı. Diğer Türkmen beyleri;

Kütahya merkezli GERMİYANOĞULLARI,

Kastamonu-Sinop'ta CANDAROĞULLARI,

Eskişehir Bursa hattında küçük bir beylik olarak OSMANLILAR. 

*

13. ve 14.yy'a ait kaynaklarda  Osmanlılar yer almıyor. İlk Osmanlı tarihleri kuruluşundan bir asır sonra yazılmaya başlanmış. O nedenle Osmanlı'nın kuruluş ve kökeni belirsiz. Osman Bey'in ataları bilinmiyor. Bu konuda sağlam kaynak yok. Bir kısım kaynak Osmanlıların çıkış noktasını Mahan (İran'ın Kirman eyaletinde yer alan şehir) kimisi Ahlat (Bitlis'e bağlı ilçe) diye belirtiyor.

İLHANLILAR, Anadolu beylikleri karşısında güçlü bir devlet. İlhanlı'da iç karışıklıklar çıkınca beylikler rahatlıyor.

Osmanlıların ilk ilişkileri yakın çevredeki ÇOBANOĞULLARI, GERMİYANOĞULLARI ve KARESİ BEYLİĞİ ile oluyor.

*

1) OSMAN BEY (1258 - 1324)

Osman Bey'den bahseden ilk tarihi kaynak Bizanslı tarihçi Pachimeres'in 1260-1307 yılları arasındaki olayları anlatan Bizans kroniği. Burada Osman Bey'in adı geçiyor. Ama onun nereden, kimlerden geldiği bilgisi yok. Osman Bey'in babasının adının Ertuğrul olduğu Osman Bey'in bastırdığı sikkeye dayanıyor, ancak o sikkenin de sahteliği şüphesi varmış.  Osman Bey'in ataları ile ilgili olarak Gök Alp, Gündüz Alp, Ertuğrul, Sungur Tekin, Gündoğdu, Sarıyatı gibi isimler geçiyor. Osman haricindeki isimler Selçuklu kökenini yansıtırken Osman ne alaka bu isimlerin arasında anlamadım. Zaten Pachimeres, Osman'ın adını Atman olarak yazmış. Atman kelime olarak başbuğ, kumandan anlamına geliyormuş. (Alp de mesela savaşçı lider anlamına geliyor) Karadeniz'in kuzeyindeki Türk kavimlerinin kullandığı bu unvan, Ukrayna kazakları tarafından da Hatman olarak kullanılmış. Batı kaynaklarında Osmanlı için kullanılan Ottoman kelimesinin Atman gibi Osman yazılışının bozulmuş şekline dayandığı söyleniyor. Peki ya asıl Osman, Atman'ın bozulmuş şekli ise?..

Bizanslı tarihçi Pachimeres'in Osman Bey'den ilk defa bahsetme sebebi  BAFEUS SAVAŞI (KOYUNHİSAR SAVAŞI/Bursa'da)  (27 Temmuz 1302) Bu savaşta Osman Bey,  Bizans kuvvetlerini mağlup etti. Osman Bey, LEON MOUZOLON komutasındaki Bizans ordusunu İzmit (Nikomedia)  yakınlarında Bafeus denilen yerde mağlup etti. Bafeus Savaşı sonrası Osman Bey Türkmen beyleri arasında sivrilir.

Osman Bey, Bafeus Savaşı sonrası Bizanslı feodal beylerle savaşmak yerine onlarla iyi geçinerek durumunu kuvvetlendirir. Bu beyler arasında en bilineni Harmankaya feodal beyi (tekfur) KÖSE MİHAL. Kendisi Osman Bey ile silah arkadaşı. 

Bafeus'un ardından Osman Bey, MELANGEIA'yı (Pamukova/Paşalar mevkiinde) ele geçirdi. İznik'i abluka içinde tuttu. 

KARACAHİSAR (Eskişehir'de kale/şehir) Osmanlı beyliğinin Anadolu'da ilk ele geçirdiği ve bağımsızlığını ilan ettiği yer. 1288. 

1299-1301 yılları Bizans ve Anadolu'nun siyasi halinin karışık olduğu yıllar. Osman Bey de Bizans sınırlarına akınlar yapıyor. Bu karışık ortamda tarihçiler Osmanlı beyliğinin kuruluşunu 1299 olarak gösteriyor. 

Bizans İmparatoru, Osman Bey'e karşı birlikte ittifak sağlamak için gayrimeşru kızı Maria'yı İlhanlı Olcayto'ya eş olarak veriyor.

Osman Bey, 1307'de TRIKOKKİA (KARAHİSAR) Kalesini aldı. (Afyonkarahisar'da) Bizans'ın İznik-İzmit bağlantısını kesti.


2) ORHAN BEY (1324 - 1359)

Bizans'taki iç savaştan yararlanan Orhan Bey, BURSA'yı fethetti. (6 Nisan 1326) Bursa'nın fethi Osmanlı Beyliği'nin gerçek anlamda kuruluşunu tamamlamasını sağladı. Orhan Bey bu fetihten sonra para bastırdı ki bu bağımsızlık alameti sayılır.

Bizans imparatoru III. ANDRONIKOS, İznik ve İzmit'i tehdit eden Orhan Bey'e karşı Saruhan ve Aydınoğulları ile ittifak yaptı. 

Osmanlı'nın hedefi İznik'in alınması.

Bizans imparatoru III.ANDRONIKOS, İznik ve İzmit'in hedef haline gelmesi üzerine ordusuyla yola çıktı ve PELEKANON SAVAŞI yapıldı. (10 Haziran 1329).  (Pelekanon: Gebze istasyonu yakınlarında Eskihisar geçidinde olan yer. Bazı tarihlerde Maltepe Savaşı dense de doğru değil.) Bir Doğu Roma imparatoru ile bir Türkmen beyinin doğrudan doğruya karşı karşıya geldiği bu ilk muharebede Osmanlı yendi. İmparator, gemisine binip İstanbul'a gitti. 

Daha sonra İZNİK zapt edildi. (2 Mart 1331). İznik, 1204'teki Latin işgali sırasında Bizanslıların yeni başkenti olmuştu. Anadolu fatihi Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın da vadettiği kutsal hedefti. Buranın fethi Türkmen dünyasında büyük yankıya yol açtı. İznik'in alınmasından sonra Bizans imparatoru 1333'te Orhan Bey ile anlaşmak zorunda kaldı. Bitinya (Bursa/İzmit kesimi) bölgesinde elinde kalan şehirler için haraç ödemeyi kabul etti. 

1337'de İZMİT alındı. 

1345-1346 KARESİ alındı. (Balıkesir merkezli Bergama'ya ve Ege Denizine ulaşan kısım) Böylece Osmanlı Rumeli'ye yaklaştı.

Bizans İmparatoru III. Andronikos'un (1328-1341) ölümünün ardından oğlu V.IONNES PALAIOLOGOS henüz dokuz yaşında olduğundan Andronikos'un yakın adamı VI. IOANNES KANTAKUZENOS imparator naibi sıfatıyla ülkeyi yönetmeye başladı. Andronikos'un eşi imparatoriçe ANNA, Kantakuzenos'tan hoşlanmıyordu. Bunun üzerine Kantakuzenos taht mücadelesine girişti. Bunun için Aydınoğlu beyi UMUR BEY ile ve Saruhan beyliği ile ittifak yaptı. Orhan Bey ile sıkı ilişki içine girdi. Kantakuzenos, kızı THEODORA'yı 1346'da Orhan Bey ile evlendirdi. Düğün merasimi Silivri'de (Slymbria) yapıldı. Bu evlilikten oğulları HALİL doğdu. Bu ititfakla Osmanlı kuvvetleri Kantakuzenos'a yardım amacıyla Gelibolu ve Trakya'ya geçti. 1347'de Kantakuzenos ortak imparator olarak rakipleriyle anlaştı. Böylece Bizans'ta iç savaş sona erdi. Ancak bu defa da VEBA salgını başladı İstanbul'da. 

Orhan Bey Bizans imparatorunun yanı sıra Cenevizliler ile de iyi ilişkiler kurmuştu. 1351'de Ceneviz kolonisi Galata, Bizanslılarla işbirliği içindeki Venedikliler tarafından kuşatıldı. Cenevizliler Orhan Bey ile temasa geçtiler. Ceneviz donanması bu savaş sırasında erzak teminini Osmanlılara ait limanlardan sağladı. Bizanslılar, Cenevizliler ve Orhan Bey ile barış anlaşması imzaladı. 6 Mayıs 1352

O dönem (1352'de) V. Ioannes Palaılogos ile Kantakuzenos'un oğlu MATHAIOS arasında anlaşmazlık çıkmış, V. Ioannes, Mathaios'un topraklarını ele geçirip Edirne'yi kuşatmıştı. Kantakuzenos Cenevizliler ve Osmanlılar ile barış yapıp kuşatma altındaki oğlunu kurtarması için Orhan Bey'den yeniden yardım istedi. V. Ionnes, Sırplardan ve Venediklilerden destek görüyordu. Orhan Bey, oğlu SÜLEYMAN'ı görevlendirdi. Osmanlı kuvvetleri, Sırp-Bulgar ordusunu 1352 sonbaharında Meriç ırmağı boyunda mağlup etti. SIRP SINDIĞI SAVAŞI olarak bilinir ama dönem kaynaklarında bu savaşla ilgili bir kayıt yoktur. Süleyman Bey'e Kantakuzenos'a yardıma giderken üs olarak kullansın diye Gelibolu'daki Çimpi (Tzympe) Hisarı verilir ama Süleyman Bey harp bitiminde burayı bırakmaz. Kantakuzenos hisarı boşalttırmak için Orhan Bey'e başvurur, tazminat ödeyeceğini bildirir, ama Osmanlı kuvvetleri hisarı boşaltmaz. O sırada Gelibolu'da deprem çıkar, halk şehri terk eder, Süleyman Bey GELİBOLU yarımadasını tamamıyla alır. 1354 Bu durum Bizans İmparatorluğunda şok etkisi yaratır ve baskılar sonucu Kantakuzenos 1354'te tahttan çekilir. Kantakuzenos, tahttan çekildiği sırada yaptığı bir konuşmada Türklerle ittifakını savunur, Türklerin gelecekte Bizans için tehlikeli olacağını, şimdilik barışın korunmasını, daha sonra güçlü bir hazine ve ordu ile Türklere karşı saldırıya geçilmesini söyler. 

Kantakuzenos'tan sonra tahta V. V. Ioannes Palailogos geçer. Katoliktir ve halkını da katolik yapmak için papalığa başvurur. Amacı Türklere karşı Haçlı seferi düzenlenmesini sağlamaktır. (1355). Osmanlılar, İstanbul üzerine ilerlerken Katoliklerden nefret eden Ortodoks halkın yakınlığını kazanır. 

ANKARA 1354'te ele geçirilir.

Şehzade Süleyman bir kaza sonucu vefat eder. (1357). Yerini Orhan Bey'in diğer oğlu MURAD doldurur.

Şehzade HALİL, on bir yaşında korsanlara esir düşer. 1359'da fidye ödenerek kurtarılır. 

Osmanlıya karşı HAÇLI SEFERİ düzenlenir. Haçlı donanması, Lapseki'ye çıkarma yapar, ancak yenilir. 

Şehzade Murad, ÇORLU ve LÜLEBURGAZ kalelerini ele geçirip EDİRNE'yi aldı. Edirne'nin fethi tarihi net değil ama SAZLIDERE SAVAŞI (1361) deniyor.

Osmanlılar yeni ele geçirdikleri yerlere Anadolu'dan nüfus nakilleri yaptılar. 

Orhan Bey, oğulları SÜLEYMAN ve MURAD ile amcasının oğlu GÜNDÜZ'e idari bölgeler verdi. Kendisi de "ulu bey" olarak beyliğin en başta gelen sahibi oldu. O kadar güçlendi ki Bizanslılara gözdağı vermek amacıyla İstanbul'a bir donanma ile çıkartma hareketine girişti. 


3) I.MURAD (1359 - 1389)

Osmanlı Beyliğini bir devlet haline getirdi.

DİMATOKA (Bugünkü Yunanistan'da)1361'de HACI İLBEYİ (komutan-devlet adamı) tarafından ele geçirildi. 

FİLİBE (Bugünkü Bulgaristan'da) 1363'te LALA ŞAHİN PAŞA tarafından fethedildi.  

Savoie (Bugünkü Fransa'da) kontu VI. AMADEO, Türklere karşı sefer yaptı. 1366'da Gelibolu'yu ele geçirip 1367'de burayı Bizans'a verdi. Hıristiyan dünyasında sevinçle karşılandı. Fakat V.IOANNES'in  oğlu ve naibi IV.ANDRONIKOS, I. Murad'ın ısrarlı talepleriyle Gelibolu'yu yeniden Osmanlılara terk etti. 

Osmanlının Makedonya'ya doğru ilerlemesini önlemek isteyen Serez despotu (despot: Bizans imparatorluğunda prenslere verilen unvan) IVAN UGLJEŞA ve Prizren, Üsküp ve Pirlepe'yi idare eden kardeşi Kral VUKAŞİN, 1371'de Edirne'ye doğru ilerledi. ÇİRMEN SAVAŞI.  (1371). (Çrnomen/ Yunanistan'da Bulgaristan sınırına yakın)  Yenildiler. İki despot da savaşta öldü. (Osmanlı kaynaklarında yer almayan bu savaşın söz konusu kaynaklarda geçen SIRP SINDIĞI SAVAŞI 1364-1365 olabileceği söyleniyor.) Bu savaştaki başarı ile Osmanlılara Makedonya, Sırbistan, Yunanistan kapıları açıldı. Bizans'ın Batı ile kara bağlantısı kesildi. Birçok Sırp prensi haraç ve talep halinde asker yollayacaktı. Bizans zor durumda kaldığından imparator V.IOANNES, I.Murad ile barış yaptı. V.Ioannes, oğlu IV.ANDRONIKOS'a karşı Murad sayesinde tahtı yeniden elde etti. Böylece Bizans, Osmanlı'ya bağımlı hale geldi. 

Rumeli Beylerbeyi TİMURTAŞ PAŞA, Makedonya şehirleri PİRLEPE, MANASTIR, İŞTİP'i ele geçirdi. 

SEREZ (Yunanistan'da) 1383'te, SOFYA 1385, NİŞ (Sırbistan'da)1386'da, SELANİK 1387'de alındı. Serez ve Vardar ovalarına Saruhan (Manisa'dan) yörükler yerleştirildi. 

1.Murad, oğlu BAYEZİD'i Germiyanoğlu Süleyman Bey'in kızı ile evlendirdi, karşılığında çeyiz olarak KÜTAHYA, EMET, SİMAV ve TAVŞANLI çeyiz olarak Osmanlılara verildi. 

1.Murad, 1387'de Karamanoğulları hakimiyetindeki Konya üzerine yürüdü. Karamanlıları bozguna uğrattı. FRENKYAZISI SAVAŞI. (1387)  Böylece Karamanoğulları, Osmanlı hakimiyetini tanıdı. 

1.Murad Rumeli'de Hıristiyanlarla savaşa giderken Anadolu beylikleri durumdan yararlanıp Bursa'ya saldırı hazırlığı yapmıştı. 1.Murad ulemaya danışarak önce kiminle savaşması gerektiğini sorar. Ulema Hıristiyanlarla savaş farz-ı kifaye (yapılması gerekli ama acil değil), Müslümanları bir zorbanın elinden kurtarmaksa farz-ı ayn (yapılması mecburi) der.

1.KOSOVA SAVAŞI (28 Haziran 1389): Sırp Kralı LAZAR ile Osmanlı arasında, Osmanlı galibiyeti ile sonuçlandı. 1.Murad ve Lazar, savaş meydanında öldü. Murad, suikast ile Lazar da idam ile. Ancak Sırp destanları bunu bir zafer olarak yansıttı. Sırp millliyetçiliğinin temelinde Lazar kültü öne çıktı. Lazar kendisini Sırplar için feda eden bir aziz mertebesine çıkarıldı. 

Bu savaşın kazanılmasıyla Sırp despotluğu vasal hale geldi, Kuzey Sırbistan yolu açıldı, Arnavutluk ve Bosna'ya ilerleme imkanı doğdu. Osmanlılara Tuna nehrinin güneyinde Macarlardan başka karşı koyacak güç kalmadı. 

(I.MURAD'ın oğlu SAVCI BEY, babasına karşı başarısız bir isyan girişiminde bulundu, öldürüldü. Savcı Bey'in en küçük oğlu DAVUT, babasının öldürülmesinin ardından Macaristan'a kaçtı. II. Kosova Savaşında Osmanlıların karşısında savaştı.)


4) I.BAYEZİD (1389-1403) 

(YILDIRIM BAYEZİD)

1.Murad, 1389'da 1.Kosova Savaşında yaralandığında büyük oğlu Bayezid'in Osmanlı tahtına geçmesini vasiyet etmişti. 

Şehzade Bayezid, Frenkyazısı Savaşında sergilediği yetenekle YILDIRIM lakabını almıştı. 

Batıdaki başarılı seferleri nedeni ile Mısır'daki hilafet merkezi tarafından SULTAN unvanı verildi. İslam devleti sultanı haline geldi. 

Toprakların tek başkentten yönetileceği merkezi bir devlet kurma fikri vardı. Bu amaçla kul sistemini yerleştirdi, devlet kademelerine ve taşraya kapıkulu mensupları atadı, örfi hukuk uygulamaları geliştirip kanunnameler çıkardı. 

İktidarın paylaştırılmaması ilkesinin ilk uygulamaları bu dönemde görüldü. İktidarın bölünmezliği ilkesi işletilerek kardeşi YAKUB'u öldürttü. 

1.Murad'ın ölümü Türkmen beylikleri tarafından sevinçle karşılanmıştı.

KARAMANOĞLU Alaeddin Bey, BEYŞEHİR'i aldı.

GERMİYANOĞLU II. Yakup Bey, Bayezid'e çeyiz olarak verilen KÜTAHYA, EMET, SİMAV ve TAVŞANLI'yı geri aldı. 

KADI BURHANEDDİN, KIRŞEHİR'i aldı. 

1.Bayezid, SARUHAN, AYDIN, MENTEŞE, HAMİD, GERMİYANOĞULLARI topraklarını Osmanlı idaresine bağladı. Sancak teşkilatı uygulayarak buralara Osmanlı'dan tayin edilen isimleri atadı. 

BEYŞEHİR'i geri aldı.

1.Bayezid, 1392'de Kastamonu'ya doğru yola çıkarak Candaroğlu SÜLEYMAN BEY'i öldürdü. Bu sefer sırasında Bizans imparatoru II.MANUEL Osmanlı vasali sıfatıyla birliklerinin başında Osmanlı ordusunda yer aldı. I. Bayezid, Bizans'taki saltanat değişikliğine müdahil oluyordu. I.Manuel'i daha imparator olmadan önce yanına çağırıp birlikte sefere götürmüştü. Onun imparator oluşunu destekledi. 

1393-1394'de PALAIOLOGOS ailesini (1261'den yıkılışına kadar Bizans İmparatorluğunu yöneten aile) Karaferye'de toplantıya davet etti. Mora'daki Bizans şehirlerinin Osmanlı'ya verilmesini istedi. İsteği kabul görmedi. 

TIRNOVA (Dönemin Bulgar Krallığının başkenti) zapt edildi. 1393 Bulgar kralı ŞİŞMAN idam edildi. 

SELANİK'i zapt etti. 1394

1394'te İSTANBUL'u abluka altına aldı. Sekiz sene süren kuşatma, denizden kente gelen yardımlar nedeniyle sonuçsuz kaldı. 

1395'te ERDEL şehirlerine saldırdı. (ERDEL: TRANSİLVANYA. Günümüzde Romanya'da. 1003-1526 arasında Macaristan krallığına bağlı bir voyvodalıktı. Mohaç Savaşından sonra Osmanlı'ya geçti. 1541'de Osmanlıya bağlı bir prenslik haline getirildi.) Eflak prensi MIRCEA, yerini 1.Bayezid'in iş başına getirdiği VLAD'a bırakmak zorunda kaldı. 

NİĞBOLU SAVAŞI. (1396). 1394'ten beri süren İstanbul kuşatmasına karşı Bizanslılar, Haçlı ordusunun seferber olmasını istediler. Macar kralı SİGİSMUND, Burgonya dükünün oğlu JEAN DE NEVERS kumandasındaki şövalyeler, (Burgonya: Bugünkü Fransa ve İsviçre'de kalan bir bölge. 1032-1678'e kadar Kutsal Roma İmparatorluğuna bağlı bir kontluk idi.), Venedikliler, Cenevizliler, Rodos şövalyeleri, Fransızlar, Eflak kralı MIRCEA bir araya geldi. 

1.Bayezid, yanında Sırp vasali STEFAN LAZAREVİÇ ile idi. 

Osmanlı yendi. İmha savaşı ile kazandı. Osmanlı'yı Balkanlardan çıkarmanın mümkün olmadığı anlaşıldı. Zafer, şövalyelerin zamanının geçtiğini gösterdi. 

Bizans imparatoru MANUEL, İstanbul'da bir Türk mahallesi kurulmasını kabul etmek zorunda kaldı.

1397'DE ARGOS (Mora'da) ele geçirildi. 

AKÇAY SAVAŞI. (1397): Konya merkezli Karamanoğlu toprakları Osmanlı'ya geçti. 

CANİK ve KADI BURHANEDDİN'in toprakları alındı. 1398

1398'de Memlükler'e ait ELBİSTAN, MALATYA, BEHİSNİ, KAHTA, DİVRİĞİ ele geçirildi. 

1.Bayezid'in merkeziyetçi anlayışı, yerli aristokrat ve uç beylerin tepkisini çekti,  imtiyazlarını kaybeden Türkmen beylikleri TİMUR'dan yardım istedi. (TİMUR: TİMURLENK/ AKSAK TİMUR). Timurlu Devleti,  İlhanlıların doğal varisi olduğunu düşünüyordu. Ona göre Osmanlılar İlhanlı dönemindeki gibi haraçgüzar uç beyliği olarak kalmalıydı. Timur, önce SİVAS'a saldırdı, 1400'te şehirde katliam yaptı. Sonra çekildi. 

ANKARA SAVAŞI. (28 Temmuz 1402): Bayezid ve Timur arasında. Timur'un ordusunda eğitimli savaş filleri vardı. 1.Bayezid, Sırp asıllı karısı ve kaçamayan oğullarıyla esir düştü. 1403'te ölünceye kadar AKŞEHİR'de esir hayatı yaşadı. Bizanslılar SELANİK'i geri aldı. Osmanlı sınırları 1389'daki haline döndü. Türkmen beylikleri yeniden kuruldu. Eflak voyvodası MIRCEA,1.Bayezid tarafından Eflak tahtına çıkarılan VLAD'ı devirip yeniden etkili bir siyasi figür oldu. Osmanlı ordusunu felakete sürükleyenin Bayezid'in aşırı atılgan ve pervasız tavırları olduğu söylendi. 


FETRET DEVRİ (1402-1413)

1.Bayezid öldüğünde geride altı oğlu vardı:

MUSA: Küçük Musa, babasıyla birlikte Timur'a asir düşmüştü, 12 yaşındaydı. 

KASIM: Bursa sarayında yaşıyordu. Bu dönemdeki siyasi karışıklarda rol almadı.

Diğer dört kardeş Ankara Savaşından sonra Timur'a tabiiyet bağları sunmuşlardı.

MUSA, İSA, MEHMED, SÜLEYMAN.

Oğullar arasındaki taht mücadelesi nedeniyle geçen karışık döneme Fetret Devri denir. Bu isimlendirme sonraki yıllarda verilmiştir. 

Mehmed, İsa'yı öldürdü. 

Süleyman, genç kardeşi Kasım, kız kardeşi FATMA ve oğlu ORHAN'ı II.MANUEL'in sarayına rehin yolladı. Manuel, bu yeni durum ile vasallıktan kurtuldu, 1.Bayezid döneminde İstanbul'da kurulan Türk mahallesini yıktı.

Musa, Süleyman'ı öldürdü. 

Mehmed ve Musa kaldı. Musa saldırgan gaza politikası taraftarıydı. Bu nedenle civar beylikler tarafından istenmedi.  Mehmed uzlaşmacı ve dengeli idi. Mehmed, Bizans imparatoru II.Manuel'e baba diye hitap ediyordu. Uç beyleri ve vasalların yardımını alan Mehmed, kardeşi Musa'yı mağlup ederek fetret devrini sona erdirdi. 1413.


5) I.MEHMED (1413-1421)

Dengeleri korumak için nazik ve ölçülü siyaset izledi. 

AYDIN Osmanlı sancağı oldu. 

Karamanoğulları HAMİDİLİ (Isparta'da), SAİDİLİ'ni (Konya'da)Osmanlı'ya bıraktı. 

Timurlu ŞAHRUH, Osmanlı'nın güçlenmesini istemediği için Timurlu sarayında tutsak Osmanlı şehzadesi MUSTAFA'yı 1415'te Trabzon'a yolladı. Kardeşler Mustafa ve Mehmed arasında taht kavgası başlatıldı. Büyük ağabey Mustafa, Eflak'ta Mircea tarafından karşılandı. Taht iddiacısı Mustafa, uç beylerden taraftar bulamadı. Bizans'a sığındı. Selanik'a gönderildi. 

ŞEYH BEDRETTİN İSYANI çıktı, Osmanlı saltanatını sarsar hale geldi. Şeyh Bedrettin, Fetret devrinde Musa Çelebi'ye destek vermişti. Simavna kadısı, tasavvuf şeyhi ve kazasker olan şeyh idam edildi, ayaklanma bastırıldı. 

Bizans imparatoru, Şehzade Mustafa'nın Osmanlı iktidarını bölemeyeceğini anlayınca 1.Mehmed ile anlaşma yoluna gitti. 1.Mehmed hayatta olduğu müddetçe Mustafa'nın İstanbul'da alıkonması karşılığında Bizans'a yıllık 300.000 akçe (10.000 duka) ödemeyi kabul etti. 

1.Mehmed, Timurlu Şahruh'a teslimiyet ifade eden mektuplar gönderse de Şahruh'un hısımlarından Memlüklerle de iyi ilişkiler kuruyordu. 

1.Mehmed, bir kere daha kardeş kavgasıyla karışıklık yaşanmasın diye ölümünden önce oğlu MURAD'ı kendi yerine tahta geçirmek istiyordu. Planına göre oğlu Murad, Edirne'de tahta çıkacak, diğer oğlu MUSTAFA (Küçük) Anadolu topraklarının hükümdarı olacaktı. Mehmed'in diğer oğulları YUSUF ve MAHMUD, Bizans sarayında rehin bırakılacaklardı. Osmanlı şehzadelerini alan II.Manuel, belirli bir meblağ karşılığında Mehmed'in kardeşi Mustafa'yı serbest bırakmamayı taahhüt edecekti. Ancak bu plan gerçekleşmedi. İktidarın bölünmezliği ilkesini esas alan devlet adamları, Mehmed'in vasiyetini yerine getirmedi. Mehmed'in ölüm haberi son ana kadar gizlendi, MURAD Bursa'da tahta çıkarıldı ve İstanbul'a hiçbir Osmanlı şehzadesi yollanmadı. 

Osmanlı'da kimin tahta geçeceğini belirleyen bir veraset hukuku yoktu. Bütün şehzadelerin taht üzerinde eşit hakkı vardı. Kardeşleriyle girdiği taht mücadelesini kazanan şehzade, hükümdar olurdu. Tahta kimin geçeceğini Tanrının iradesi belirlerdi. Bu nedenle veliaht tayin etmek ilahi iradeye saygısızlık kabul edilirdi. Fatih Sultan Mehmed'in çıkardığı kanunnameyle kardeş katli caiz kılınmış, I.Ahmed zamanında ekberiyyet yani tahta yaşça en büyük hanedan üyesinin seçilmesi sistemi kabul edilmiştir. 


6) II.MURAD (1421-1444, 1446-1451)

1.Mehmed'in vefatının ardından, Mustafa (1.Bayezid'in Bizans'ta rehin oğlu - II.Murad'ın amcası) taht mücadelesine başladı. Anadolu beylikleri Murad'ın hakimiyetini reddettiler. II.Murad'ın küçük kardeşi olan Mustafa da (Küçük) amcasının taht iddiasını destekliyordu. Bizans da Düzmece Mustafa'yı destekliyordu, karşılığında ondan Gelibolu'yu istemişlerdi. Ama Mustafa, Gelibolu'yu Bizans'a teslim etmeyi reddedince Bizans, Mustafa'dan desteğini çekti. Murad, iki Mustafa'yı da idam ettirdi. 

Bu dönemde Venediklilerle ve Macarlarla mücadeleler yaşandı.

Timurlu Devleti şahı Şahruh ile iyi ilişkiler kuruldu. Timurlu Devleti'nin iktidarını tanıdığını duyurdu. 

BEYŞEHİR ve AKŞEHİR, Osmanlı topraklarına katıldı. 

SEMENDİRE (Sırbistan'ın başkenti Belgrat'ta bir şehir) zapt edildi. 

Macar kralı SİGİSMUND, Eflak ve Sırp despotluğu üzerinde nüfuz sahibi idi. Sırp despotu STEFAN LAZAREVİÇ ölünce hem Macar hem Osmanlı gözünü bu topraklara dikti. Macarlar BELGRAT'a hakim oldu.  II. Murad, dedesi Yıldırım Bayezid'in Sırp hanedanı ile olan evlilik ilişkisine gönderme yaparak hak iddia etti. 

EFLAK PRENSLİĞİ Osmanlı hakimiyetini tanıdı. 

Hedef Belgrat idi. Ama başarılı olunamadı. 1440'ta II.Murad'ın Belgrat'tan çekilmesi, askeri açıdan facialar getirdi. HÜNYADİ YANOŞ (Osmanlı tarihlerinde YANKO) komutasındaki Macar birlikleri Osmanlıları yenilgiye uğrattı. SOFYA ve NİŞ kaybedildi. Macar ordusu silahlı savaş arabalarına dayalı yeni bir harp taktiği kullandı. EDİRNE SEGEDİN ANTLAŞMASI yapıldı. (12 Haziran 1444). Sırp despotluğu GEORG BRANKOVİC'e bırakıldı. 

Karamanoğulları, Osmanlı mağlubiyetlerini fırsat bilip eski topraklarını almak için harekete geçti. YENİŞEHİR ANTLAŞMASI (1444) ile HAMİDİLİ, Karamanoğullarına bırakıldı. 

Askeri felaketler nedeniyle II.Murad aleyhine muhalefet oluştu. Çok sevdiği oğlu Amasya valisi ALAEDDİN ALİ ÇELEBİ ölünce Osmanlı tahtının tek varisi şehzade MEHMED kaldı. II.Murad tahttan çekilip yerini kalan tek oğlu Mehmed'e bıraktı, Bursa'da inzivaya çekildi. 

II.Mehmed on iki yaşındaydı. Tecrübesiz bir gencin tahta geçmesi Osmanlı karşıtı faaliyetleri hızlandırdı. Dışta; Arnavutluk'ta İSKENDER BEY İsyanı çıktı. (Batıda GEORGE KATRİOTİ SCANDERBEG olarak bilinen Arnavut soylusu. Bir süre Osmanlı hizmetinde bulundu.) Eflak beyi, Macar nüfuz sahasına kaydı, Karamanoğulları BEYŞEHİR, AKŞEHİR, SEYDİŞEHİR ve OKLUHİSAR'ı geri aldı. İçte; II.Murad devlet idaresini veziriazam ÇANDARLI HALİL PAŞA'ya bırakmıştı. Diğer paşalar ona karşı idi. HURUFİ İsyanı kanlı bastırıldı. (Yahudiliğin Kabalacılık geleneğinden gelip Tanrıya ulaşmanın yolunun harflerde gizli rakamlarda olduğuna inanan İslam tarikatı) Büyük bir yangın çıktı. 

Macar kralı, Osmanlı tahtının başında çocuk yaşta bir hükümdar bulunmasından yararlanmak için Haçlı ordusu ile harekete geçti. Varna'ya doğru ilerledi. ŞAHİNLER (Siyasi anlaşmazlıkları askeri müdahalelerle çözme taraftarı olan atılgan politik grup) hizbini oluşturan ZAĞANOS PAŞA ve ŞEHABETTİN PAŞA, padişahın Haçlı ordusu karşısına çıkmasını teşvik ediyordu. 

Çandarlı Halil Paşa, Bursa'da inzivada olan II.Murad'ı Osmanlı ordusunun başına geçmeye ikna etti. 

(Padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum, ordunun başına geçiniz!)

Padişah II.Mehmed, komutan II.Murad olarak Haçlılarla VARNA SAVAŞI gerçekleşti. (10 Kasım 1444) Kazanıldı. II.Murad kaybettiği itibarı geri kazandı. 

II.Murad'ın yeniden tahta geçmesini isteyen Çandarlı Halil Paşa, 1446'da Edirne'de yeniçeri isyanı tertip edip II.Mehmed'in iktidarını zayıflattı. BUÇUKTEPE OLAYI. Bu kargaşadan yararlanan Halil Paşa, II.Murad'ı gizlice payitahta davet etti. Babasının geldiğinden haberi olmayan II.Mehmed, bu oldubitti karşısında tahttan çekilip yerini II.Murad'a bırakmak zorunda kaldı. Mehmed, ve Şehabettin Paşa ile Zağanos Paşa Manisa'ya yollandı. 

II.Murad, tahta yeniden geçince Mora toprakları için Macarlar üzerine sefer düzenledi. II.KOSOVA SAVAŞI (17-20 Ekim 1448).Daha önce I.Murad'ın I.Kosova Savaşında şehit düştüğü yerde savaş kazanıldı. 

II.Murad, oğlu Mehmed'i Dulkadiroğlu Süleyman Bey'in kızı SİTTİ HATUN ile Edirne'deki bir düğün töreni ile evlendirdi. Sonra hastalanarak vefat etti. 3 Şubat 1451

II.Murad, sanat, edebiyat, musiki, yeme içme, tasavvufi hayata düşkün ve barışçı bir mizaca sahipti. Siyasi çekişmeler askeri çarpışma halini almadan halledilsin taraftarı, barışseverdi. Hacı Bayram Veli tarikatına vergi muafiyeti sağladı. Timurlu Devletinin Anadolunun hamisi olma iddiaları nedeniyle Osmanlının Oğuz geleneğinden geldiğine, Anadoluda Osmanlı hakimiyetinin doğal ve meşru olduğuna dair eserler yazıldı. 


7) II.MEHMED (1444-1446, 1451-1481)

FATİH SULTAN MEHMED

Babası II.Murad'ın ölümü üzerine tahta ikinci kez geçti. On dokuz yaşındaydı.

Çandarlı Halil Paşa'ya karşı kendine bağlı paşalarla bir denge oluşturdu. 

Bizans'ın elinde rehin şehzade ORHAN vardı. Onu serbest bırakmamak için Bizans, Osmanlıdan para aldı. 

Hedef İstanbul idi. Anadoluhisarı güçlendirildi, Rumeli (Boğazkesen) Hisarı yapıldı. II.Mehmed, Bizans imparatoru XI.KONSTANTIN'den kenti teslim etmesini talep ederek savaş ilan etti. (1452). Çandarlı Halil buna karşıydı. Yenilgi halinde devletin zayıflayacağı ve kazanılırsa kendisinin azledileceği düşüncesi nedeniyle. Halk arasında İstanbul'un alınmasının uğursuzluk getireceği inancı vardı. Orhan Çelebi de Osmanlıya karşı şehri savunanlar arasındaydı. Genel kuşatma başarısız oldu. AKŞEMSEDDİN, Mehmed'i manevi bakımdan destekledi. 29 Mayıs 1453'te İSTANBUL ele geçirildi. Çandarlı Halil veziriazamlıktan azledilip yerine Zağanos Paşa getirildi. 

İstanbul'un nüfusu 40.000 idi. İstanbul'a göç teşvik edildi. Yapımına 1455'te başlanan Büyük Bedesten (Kapalıçarşı) kuruldu. Osmanlı ailesinin imparatorluğun şanına yaraşır bir idare merkezine kavuşması için Topkapı Sarayı inşasına başlandı. II.Mehmed, hükümranlığı döneminde İstanbul'un bir dünya şehrine dönüştüğünü göremedi. Sultan Süleyman zamanında şehir gelişti. 

II.Mehmed İstanbul'un sahibi olarak Roma imparatorlarının meşru varisi olduğunu söylüyordu. Dönemin Osmanlı tarihçileri kendisine Rum kayseri (Roma imparatoru) demiştir. 

İstanbul merkezli Ortodoks patrikliği kurdurdu ve Ermeni patrikhanesi açtırdı. Böylece Rum ve Ermenilerin Vatikan'a değil Osmanlıya bağlı olmasını amaçladı. Kayserlik iddiasıyla ortaya çıkabilecek eski Bizans ailelerini ortadan kaldırdı. Rum soyluların çocuklarına devlet kademelerinde yer verdi. 

Venedik ve Cenevizlilerle ticaret anlaşmaları yaptı. Böylece onların bir Haçlı ordusuna katılmalarının önüne geçti. 

SIRBİSTAN Osmanlı egemenliği altına girdi. 1459

Eflak'a sefer düzenledi. Eflak hakimi III.VLAD DRAKUL (1456-1462 yılları arasındaki Eflak hükümdarı. Kont Drakula ve işkence yöntemleri nedeniyle Kazıklı Voyvoda olarak bilinir.) Osmanlı kalelerine saldırdı. II.Mehmed Eflak tahtını Vlad'ın kardeşi RADU'ya bıraktı. 

MİDİLLİ alındı. 1462

BOSNA fethedildi. 1463

Venediklilerle, Macarlarla ve Memlüklerle mücadele edildi. 

TRABZON'u aldı. (1461). Trabzon'da 1081-1185 arasında hüküm sürmüş Bizans hanedanı Kommenoslar vardı. 1204'teki IV.Haçlı Seferinden sonra Trabzon'a kaçmış ve burada bir Rum imparatorluğu kurmuşlardı. II.Mehmed bunu ortadan kaldırdı.)

1473'te Akkoyunlu seferi yapıldı. Akkoyunlu hükümdarı UZUN HASAN ile OTLUKBELİ SAVAŞI. yapıldı, Osmanlı kazandı. Uzun Hasan bir daha Osmanlı topraklarına saldırmayacağına dair barış imzaladı. 

Kırım'da taht mücadelesi çıktı. MENGLİ GİRAY, Osmanlı tarafından Cenevizlilerin elinden kurtarılıp  Osmanlığı egemenliğini kabul ederek Kırım tahtına geçti. 

Hedef Roma idi. OTRANTO zapt edildi veziriazam GEDİK AHMED PAŞA tarafından. (1480) Ama sonra teslim etmek zorunda kaldılar. RODOS seferi düzenlendi. Bunların başarısız olması devlet hazinesine ağır bir darbe indirdi.

II. Mehmed, camilerde hünkar mahfili uygulamasına geçerek halktan ayrı namaz kılmaya başladı. Padişahın yüzüne karşı hitap etmek çok az kişi için mümkün oldu. Divan toplantılarına katılmadı, inşa ettirdiği arz odasında belli başlı devlet erkanıyla görüştü. Kardeş katlini caiz kıldı. Kendisi de küçük kardeşi AHMED'i boğdurtmuştu.


8) II. BAYEZİD (1481 - 1512)

II.Mehmed öldüğünde iki oğlundan büyük olanı şehzade BAYEZİD Amasya'da, küçük olanı şehzade CEM Konya'da sancak beyi idi. O sırada İstanbul'da bulunan Bayezid'in oğlu KORKUT, babasına vekaleten tahta geçirildi. Sonra Bayezid tahta oturdu.

Bayezid'in diğer oğlu ABDULLAH, Bursa'da şehzade Cem'i durdurmakla görevlendirildi, başarısız oldu. II.Bayezid, kardeşi Cem ile Yenişehir ovasında savaştı, II.Bayezid'in yönettiği ilk savaş bu oldu. Cem Sultan kaçtı, Memlük Sultanlığına sığındı. Ardından Rodos Şövalyelerine sığındı. Sonra Fransa'ya ve Roma'ya geçti. Cem Sultan'ı muhafaza etmeleri için II.Bayezid bu güçlere paralar verdi. Cem Sultan'ın kendisine karşı kullanılmasını engellemek için itidalli bir politika izledi. Cem Sultan 1495'te Napoli'de öldü.

Harcını göndermeyip isyan eden Boğdan voyvodası ŞTEFAN CEL MARE'ye sefer düzenlendi. 

KİLİ fethedildi. II.Bayezid'in bizzat fethettiği ilk yer. (1484).

 AKKİRMAN ele geçirildi. 

Boğdan haracını ödedi, Osmanlı hakimiyetini yeniden tanıdı. 

Lehistan, Boğdan'ı işgal etti. MALKOÇOĞLU BALİ BEY komutasındaki akıncılar Lehistan'a akın düzenledi ve Lehistan barış yapmak zorunda kaldı. 

Memlüklerle mücadele edildi. Çukurova üzerinde Memlük hakimiyeti devam etti. Ancak İran'da ortaya çıkan Safevi tehlikesi ve denizden gelen Portekiz tehlikesi Osmanlı ve Memlükleri yakınlaştırdı. 

1488'de İstanbul'da büyük bir deprem oldu. Bunun üzerine II.Bayezid Edirne'ye gitti. Burada üç kızını evlendirdi, iki oğlunu sünnet ettirdi. Bu vesilelerle Edirne'de büyük şenlikler oldu. 1490'da İstanbul'a döndü. At Meydanında bulunan Güngörmez Kilisesinde yer alan barut deposuna yıldırım isabet etti, binlerce kişi hayatını kaybetti. II.Bayezid yeniden Edirne'ye gitti. 

Macaristan'a sefer düzenlendi. Barış yapıldı. 

II.Bayezid bir dervişin suikastına maruz kalınca Balkanlardaki sufi grupların Anadoluya sürülmelerini emretti. Bu olayın ardından II.Bayezid daha da dindarlaştı. 

1494'te (Hicri takvime göre 900) yılında kıyamet kopacağı söylentileri çıktı ve  halkı etkiledi. Veba salgını başladı. Padişah yine Edirne'ye gitti.

1479'da yapılan antlaşmadan beri Venedik ile Osmanlı arasında dostane ilişkiler vardı. 1487'de Osmanlı, Memlüklerle yapılan mücadelede Magosa limanını kullanmak istedi, Venedikliler müsaade etmedi. Venedik baylosunun şifreli mektubunu Osmanlı ele geçirdi. Osmanlı, Venedik himayesindeki Karadağ'ı işgal etti, Venedik bölgenin kendisine ait olduğunu iddia etti. Osmanlı bir Venedik gemisini yağmaladı. Venedik bir Osmanlı gemisini batırdı. Osmanlı donanması yola çıktı. İNEBAHTI ele geçirildi. (1499). Venedik ve Osmanlı arasında barış yapıldı. MORA'nın fethi tamamlandı. Osmanlı artık bir denizci devleti olduğunu gösterdi. 

Anadoluda ŞAH İSMAİL yeni bir dini/siyasi anlayışla halkı etkilemeye başladı. 

1509'da İstanbul'da Osmanlı tarihlerinde KÜÇÜK KIYAMET diye adlandırılan bir deprem oldu. II.Bayezid Edirne'ye gitti ama orası da sarsıntılardan etkilendi. İstanbul'un imarı için emir verildi. Hem bu hem Anadoludaki durum nedeniyle huzursuzluklar yükseldi. 

Antalya'da bir tekke şeyhi olan ŞAHKULU BABA TEKELİ, mehdilik iddiasıyla isyan çıkardı. Asıl amacı ilahi bir emir aldığı gerekçesiyle Osmanlı saltanatına son vermekti. İsyanı bastırmada Şehzade AHMED görevlendirildi, başarılı olamadı. 

II.Bayezid'in hayatta olan dört oğlu vardı:

AHMED Amasya'da,

KORKUT Manisa'da,

ŞEHİNŞAH Konya'da,

SELİM Trabzon'da sancak beyi idi. 

En büyük şehzade Ahmed idi. Ancak Şahkulu Tekeli Baba isyanını bastıramaması ve oğlu Murad'ın Safevi hareketine sempati duyması onu zayıflattı.

Selim, babasını görmek için Edirne'ye gelmek istedi, Bayezid reddetti, ona Rumeli sancağını vererek sakinleştirmeyi amaçladı. 

Şehinşah vefat eti. 

Yeniçeriler Selim taraftarı idi. Korkut da bunu anladı. İstanbul'a gelen Selim'e yeniçeriler biat edince II.Bayezid tahttan oğlu lehine çekilmeye mecbur kaldı. Daha sonra Dimetoka'ya giderken yolda vefat etti. (10 Haziran 1512) Batı kaynaklarında oğlu Selim'in öldürttüğü yazsa da doğrulanmadı. 

II.Bayezid, barışsever, tebaasının haklarını korumaya özen gösteren ve halkın işlerini görmeyi esas kabul eden bir padişah olarak tanınır. İslam'ın Sünni yorumu dışındaki yorumlara karşı sert olmuştur. LEONARDA DA VINCİ, II.Bayezid'e yazdığı bir mektupta Haliç ve Boğaziçi'ne köprü yapma talebinde bulunmuştur. MİCHELANGELO ve KOLOMB'un  da bazı projeler için gelmek istediği rivayet edilir. 


9) I.SELİM (1512 - 1520)

(Yavuz Sultan Selim)

Sultan Selim, 24 Nisan 1512'de saltanatını ilan etti ve kardeşlerini ortadan kaldırmaya karar verdi. Önce oğlu şehzade Süleyman'ı Kefe'den İstanbul'a getirdi ve İstanbul'un muhafazası ile görevlendirdi. 

Kardeşi şehzade MAHMUD daha önce vefat etmişti. Onun oğulları MUSA, ORHAN, EMİR'i;

Şehzade ALEMŞAH'ın oğlu OSMAN'ı,

Şehzade ŞEHİNŞAH'ın oğlu MEHMED'i,

Manisa'da bulunan kardeşi KORKUT'u ortadan kaldırdı. 

Konya'da hükümdar gibi davranan ağabeyi AHMED'i bertaraf etti. 

Şehzade Ahmet ile yazıştığı gerekçesiyle KOCA MUSTAFA PAŞA'yı idam ettirdi. 

Bütün rakiplerini ortadan kaldırdı, tahtın tek hakimi oldu. 

*

Trabzon'daki şehzadeliği döneminde faaliyetlerini yakından takip ettiği Safevilere yöneldi. Safevi destekçilerini cezalandırdı. Şehzade Ahmed'in oğlu Murad'ın Safevilerle irtibatı vardı. Onun yanına gidenler tespit edilip cezalandırıldı. İran ipeğinin batıya girişi yasaklandı. Sınırlar kapatılarak tüccar hareketlerinin önüne geçildi. Şah İsmail'e mektup gönderip onu sünnet-i seniyyeyi kabule ve tövbeye davet etti. Osmanlı ordusu İran'a doğru sefere çıktı. ERZİNCAN savaşmadan teslim alındı. 

Osmanlı ve Safevi ordusu arasında ÇALDIRAN SAVAŞI (1514) meydana geldi. Osmanlı kazandı. Bazı tarihçiler aksi kanaatte. Osmanlı ordusunda süvariler tali, tüfekli piyadeler ana rolü üstlendi, bu özelliği nedeniyle bu savaş askeri tarih açısından önemli. (Avrupa'da tüfekli askerlerin ilk ciddi başarı gösterdiği savaş 1525 Pavia Savaşı. Fransa kralı I.François ile Kutsal Roma Cermen imparatoru V.Karl arasında. Fransa mağlup oldu.) Çaldıran Savaşı ile Sünni İslam Osmanlı ideolojisi, Safevi ideolojisi karşısında üstünlük kazanmış oldu. Savaşta Şah İsmail yenilip kaçtı. Onu yakalamak için padişah Tebriz içlerine girmek istedi. Ama kış şartları ve askerlerdeki huzursuzluk, yeniçerilerin vezirin ve padişahın hocası HALİMİ ÇELEBİ'nin evlerini yağmalamaları üzerine dönüldü. Bunlardan sorumlu tutulan veziriazam DUKAKİNZADE AHMED PAŞA idam edildi. 

*

Merkezi Maraş olan DULKADİROĞULLARI BEYLİĞİni ortadan kaldırdı. Dulkadiroğulları tahtındaki ALAÜDDEVLE BEY, 1.Selim'in anne tarafından dedesi idi. 1.Selim Safeviler üzerine sefere çıkarken Alaüddevle'den yardım istedi, yardım isteğine olumlu cevap verilmedi. Selim, Alaüddevle Bey'in oğlu Süleyman Bey'in kesik başını Alaüddevle'ye yolladı. Alaüddevle, Memlüklere yakınlaştı. Osmanlı ve Dulkadiroğulları arasında TURNADAĞ SAVAŞI (1515) yapıldı. Osmanlı kazandı. 1.Selim, Alaüddevle Bey'in kesik başını Memlük sultanı KANISAV GAVRİ'ye (KANSU/KANI SAF) gönderdi

*

1.Selim Kürt beyleri arasında nüfuz kazanmak için İDRİS-İ BİTLİSİ'yi kendi adına propaganda yapması için görevlendirdi. İdris-i Bitlisi Heşt Behişt ve Selimname yazdı. 

Safevi Şah İsmail'in elindeki DİYARBAKIR ele geçirildi. (1515)

*

Ümit Burnu'nu dolaşarak Hindistan'a ulaşan Portekizliler Kızıldeniz'e harekat düzenleyerek Mekke-Medine'yi tehdide başladı. Yerli halk Memlük idaresi yerine Osmanlı hakimiyeti talep etmeye başladı. 

*

Memlükler ile MERCİDABIK SAVAŞI (1516) yapıldı. Osmanlı kazandı. Memlük sultanı Kanısev Gavri öldü. 1.Selim, Gavri'yi Halep'te düzenlediği bir törenle defnettirdi. Halep'te halife ile buluşup kendi adına hutbe okuttu. Memlük emirleri yeni sultan olarak TOMANBAY isminde uzlaştılar. 1.Selim, Tomanbay'a mektup yollayıp Osmanlı idaresini kabul etmesini istedi. İsteği kabul edilmedi. Memlük sultanı Tomanbay tarafından görevlendirilen Şam valisi CANBERDİ GAZALİ'nin kuvvetleri, Osmanlı tarafından püskürtüldü. Böylece Kahire yolunu açmış olan Selim, Kudüs'ü de ziyaret edip kutsal mekanları gördü.

*

1.Selim, Memlük idaresindeki Mısır'a yürümek istedi. Yolun zorluğu ve asker yetersizliği gibi muhalif seslerin başındaki Hüseyin Paşa'yı başına çadırını yıktırıp idam ettirdi. Seferde 1.Selim psikolojik harp teknikleri kullanarak uydurma haberlerle karışıklıklar çıkardı. Memlüklerin savaş stratejisini öğrendi. Memlüklere karşı RİDANİYE SAVAŞI (1517) yapıldı. Memlükler yenildi. Kahire'nin kapıları Osmanlı'ya açıldı. Canberdi Gazali ve eski Memlük sultanı Kanısev Gavri'nin oğlu MUHAMMED itaat arzetti. Canberdi Gazali'ye Şam beylerbeyliği verildi. Tomanbey idam edildi. 1.Selim güvenlik gerekçesiyle Kahire'de Ravza adasında kaldı, burada köşk inşa ettirdi. Mekke şerifi BEREKAT'ın oğlu EBU NÜMEY, padişaha mukaddes emanetler ve Kabe'nin anahtarını sundu. Böylece Haremeyn'in idaresi Osmanlı tarafından üstlenilmiş oldu. 

1.Selim Kahire'de iken halifelik ile herhangi bir girişimi olmadı. 18.yy'da Osmanlı-İran savaşları esnasında Osmanlıların İran'a siyasi üstünlüklerini kabul ettirmek için 1.Selim'in halifeliği gündeme getirildi. Halife unvanı İslam devleti hükümdarlarınca kullanılagelmiştir. HALİFE MÜTEVEKKİL bir süre İstanbul'da yaşadı. Selim, onu İstanbul'a getirterek hilafet merkezinin İstanbul olduğunu göstermek istedi. Ancak Mütevekkil'in Memlük beyleri olan irtibatı nedeniyle 1.Selim onu Yedikule zindanına atmıştır. 1.Selim'den sonra tahta geçen Sultan Süleyman onu serbest bıraktı. Mısır'a giden Mütevekkil 1543'ekadar Mısır'da yaşamış, onun ardından halifelik makamına kimse geçmemiştir. Hilafeti ilk defa benimseyen Osmanlı hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman olmuştur. Hilafet meselesi Hıristiyan dünyasına karşı savaşan Osmanlılar için sonradan önem kazanmıştır. 

Osmanlıların dini açıdan katılaşmaları Safevilere karşı olan yeni yapılanma nedeniyle olmuştur. 

*

PAPA X.LEO (Medici ailesine mensup, 1513-1521 arasında Papalık makamında)  V.Lateran Konsili'nde Osmanlılara karşı Haçlı seferi kararı aldırdı. Ancak hayat bulmadı. 

*

Selim'in hedefi RODOS'tu. Ama ulema, Şah İsmail'e sefere çıkılarak ümmet içindeki fitnenin ortadan kaldırılmasının gazadan daha önemli olduğunu söyleyince Rodos hedefi gerçekleşmedi. Denizcilik alanında çokça yatırımı olmuştu. Osmanlı'nın sonuna kadar donanmanın merkez üssü olan Galata'dan Kağıthane'ye kadar uzanan tersaneyi inşa ettirmişti. (1515) 

*

İstanbul'da veba salgını vardı. Bu yüzden İstanbul'dan Edirne'ye giderken sırtında çıkan bir veba uru yüzünden yolda öldü. (15 Eylül 1520). Hayattaki tek oğlu SÜLEYMAN, Manisa'dan İstanbul'a gelene kadar vefat haberi halktan gizlendi.

*

1.Selim aynı zamanda şairdi, şiirlerinde Selimi mahlasını kullandı. 


10) I.SÜLEYMAN  (1520-1566)

(KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN)

En uzun süre iktidarda kalan padişah. Batılı çağdaş tarihçiler onu Muhteşem" (Magnificent, Magnifique) veya "Büyük Türk" (Grand Turc) diye adlandırdı. "Kanuni" sıfatı ise ilk defa Dimitrie Cantemir tarafından 18.yüzyılda kaleme alınan Osmanlı tarihinde zikredildi. 

*

Süleyman, babasının sancakbeyi olduğu Trabzon'da 6 Kasım 1494'te doğdu. Sultan II.Bayezid tarafından Kefe sancağına görevlendirildi. Yavuz Sultan Selim'in tahta geçmesinden sonra sancak beyi olarak Manisa'ya gönderildi. Babasının seferleri sırasında İstanbul'da saltanat vekilliği yaptı. 30 Eylül 1520'de tahta geçti. İlk icraatı Tebriz ve Kahire'den getirilen sanatkarlar ile Mısır'dan getirtilen Abbasi halifesi Mütevekkil'in geri dönmesine izin vermek oldu. İran ile yapılan ipek ticareti yasağını kaldırdı. 

*

Eski bir Memlük beyi olup Sultan Selim zamanında Şam beylerbeyliğine getirtilen CANBERDİ GAZALİ İSYANI çıktı. İsyanın amacı eski Memlük Devleti'ni yeniden kurmak. İsyan bastırıldı. (1521)

*

Merkezden Mısır'a vali olarak gönderilen AHMET PAŞA İSYANI bastırıldı. (1524)

*

Hedefi RODOS ve BELGRAD idi.

Rodos, Akdeniz'in; Belgrad, Orta Avrupa'nın ele geçirilmesi için önemli. 

BELGRAD 1521'de, RODOS 1522'de fethedildi. 

Rodos'ta St. Jean şövalyeleri vardı. Anlaşma yoluyla teslim alındı. Şovalyeler, Kutsal Roma Germen İmparatoru V.KARL tarafından Malta ve Trablus'a yerleştirildiler. Osmanlılar Rodos ile birlikte BODRUM, AYDOS, TAHTALI KALELERİ ile LEROS, SÖMBEKİ, KALİMNOS ADALARInı da aldılar. Akdeniz'in batısı ve Kuzey Afrika'da Osmanlı-İspanyol mücadelesini Osmanlı kazandı. 

Rodos'un fethinde BARBAROS HAYRETTİN PAŞA önemli rol oynadı. Aslında korsan, ama devletin izni ve bilgisi dahilinde denizde faaliyet gösteriyor. (Avrupalıların "Kızıl Sakal" anlamında "Barba rossa" lakabını ilk kullandıkları ORUÇ REİS idi.)  Mora seferi sonrası Akdeniz'de ANDREA DORIA idaresindeki donanmayı yenerek Cezayir Sultanı olarak şöhret kazanan Barbaros Hayrettin, kaptanıderya tayin edildi. TUNUS'u almak için mücadele etti, alamadı.

KİKLAD ADALARI alındı. Akdeniz'deki Osmanlı ilerlemesini durdurmak için İspanya, Papalık, Portekiz, Venedik, Malta ve Ceneviz gemilerinden oluşan Andrea Doria komutasındaki büyük haçlı donanmasını karşılamak için Barbaros Hayrettin, Preveze'ye geçti. PREVEZE SAVAŞI. Osmanlı yendi. (1538). Bütün Akdeniz'de Osmanlı üstünlüğü başladı.

*

Fransa Kralı I.FRANÇOİS ile Roma-Germen İmparatoru V.KARL arasında savaş başladı. (1542). François, elçi POLİN'i göndererek Sultan Süleyman'dan yardım istedi. Yardım isteğini kabul eden Sultan Süleyman, Barbaros Hayrettin'i donanmasıyla yardıma gönderdi. İspanya'ya tabi Savoia dükü CHARLES'in malikanesi olan NICE şehri kuşatıldı. Başarıyla sonuçlanmadı. (1543).  I.FRANÇOİS ile  V.KARL arasında anlaşma sağlandı, Sultan Süleyman tasdik etti. Barbaros Hayrettin Nice seferi sonrası öldü. (1546.) François öldü (1547) Fransız tahtına oğlu II.HENRY geçti. Osmanlılarla ittifak içinde oldu. 

*

Hedef TRABLUSGARP. Buranın yönetimi V.Karl tarafından Malta'ya sürülen şövalyelerin idaresinde. Barbaros Hayrettin'in yetiştirdiği denizci TURGUT REİS, Trablusgarp'ın fethiyle görevlendirildi, karşılığında buranın beylerbeyi olacağı sözü verildi. TRABLUSGARP fethedildi. (1551). Ancak Turgut Reis ancak 1556'da talep etmesi üzerine Trablusgarp beylerbeyi olarak atandı.

*

Fransa kralı II.HENRY, Korsika'nın işgali için haraç ödemek karşılığı Osmanlıdan yardım istedi. Osmanlı kabul etti. Korsika adası Fransa'ya kazandırıldı. Fransa zaman zaman Osmanlı'dan yardım istemeye devam etti. 

*

V.Karl, imparatoluk tacı ve İspanya tahtından feragat etti. (1556)  Kutsal Roma-Germen İmparatorluk tacını kardeşi I.FERDİNAND'a, İspanya tahtı ve sömürgelerini oğlu II.PHILIPPE'e bıraktı. 

*

Hedef MALTA. 

Malta Seferi sırasında TURGUT REİS öldü. Sefer başarılı olmadı. 

SAKIZ ADASI, Piyale Paşa tarafından ele geçirildi. 

*

Kızıldeniz'de İslam'ın kutsal yerlerini tehdit eden PORTEKİZ ile mücadeleler tam olarak başarılı sonuçlanmadı.

*

Karadeniz'in Türk gölü haline gelmesi için günümüz Moldavya'sına yönelik harekat gerçekleştirildi. Osmanlı himayesindeki Kırım Hanlığı ile onun düşmanı Moskova Knezliği (çarlığı) arasında mücadelede Osmanlının desteğini alan SAHİB GİRAY HAN, Kırım Hanı oldu. (1538). Osmanlı, Kırım üzerindeki kontrolü kaybetmemek için Sahib Giray'ı bertaraf etti. Yerine DEVLET GİRAY hanlığa getirildi ve Kırım Hanlığı üzerinde merkezi otorite mutlak olarak kuruldu. 

Moskova Knezliği de güçleniyordu. Çar IV.IVAN (KORKUNÇ İVAN) Kazan ve Astarhan'ı alarak Kırım'a inen yolların kontrolünü ele geçirdi. Astarhan'a yönelik sefer hazırlıklarına girişildi ancak artık Sultan Süleyman yoktu, öldü.

*

Yakın arkadaşı veziriazam İBRAHİM PAŞA'yı birden bire idam ettirmesi hanedan içindeki ailevi problemlerin yansıması olarak değerlendirildi.

HÜRREM SULTAN, oğullarına taht yolu açmak için damadı veziriazam RÜSTEM PAŞA ile şehzade MUSTAFA'nın idamını sağladı.

Sultan Süleyman, tepkilere karşı Rüstem Paşa'yı azletti. Yerine KARA AHMET PAŞA'yı tayin etti. Onu da hiçbir sebep yokken idam ettirdi. 

Şehzade Mustafa'nın öldürülmesine tepki olarak Şehzade Mustafa olduğu iddiasıyla çıkan isyan bastırıldı.

Tahta aday iki varis kalmıştı. Her ikisi de Hürrem Sultan'ın oğlu olan SELİM ve BAYEZİD. Hürrem Sultan, Bayezid'den yanaydı. Bayezid Kütahya'da, Selim Manisa'da idi. Şehzadeler arasındaki mücadele nedeniyle sancak yerleri değiştirildi. Sultan Süleyman, ikisine de eşit mesafede bulunmak için Selim'i Konya'ya, Bayezid'i Amasya'ya gönderdi. Bayezid babasına tehdit dolu mektup gönderdi. Babasının Selim'e meylettiğine karar veren Bayezid, asker topladı. Konya'da Selim'e yenilince Amasya'ya ve sonra İran'a iltica etti. Burada oğullarıyla birlikte iki buçuk yıl kaldı. Osmanlı elçilik heyeti tarafından teslim alındı ve idam edildiler. (1562)

*

O sırada AVRUPA:

İtalya, siyasi birlikten yoksun, zengin kent devletlerinden oluşmakta idi. İspanya ve Fransa burası için birbirleriyle rakipti.

1494'te başlayan İTALYA SAVAŞLARI'nın ilk devresi NOYON ANTLAŞMASI ile sona erdi. (1516) Buna göre Fransa, Milano'nun; İspanya, Napoli'nin üzerinde hak sahibi oldu. 

Osmanlı'nın Belgrat fethi ile İtalya Savaşlarının ikinci dönemi başladı. Kutsal Roma Germen İmparatoru ve İspanya kralı V.Karl ile Fransa kralı I.François karşı karşıya geldi. I.François Alman ordusuna esir düşünce annesi, Sultan Süleyman'dan tardım istedi. Bu isteği kabul edildi.

İspanya hükümdar V.KARL'ın (CHARLES-QUINT veya ŞARLKEN. Babası Habsburg hanedanı mensubu Avusturya arşidükü. Annesi Kastilya kraliçesi.) Anne tarafından dedesi II.FERNANDO'nun ölümü üzerine annesi ile birlikte İspanya hükümdarı ilan edildi. (1516). Baba tarafından dedesi I.MAXIMILIAN ölünce de Kutsal Roma-Germen imparatorluğu tacına talip oldu. (1519). Diğer aday Fransa kralı I.FRANÇOIS idi. İkisinin de seçim vaadi Türklere karşı haçlı seferine çıkacakları idi. Karl, güçlü banker ailesi FUGGER'lerden temin ettiği parayla oyları satın aldı ve I.François'i yendi. Alman krallık tacını giydi. (1520) İspanya, Avusturya, Hollanda, Belçika, Amerika'daki İspanyol kolonileri ile Fransa'da Burgonya'yı elinde tutuyordu. Avrupa devletleri kimi zaman Karl'dan kimi zaman Süleyman'dan yardım istediler. PROTESTANLIK bu dönemde ortaya çıkmış ve Osmanlı tarafından Katolik imparator V.Karl'a karşı himaye edilmiştir. 

Osmanlı Habsburg hanedanının İspanyol kanadı temsilcisi V.Karl ve tahtını bıraktığı II.PHILIPPE ile Akdeniz ve Kuzey Afrika'da deniz cephesinde; hanedanın Alman kanadını temsil eden FERDİNAND ve ardıllarıyla Viyana'ya kadar Avrupa topraklarında mücadele etmiştir. 

*

Sultan Süleyman'ın Belgrat seferi sırasında Belgrat, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğuna bağlı Macar Krallığının idaresindeydi. KRAL MATYAS'ın ölümünden sonra tahta Macar soyluları tarafından Bohemya kralı (Günümüzde Çek Cumhuriyetinde bir bölge) II.VLADİSLAV getirildi. 

V.Karl'ın dedesi I.MAXIMILLIAN 1515'teki bir anlaşma ile Macaristan'a otoritesini kabul ettirmişti. Buna göre II.Vladislav'ın oğlu LAJOS varis bırakmadan ölürse Macar tahtına Lajos'un kız kardeşi ile evli olan, I.Maximillian'ın torunu ve V.Karl'ın kardeşi olan Avusturya arşidükü Ferdinand geçecekti. Bu değişikliğe karşı çıkan Macar soyluları Transilvanya/Erdel Beyi JANOS ZAPOLYA'yı destekliyordu. 1516'da II.Vladislav ölünce yerine oğlu II.Lajos geçti. Sultan Süleyman ordusuyla Belgrat'a geldiğinde II.Lajos'un henüz hükümdarlık yaşına geldiği ilan edilmemişti. II. Lajos, 1522'de Arşidük Ferdinand'ın kız kardeşi MARİA ile evlenerek Habsburg hanedanı ile yeni bir akrabalık kurdu. 

Macaristan'da II.Lajos yönetiminden memnun olmayanlar Janos Zapolya'nın yanında toplanmışlardı. Fransızlar, Fransa'nın ele geçirileceğinden korkup Osmanlıdan yardım istedi. Fransa'ya yardım etmek maksadıyla yola çıkıldı, hedef MACARİSTAN idi. MOHAÇ SAVAŞI. (1526)  II.Lajos ve ordusu imha edildi. Osmanlı, Macar Krallığına Janos Zapolya'yı getirdi. 

Sultan Süleyman, tahtın kendisine ait olduğunu düşünen Arşidük Ferdinand'a karşı VİYANA'ya ilerledi. (1529) VİYANA SEFERİ. Başarısız oldu. 

Osmanlı Budin'de kendi temsilcileri olarak LUIGI (ALVİSE) GRİTTİ'yi bıraktı. Zapolya yıllık haraç verecekti. 

*

SAFEVİLERLE mücadele edildi. Şah İsmail'in 1524'te ölümü üzerine yerine çocuk yaştaki TAHMASB tahta geçti. Şah'ın kardeşi ELKAS MİRZA, aralarındaki anlaşmazlık üzerine Osmanlılara sığınıp Sultan Süleyman'ı İran seferine ikna etti. Şah, pasif savunmada bulunuyor, Osmanlılar ise Safevi topraklarına giriyordu. 1555'te Amasya'da ilk OSMANLI-SAFEVİ ANLAŞMASI yapıldı. Böylece Osmanlıların şark meselesi yirmi beş yıl kadar sakin olacaktı. 

1566'da Sultan Süleyman tarafından hem Malta bozgununa cevap vermek hem de tebaasına iktidar ve gücü hala eskisi gibi elinde bulundurduğunu göstermek için Erdel'de olayların artması üzerine Habsburglara yönelik ZİGETVAR SEFERİ yapıldı. Padişah burada vefat etti. Vefatının ertesi günü Zigetvar ele geçirildi. Veziriazam SOKOLLU MEHMET PAŞA yeni padişah gelene kadar Sultan Süleyman'ın vefat ettiğini gizledi. Ordu dönüş yolundayken Selim'in Belgrat'ta ordugaha gelişi ile vefat haberi duyuruldu. 


***

Devamı için 

Bkz: Osmanlı Tarihi (1566-1789)