16 Nisan 2019 Salı

EVRENDEN TORPİLİM VAR



EVRENDEN TORPİLİM VAR

Aykut Oğut

2009

Dharma Yayınları

108. Baskı – Ağustos 2011

263 sayfa


Kişisel gelişim kitapları dünyasına yeni adım atanlar için şirin bir başlangıç denebilir.

Secret’in daha insancası. Secret çok robotik bir kitap bence. Bu daha insan.

*

Hayatın amacının deneyimlemek ve keyif almak olduğunu anlatan yazar kendi hayatından da örneklerle iyi düşün iyi olsun diye özetleyebileceğim bir bakış tarzını anlatıyor.

Tanrı İçimizde

Ot gibi yaşamak diye bir şey olamayacağını anlatan yazar, Tanrı içimizde ve ona göre davranmamız lazım diyor:

“Her anınızda, yaşadığınız olayları iki şekilde deneyimleyebilirsiniz: Ya Tanrı’nın içinizde olduğunu ve sizin onunla aynı güçlere sahip olduğunu bilerek ya da bir ot gibi yaşadığınızı, Tanrı’nın taaa yukarılarda bir yerlerde uzaktan sizi seyrettiğini düşünerek. Gülümsediğiniz, zevkten dört köşe olduğunuz, umutla geleceğe baktığınız, sevgi ile birine sarıldığınız, yüreğinizin pır pır ettiği her an Tanrı’nın içinizde olduğunu bildiğiniz anlardır. Depresyona girdiğiniz, yoksul olduğunuz, mutsuzluktan kendinizi öldürecek gibi hissettiğiniz her an ise, Tanrı’nın uzaklarda bir yerlerde olduğunu sandığınız anlardır.”. sf.26

Evrenle Konuşma Dilimiz: Enerji

Evrenle aramızdaki konuşma dilinin enerji olduğunu söylüyor yazar.

Evrende her şey enerjiden meydana gelmişse, biz de enerjiden oluştuk ve enerji yayıyoruz. Yaydığımız enerjiye göre de kişi veya olayları çekiyoruz.

Şöyle örneklendiriyor yazar; Bir restorana gidip siparişinizi verdiğinizde artık o siparişi beklersiniz. Sipariş ettiğiniz yemeği hak edip etmediğinizi, yemeğin gelip gelmeyeceğini, şefin size gıcık olup olmadığını düşünmezsiniz. Siparişiniz doğrultusunda isteğiniz gelir. Evrenden istenilenlerin de böyle net geldiğini anlatıyor yazar.

Kitabın adı da buradan geliyor:

"Evren her istediğimizi gerçekleştirmek zorunda. Ona verilen görev bu. Hepimiz evrenden torplliyiz.” Sf.108


Sorunlarla Baş Etmek

Sorunlarla baş etme yöntemi olarak önerdiği şu: Gülümse, Odaklan, Değiştir.

Gülümsemek durumu kabullenmek demek,
Odaklanmak ne istediğinizi açık ve net bir şekilde söylemek,
Değiştirmek de gelecek olan fırsatlara evet demek.

Şükretmek ve konuşurken olumlu içerikteki kelimeler kullanmak gerektiğini de ekliyor tabii.

Fikir Ayrılığı

Yazarın eşiyle fikir ayrılığı vamış şu konuda: Bir öğretide önemli olan öğretinin kendisi midir yoksa bunu öğretenin hayatı mıdır? Birinin öğretisi kulağa mantıklı gelse de bunu hayatına uygulayamamış ise yine de o kişinin öğretisi dinlenmeli midir?

Bu konuda yazar, kişinin hayatının daha önemli olduğunu düşünüyormuş.

Eşi ise kişinin hayatının önemi yok, önemli olan söyledikleri diye düşünüyormuş.

Ben de bu konuda yazar gibi düşünüyorum: “Eğer bir öğretiyi uygulayan insanlar, bu öğretinin iddia ettiği faydaları, kendi hayatlarına hala alamamışlarsa, biraz dikkat!” sf.262

Aykut Oğut, hayat hikayesine göre oyuncu olmak için Amerika'ya gitmiş, hayalini gerçekleştirmek için bazı sefillikler çekmiş, sonuçta iyi bir hayata kavuşmuş. Öyle gözüküyor. 

İnternet sitesi var şöyle: https://www.ayratown.com/

*

Size iyi hissettiriyorsa her şey güzeldir diyor, sevgilerimi gönderiyorum.


2 Nisan 2019 Salı

BİR ÖMÜR NASIL YAŞANIR?



BİR ÖMÜR NASIL YAŞANIR?

Hayatta Doğru Seçimler İçin Öneriler

İlber Ortaylı

Söyleşi: Yenal Bilgici

2019

Kronik Kitap

2. Baskı – Mart 2019

285 sayfa


Beni biraz geç kalmışlık hissine soktu bu kitap.

İlber Ortaylı diyor ki; 15’ine kadar ne öğrendiysen öğrendin sonrası zor, sonrası istisna, sonrası fasa fiso.

Kendisi bol bol okumuş, gezmiş, merak etmiş, araştırmış… Gençlere de bunları tavsiye ediyor tabii.

Merak ediyorum, hiç mi boş durduğu olmadı? Boş durmak, yani hiçbir şey yapmadan, mel mel duvara bakmak, boş gözlerle televizyon izlemek gibi şeyler?

*

Çocukluk

İnsan hayatının 12-25 yaş arası için temel atma dönemi diyor İlber Ortaylı.

(Ama bence temel çok daha önce, teee bebekken atılıyor anne ve baba tarafından. 20'li yaşlarda kişi bunu kabullenebilir ya da “Hayır, ben bu değilim, peki ya kimim?” diye sorgulamaya girişebilir.)

“Büyük adam”lardan örnekler vererek “Rönesans’ın bütün büyük adamları kendilerini 12-25 yaşları arasında var etmiştir.” diyor. Sf.16

Örneğin; Leibniz, Mozart, Schubert.

Bu örneklere bakarak da ekliyor:

“İşte böyle insanların yaşadığı bir dünyaya bakınca ne yazık ki bugünün insanlarının biraz yavan kaldığını görüyoruz.” Sf.17

N’apak, ölek mi?

Verdiği örneklerden olan Mozart, babası tarafından dövüle dövüle eğitilmiş bir yavrucak.

“Mozart dediğiniz deha da, bir yerde sadece oynamak isteyen zavallı bir çocuktu. Çocukken gönlünce oynayamamıştır, o yüzden de hep çocuk kalmıştır.” Sf.18

İlber Ortaylı'nın istediği gibi 15’ine kadar çocukların üstüne çok gidersek bu çocuklar, çocukluklarını yaşayamazlar ki.

Gençlik

Şimdiki kuşakta, eskinin olgunluk ve zarafeti olmadığından yakınıyor Ortaylı:

“Evvela bir insanın okula gittiğinde iyi tahsil göreceğini, iyi yetişeceğini düşünüyorsunuz. Yetişmiyor; çünkü gittiği okul, iyi bir eğitim vermiyor. Disiplin yok, o disiplinin getirdiği sıkıntı yok; dolayısıyla o sıkıntıyı aşmak için vereceği mücadele, yol-yöntem arama yok. Bu yavaş yavaş tüm hayata yayılıyor. Eh yüzüne de yansıyor insanın, haline tavrına da yansıyor.” Sf.50

Sorumluluk almayan insanların boş olduğunu belirten Ortaylı, bugünün gençlerinin de sorumluluk almadan yetiştiğini anlatıyor ve ekliyor; sorumluluk almayan hak da talep edilemez.

“Şimdiki çocukların boş bir şımarıklıkları var, kendilerini disipline etme gereği duymamaları var. Böyle olunca sorumluluk da almıyorlar. Sorumluluk alamayan insanlar boş olur. Bir de hak talep ediyorlar. Sorumluluk duygun yoksa hak talep edemezsin. Çünkü hakkın temelinde sorumluluk vardır. Aksi de mümkün değildir.” Sf.50


Eğitim

“Ham ahlat” dediği çocukların lise eğitimi için ya da liseden sonra ABD’ye gitmesini doğru bulmuyor Ortaylı. Onun yerine İsrail’i tavsiye ediyor. 

“Çünkü bu ülkenin üniversiteleri hem çok iyi hem de Batı ve Doğu’yu bir arada öğretiyor.” Sf.20

Kitabın son yarısı kitap, sinema ve gezi tavsiyeleriyle bitiyor.

Semerkand, Floransa, Buhara, Roma ve Kudüs’ü “görmeden ölmeyin” diyor Ortaylı ve 
“Sinemada İtalyanlar, müzikte Almanlar romanda Ruslar, şiirde İranlılar” diyor.