2 Temmuz 2016 Cumartesi

KAFAMDA BİR TUHAFLIK



KAFAMDA BİR TUHAFLIK

Orhan Pamuk

2014

Yapı Kredi Yayınları

5. Baskı - Ocak 2016

477 sayfa


Mevlut, bir akraba düğününde gördüğü kıza aşık olur.

Amcasının oğlu Süleyman, kızın adının Rayiha olduğunu söyler.

Mevlut, Rayiha'ya aşk mektupları yazar. Bu mektupları yazarken arkadaşı Ferhat da ona yardım eder. Mektuplardaki edebiyat esasen Ferhat'ın eseridir.

Mevlut, Rayiha'yı kaçırmaya karar verir. Kızın da kendisinde gönlü olduğunu haber alır.

Süleyman'ın yardımıyla kızı kaçırır. 

Ancak...

Kız, Mevlut'ün düğünde görüp aşık olduğu kız değildir. Mevlut buna bir anlam veremez ama bozuntuya da vermez. Birbirlerini çok severler. Çok mutlu bir evlilikleri, iki de kızları olur. 

*

Çok sonra gerçeği öğrenir Mevlut.

Düğünde görüp aşık olduğu kız aslında Samiha'dır. Ama Samiha'ya Süleyman da aşık olduğu için Süleyman, Mevlut'u kandırır. 

Samiha, Süleyman'a da yar olmaz.

Sürpriz bir isme kaçar Samiha. Ferhat'a.

Ama pek mutlu bir evlilik olmaz onlarınki. Evliliklerinin ilk yıllarında maddi açıdan sıkıntı çektikleri için Samiha evlere temizliğe gider. Çok yorulur. Sonra Ferhat'ın işleri düzelir, para kazanmaya başlar, zengin olurlar, ama Ferhat işlere kendini çok kaptırdığı için Samiha ile ilgilenmez. Üstelik onu aldatır da.

Ferhat'ın hem işleri hem de siyasi görüşleri nedeniyle pek çok düşmanı vardır. Bir gün onlar tarafından öldürülür.

*

Rayiha, yıllar sonra, iki yetişkin kızın ardından yine hamile kalır. Bu sıralarda Mevlut'un o aşk mektuplarını kendisine değil de Samiha'ya yazdığını duyar. (Şerefsiz Süleyman söyler.) İnanmak istemez ama aklına kurt düşmüştür artık.

Ferhat ve Mevlut'un birlikte işlettiği boza dükkanında Mevlut ile Samiha'yı yalnız görünce kıskanır. Yalnız görmese de kıskanır. Her türlü kıskanır. 

Mevlut onu teskin etmeye çalışsa da, her zamanki gibi yine çok sevse de, Rayiha'nın kuşkuları dinmez.

Üçüncü çocuğunu doğurmak istemeyen Rayiha, kendi kendine düşük yapmaya çalışırken ölür. 

Mevlut artık hayatta yalnızdır. 

Kızlarını çok sevse de kızları evlenmiş ve gitmiştir.

Yıllarca sokaklarda boza satmış olan Mevlut artık bozacılığın eskisi gibi olmadığının da farkındadır.

*

Kızları başta olmak üzere yakın akrabalarının da teşvikiyle Samiha ile evlenir Mevlut.

Bu açıdan çok ballı bir adam. Hem yanlış kızı kaçırmasına rağmen onu çok seviyor. O kadar ki "Eve dönüp Rayiha'ya sarılıp uyursa hayattaki bütün dertlerini unutuyordu. Dünyada dert ettiği şeyler de kendi kafasının bir tuhaflığından ibaretti." sf 225 

Hem de ilk aşık olduğu kadına da kavuşuyor.

Samiha ile de mutlu oluyorlar. Birbirlerini seviyorlar. Ama bir Rayiha ile olduğu gibi değil. 

Hatta kitabın sonunda Mevlut "Ben bu alemde en çok Rayiha'yı sevdim." diyor. 

Vay anasını.

Bu çok düşündürücü aslında. Kafasına koyduğu bir kız var. Onunla evlenmeyi düşünürken şerefsiz akrabasının oyununa gelip başka bir kızı kaçırıyor. Ama buna itiraz etmiyor. Talihine boyun eğiyor. Ve bundan hiç de zararlı çıkmıyor. Aksine son derece hayırlı sonuçları oluyor. 

Yani niyet mi daha önemli bu durumda, kısmet mi? Bir şeye niyet edip olmayınca, olana yüz mü çevirmeli, yoksa olanı kabul mu etmeli?

Mevlut örneğinde kabul etmenin hayırlara vesile olduğunu görüyoruz.

Her zaman böyle olur mu ki?

Hoş, itiraz etsen n'olur? Mevlut, bu kız o kız değil deseydi... Samiha onunla evlenmezdi ki. Samiha o dönem Mevlut'le ilgilenmiyordu. Hem Mevlut'un kendisi üzülecek, hem gururu incinen Rayiha üzülecekti. 

Akışa bırakmak mı lazım yani? E o zaman isteklerimizin ne kıymeti var?

İsteyip peşinden gidip olursa ne âlâ, olmazsa pekala mı demeliyiz yani?

*

Mevlut ile Orhan Pamuk arasındaki bağlantıdan bahsedeceğim biraz.

Orhan Pamuk, bu romanı yazmak için bozacı Mevlut gibi İstanbul sokaklarında yürümüş yıllarca. Zaten yürümeyi sevdiğini daha önce bazı yazılarında da söylemişti.

Mevlut, okuldayken öğretmen bir soru sorunca cevabını bilmese de bir cevabı varmış gibi parmağını sürekli kaldırırmış. 

Bu Orhan Pamuk'un da anılarında bahsettiği bir özelliği. Öğretmenin gözüne girmek için yaparmış bunu.

Mevlut'e "Çok fazla otuz bir çekme, gözlerin bozulur, hafızan zayıflar." diyorlar. Orhan Pamuk'a da bunu söylemişler okuldayken. Bir yerde yazmıştı.

*

Kitap, Mevlut'u dışarıdan gören bir anlatıcı ile sık sık araya giren karakterlerin kendi ağzından yazılmış. Bayılıyorum bu tekniğe. Olayların, bir de o karakterlerin gözünden nasıl gözüktüğünü görmek çok hoşuma gidiyor. 

*

Kitabın arka kapağında Orhan Pamuk'a çok büyük övgüler var:

"Orhan Pamuk'un çılgınlığında deha var." Umberto Eco

"Pamuk yaşayan en büyük yazar." Le Point, Fransa

Breh breh breh.

"Yaa Mevlut çok naif, kalbi temiz bir insan. O yüzden bence bu roman çok tatlış." Hülya Erarslan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder