FELSEFENİN TESELLİSİ
(The Consolations of Philosophy)
Alain de Botton
2000
Türkçesi: Banu Tellioğlu Altuğ
Sel Yayıncılık
2. Baskı – Şubat 2004
309 sayfa
Hayatlarında felsefeden teselli buluş
filozofları ele alıyor kitap. Hayatlarını ve hangi noktaya taktıklarını
anlatıyor.
Toplum Tarafından Kabul Görmenin
Tesellisi: Sokrates
Sokrates, (MÖ 469-399) kimseden lafını sakınmıyor. Kişinin
doğru diye bellediği şeyi, ona sorular sorup
aldığı cevaplara göre yönlendirerek, o kadar da
doğru olmadığını ortaya koyuyor.
“Çünkü bu insanlar inandıkları şeylerin
mantıklı olup olmadığını hiç gözden geçirmemişlerdir.” Sf.15
“Bu budur!” diye inanmış insanlar,
Sokrates ile yaptıkları muhabbetin ardından yanıldıklarını görünce bunu çok da
soğukkanlılıkla karşılamayabiliyorlar.
Sokrates ise bunu umursamıyor. Toplum
tarafından kabul görmek değil amacı, insanların doğru sanıp inandıkları şeyin
küçük bir sorgulamanın ardından o kadar da doğru olmadığını görmeleri esas
isteği.
Sokrates’in retoriği ile ilgili bkz:
Devlet / Platon
Sokrates’in bu davranışı gençleri yoldan
çıkardığı, Atinalıların Tanrılarını küçümsediği gibi iddialara yol açıyor.
O diyor ki:
“Soluk aldığım ve aklım başımda olduğu sürece
felsefeyle uğraşmaktan, size öğütler vermekten ve tanıdığım herkese doğruyu
anlatmaktan asla vazgeçmeyeceğim. Evet baylar…beni beraat ettirseniz de
ettirmeseniz de, yüz kere ölmem gerekse bile bilin ki davranışlarımı
değiştirmeyeceğim.” Sf.6
Yeterince Paraya Sahip Olmamanın
Tesellisi: Epikuros
Epikuros'a (MÖ 341-270) göre hayatın anahtarı hazzı aramak, acıdan kaçınmak.
“Zevk, mutlu bir yaşamın başlangıcı
ve amacıdır.” diyor. Sf.34
O zamana kadar filozoflar zevk dolu
bir yaşam biçimine ilgi duymuyor ya da ilgi duyuyorsa da bunu bu kadar açıkça
dile getirmiyordu.
Epikuros’a göre mutlu olmak için
edinilmesi gerekenler şunlardı:
1- Dostluk
Dostluğa o kadar kıymet veriyordu ki
“Bir şey yiyip içmeden önce ne yiyip içeceğinize değil, kiminle yiyip
içeceğinizi düşünün; çünkü yanında arkadaşı olmaksızın yemek yemek ancak bir
aslana ya da kurda mahsustur.” Sf.38
2- Özgürlük
Özgürlüğe önem verdiği için Epikuros
ve taraftarları, kimsenin patronluğu altında yaşamamayı uygun gördüler. Bunun
bedeli olarak çok zengin olamadılar ama mevcut halleriyle yetinmeyi bildiler.
3- Düşünmek
Epikuros ve ev ahalisi bahçede
oturup düşünürlermiş. “Yaşadığımız sorunu kağıda dökerek ya da birilerine
anlatarak onu daha net kavrarız. Kavradıktan sonra da, sorunun kendisini olmasa
bile, bize sıkıntı veren yanlarını, bizde yarattığı kafa karışıklığını,
şaşkınlığı ortadan kaldırabiliriz.” Sf.40
Düşkırıklığı Yaşamanın Tesellisi: Seneca
Seneca (MÖ 1- MS 65) Roma İmparatoru Neron’un hocası. Neron,
kendisini tahttan indirecek bir komplo düzenlendiğini öğreniyor. Seneca’nın bu
koploya karıştığına dair bir kanıt olmasa da Neron onun da ölmesini emrediyor.
Seneca,
öfke üzerine düşünüyor. Öfkeyi engellemek için beklentileri azaltmak
gerektiğinden bahsediyor. Böylece beklediğimiz şey olmayınca öfkelenmeyiz, zira
öfke beklentinin gerçek olmamasından doğar.
Bir
de felaket tellallığı var Seneca’nın. Her an her şey olabilir, ölümcül
sonuçları olan korkunç olaylarla karşılaşabiliriz, başımıza her an bir kaza
gelebilir düşüncesini aklımızda tutmalı, ona göre davranmalı diyor. “Tabii
bunu yaparken ne çok fazla dehşete kapılmak ne de bunu gereksiz biçimde
dramatikleştirmeliydik.” Sf.54
Seneca
bu arada çok zengin. İnsanlara iç huzur için servet lazım değil derken
kendisinin zengin olmasına yönelik eleştirelere:
“Bırakın
filozoflar da para kazansın; bilgelik yoksulluğa mahkum mu yani?” diyor.
Ahah,
kral!
Seneca
Neron’dan kaçamayacağını düşünüyor ve kaçamayacağı şeye boyun eğiyor. Doğaya
vuruyor kendini. Fırtınalar, yağmurlar, depremler… Eğer bir olayda elinden bir
şey gelmiyorsa kabullen, en temizi diyor.
Kendini Yetersiz Hissetmenin Tesellisi:
Montaigne
Montaigne (1533-1592) çok okuyor, dev bir
kütüphanesi var. Evinin tavanında çeşitli özlü sözler yazılı.
“Okumak beni çekildiğim bu inzivada
avutuyor; hem aylaklığın ağırlığından hem de sohbetleriyle canımı sıkan
misafirlerden kurtarıyor. Eğer çekilen acı, altından kalkılamayacak kadar ağır
değilse okumak acının açtığı yaraları da iyileştiriyor. Tatsız düşüncelerden
kurtulmak için tek yapmam gereken kitaplara başvurmak.” Sf.74
Okumayı çok sevse de bu konuda kendisini
zorlamaktan hoşlanmıyor:
“Öğrenme aşkıyla bile olsa, aklımı
zorlayıp kendimi hırpalamam; öğrenilecek şey ne kadar değerli olursa olsun,
fark etmez. Kitaplardan tek beklentim bana keyif vermeleri, düzeyli bir biçimde
bana hoşça vakit geçirtmeleri… Okurken zor paragraflarla karşılaşırsam asla
bunlar yüzünden tırnaklarımı yemem, biraz kendimi zorlarım, olmadı orayı atlar
okumaya devam ederim.” Sf.103
Hayvan olarak yaşamanın
güzellikleri üzerine düşünmüş Montaigne. Çünkü hayvanlar herhangi bir okuma olmadan ya da
bir eğitim almadan zaten bir takım bilgilere sahip oluyor doğal olarak.
“Örneğin
keçiler yaralandıklarında geyikotunu binlerce benzer otun arasından
seçebiliyor, kaplumbağalar engerek yılanı saldırısına uğradıklarında hemen
yabani mercanköşk otuna yöneliyor.” Sf.75
İnsanlarsa yanlış tedavi yöntemlerine
maruz kalabiliyor.
Hayvanlar bize örnek olabilirler. Çünkü
biz insanlar “genellikle duygularını denetleyemeyen, yoldan çıkmaya müsait,
kibirli, huzursuz yaratıklardık.” Sf.77
Montaigne, at üstünde bir dünya seyahati
yapıyor. Bu seyahat de onun vizyonunu çok açıyor. Kendi çevresinde doğru
bulunan şeylerin başka ülkelerde doğru bulunmadığını veya başka ülkelerde
normal sayılan şeylerin kendi ülkesinde anormal sayıldığını görmek daha geniş
düşünmesini sağlıyor. Bu şekildeki gezileri herkese tavsiye ediyor, zira başka kültürlerle tanışmanın insanın kibrini ve ön yargısını yıktığını görüyor.
Montaigne, kitap yazmaya karar veriyor ama
ne yazacağını bilmiyor. Büyük kütüphanesine bakıp hepsinden farklı bir şey
yazmak istiyor:
Bkz: Denemeler/Montaigne
Gerçekten de farklı oluyor, çünkü o güne
kadar yazarlar kendileriyle ilgili bir şeyler yazmıyorlardı, bu konuda çekingen
davranıyorlardı.
Kırık Bir Kalbin Tesellisi: Schopenhauer
Schopenhauer (1788-1860) diyor ki:
“Bugün
kötü, yarın daha da kötü olacak ve en kötüsü olana dek de bu böyle sürüp
gidecek.”
Karamsar biri.
“Bu dünya sevgi dolu bir yaratıcının
değil, varlıklara, ıstırap çektiklerini görmek için can veren şeytanın
eseriydi. Bütün gördüklerim bu düşünceye işaret ediyordu; sonunda bunun doğru
olduğuna inandım.” Sf.113
Sen sanki çok sevgi dolusun!
Bu karın ağrısının sebebi belli; kadınlar
tarafından reddedilmek.
“Hepsinden çok hoşlandım ah bir de beni
isteselerdi.” Sf.115
Kadınlar tarafından reddedilen erkeklerin
ağzına vurur bu durum ve hemen kadınlara saydırırlar, kadınların şöyle aklı
noksandır, böyle güçsüzdürler…diye. Yav he he.
Annesi böyle değilmiş, bu çocuk niye böyle
olmuş acaba? Annesi şen şakrak bir kadın, Goethe ile arkadaş.
Ünlü
isimlerin bir başka ünlü isimle hayatlarının kesişmesi ilginç geliyor bana.
Mesela Schopenhauer üniversitede ders verirken Hegel de başka bir yerde ders
veriyormuş. Schopenhauer’un dersine beş öğrenci gelirken Hegel’inkini otuz
öğrenci dinliyormuş.
Schopenhauer
sonra Hegel’e de saydırmış tabi. “Hegel felsefesinin temelleri, saçma sapan
fantezilerden baş aşağı çevriliş bir dünyadan ve felsefi maskaralıktan ibaret…”
sf.115
Ay
bu Schopenhauer ile iyi geçinmek için hep sen mükemmelsin, en akıllı sensin, ay
yakışıklım, aşığım hayranım sana falan demek lazım galiba, öbür türlüsünü asla
kaldıramıyor mu ne?
Kimse kendisini övmeyince o da kendisini
övüyor:
“Günlük hayat meseleleri için benim aklım
ve ruhum fazla.”
“Hiçbir değerli insan yoktur ki kırk
yaşında sonra biraz olsun insanlardan nefret etmeye başlamasın.” Sf.116
Filozof, kadınlar çok şöyle böyle diye düşünse
de evlenmeye can atıyor. Kırk üç yaşındaki Schopenhauer, on yedi yaşındaki güzel ve neşeli bir
kızdan hoşlanıyor. Ama yine red yiyor.
Hatta
çok acıklı bir sahneden bahsediyor kitap:
“Bir
sandal partisinde, kızı etkilemeye çalışan filozof ona gülümseyerek bir salkım
beyaz üzüm uzatır. Flora, günlüğünde bu olaydan şöyle söz eder: Üzümleri yemek
istemedim. Yaşlı Schopenhauer onlara dokunduğu için midem bulandı.” Sf 116
Ondan
sonra benim gözümde canlanan sahnede Schopenhauer tenhaya çekilip eline kalem
ve defter alır, öfkeyle yazmaya başlar, kadınlar çok bok gibi, ne biçim
kadınlar, pis boklar, nefret ediyorum hepsinden nefret.
Zorluklar Yaşamanın Tesellisi: Nietzsche
Nietzsche (1844-1900) “Beni öldürmeyen acı güçlendirir.” diyor ve acı güzellemesi yapıyor.
Başlarda Schopenhauer’e
hayran olsa da sonra zamanla ona sırt çeviriyor.
Mutluluğa ulaşmak için acıdan sakınmak
değil, acıyı bir basamak olarak görmekten bahsediyor. İnsan hayatındaki olumlu
şeylerin ancak olumsuzluklar sayesinde, manevi tatminin de ancak zorluklar
sayesinde elde edilebileceğini söylüyor. Çekilen acılar bilgece yorumlanırsa
işe yarar diyor.
Alkol kullanmıyor Nietzsche. Acıdan
kaçınmak için alkole sığınmayı doğru bulmuyor.
Yaptığı bir iki evlenme teklifi
reddediliyor. “Artık hiç kendime güvenim kalmadı. Duyduğum her şey insanların
benden hoşlanmadıklarını düşündürüyor.” diyor.
Yaa deme öyle.
Ünlü besteci Wagner ile arkadaşlar. Nietzsche,
Wagner’in karısına aşık. Yasak aşk tabii.
Nietzsche hayatının son yıllarında akli
dengesinde sorun yaşıyor, deliriyor tabiri caizse.
*
Önce "Felsefenin Kısa Tarihi" adlı kitap, ardından bu okunursa var ya, o la laaa, tadından yenmez.
Güzel bir derleme yapmışsınız. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkürler.
Sil