80 GÜNDE DEVRİALEM
( Le Tour Du Monde en Quatre-Vingts Jours )
Jules Verne
1895
İngilizceden çeviren: Emel Erdoğan
Sis Yayıncılık
3. Baskı – Şubat 2011
41 sayfa
“80 Günde Dünya Turu” diye de geçiyor kitabın
adı kimi çevirilerde.
Ben Sis Yayıncılık’ın Çocuk Klasikleri olan baskısından
okudum kitabı L Artık buna ne kadar okumak denirse?
Kitabın ne kadarını okumuş oldum emin değilim.
Buraya kitap kapağının görselini koymak için Google’a baktığımda bazı kitap kapaklarında
balon resmi gördüm. Ne alaka anlayamadım, çünkü benim okuduğum versiyonda balonla
seyahat etmiyorlar ki. Gemi, tren, fil,
kızak, bunlar var sadece.
Off ya balonlu seyahat vardı da okumamış oldum
o kısımları şimdi öyle mi? En heyecanlı kısmı olsa gerek.
Kitabın çocukken izlediğim filmlerinde mi çizgi
filmlerinde mi ne hatırlıyorum aslında balon olduğunu.
Neyse sağlık olsun, bir daha –yaşıma uygun-
doğru düzgün bir basımdan okurum, hiç komaz bana.
*
Hikaye şu;
Phileas Fogg, arkadaşlarıyla bir bahse giriyor.
Fogg diyor ki ben dünyayı 80 günde turlarım. Arkadaşları diyor ki olmaz öyle
şey. Olurdu olmazdı derken yirmi bin İngiliz sterlini ortaya koyarak iddiaya
girişiyorlar.
Fogg, yardımcısı Paspartu’yu da alıp yola
koyuluyor.
Bu arada bir bankadan para çalınmış. Çalan
hırsızın eşgali de Fogg’a benziyormuş. Bu yüzden dedektif Fix, Fogg’un peşine
düşüyor.
Seyahatin Hindistan kısmında bir ayine tanık
oluyorlar. Bir kadın diri diri yakılacak. Kadını kurtarıyorlar. Kadının Hong
Kong’ta akrabaları varmış, orada onu bırakacaklar.
Ancak Hong Kong’ta kadının akrabalarına
ulaşamıyorlar. Kadın da mecbur onlarla gidiyor. Bu arada Fogg ile kadın
arasında da yakınlaşma oluyor.
Gemi, tren gibi araçların yanı sıra fil, kızak
gibi araçlar da kullanıyorlar.
Fogg zengin adam. Hiç de parayı düşünmüyor.
Yeri geliyor, fili satın alıyor. Yeri geliyor, gemiyi kaçırdı diye başka bir
gemi satın alıyor. Tren ayarlatıyor kendisi için.
Bu arada peşlerindeki dedektif Fix, İngiltere’den
tutuklama emri bekliyor ki Fogg’u tutuklasın. Ama bu emir bir türlü gelmiyor. O
da başka bir yol buluyor. Paspartu Hindistan’da bir tapınağa ayakkabılarıyla
girmişti, halbuki bu tapınak kurallarına aykırıymış. İngiliz himayesindeki
Hindistan’da dini kurallara saygı göstermeyenler cezalandırılırmış. Fix de
bu saygısızlığı öne sürüp Paspartu’nun ve uşağının davranışlarından sorumlu olan
Fogg’un mahkemelik olmasına sebep oluyor.
Fogg ve Paspartu kefaletle serbest
kalıyor.
Bu mahkeme işi zamanlarını kaybettiriyor.
Nihayet İngiltere’ye döndüklerinde ise artık
geç kalmış oluyorlar.
Hırsızın da Fogg olmadığı anlaşılıyor.
Fogg ve bayan Auda evlenmeye karar veriyorlar.
Hatta çok güzel bir evlilik teklifleri oluyor. Auda teklif ediyor evlenmeyi.
Fogg, iddiayı kaybettiği ve yolculuk esnasında
da çok para harcadığı için fakir düşüyor. Auda’ya karşı mahcup hissediyor
kendisini. Auda da Fogg’a zaten hayatımı kurtardın, bir de kendini bana
bakmakla mı yükümlü hissediyorsun, diyor. Zorluklar beraber aşılır diyor.
“Öyleyse kendinize hem iyi bir dost, hem de her
zaman yanınızda olacak birini istemiyor musunuz? Beni eşiniz olarak görmek
ister misiniz?”
Fogg’da seni seviyorum diyor.
Evliliği gerçekleştirmek üzere Paspartu’nun
rahibi çağırmasını istiyorlar.
Paspartu rahibe gidiyor ve öğreniyor ki o gün
pazarmış. Yani aslında yirmi dört saat önce gelmişler, ama saat
farklılıklarında hesap hatası yapmışlar.
Böylece Fogg bahsi kazanmış.
Sürekli doğuya doğru gittiklerinden vakit
kazanmış oldular. Batıya doğru gitselerdi bir gün kaybedeceklerdi.
80 günde dünya turunu tamamladılar sonuçta.
Hatta yetmiş sekiz günde de tamamlayabilirlerdi.
“Elbette… Hindistan’dan geçmeseydik, bu
yolculuğu tam yetmiş sekiz günde tamamlayabilirdik. Oradan geçmeseydik, Bayan
Auda kurtulamayacaktı. Böylece ben de onunla evlenmek imkanını bulamayacaktım.” diyor Fogg ve hikaye bitiyor.
*
80 günde dünya turunu yapıyorlar yapmasına ama
bu tam anlamıyla bir dünya turu sayılır mı ki? Ülkelerden transit geçiyorlar,
bir gezmece görmece yok.
*
Ayrıca bahse giren adamlar nasıl emin oluyorlar ki Fogg'un dünya turunu yaptığına? Belki Fogg yalan söylüyor. Hiçbir kanıt sunmuyor ki dünya turu yaptığına dair. Fogg'un beyanına itimat ediyorlar demek ki.
Dedektif Fix, yolculuk esnasında Paspartu'ya yanaşmış, ondan bilgi koparmaya çalışmıştı. Paspartu da bu adamın, dünya turunu yapıp yapmadıklarına dair takiple görevlendirilmiş biri olduğunu sanmıştı. Ki mantıklıydı, böyle biri peşlerine takılabilirdi emin olmak için. Ya da hiç değilse gittiği yerlerden kartpostal, bindiği araçların bileti falan bir şey sunmalıydı Fogg, turu yaptığını kanıtlayabilmek için. Kanıt yok arkadaşım. Oldu o zaman, ben de diyeyim ki ben 10 günde dünya turu yaparım, sonra da yatayım evde hiç ortaya çıkmayayım, 10 gün sonra diyeyim ki, yaptım dünya turu geldim. Değil mi ama?
Demek ki birbirlerine güveniyorlar. Bu güzel bir şey.
*
Bir de yolculuk boyu İngiliz vatandaşı olmanın
lüksü okunuyor kitapta. Her yerde geçen paraları, ülkelerinden kilometrelerce ötede
olmalarına rağmen yine de idari anlamda kendi topraklarında sayılmaları…Bu da güzel bir şey.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder