SEKS VE CEZA
Arzuyu Yargılamanın Dört
Bin Yıllık Tarihi
(Sex and Punishment,
Four Thousand Years of Judging Desire)
Eric Berkowitz
2012
Türkçesi: Orhan Düz
Kolektif Kitap
2. Baskı - Mayıs 2013
504 sayfa
Türkiye’de cinsel saldırı davalarında
sanıkların sıklıkla başvurduğu savunma şekli, cinsel saldırıya uğramış mağdur
kadının iffetsizliği, giyim tarzı, o saatte neden orada bulunduğu… vb
noktalarda yoğunlaşıyor. Görünen görüntü de şu oluyor; mağdur kadın tecavüzü
hak etmediğini ispatlamaya çalışıyor.
Çağ
Dışı
Bu akıl almaz beyanları çağ dışı
buluyoruz.
Ele aldığım kitap da işte bu “çağ dışı”
zamanı anlatıyor. Orta çağdaki cinsel saldırı davalarındaki iddialar ve
savunmalar ile toplumun olaylara yaklaşımını anlatıyor.
Olaylar orta çağ Avrupa’sında geçiyor ama
günümüzdeki bir okuyucu için hiç de yüzyıllar öncesi gibi gözükmüyor
anlatılanlar.
Köleler
Köleliğin normal karşılandığı dönemlerde
köle kadınların insan, hatta bir canlı olduğunun bile düşünülmediğini
görüyoruz. Köle kadınlar sadece ev hizmetleri için kullanılmıyor, aynı zamanda
sahibinin cinsel isteklerini de koşulsuz yerine getirmesi bekleniyor. Bir köle
kadının, sahibinin cinsel saldırısına karşı koyması düşünülemez bir durum.
Velev ki düşünsün ve karşı koysun, yargı sistemi için bu bir dava konusu değil.
Sahibinin böyle bir durumda kölesini öldürmesi de herhangi bir suç sayılmıyor.
Bu arada “sahibi” ifadesi kullanıyorum, çünkü köleler “mal” statüsünde kabul
edildiği için, alım-satımlara konu oluyor, satın alan da onun sahibi oluyor.
Yeni
Dünya
Amerika’nın keşfi ile birlikte bu yeni
dünya, eski dünyalı sayılan Avrupalılara cinsel yönden pazarlanıyor.
Amerikalı yerli kadınların cinsel açıdan aç
oldukları, beyaz erkekleri çılgınlar gibi bekledikleri şeklindeki reklamlarla
Amerika’ya akın başlıyor. Akın eden erkekler, yerli kadınların da bir insan ve
hatta bir canlı olduğunu akıllarına getirmiyor ve korkunç saldırılar oluyor.
Bu saldırılardan doğan çocuklar da köle
sayılıyor. Ve daha da çirkinini söyleyeceğim, adam tecavüz ettiği köle kadının
kızına da tecavüz edebiliyor, yani evet kendi kızına.
Bu meselelerin çığırından çıktığının
düşünülmesi ise kadınlara yapılanın bir zulüm ve suç sayıldığının görülmesinden
değil, doğan melezlerin beyaz Avrupa ırkını bozduğunun düşünülmesinden
kaynaklanıyor.
Bilindiği üzere siyahların o dönemlerde
–hatta 1900’lü yılların ortalarına kadar- hakları yoktu. Yargı sistemi içinde
hak arama sadece beyazlara özgüydü. Siyahlar sadece sanık olabilir ve çoğu
zaman da ceza alırdı.
Babası beyaz, annesi siyah olan çocuklar
da uzun süre insan haklarından yoksun kaldı. Bu şekilde doğan nesiller arttıkça
meseleye çeşitli ülkeler çeşitli kurallar getirdi. Kimisi görüntüsünün beyaz
olmasını yeterli buldu, kimisi kişinin geçmişinin araştırılmasını ve geçmişinde
bir tane bile siyah olması halinde siyah sayılacağını karara bağladı.
Bakirelik
Türkiye’de de yakın geçmişe kadar kanunumuzda
seks işçiliği yapan kadınların tecavüze uğramalarının suç sayılmayacağı ve
tecavüz mağdurunun tecavüz edenle evlenmesinin suçu ortadan kaldıracağı gibi
kanun maddeleri vardı.
Tıpkı orta çağ gibi.
Orta çağ Avrupa’sı da aynen bu ilkeleri
kabul etmiş. Bakire bir kadın hukuk nezdinde bir nebze korunurken öyle değilse
hiç sansı yoktu. Gerçi bakire olsa da bu yargılamaya bir-sıfır geride
başlıyordu, çünkü yaygın kanaat erkeği koruyordu.
Reglfobi
Ülkemizde zaman zaman kadın pedi
reklamlarına yönelik eleştiriler gündeme geliyor, bu reklamların ahlaka aykırı
olduğu ile ilgili.
Regl oluyoruz, kusura bakmayın.
Bu reglfobinin de bin yıldan fazla geçmişi
var.
“Babil’de
bir kadının özel günlerinde dokunduğu her şeyin –ister eşya ister insan olsun-
kirlendiğine inanılıyordu ve Asurlularda ‘adet’ sözcüğü ‘yaklaşılamaz’
sözcüğüyle eşanlamlıydı.”
Cadı
Avı
Orta çağda özellikle yaşlı kadınlar büyü
yapmakla ve cadılıkla suçlanıyordu. Zamanla bu suçlama herhangi bir yaşlı, genç
ayırımı gözetmeksizin yine özellikle kadınlara yönelik bir kıyıma dönüştü.
Cadı olduğundan şüphelenilen kadınlar
işkencelerle başka cadıların isimlerini vermeye zorlandı. Ne kadar çok cadı
yakaladığı ile övünen avcılar ve ne kadar çok cadı infaz ettiğiyle övünen
yargıçlar doğdu. Ne zaman ki yakalanan cadılar, isim vermeleri için çektikleri
işkencelerin sonunda söz konusu yargıçların, avcıların ve başka “önemli”
adamların karılarının isimlerini vermeye başladı, işte o zaman cadı avı
azalarak bitti.
Bitti
mi?
İnsanlığın tarih boyu ileriye ve daha
iyiye gitmesi beklenir aslında, ilk akla gelen bu yöndeki bir gelişimdir. Ama
anlaşılan o ki tarih pek de zannettiğimiz gibi bir seyir izlemiyor.
Bu gidişata nasıl dur deriz?
Önce bireysel olarak kendimizden
başlamalıyız diye düşünüyorum. Kendi düşüncelerimizi ve dilimizi temizleyerek
değişimi kendimizden başlatmalıyız.
Bin yıllar boyu kadınlar yukarıda da özet
geçtiğim şekilde akıl almaz saldırılara maruz kaldılar. Ama görüldüğü gibi hala
varız, dimdik de ayaktayız, gayet de güçlüyüz, var olmaya da devam edeceğiz. Bu
gücümüze inanmalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder