3 Mart 2019 Pazar

SEKS VE CEZA





SEKS VE CEZA
Arzuyu Yargılamanın Dört Bin Yıllık Tarihi

(Sex and Punishment,
Four Thousand Years of Judging Desire)

Eric Berkowitz

2012

Türkçesi: Orhan Düz

Kolektif Kitap

2. Baskı - Mayıs 2013

504 sayfa


Türkiye’de cinsel saldırı davalarında sanıkların sıklıkla başvurduğu savunma şekli, cinsel saldırıya uğramış mağdur kadının iffetsizliği, giyim tarzı, o saatte neden orada bulunduğu… vb noktalarda yoğunlaşıyor. Görünen görüntü de şu oluyor; mağdur kadın tecavüzü hak etmediğini ispatlamaya çalışıyor.

Çağ Dışı

Bu akıl almaz beyanları çağ dışı buluyoruz.

Ele aldığım kitap da işte bu “çağ dışı” zamanı anlatıyor. Orta çağdaki cinsel saldırı davalarındaki iddialar ve savunmalar ile toplumun olaylara yaklaşımını anlatıyor.

Olaylar orta çağ Avrupa’sında geçiyor ama günümüzdeki bir okuyucu için hiç de yüzyıllar öncesi gibi gözükmüyor anlatılanlar.

Köleler

Köleliğin normal karşılandığı dönemlerde köle kadınların insan, hatta bir canlı olduğunun bile düşünülmediğini görüyoruz. Köle kadınlar sadece ev hizmetleri için kullanılmıyor, aynı zamanda sahibinin cinsel isteklerini de koşulsuz yerine getirmesi bekleniyor. Bir köle kadının, sahibinin cinsel saldırısına karşı koyması düşünülemez bir durum. Velev ki düşünsün ve karşı koysun, yargı sistemi için bu bir dava konusu değil. Sahibinin böyle bir durumda kölesini öldürmesi de herhangi bir suç sayılmıyor. Bu arada “sahibi” ifadesi kullanıyorum, çünkü köleler “mal” statüsünde kabul edildiği için, alım-satımlara konu oluyor, satın alan da onun sahibi oluyor.


Yeni Dünya

Amerika’nın keşfi ile birlikte bu yeni dünya, eski dünyalı sayılan Avrupalılara cinsel yönden pazarlanıyor.

Amerikalı yerli kadınların cinsel açıdan aç oldukları, beyaz erkekleri çılgınlar gibi bekledikleri şeklindeki reklamlarla Amerika’ya akın başlıyor. Akın eden erkekler, yerli kadınların da bir insan ve hatta bir canlı olduğunu akıllarına getirmiyor ve korkunç saldırılar oluyor.

Bu saldırılardan doğan çocuklar da köle sayılıyor. Ve daha da çirkinini söyleyeceğim, adam tecavüz ettiği köle kadının kızına da tecavüz edebiliyor, yani evet kendi kızına.

Bu meselelerin çığırından çıktığının düşünülmesi ise kadınlara yapılanın bir zulüm ve suç sayıldığının görülmesinden değil, doğan melezlerin beyaz Avrupa ırkını bozduğunun düşünülmesinden kaynaklanıyor.

Bilindiği üzere siyahların o dönemlerde –hatta 1900’lü yılların ortalarına kadar- hakları yoktu. Yargı sistemi içinde hak arama sadece beyazlara özgüydü. Siyahlar sadece sanık olabilir ve çoğu zaman da ceza alırdı.

Babası beyaz, annesi siyah olan çocuklar da uzun süre insan haklarından yoksun kaldı. Bu şekilde doğan nesiller arttıkça meseleye çeşitli ülkeler çeşitli kurallar getirdi. Kimisi görüntüsünün beyaz olmasını yeterli buldu, kimisi kişinin geçmişinin araştırılmasını ve geçmişinde bir tane bile siyah olması halinde siyah sayılacağını karara bağladı.

Bakirelik

Türkiye’de de yakın geçmişe kadar kanunumuzda seks işçiliği yapan kadınların tecavüze uğramalarının suç sayılmayacağı ve tecavüz mağdurunun tecavüz edenle evlenmesinin suçu ortadan kaldıracağı gibi kanun maddeleri vardı.

Tıpkı orta çağ gibi.
Orta çağ Avrupa’sı da aynen bu ilkeleri kabul etmiş. Bakire bir kadın hukuk nezdinde bir nebze korunurken öyle değilse hiç sansı yoktu. Gerçi bakire olsa da bu yargılamaya bir-sıfır geride başlıyordu, çünkü yaygın kanaat erkeği koruyordu.

Reglfobi

Ülkemizde zaman zaman kadın pedi reklamlarına yönelik eleştiriler gündeme geliyor, bu reklamların ahlaka aykırı olduğu ile ilgili.

Regl oluyoruz, kusura bakmayın.

Bu reglfobinin de bin yıldan fazla geçmişi var.

“Babil’de bir kadının özel günlerinde dokunduğu her şeyin –ister eşya ister insan olsun- kirlendiğine inanılıyordu ve Asurlularda ‘adet’ sözcüğü ‘yaklaşılamaz’ sözcüğüyle eşanlamlıydı.”

Cadı Avı

Orta çağda özellikle yaşlı kadınlar büyü yapmakla ve cadılıkla suçlanıyordu. Zamanla bu suçlama herhangi bir yaşlı, genç ayırımı gözetmeksizin yine özellikle kadınlara yönelik bir kıyıma dönüştü.

Cadı olduğundan şüphelenilen kadınlar işkencelerle başka cadıların isimlerini vermeye zorlandı. Ne kadar çok cadı yakaladığı ile övünen avcılar ve ne kadar çok cadı infaz ettiğiyle övünen yargıçlar doğdu. Ne zaman ki yakalanan cadılar, isim vermeleri için çektikleri işkencelerin sonunda söz konusu yargıçların, avcıların ve başka “önemli” adamların karılarının isimlerini vermeye başladı, işte o zaman cadı avı azalarak bitti.

Bitti mi?

İnsanlığın tarih boyu ileriye ve daha iyiye gitmesi beklenir aslında, ilk akla gelen bu yöndeki bir gelişimdir. Ama anlaşılan o ki tarih pek de zannettiğimiz gibi bir seyir izlemiyor.

Bu gidişata nasıl dur deriz?

Önce bireysel olarak kendimizden başlamalıyız diye düşünüyorum. Kendi düşüncelerimizi ve dilimizi temizleyerek değişimi kendimizden başlatmalıyız.

Bin yıllar boyu kadınlar yukarıda da özet geçtiğim şekilde akıl almaz saldırılara maruz kaldılar. Ama görüldüğü gibi hala varız, dimdik de ayaktayız, gayet de güçlüyüz, var olmaya da devam edeceğiz. Bu gücümüze inanmalıyız.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder