NEW YORK ÜÇLEMESİ
CAM KENT, HAYALETLER,
KİLİTLİ ODA
Paul Auster
İngilizce aslından
çeviren: İlknur Özdemir
Can Yayınları
284 sayfa
Üç hikayeden oluşuyor
kitap. Bu üç hikayeyi ayrı ayrı zamanlarda okusaydım muhtemelen anlamazdım. Peş
peşe okumuşken bile anladığımdan emin değilim.
*
CAM KENT
Peter Stilman’ın babası
akıl hastanesinden çıkacak. Peter Stilman çocukken babasından kötü muamele
görmüş o yüzden babasından korkuyor.
Peter ve karısı Virginia,
babayı takip etmesi ve Peter’i koruması için dedektif olarak bildikleri Paul
Auster’ı arıyorlar.
Ancak aradıkları numara
Daniel Quinn adlı kendi halinde bir yazara ait.
Quinn bozmuyor bu
yanlışlığı ve he he tamam ben dedektif Paul Auster’ım diyor ve baba Stilman’ın
peşine düşüyor.
Baba Stilman’ı uzunca bir
süre takip ediyor, hatta onunla muhabbet de ediyor. Ama sonra onu gözden
kaybediyor.
Bir umut gerçek dedektif
Paul Auster’a ulaşıp yardım istiyor. Ama Paul Auster dedektif falan olmadığını
söylüyor.
Quinn her şeyi anlatıyor
Auster’a.
İkisi de bu hikayeye
neden bulaşmış olduklarını anlamıyorlar.
Bir süre sonra gazetede
baba Stilman’ın öldüğü haberi çıkıyor. Peter Stilman ve karısı da kayıplara
karışmış.
Auster da işin peşini bırakıyor.
Auster’ın arkadaşı
içerliyor, niye işin peşini bıraktın diye.
HAYALETLER
Mavi, Beyaz’ın
talimatıyla Siyah’ı takip ediyor.
Bu iş Mavi’ye çok sıkıcı
geliyor, çünkü Siyah’ın günleri çok rutin. Siyah tüm gün evde yazı yazıyor ya
da bir şey okuyor.
Mavi, takibin
gelişmelerini düzenli olarak rapor ediyor Beyaz'a.
Mavi, bu uzaktan takipten
sıkıldığı için kılık değiştirip Siyah ile konuşuyor. Çeşitli kılıklara
bürünüyor.
Bir gün Siyah ile yaptığı
muhabbette Siyah diyor ki, ben dedektifim, birini takip ediyorum, çok sıkıcı.
Nasıl yani?
Mavi dedektifti, Siyah’ı
takip ediyordu. Siyah da dedektif miymiş de Mavi’yi mi takip ediyormuş?
Mavi, Siyah’ın evine
giriyor ve Siyah’ın okuyup yazdığı kağıtlara bakıyor. Bu kağıtlar, Mavi’nin
Beyaz’a yazdığı raporlar.
Ay ne oluyor?
Ben şok!
Mavi şehri terk ediyor ve
hikaye bitiyor.
KİLİTLİ ODA
Fanshawe, yıllarca
yazdıklarının hiçbirini yayımlatmıyor. “Başıma bir şey gelirse arkadaşımdan
yardım iste.” diye tembihte bulunuyor karısı Sophie’ye ve ardından ortadan
kayboluyor.
Karısı, kocasının
öldüğünü düşünüyor. Kocasının söylediği arkadaştan yardım istiyor.
Arkadaşlar ama yıllarca
görüşmemişler.
Arkadaş, Fanshawe’nin
yazdıklarını okuyor ve bunları yayımlatmaya karar veriyor. Sophie de bunu uygun
buluyor. Fanshawe’in yazıları kitap oluyor ve çok beğeniliyor.
Bu arada arkadaş ve
Sophie aşık oluyorlar, evleniyorlar. Sophie ile Fanshawe’in çocukları Ben’i de
kendi çocuğu gibi benimsiyor arkadaş. Sonra bu ikisinin de bir çocuğu oluyor,
adı Paul.
Bir gün esrarengiz bir
mektup geliyor adama. Fanshawe yazmış mektubu, ölmediğini ama yedi sene sonra
öleceğini, bundan ve mektuptan kimseye bahsetmemesini, kitaptan ve Sophie ile ilişkisinden
memnun olduğunu, bunun olacağını zaten bildiğini, karısı için en uygunun bu
olduğunu yazmış mektupta. Yani ölmemiş, terk etmiş.
Adam bunu anlatmıyor
kimseye ama eski tadı da yok artık.
Fanshawe’in yazıları
birer birer kitap oluyor ve hepsi çok başarılı oluyor.
Sonunda Fanshawe’in
hayatını anlatan bir kitap basmayı düşünüyorlar. Adam bu çerçevede Fanshawe’in
hayatını araştırmak üzere çalışmalara başlıyor. Başka arkadaşlara gidiyor ama
kimseden doğru düzgün şeyler öğrenemiyor.
Fanshawe’in annesine de
gidiyor. Çocukken Fanshawe’in annesini çok güzel bulurmuş, kadın hala güzelmiş.
Anne, adama fazla yakınlık gösteriyor ve sevişiyorlar. Adam bunu da anlatmıyor
karısına.
Adam, bir gün bir mekanda
Fanshawe’i gördüğünü düşünüyor. Yaklaşıp sen Fanshawe’sin diyor. Karşısındaki
kişi “Benim adım Fanshawe değil. Adım Peter Stilman” diyor.
Haydaaaa.
Cam Kent’teki Stilman mı?
Dövüşüyorlar.
Sophie artık rahatsız
oluyor, bu kitap işleri sanki Fanshawe’i hayata döndürüyor ve aralarına
giriyormuş gibi hissediyor. Buna bir son vermeyi kararlaştırıyorlar. En azından
kitabın gelirini kendileri için değil, çocukların hesabında tutmaya karar
veriyorlar.
Gerçekten de Fanshawe’i hayatlarından çıkarıyorlar.
Derken bir mektup daha
geliyor adama Fanshawe’den. “Seninle konuşmalıyım” yazıyor, buluşma yeri söylüyor.
Buluşuyorlar.
Fanshawe bir kapının
arkasından konuşuyor. Adam soruyor ona bunca zaman nerede ne yaptığını.
Fanshawe, kendisini takip
eden dedektiften kaçtığını, kaçarkenki yolculuk hissinden keyif almaya
başladığını söylüyor. Dedektifin adı Quinn’miş.
Haydaaaa
Sonra bu dedektiften
kurtulmuş:
“Her şeyi tersine
çevirdim. O beni izlediğini sanıyordu, ama aslında ben onu izliyordum.” Sf.278
Fanshawe, kayıp olduğu
zaman Henry Dark ismini kullanıyormuş. Bu isim de önceki öykülerde geçiyordu
Bir defter veriyor Fanshawe.
Ve ayrılıyorlar.
Adam defterde yazılanları anlamakta zorlanıyor, sonra da çöpe atıyor defteri.
*
İşte böyle.
Pek anladığımı söyleyemeyeceğim.
Kitapta geçiyor ki:
“...Cam Kent’ ve ‘Hayaletler’... Bu üçü aslında aynı hikaye, ama her biri bu olayın ne olduğunu
anlamamın farklı bir evresini temsil ediyor.” Sf.267
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder