BOZKIRKURDU
(Der
Steppenwolf)
Hermann Hesse
1927
Çeviren: Kamuran Şipal
Yapı Kredi Yayınları
191 sayfa
Kitabı az kalsın daha başlarda
bırakacaktım. Çünkü Bozkırkurdu namlı Harry Haller’in mutsuz, depresif, yalnız hali çok can sıkıcı. Bu tarz melankoli ergenlik dönemimde ilgimi
çekiyordu, ama artık şu kadarcık tahammül edemiyorum.
İlerleyen sayfalarda Bozkırkurdu, Hermine
ile tanışıyor ve ohh be, ben de nefes aldım okurken.
Hermine hayat dolu ve şen bir kadın gibi
gözüküyor. Ama içten içe o da Bozkırkurdu gibi üzgün. Fakat o daha akıllı. Bu
üzgünlük gerçek hayatta ne işime yarayacak, diye sormayı bilmiş ve hayatın
tadını çıkarmaya çalışmanın daha mantıklı olduğunu görmüş. Bozkırkurdu anca
ağlansın sızlansın ölümü beklesin.
*
Kitap, aslında ele geçirilen bir defterden
meydana gelmiş.
Bozkırkurdu’nun yaşadığı evin ev
sahibesinin yeğeni bu defteri buluyor. Bozkırkurdu intihar etmiş ve arkasında
bu defter kalmış. Ev sahibesinin yeğeni Bozkırkurdu’nun tek başına yaşayan,
sessiz, etliye sütlüye karışmayan, ottan hallice bir insan olduğunu düşünürken
bu defterde yazılanlar onu şaşırtmış.
Beklenmedik insanların geride bıraktığı
sürpriz yaşam öyküsünün yer aldığı defterden oluşan başka bir kitap olarak
aklıma geldi: Kürk Mantolu Madonna. O da Raif Efendi’nin iş arkadaşı tarafından
bulunan bir defterdi. Raif Efendi de kendi halinde ruh gibi dolaşan bir adamdı.
Meğer onun da geçmişte hareketli bir yaşamı olmuş. Ve o yaşamı ruhsuz
mallığıyla çok güzel batırmış.
Neyse.
*
Harry Haller, kendisine Bozkırkurdu diyor.
İçinde hem bir insan, hem de bir kurt yaşıyormuş gibi hissediyor. İnsan gibi
davrandığında içindeki kurt, kurt gibi davrandığında ise içindeki insan onu
yargılıyor. Dengeyi bulmakta zorlanıyor.
Bence ise abartıyor.
Her insanda olur çeşit çeşit haller. Gelir
geçer.
Bozkırkurdu bence o kadar tırt bir adam ki
bir yandan burjuvaya nefret kusuyor, öbür yandan burjuva gibi yaşıyor.
Bir yandan müzik, resim, sanat yüceltip bunlardan anlamayanları küçümsüyor, öbür yandan hayat enerjisini tam da bunlardan anlamayanların yanında buluyor.
Bugün de sık sık karşılaşılabilecek türden
bir insan. Gazetelerin, basının halkı kandırdığını, yeni bir savaşın çok yakın
olduğunu düşünüyor. Bu düşünce de onu mutsuzluğa umutsuzluğa, nihayet kenara
çekilmeye itiyor. Başka türlüsünü beceremiyor.
Başka türlüsünü becerebilen Hermine ile
karşılaşması bir parça iyi geliyor ona. Hermine ona dans öğretiyor, hayatın
eğlencelerini gösteriyor, basit neşelerle tanıştırıyor onu.
Ama Hermine’nin tüm
bunların ardından Bozkırkurdu’ndan istediği bir şey var. Ölümü.
Hermine de
ölmek istiyor. O kadar neşeli, şen görünümüne rağmen o da ölmek istiyor. Zaten
bu ikisini bir araya getiren ortak yanları da bu. İnsan insanın aynası, sen
nasılsan öyle birini çekiyorsun alanına. Hermine böyle düşünüyor Bozkırkurdu
ile tanışmalarının sebebi olarak.
“Bir gün gelecek, ben’in parçalarıyla
oynanan bu satranç oyununun daha iyi üstesinden gelecektim. Bir gün gelecek,
gülmesini öğrenecektim.”
diyor Bozkırkurdu son satırlarında.
Ne diyeyim, öğrenirsin inş.
Bozkır Kurdu'nun kurgusu gerçekten de Kürk Mantolu Madonna'yı andırıyor.
YanıtlaSilBu arada çocuk eğitimi ile ilgili yazılarım sizlerin değerli yorum ve katkılarınızı beklemektedir.
Bakacağım, teşekkürler.
Sil