23 Mart 2013 Cumartesi

YARIN BİZİMDİR YOLDAŞLAR


YARIN BİZİMDİR YOLDAŞLAR


( Ate Amanha Camaradas)

Yazarı: Manuel Tiago

Türkçesi: Metin Alemdar

Yayınevi: Yar Yayınları

Basım Yılı: 1. Baskı - 1979 ( Sanat Emeği Yayınları)
                    8.Baskı - 2012 (Yar Yay.)

Sayfa Sayısı: 411



Kitabın yazarı "Manuel Tiago" olarak belirtiliyor ama esasen kitabın gerçek yazarı belli değil. Notlar arasında bu isme rastlanmış ve yazar olarak bu isim kaydedilmiş. Büyük ihtimalle takma isim olduğu düşünülüyor. Halbuki kitap, yazarı olan ismi dünyaca ünlü yapacak nitelikte. 

Portekiz Komünist Partisi'nin yerel bir örgütüne bağlı militanlarının çalışmaları, hayatı, göze aldıkları tehlikeler anlatılıyor. O kadar sade, o kadar yalın ve gerçek bir dille anlatılıyor ki yazılanların samimiyetinden kuşku duymuyor insan.

Vaz, Paulo, Ramos, Afonso, Antonio, Manuel, Rosa, İsabel... Kelle koltukta bir yaşamı seçiyorlar. Niçin? Faşizmden arınmış bir Portekiz için. Daha insancıl koşullarda yaşamak için.

İşçi ücretleri ile ilgili büyük bir gerv planlıyorlar mesela. Çok dikkatli olmak zorundalar. Kimliklerini açık etmemeye azami özen gösteriyorlar. Nitekim amaçlarına da ulaşıyorlar. İşçiler greve gidiyor. Fabrika sahipleri işçi ücretlerine zam yapmak zorunda kalıyor. Ama bunun ardından hükümet, bunu planlayanların peşine düşüyor. Partililer için kaçma kovalamaca başlıyor. Gerçi hep kaçar haldelerdi zaten ancak şimdi iş çok daha ciddi. Hükümetin adamları her yerde onları arıyor. Bulduğuna da acımıyor.

Bir ideal uğruna ömrünü tüketen insanlara saygı duymamak mümkün değil. Hayatlarını adadıkları idealin doğru ya da yanlış olması bile önemli değil. Adamlar bunun için aç, susuz, sefil bir hayat yaşamayı göze alıyorlar. Fakirlikten imanları gevriyor. Ama buna aldırmıyorlar. Ülküleri için mücadele ediyorlar. Sonra onların mücadelesi ile bir şeyler az da olsa düzeliyor. Ancak bu düzelmeden onlar nasibini alamıyor, bu düzelmeyi sağlayanlar hapsi boyluyor. Kendi göremeyeceği güzel günler için bu fedakarlık... Saygı duymayan insan değildir. 

Dünyanın hiçbir yerinde bu insanlar itibar görmezler. Hükümetler bu insanlardan hoşlanmazlar. Zaten neden hoşlansın? Sen orada bir düzen kurmuşsun, insanları sömürerek dünyalığını yapmışsın, bir grup baldırı çıplak da gelecek senin düzenini yok efendim faşistmiş, yok efendim sömürgeciymiş diye bozmaya kalkacak. Koskoca hükümet buna müsaade eder mi? Etmez. 

Hadi hükümet buna müsaade etmiyor. Ezilen, sömürülen insanlar bari müsaade etse. Gölge etmeseler  yeter.

Bu mücadeleci insanlar sayesinde dünya daha yaşanılır hale geliyor. Bak bundan yıllar önce insanlar 16 saat çalışıyormuş. Çalışmadığı zaman da uyuyor, ne yapsın başka. Buna hayat denir mi? Sonra insanlar bu gidişe dur diyor. Öyle ha deyince de olmuyor tabi bu işler. Nice koç yiğitler yere seriliyor, kan dökülüyor. Nihayet çalışma saati 8 saate indiriliyor. Şimdi de onun ekmeğini yiyorsun. Birileri senin için, sen güzel bir dünyada insanca yaşa diye ölüyor, haberin yok. 

Bazen düşünüyorum, 16 saat olan çalışma düzeni, 8 saate indirildiyse ve dünyanın sonu gelmediyse, öyle de üretim devam ediyorsa, bu 8 saat de 4 saate inebilir hacı. Neden olmasın? Günde 4 saat çalışsak kıyamet mi kopar? Hem öyle olunca geriye kalan zamanda hemen eve gelmezsin. Sosyal hayata akarsın. Sinema, tiyatro, cafe, restoran, avm... takılırsın. Ekonomiye de can verirsin. He hacı, he patron, olma mı? Bak burada insanlıkla söylüyorum fikrimi. İlla ölek mi?

Öldüğün yetmiyor, kıymetin de anlaşılmıyor üstüne. Sessiz, adsız ölüp gidiyorsun. Fidel Castro'nun bir sözü varmış bununla ilgili. Kitap arkasını okuyunca öğrendim:

"Bir tür kahramanlığa karşı büyük hayranlık duyuyorum: Sessiz kahramanlık, adsız kahramanlık, sessiz erdem, adsız erdem."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder