KÜÇÜK ŞEYLER
Üstün Dökmen
2004
Remzi Kitabevi
27. Basım – Ağustos 2012
164 sayfa
Üstün Dökmen’in televizyonda “Küçük Şeyler”
adlı programı vardı. O programda paylaşamadığını belirttiği konuları kitapta
ele almış.
*
Küçük şeyler derken meşhur atasözünden
yola çıkmış:
“Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at
kurtarır, bir at bir er kurtarır, bir er bir cenk kurtarır, bir cenk bir vatan
kurtarır.”
*
Küçük şeylerin zamanla öğrenileceğini
söylüyor yazar. Örneğin kuaförler saçlara, terziler elbiselere daha fazla dikkat
eder. O meslekten olmayan insanların göremediği küçük ayrıntıları daha iyi
yakalar.
Demek ki küçük şeyler zamanla ve üzerine çalışılarak öğrenilebilir.
Çinlileri birbirine benzetmemizin de böyle
bir açıklaması var. Biz Çinlileri birbirine benzetirken onlar da Batılıları
birbirine benzer buluyormuş. Halbuki o toplumun içinde yaşadıkça farklılıkları
anlar hale geliyor insan. Yani Çin’de yaşasam artık Çinlilerin birbirine
benzediğini düşünmeyeceğim, farklılıklarını anlayabilir hale geleceğim.
Buradan da sanırım çıkardığı sonuç,
birbirimizle beraber vakit geçirdikçe birbirimizi daha iyi tanırız.
*
Küçük şeylere önem vermek mutluluk getirir
mi, diye soruyor.
Sorusuna ek olarak “Kime göre küçük?” diye
ekliyor. Neyin küçük şey, neyin büyük şey olduğu göreceli.
Yazarın buna yanıtı:
“Eğer bir olaya verdiğimiz değer yarına
kalma ihtimalimizi artıracaksa o olay önemlidir, artırmayacaksa önemli
değildir. Her şeyin göreceli olduğu bir dünyada kişinin kendini koruması esas
olmalıdır.” Sf.24
“Diyelim ki komşunuz size selam verdi.
Bundan hoşnut olursanız kendinizi iyi hissedersiniz; bu da sizin yarına kalma
ihtimalinizi artırır. Ama eğer ‘Yahu bu adam bir çıkarı olmadan babasının
hayrına selam vermez’ gibisinden düşünürseniz, kendinizi iyi hissetmezseniz. Bu
da sizin yarına kalma ihtimalinizi azaltır.” Sf.25
*
Derdimizi tasamızı anlatmak iyi midir?
Yazar, iyidir demiş. “İfade edilen sıkıntı
çoğunlukla bizi rahatlatır.” Sf.40
Ben pek öyle düşünmüyorum.
Y
azar, anlattığı anekdotta kızıyla oyun
oynuyormuş, bu oyunda ağaç oluyormuş, o gün oyun oynamak istememiş, kızına da
bu sabah keyfim yok, ağaç olmak istemiyorum demiş. Kızı da ‘Üzgün ağaç ol o
zaman.’ demiş.
Baba olarak sen sıkıntını dile getirdin
rahatladın. Ama küçücük kızcağız babasını üzgün gördü, iyi mi oldu? Bence
olmadı.
Ben sıkıntıların dile getirilmesinin iyi
bir fikir olduğunu düşünmüyorum.
Aslında yazar da bir yerde negatifi dile
getirmenin iyi olmadığını yazıyor. Çünkü negatifliği dile getirince zamanla bu
negatifliği destekleyecek küçük ayrıntıları fark eder hale geliyormuşuz.
Bir yandan bunu deyip öbür yandan kızına
keyfim yok diyebilmesi bence çelişkili olmuş.
*
Ebeveynlerin çocuklarını dövmesiyle ilgili
güzel bir noktaya değinmiş. Ülkemizde malum, ekmek nimetten sayılır, yere
düşünce öpülüp alna konur. Öyle değer verilir. Yazar da diyor ki, çocuğunuz
nimet değil mi? Onu nasıl dövüyorsunuz?
Doğru.
Gerçi çocuk dövmek (ya da başka birini
dövmek, genel olarak dövmek) ile ilgili, bunun yanlışlığını anlatmak için böyle
bir örnek vermeye gerek olmamalı, hatta bunun yanlış olduğunu zaten herkes
bilmesi gerektiği için anlatmaya dahi gerek olmamalıydı.
*
Bir hata yapıldığında hemen kızabiliyoruz.
Yazar da burada insanın yaptığı yüz doğrunun yanında bir hatasını hemen görüp
kızmanın doğru olmadığını anlatıyor. O yüz doğru için aferin dedik mi ki bir
hatada hemen kızıyoruz, cezalandırıyoruz?
Bu bizzat kendi kendimize olan
davranışımız da olabilir.
Örneğin anahtarı unuttuğumuzda kendimize
kızıyor, lanetler yağdırıyoruz. Halbuki bugüne kadar binlerce kere unutmadık,
ama hiçbirinde kendimizi kutlamadık.
Hoş bir bakış açısı bu ama sanki biraz
lüzumsuz bir yere gidiyor.
Bu tip örnekleri çoğaltıyor yazar, örneğin
restoranda yediğiniz yemek kötü olduğunda şikayet ediyorsunuz ama güzel olduğunda
teşekkür ediyor musunuz? Çalışanınız bir gün işe geç kaldı diye kızıyorsunuz
ama vaktinde geldiğinde hiç kutluyor musunuz?..vb
Sesimizi çıkarmıyorsak genel olarak
memnunuz demek işte. Fazla romantik geldi bana yazarın bu çıkarımı.
*
Yazarın erkeksi bir dili olduğunu
düşündüğümü söylesem?
Evet zaten erkek kendisi, ama seksist bir
dilden bahsediyorum.
Yer yer evlilik ve eşler arası ilişkilere
de değiniyor. Mesela kitabın yazarı bir kadın olsaydı kitapta yer almayacak ya
da o şekilde yer almayacak şeyler, yazar erkek olduğu için var.
Örneğin evlilik yıldönümünü unutan
erkekler için “Aman onlar da çok çalışıyor, siz hatırlatıverin.” gibi bir
açıklaması var. Ha ha.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder