21 Ocak 2019 Pazartesi

KÜÇÜK ŞEYLER



KÜÇÜK ŞEYLER

Üstün Dökmen

2004

Remzi Kitabevi

27. Basım – Ağustos 2012

164 sayfa


Üstün Dökmen’in televizyonda “Küçük Şeyler” adlı programı vardı. O programda paylaşamadığını belirttiği konuları kitapta ele almış.

*
Küçük şeyler derken meşhur atasözünden yola çıkmış:

“Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır, bir at bir er kurtarır, bir er bir cenk kurtarır, bir cenk bir vatan kurtarır.”

*

Küçük şeylerin zamanla öğrenileceğini söylüyor yazar. Örneğin kuaförler saçlara, terziler elbiselere daha fazla dikkat eder. O meslekten olmayan insanların göremediği küçük ayrıntıları daha iyi yakalar. 
Demek ki küçük şeyler zamanla ve üzerine çalışılarak öğrenilebilir.

Çinlileri birbirine benzetmemizin de böyle bir açıklaması var. Biz Çinlileri birbirine benzetirken onlar da Batılıları birbirine benzer buluyormuş. Halbuki o toplumun içinde yaşadıkça farklılıkları anlar hale geliyor insan. Yani Çin’de yaşasam artık Çinlilerin birbirine benzediğini düşünmeyeceğim, farklılıklarını anlayabilir hale geleceğim.

Buradan da sanırım çıkardığı sonuç, birbirimizle beraber vakit geçirdikçe birbirimizi daha iyi tanırız.

*

Küçük şeylere önem vermek mutluluk getirir mi, diye soruyor.

Sorusuna ek olarak “Kime göre küçük?” diye ekliyor. Neyin küçük şey, neyin büyük şey olduğu göreceli.

Yazarın buna yanıtı:

“Eğer bir olaya verdiğimiz değer yarına kalma ihtimalimizi artıracaksa o olay önemlidir, artırmayacaksa önemli değildir. Her şeyin göreceli olduğu bir dünyada kişinin kendini koruması esas olmalıdır.” Sf.24

“Diyelim ki komşunuz size selam verdi. Bundan hoşnut olursanız kendinizi iyi hissedersiniz; bu da sizin yarına kalma ihtimalinizi artırır. Ama eğer ‘Yahu bu adam bir çıkarı olmadan babasının hayrına selam vermez’ gibisinden düşünürseniz, kendinizi iyi hissetmezseniz. Bu da sizin yarına kalma ihtimalinizi azaltır.” Sf.25

*

Derdimizi tasamızı anlatmak iyi midir?

Yazar, iyidir demiş. “İfade edilen sıkıntı çoğunlukla bizi rahatlatır.” Sf.40

Ben pek öyle düşünmüyorum.
Y
azar, anlattığı anekdotta kızıyla oyun oynuyormuş, bu oyunda ağaç oluyormuş, o gün oyun oynamak istememiş, kızına da bu sabah keyfim yok, ağaç olmak istemiyorum demiş. Kızı da ‘Üzgün ağaç ol o zaman.’ demiş.

Baba olarak sen sıkıntını dile getirdin rahatladın. Ama küçücük kızcağız babasını üzgün gördü, iyi mi oldu? Bence olmadı.

Ben sıkıntıların dile getirilmesinin iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum.

Aslında yazar da bir yerde negatifi dile getirmenin iyi olmadığını yazıyor. Çünkü negatifliği dile getirince zamanla bu negatifliği destekleyecek küçük ayrıntıları fark eder hale geliyormuşuz.

Bir yandan bunu deyip öbür yandan kızına keyfim yok diyebilmesi bence çelişkili olmuş.

*

Ebeveynlerin çocuklarını dövmesiyle ilgili güzel bir noktaya değinmiş. Ülkemizde malum, ekmek nimetten sayılır, yere düşünce öpülüp alna konur. Öyle değer verilir. Yazar da diyor ki, çocuğunuz nimet değil mi? Onu nasıl dövüyorsunuz?

Doğru.

Gerçi çocuk dövmek (ya da başka birini dövmek, genel olarak dövmek) ile ilgili, bunun yanlışlığını anlatmak için böyle bir örnek vermeye gerek olmamalı, hatta bunun yanlış olduğunu zaten herkes bilmesi gerektiği için anlatmaya dahi gerek olmamalıydı.

*

Bir hata yapıldığında hemen kızabiliyoruz. Yazar da burada insanın yaptığı yüz doğrunun yanında bir hatasını hemen görüp kızmanın doğru olmadığını anlatıyor. O yüz doğru için aferin dedik mi ki bir hatada hemen kızıyoruz, cezalandırıyoruz?

Bu bizzat kendi kendimize olan davranışımız da olabilir.

Örneğin anahtarı unuttuğumuzda kendimize kızıyor, lanetler yağdırıyoruz. Halbuki bugüne kadar binlerce kere unutmadık, ama hiçbirinde kendimizi kutlamadık.

Hoş bir bakış açısı bu ama sanki biraz lüzumsuz bir yere gidiyor.

Bu tip örnekleri çoğaltıyor yazar, örneğin restoranda yediğiniz yemek kötü olduğunda şikayet ediyorsunuz ama güzel olduğunda teşekkür ediyor musunuz? Çalışanınız bir gün işe geç kaldı diye kızıyorsunuz ama vaktinde geldiğinde hiç kutluyor musunuz?..vb

Sesimizi çıkarmıyorsak genel olarak memnunuz demek işte. Fazla romantik geldi bana yazarın bu çıkarımı.

*

Yazarın erkeksi bir dili olduğunu düşündüğümü söylesem?

Evet zaten erkek kendisi, ama seksist bir dilden bahsediyorum.

Yer yer evlilik ve eşler arası ilişkilere de değiniyor. Mesela kitabın yazarı bir kadın olsaydı kitapta yer almayacak ya da o şekilde yer almayacak şeyler, yazar erkek olduğu için var.

Örneğin evlilik yıldönümünü unutan erkekler için “Aman onlar da çok çalışıyor, siz hatırlatıverin.” gibi bir açıklaması var. Ha ha.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder