14 Temmuz 2013 Pazar

SON OYUN

SON OYUN

Yazarı: Ahmet Altan

Yayınevi: Everest Yayınları

Basım Yılı: 1. Basım - Nisan 2013

Sayfa Sayısı: 408


Evde geçirdiğim bir cumartesi gününün sabahı kitabı elime aldım.

Televizyon da sağolsun. Hiç mi bir kanalda izleyecek bir şey olmaz?

Televizyonda bir şey yok diye kitaba gömüldüm. Kitap da nasıl akıyor, nasıl pıtır pıtır çeviriyorum o sayfaları. Akşamına bitti.

Olay örgüsü ilgi çekici çünkü. Onun haricinde edebi anlamda bir övgüyü hakettiğini düşünmüyorum. Televizyonda dizi izlemekten hallice.

Çok mu gömdüm acaba kitabı? Sevdim ama halbuki.

Kitabın başkarakteri bir yazar. Kafa nereye ben oraya, diye çıkıyor ve sakin bir kasabaya demir atıyor.

Kasaba ilk bakışta sakin gözüküyor, evet, ama aslında manyak bir kasaba. İnsanlar kafayı yemiş.

Şöyle ki,

Kasabada eski bir kilise var. Söylentilere göre bu kilisede muazzam bir hazine yatıyor. Ama bu sadece söylenti. Gerçekliği bilinmiyor. Kimse de gidip bakmaya, kazmaya, araştırmaya yanaşamıyor. Çünkü kavga sebebi. Hatta cinayet sebebi. Zaten de kasabada sık sık alacak verecek yüzünden ya da başka bazı sebeplerden cinayet işleniyor. 

İşte yazar böyle manyak bir kasabaya gelmiş meğer.

Fakat bu manyaklık onu çekiyor.

Kendisi de çok normal sayılmaz zaten. Tanrı ile konuşuyor mesela. Kendisini Tanrı ile meslektaş olarak görüyor. Tanrı'nın romanı işte bu yaşadığımız dünya, bizler roman karakterleriyiz. Yaptıklarımızı, yapmadıklarımızı hep Tanrı yazıyor. Madem öyle günah işlediğimizde de o zaman aslında günahı işleyen, günahı yaratan Tanrı'nın kendisi. Ama hem bunca günah yaratıyorsun, hem de masum kalıyorsun. Bu yüzden mi büyüksün...

Kasabanın belediye başkanı Mustafa ile en zenginlerinden Rahmi Bey kanlı bıçaklı düşman oluyorlar bu varlığı belirsiz hazine yüzünden. 

Yazar, bu iki güçlü grup arasında tarafsız kalmayı başarıyor. Tarafsız kalması, bertaraf edilmesine sebep olmuyor. Aksine iki grup için de önemli hale geliyor.

Tabi yazarın geri planda ne naneler karıştırdığını bilseler ümüğünü sıkarlar. Yazarımız bu ekabir takımının hanımları ile pek aşna fişne. 

Hazine yüzünden kafayı iyice sıyıran belediye başkanı, çığırından çıkıyor ve kasabayı nerdeyse savaş alanına çeviriyor.

Yazarımız da aşk mıdır, sevgi midir, tutku mudur, adını koyamadığı duygular yüzünden çığırından çıkıyor.


Eskiden yerli dizilerde bir "filozof balıkçı" olurdu ya. Esas oğlan ya da kız, bu amcanın söyledikleri ile aydınlanma yaşardı.
Bu kitapta da bir filozof beşikçi var. Yazarımız, ara sıra bu bilge adamın yanına gidiyor. İşte bu bilgeden zenginlikle ilgili dökülen cümleler:
" Niye adam dolaştırır bir insan yanında? Korktuğundan. Korkan adam kimden üstün? Korkmayandan mı? Kibirleniyorlar, cezasını korkuyla ödüyorlar."

2 yorum:

  1. Ne kadar kötü bir kitap kapağı. Yazarın adından geriye ince bir boşluk kalmış da, sağolsunlar, kitabın adını da yazmışlar.

    YanıtlaSil
  2. Kitap çünkü pek matah bir kitap değil.Yazarın adını ön plana çıkarıyorlar ki bu sayede kitap satsın.

    YanıtlaSil