30 Mayıs 2012 Çarşamba

TATARCIK


TATARCIK

Yazarı: Halide Edip Adıvar


Halide Edip Adıvar’ın 1939 yılında yazdığı bu romanı yıllar önce okumuştum.

Kaptan Osman var bir tane. Soğuk ve bulunduğu ortamların da neşesi kaçıran ama dürüstlüğünden, ahlakından, kaptanlıktaki yetkinliğinden kimsenin şüphe etmediği babayiğit bir insan. Köylüler ona kendi aralarında Tatar Osman derler. Ama onun yüzüne böyle söylemezler. (Neden anlamadım ama tatar lafı hakaretamis bir laf gibi algılanıyordu galiba)

Kızı lale 13 yaşındayken, babası Osman ölür. O güne kadar kaptan Osman'la da ailesiyle de hiç ilgilenmeyen ahali, Osman ölünce zavallı ana kıza yardımcı olmaya çalışır. Ancak Lale, babası gibi yaman biridir. Kimsenin yardımına muhtaç olmadan hem çalışır, evini geçindirir hem de okuyup tahsilini yapar. Yaşı 20'ye geldiğinde artık amacı, köyünü medenileştirmektir. Bu uğurda yaptığı davranışlar köylüye illallah getirtse de insanlar ondan çekindiği için birşey diyemezler. Erkek gibi büyümüştür ve gezmek, tozmak, süslenmek, beğenilmek gibi isteklerden yoksundur. Köylü, Lale için ''tatarcık'' lakabını kullanır. Ama onun yüzüne söylemezler bunu.

Bu arada köy dediğimde İstanbul'da boğaz kenarında Poyraz köyü. Savaşta yiğitlikleriyle nam salmış askerler, savaş sonrası zengin olmuş ya da önceki zenginliğini korumuş varlıklı aileler ve yoksul halk iç içedir burada.

Bir yaz, köyün ünlü ve zengin ailelerinden birinin oğlu Haşim ve üniversiteli arkadaşları, köyün korusunda kamp yapmak için gelirler. Üniversiteli bu delikanlılar, zengin koca arayan Zehra'nın yakın markajındadır.

Kendilerine yedi kişi olduklarından ''yediler'' adı verilen kampçıların, Zehra'nın süslü, boyalı güzelliğinden başları döner. Recep hariç.
Recep, Lale'nin doğal güzelliğine, güçlü yapısına vurulur.

Ancak Zehra'nın gözü de Recep'tedir.

Haşim'in gözü ise Zehra'da.

Balolar, dönemin komünizm, faşizm, din, dinsizlik tartışmaları, aşklar, idealler...Su gibi giden sade, basit, kısa bir roman.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder