20 Nisan 2013 Cumartesi

9.90




9.90

( 99 Francs )

Yazarı: Frederic Beigbeder

Çeviren: Renan Akman

Yayınevi: Doğan Kitap

Basım Yılı: 1. Baskı,Mart 2001 - 12.Baskı,Mayıs 2008

Sayfa Sayısı: 284



Reklamcılık mezunu bir arkadaşım var. Güzel bir üniversitede okudu. Mezun olunca iş aramaya başladı. Başvurduğu reklam ajansları onu geri çevirmedi. Ama çalışması karşılığı kendisine para verilmeyeceğini söylediler. Bedava stajyerlik yapacaktı. 

Hadi bunu kabul etti diyelim. Düzgün çalışma saati de yoktu. Ah siz işverenler nasıl diyor? "Esnek çalışma saatleri" Geceli gündüzlü bir çalışmaydı istenen.

Hadı buna da eyvallah dedin. 

Ama karşılığında üstlerinden bir dünya hakaret, küfür işitmeyi de göze alacaksın. Yaptıkların takdir edilmeyecek. Aşağılanmalara maruz kalabileceksin.

Arkadaşımın reklam sektörüne dair bana anlattıkları bunlardı. 

Zaten ondan sonra kız kendini KPPS'lere, ALES'lere verdi. 

Kitapta da bu sektörün Fransız ayağı var.

Hani bu Fransızlar dilleri konusunda çok hassastı. İngilizce yol sormaya kalksan cevap vermezler, ille de Fransızca bilmenizi isterlerdi. Öyle bir geyik vardır ya. Ama iş reklamcılık olunca hakim dil İngilizce. Raklamcılığın milliyeti yok demek ki. "Bu meeting'de* kayıt tutulmayacak...Bir rakibimiz büyük bir kampanyayla bir mee-to** başlatıyor... Müşteri Direktörü brief'i*** özetlemek için söz alıyor..." Böyle cümleler işte. (*toplantı, **Bir rakibin, tutunmuş bir ürünü taklit eden bir ürün geliştirmesi, ***Yönbilgi)


Kitabı sektörün içinden biri işten kovulmak pahasına kaleme almış. Sektörün ağa babalarından biri anlatıyor. 

Herkesin okumasını ve aydınlanmasını isterim. Piyasanın iç yüzünü görmek anlamında önemli. 

Mesela ifrit olduğum Coca-Cola zımbırtısı. Bunun ne kadar faydasız olduğu zaten bilinen birşey. Bir kere her şeyden önce içerdiği asit ile başta dişlere, sonra mideye zarar. İçinde böcek, fare falan da var :) Onu geçtim, bu kolanın alışkanlık yarattığının farkındasınız değil mi? Su niyetine kola içen insan tanıdım ben. Sabah kalkar kalkmaz içerdi. Susayınca içerdi, yemeklerle birlikte içerdi, çorbanın yanında kola içerdi, öyle bir insan. Bu normal birşey mi? Alışkanlık yapıcı bir özelliği var işte. Kitapta bunun açıklaması şöyle:

"Artık Coca Cola'nın içine kokain koymuyorlar, ama susuzluğu gideriyormuş duygusunu vermek ve yapay bir alışkanlık yaratmak için fosforik ve sitrik asit karıştırıyorlar." (sf77)

Yuh lan, adamlar kokain koyuyorlarmış önceden bunun içine. (Yazarın yalancısıyım tabi burada. Ama kulağa pek de yalan gibi gelmiyor değil mi?)

Üşenmesem daha bir sürü alıntı yapacağım. Bir yandan aşırı üşeniyorum, diğer yandan siz de okuyun, bilgilenin istiyorum. Bilgi verme arzum ağır bastı, hadi gene iyisiniz.

"Çalıştığın yerde bir sürü haber dolaşıyor; bu şekilde, tesadüfen

hiçbir üreticinin piyasaya sürmek istemediği bozulmayan çamaşır makineleri olduğunu; 

adamın birinin kaçmayan bir kadın çorabı ürettiğini, ama büyük bir çorap markasının bu buluşu hasır altı etmek için patentini satın aldığını;

patlamayan lastiklerin de aynı şekilde çekmecelerde bekletildiğini (her yıl can kayıplı binlerce trafik kazasının meydana gelmesi pahasına);

petrol lobisinin elektrikli otomobillerin yaygınlaşmasını geciktirmek için elinden geleni yaptığını (atmosferdeki karbon gazı oranının artması pahasına; bu artış kasırgalar, kutup takkesinin erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi ve cilt kanserleri gibi, 2050 yılına kadar yaşanacak pek çok felaketten sorumlu olduğu tahmin edilen 'sera etkisi'ne yol açıyor; bu arada tanker kazalarının neden olduğu çevre kirlenmesini hiç saymıyorum);

dişleri sadece fırçalamak yeterli olduğundan diş macununun bile gereksiz bir ürün olduğunu ve ağzı ferahlatmaktan başka bir işe yaramadığını;

sıvı bulaşık deterjanlarının birbirinin aynısı olduğunu, zaten de bütün yıkama işini makinenin yaptığını;

kompakt disklerin vinil plaklar kadar kolay çizildiğini;

alüminyum kağıtların amyanttan daha zararlı olduğunu;

kötü huylu melanomlardaki artışa rağmen, güneş kremlerinin formülünün İkinci Dünya Savaşı'ndan beri değişmediğini (güneş kremleri zararlı UVA'ya karşı değil, sadece UVB'ye karşı koruma sağlıyor);

Nestle'nin Üçüncü Dünya ülkelerinde bebek maması satmak için yürüttüğü reklam kampanyalarının milyonlarca bebeğin ölmesine yol açtığını öğreniyorsun."


Reklamların gerçeği yansırmadığını çok şükür küçük yaşlarda anladım. İlkin diş macunlarının gerçekten birbirinden farksız olduğunu farkettim. Dişleri beyazlattığnı ileri süren bütün diş macunlarını kullandım. İstisnasız hepsini hem de. Ama hiçbiri reklamlarında iddia ettiği beyazlığı sağlamadı.

Sonra şampuanlarda farkettim bu durumu. Saç dökülmesine karşı etkili olduğunu iddia eden tüm şampuanları denedim. Üstelik aylarca. Hani birkaç kez kullanmayla etkisini göstermez, devamlı kullanayım o zaman işe yarar diye düşünerek. Ama sonuç yine başarısız. 

Bunları yan yana koyunca anladım bu reklamların güvenilmez olduğunu.

Siz de anlayın diye adam kör göze parmak sokarcasına yazmış işte, okuyun. 

Ya da izleyin. Filmi de var:



Yine okunmasını şiddetle tavsiye ettiğim bir şey daha var: Subliminal Mesajlar 

Burada ürün tercihlerinizde bilinçaltınızı etkileyecek katakullileri anlatıyor herif. Küfürlü diline takılmayın. Ahlaksızlığını değil, bilgisini alın. 

1 yorum:

  1. Güzel yazı olmuş. Güneş kremlerinin üstünde UVA/UVB yazıyor ama yalan mıymış onlar? Gerisinin de doğru olabileceğine inanıyorum. Bir tek diş macunlarının hakkını yedirmem. Öyle kristal beyazlık 48 saate kadar koruma filan yok tabi ama florür işe yarar bir şey, hele de diş eti çekilmesinde :)

    YanıtlaSil