HAKK’A SIĞINDIK
Hüseyin Rahmi Gürpınar
1919
Özgür Yayınları
1.Basım – Ocak 2016
150 sayfa
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ı çok eğlenceli buluyorum. Yaşadığı
dönemin çarpıklıklarını esprili bir üslupla kaleme alışı çok keyifli. Bir çeşit Levent
Kırca gibi. Güldürürken düşündüren cinsinden.
Bu romanında gelir adaletsizliğine değiniyor. Bir yanda
haksız kazançlarla zengin olmuş insanlar var beri yanda yiyecek yemek bulamayan
fakirler. Ve bir gün bir Robin Hood çıkıp bu haksız zenginlerin parasını alıp
fakirlere vermeye karar veriyor. Bunu öğrenen bir kanun insanı olan polis bu
durum karşısında vicdanı ve görevi arasında kalıyor.
*
Romandaki hilebaz zenginler Hacı Salih Efendi ile Hafız İshak Efendi. Hem o
güne hem bugüne uygun olacak şekilde dini unvanlarıyla saygınlık ve güven kazanmaya
çalışırlar. Dönemin icabı iktidar yanlılarını zengin etmektir. Yine aynı bugünkü gibi.
Yazar:
“Hiçbir yönetim kullarını, gözdelerini lütuflara boğmakta bu denli aşırılığa
varmamıştır.”
diyor ama emin miyiz? Bugün de iktidar gözdeleri farklı
durumda değil.
“İşte bu
yüzdendir ki, kendilerine bağlananlar, onların uğruna kul, kurban olurlar.”
Sf.28
*
İstanbul’u İspanyol nezlesi sarmış. Zaten fakir olan halk bu defa hem fakir hem
hasta olmuş. Cahillikleri nedeniyle bu bulaşıcı hastalığa karşı tedbirlere de riayet
etmeyerek hastalığı iyice yaymışlar.
Mahalle halkı yiyecek bir lokma bulmakta güçlük
çekerken mahallenin zenginleri Hacı Salih Efendi ile Hafız İshak Efendi’lerin hayatında
bir değişiklik olmamış. Dolayısıyla bu iki aileye karşı komşular bir yandan
kıskançlık bir yandan kin duymaya başlamışlar.
*
Bir gün Hafız İshak Efendi’ye bir mektup geliyor. Abdal
Veli Hazretleri namlı kutsal bir şahsiyet olduğunu iddia eden bir kişi, şu
kadar para getir yoksa gelinin, oğlun, torunun ölür, diye yazmış. Hafız İshak
Efendi bu mektubu komşusu ve dostu Hacı Salih Efendi’ye gösteriyor. Düşünüp
taşınıyorlar ve mektuba itibar etmemeye karar veriyorlar. Ama kısa bir süre sonra
mektupta yazdığı gibi Hafız’ın gelini, oğlu, torunu gerçekten ölüyor.
Bu defa benzer bir mektup Hacı Salih Efendi’ye gidiyor. Parayı getir yoksa iki
kızın da ölür diye. Bu defa inanıyorlar.
Parayı Abdal Veli’ye götürecek düzgün bir insan arıyorlar. Bu arayışta fala
başvuruyorlar. Fuzuli Divanı’ndan rastgele bir sayfa açıp oradan tanıdık isim bakıyorlar.
Buldukları isim Hurşit. Tanıdıkları Hacı Hurşit var, ondan rica ediyorlar.
Hurşit, arabacı Osman ve uşak Fettah birlikte yola çıkıyor.
Paranın teslim edileceği mağaraya varıyorlar. Hurşit parayı teslim ediyor. Ama
bu arada hırsızlar tarafından soyuluyorlar ve araba da çalınıyor.
Don paça eve dönüyor üçü. Olanları anlatıyorlar. Hacı Hurşit gerçekten mektupta
tarif edilen yere parayı götürmüş. Ama ortam karanlıkmış ve kimseyi görememiş.
Hacı Salih’ın damadı bu hırsızlık olayını polise şikayet ediyor. Araba ve
hırsızlar bulunuyor.
Herkes sorguya çekiliyor. Gerçekten Abdal Veli diye biri varmış, buluyorlar
adamı. Ama adam yaşlı, pis, akıl noksanı, sefil bir adamcağız. Böyle bir işi
onun yapamayacağı anlaşılıyor. Olsa olsa onun adını kullanarak biri yapmıştır.
Akıllı bir polis bu işin peşine düşüyor. Ama o da işin içinden çıkamıyor.
Nihayet karakola bir adam gelip itiraf ediyor. Kendisini yazar Nüzhet Ulvi diye
tanıtan bir beyefendi tüm bunları
yapmış. Ama niçin? Anlatıyor:
Yazar Nüzhet Ulvi Bey yazarlıkla kendisini ve eşi ile iki çocuklarını zar zor
geçindirirmiş. Bir gün yolda eski bir komşusunun kızını dilencilik yaparken görmüş.
Kızın ablası da fahişelik etmekteymiş. Küçük erkek kardeşleri de ölmüş. Öğrenir
ki bir zamanlar durumu iyi olan bu ailenin ebeveynleri ölmüş. Baba hastalıktan
ölmüş. Sonra evleri yangında yanmış. Ardından da anneleri ölmüş. Çocuklar
sokakta kalmış.
Nüzhet Bey bu iki kızı da yanına almış. Ama geçin sıkıntısı var.
İshak Beylerin evinin hizmetçisi Nüzhet Bey’in eski bir tanıdığının kızıymış. İşte
o hizmetçiden evde olanları öğreniyormuş. Evdeki bir hizmetçinin dışarıdaki
sevgilisinden İspanyol nezlesi kaptığını öğrenmiş Nüzhet Bey. Sonra da bu
hastalığın önce kimlere bulaşacağını tahmin etmiş. Ve bu oyunu oynamış.
Bahsi geçen dilenci çocukların ağzından da hikayenin doğruluğunu öğrenen polis,
vicdani muhasebeye girişiyor. Bu beylerin nasıl zengin olduklarını düşününce bu
zenginliğin fakirlere verilmesinin vicdanen doğru olduğunu düşünüyor. Ama öbür
yanda da görevi var. Vicdanen suçsuz ama kanun önünde suçlusunuz, diyor. Polis
bu ikilimden istifa ederek kurtuluyor.
*
Hakikaten sonunda böyle bir itiraf olmasa bulunması
pek kolay olmayacak cinsten bir polisiye romanı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder