25 Temmuz 2021 Pazar

YAŞAM SANATI


 

YAŞAM SANATI

(The Art of Life)

Zygmunt Bauman

2008

Çeviri: Akın Sarı

Versus Kitap

2. Baskı - Ekim 2013

158 sayfa


İçim kaldırmıyor artık bu kitapları. Elime geçti okudum ama sor hiç keyif aldın mı okurken diye, ı-ıh, hiç.

*

Mutluluk sorgulaması ile başlıyor kitap.

Zaten de hep sorgula sorgula. İçim şişti benim sorgulamaktan, düşünmekten. Gelişine yaşamak, hadi bakalım benim yaşam sanatım bu artık. Bence güzeli de bu. 

*

"Mutluluğun nesi kötü?" diye bir soru atıyor yazar. Kişisel gelişim kitapları ile pompalanan mutluluk arayışı artık ciddiye alınmaz oldu çünkü, ayağa düştü bu konular. İnsanlarda da doğal olarak bir tepki oluştu mutluluk tavsiyelerine karşı. 

Yazar da şaşırtan bu soruyu soruyor ve sorunun manasızlığını açıklıyor: “Buzun nesinin sıcak olduğunu ya da gülün nesinin leş gibi koktuğunu sormak gibidir.” Sf.6

*

Mutluluk arayışı içinde milyonlarca insan var herhalde. Ve bu arayış, arayışla ulaşılmak istenen hedefin tersine depresyona yol açıyor sanki. Bu da  anti-depresanlara daha fazla para harcanmasına. Yani insanların daha fazla harcamasını ve daha fazla tüketmesini sağlayarak mutlu etmek isteyenlere karşı uyarıyor yazar.

“Mutsuzluğun ilacı, mutlu olma umudunu canlı tutmaktır.” Sf.21 diyor. Ha ha, arayışın olayı bu işte. Yeni başlangıçlar, yeni umutlar.

*

Zenginlik artışı ile mutluluk artışı arasında bağlantı olmadığını anlatıyor. Evet tabii hı-hı parayla saadet olmaz tamam. Sevgiyi, arkadaşlığı, özsaygıyı bir mağazadan satın alamazsın falan filan. 

İnternette denk geldiğim bir sözü ekleyeyim buraya: "Para mutluluk sağlamaz ancak spor arabanın içinde ağlamanın tadı farklıdır."

*

Bağlanma korkusunun yükselişinden bahsediyor yazar. İnsanlar aşka arzu duyuyor ama bunun getireceği bağlılık hissini istemiyor. Halbuki bağlanmanın da hazzı var. “Etki ve iz bırakmanın, ihtiyaç duyulan ve yeri doldurulamaz hissin hazzı”sf.24

Mutluluğun bir bedeli var, bu genellikle taviz ya da özveri.  Bedelsiz bir şey mi var zaten? Yetişkin olmak tam da bu demek değil mi? Bir karar verip bunun bedelini ödemek, sonuçlarını üstlenmek.

Aşk mutlu eder ama bunun bedeli bağlanmadır. Bu da insanları korkutuyor. Korkma annem!

Bağlanma hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Bağlanma / Amir Levine – Rachel Heller


*

Çeşitli filozofların görüşlerine yer vererek mutluluğu değerlendiriyor yazar.

Bir görüşe göre:

“Mutsuz olmaya mahkumuz. Hareket halinde olmanın (farazi ve yanıltıcı” tek avantajı (hareket halinde olduğumuz müddetçe) söz konusu hakikati bir süreliğine ertelememizdir. Pek çok kişinin kabul edeceği üzere, bu da odalarımızın içinde oturmaktansa kendimizi dışarı atmanın gerçek avantajlarından biridir.” Sf.46

Mutsuz olmaya mahkum olduğumuz fikrine katılmamakla birlikte oturup kara kara düşünmektense dışarı çıkmak evladır diye düşünüyorum ben de. Hareket > Düşünmek. 

Mutluluğu düşünen bir başka kitap için bkz: Mutlu Olma Sanatı / Bertrand Russell

*

Bence insanlar rahat bırakılsa kendilerine neyin iyi geleceğini bilirler ve mutlu olurlar. 

“İnsanlara, doğal yatkınlıklarıyla hareket etme, kendi refahları, rahatları ve zevkleriyle ilgilenme şansı verilse, bunlar bir araya gelip mutluluk halini oluşturur ve çok geçmeden insanlar cinayet, zulüm, yağma ve hırsızlığın aslında kendi çıkarlarına hizmet etmediğini anlar elbette” Sf.60

Mutsuzlukların sebebi yanlış kararlar ve bunlarla baş edememekten kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Yanlış kararlarımız da karar alma süreçlerimizin korku, kaygı, öfke, endişe, baskı gibi hisler altında olmasından kaynaklanıyor. Düşünün, üniversite tercihlerimizi bile gelecekte meslek sahibi olabilir miyim kaygısıyla veriyoruz. Ki kararı biz veriyorsak gene iyi, kimimizin annesi babası veriyor bu kararı. Evlilik kararlarımız mesela, işe başlama, işten ayrılma kararlarımız... Hayatımızı etkileyen bu kararlardaki gelecek kaygısını, maddi endişeleri, korkuyu hissediyor musunuz? Böyle hislerin bombardımanı altındayken sağlıklı kararlar verilebilir mi?

Televizyondaki bilgi yarışmalarını düşünün. Evde pijamalarımızla ayaklarımızı uzatmış izlerken doğru cevabı bilerek televizyona bağırıyoruz "Cevap A, AAAA!" diye. Halbuki o an, o esnada, stüdyoda, ışıkların altında, milyonlarca izleyicinin karşısında, o stres altında hadi ver doğru cevabı. Panik içindeyken sağlıklı kararlar verebilir miyiz? Sınavlarda doğru bildiğimizi bile unutmak gibi. 

Korku, endişe, baskı altında sağlıklı karar veremezsin. Sonra da niye mutsuzum? 

İnsanlar rahat bırakılsa mutlu olurlar. Bu duygulardan arınabilsek paşalar gibi de mutlu oluruz. 

*

İlginizi çektiyse bir başka yaşam sanatı kitabı için bkz: Yaşama Sanatı / Alfred Adler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder