CAN PARASI
Yazarı: Fakir Baykurt
Yayınevi: Remzi Kitabevi
Basım Yılı: 1973
Sayfa Sayısı: 251
Fakir Baykurt’la yapılmış kısa bir
söyleşi ile başlıyor kitap. Yoksullukla geçen çocukluk, köy enstitüsü ile
değişen bir hayat, kitaplar, yasaklamalar…vb
Sonra hepsi birbirinden dramatik öyküler.
Yazarın, kullandığı köylü dili çok iyi, çok gerçekçi.
Hikayelerse çok acı. En acısı en başta.
CAN PARASI: Aşırı yoksul bir köylü
baba, iki çocuk annesi hasta kızını, tee köyünden şehirdeki hastaneye
getiriyor. Kızın kocası hayırsız, ilgilenmiyor. Babacığı ise sevecen, müşfik
bir adam.
Kızın ameliyat olması lazım. Ama
bunun için de para lazım. Fakat yok. O kadar yok ki. Yok oğlu yok. Yalvarıp
yakarıp araya hatırlı kişiler koysa da imkan olmuyor ameliyata. En sonunda
köyceğizindeki anca aç karıncıklarını doyurmaya yeten tarlasını göstererek
borca giriyor baba. Gel gör ki kızın ömrü vefa etmiyor. “Köyümüze dönelim. Köy
köy” diye diye kızcağız, ucuz bir han odasında veriyor son nefesini.
KEKLİK ETİ: Çalışkan bir memur var.
Bu memuru denetlemeye bir müfettiş geliyor. Memur, müfettişe kıl oluyor.
Müfettiş bir gün paraya kıyıyor,
keklik alıyor. Kasabanın lokantasına veriyor, pişirmesi için.
Lokantacı ile kanka olan memur,
müfettişe bir oyun oynuyor.
Akşam, kekliğini yemek üzere
lokantaya gelen müfettişin önüne karga eti koyuyorlar.
Kekliği de memur afiyetle yiyor.
Canım müfettiş, nasıl zorla, nasıl
ıkınarak yiyor keklik sandığı karga etini. Tabi zavallımın aklına kötü bir şey
de gelmiyor, “Buraların kekliği iyi değilmiş anlaşılan. Keklik mevsimi değilse
demek ki” diye geçiriyor içinden.
ÇİZMELER: Küçücük bir belde. Başkan
seçecekler. Belde halkı, eli yüzü düzgün, okumuş, eğitimli bir hemşerilerini
rica minnet başkan olması için çağırıyorlar. Adamcağız işini gücünü bırakıyor,
ailesini topluyor, nasıl olsa garanti bir başkanlık var, herkes ona oy verecek
diye geliyor memleketine.
Fakat hesapta olmayan bir şey oluyor. Bu gencin başkanlığı aday olmasına, beldenin eski topraklarından biri
karşı çıkıyor, o da adaylığını koyuyor.
Genç okumuş aday, güzel güzel
ilgileniyor seçmenleriyle. Yol yapacağım diyor, elektrik getireceğim diyor.
Eski toprak aday ise hiç oralı
olmuyor. Adeta kaybedeceğini kabullenmiş.
Seçim günü geliyor. Herkes genç
adayın kazanacağından eminken, sandıktan eski toprak aday çıkıyor.
Meğer bu çakal, seçimden önceki
akşam herkeslere çizme dağıtmış. Çamurlu yollarla mücadelede çizme bu seçmenler
için çok belirleyici olmuş. Öyle yolların asfaltlanması falan uzun iş, çizmeyi
verip kısa vadede çözüm bulan adaya basmışlar oyu.
İşte bu hikaye ibretlik.
GÜLDEDE: Karısı hastalanan adamcağız,
karısını sırtladığı gibi Güldede denilen türbeye götürüyor. Hanım iyileşsin
diye dualar ediyorlar. Kadıncağız, kocasının bu iyiliğine çok minnet duyuyor, o
kadar ki, köyün dul kadınlarını sayıp, al istediğini, bir şey demem, kızmam,
hakkındır, diyor. Eşeğin aklına su kaçırıyor. Adamın aklında bunlar yokken o
kadınları düşünmeye başlıyor, sonra da ayıp mı oluyor, günah mı oluyor diye
geçiriyor zihninden adam.
GAZİ BÜYÜRKEN: Adam kapıcı. Bir gün
akrabalarını görmek için apartmandan ayrılıyor kısa süreliğine. Apartmanın işlerine, kapıcının
karısı bakıyor. Kadın bir yandan apartman ahalisinin bitmek bilmez isteklerini
halletmeye çalışırken bir yandan da iki küçük çocuğuyla uğraşıyor. Bebek olanı
emziriyor ama bebe susmak bilmiyor. Biraz daha büyükçe olan kola kola diye
tutturuyor. Bir boşluk anında da kola zannederek boyacıların kullandığı kimyevi
bir şeyi içiyor. Sonra zehirleniyor tabi. Anne pür telaş. Apartmandan biriyle
beraber çocuğu hastaneye götürüyorlar. Geldiklerinde baba da gelmiş oluyor.
Aramızda kalsın, baba meğersem akrabaları falan görmeye gitmemiş, ek işte
çalışıyormuş.
KULAKÇI: Adamın kulağında problem
var. Doktora gidiyor. Ama doktor yerinde değil. Hasta bakıcı mı, hademe mi,
doktor olmayan biri var yerinde. Ama yıllarca göre göre kulak temizliğini
öğrenmiş. Hastanın kulağını o temizliyor.
Hasta adam ve karısı tedirgin
oluyorlar tabi ama hademe adeta bir doktor bilgisi ve özeniyle işini güzelce
yapıyor.
Hasta adam, bağlantılarını
kullanarak bu adamın önünün açılmasını istiyor. Fakat üst kademelerde bu durum
çok yanlış anlaşılıp hademe cezalandırılıyor.
MERZİFONLU KOCA ZEYNEL: Hapishaneden
çıkan Zeynel, yıllardır özlemini duyduğu özgürlüğe kavuşunca adeta kendini
kaybediyor. Bir gün tık diye ölüyor. Bunu öğrenen koğuştaki arkadaşları, uzun
yıllar hapiste kalıp dışarı çıkınca birden çok gezmenin insanı öldürdüğüne
hükmediyorlar. Hepsi, cezaları bitip dışarı çıktığında azar azar gezeriz diye
düşünmeye başlıyor.
BALYALI DELİ KEMAL: Minibüse binen
köylü çocuk kusunca, araçtakiler onu kınıyor. Şoför de köylü. O kınayan
züppeleri minibüsten atmakla tehdit ediyor. Düzgün konuşsunlar diye.
CENAN: Deniz kenarı bir memleket.
Cenan kocasından dayak yiyor, ama halinden memnun. Memnun olmak zorunda belki
de.
KELLER KÖYÜ: Köyün ekmeğinden
suyundan yararlanan şehirliler. Bu köyün köylüleri de kendi topraklarına turist gibi uzaktan bakıyorlar.
CUMUR ALİ: İşçilere iyi davranan,
onlara hakkını veren, düzgün mesai saatleri uygulayan, servisle işçileri
evinden alıp, evine bırakan, kısacası eski köye yeni adet getiren Cumur Ali,
işçilere köle muamelesi yapan işverenler tarafından çok sevilmiyor tabi.
MACIR OSMAN: Hiçbir yerde
tutunamayan bir göçmen Macır Osman. Yurt diye geliyor bu topraklara ama her gittiği
yerde malı mülkü yağmalanıyor.
KAVAK 214: Tuttuğunu koparan
milletvekili, bu kavak cinsinin ününü duyuyor. Devlet kurumlarından yardım
istiyor. Nasıl olur, nasıl yapılır, bir el etsinler diye. Kurumlar arası koşturmaktan yıllar
geçiyor. En sonunda bir yetkiliyi yasak aşk anında basınca yıllardır süren
talebi, şıp diye yerine getiriliyor.
EMECİK’İN MUHTARI: İki genç, arı
kovanından bal çalıyor. Emecik muhtarı Zeybek Memet, bunları yakalıyor.
Tam cezalarını verecekken muhtarın düşmanı geliyor. Muhtarı öldürüyor. Aradan
yıllar geçince kim haklıydı, kim haksızdı unutuluyor. Zeybek Memet, kimisince
yiğit, kimisince mikrobun teki olarak anılıyor.
KIZ MEMET: Hiçbir işte tutunamayan
Memet, sinema işletmeye başlıyor. Mahallenin ilk ve tek sineması olunca işler
tıkırında gidiyor. Sonra mahalleye başka sinemalar açılıyor.
DURGADIN: Kızı kaçırılıyor Durgadın’ın.
İçi parçalanıyor. Kaçıranı gidip vursalar, tüfekleri yok. Hoş, vursalar ne
olacak. Birkaç koyuna anlaşıyorlar kızını kaçıranlarla.
ADEM: Çay bahçesi işleten Adem, adamına
göre davranmasını biliyor. Ondan daha yaşlı garson Naci, çekemiyor patronunu ve
yediremiyor kendisine garsonluğu ama
ekmek parası işte ne yapacaksın.
DOMUZCULAR: Yabancı arkadaşları
Haldun Bey’e ziyarete geliyor. Domuz avlıyorlar. Turistler yemiyor dımuzu, Haldun
Bey yiyor merak edip. Bütün kasabanın diline düşüyor sonra. Uzakta kesiyor
gerçi domuzu ama küçük yer, duyuluyor.
KIZLANLI HALİL’İN FİDANLARI: Halil’in
fidanlara zarar verilince, Halil ve arkadaşları bu işi yaptığından
şüphelendikleri Süleyman’ı yakalıyorlar. Korkunç bir ceza veriyorlar. Ama
verdikleri ceza tam anlatılmıyor hikayede. Fakat tahmin etmek zor değil.
...Bağladı Süleyman’ın ellerini, sıktı
iyice. Güldü Halil: “Heç isteğim yok! Siz buyurun…” dedi.
“Pekey” dedi Arif. “Demediler deme
sonradan”
“Demem”
“Hadin bakalım, önce siz…
Biz de birez dolaşalım. Belini melini yoklan, bıçağı varsa alın. Dabanca mabanca. Ayaklarını da bağlan dürzünün. Yani heç acıman, eyi verin
dersini.”
“Durun” dedi Halil birden. Elini
kuşağına attı. Bir kutu çıkardı. “Şu gramperi alın.”
Arif de Selim de güldüler.
“Biter deyi korkman, sürün bolcana.
Bi kutu daha var."
“Abooouuvv aboouuvvv” diye
inliyordu Süleyman.
“Heç inleme” dedi Hakkı. “Onu önce
düşünecektin.”
“Böyle dürzülerin ilacı budur. Çok
sınadım şimdiye kadar. Bunu yaptık mı kuzu olurlar. Dahi bi de elini öperler
üstelik…Bazı vatandaşlar, ho ho hop silaha filan sarılırlar. Ondan keri uğraş
mahkemelerde, mapusanelerde. Halbuysam ne nüzümü var? Bu yol en iyisidir.
“Senin isteğin yok mu Arif Abi”
“Olmaz olur mu, varıyom” dedi Arif.
Halil, “Arif” dedi, “Şunu al
bubam!” Öteki kremi uzattı.
Arif almadı. “Koy yerine dursun.
Bana hacat değil. Yani ben onsuz da yaparım.”
Sonra suya giriyorlar, abdest
alıyorlar falan. İntikam yöntemlerini anlamışsınızdır.
PALAZ: Çocukcağızın tek isteği
palaz (kuş) yakalamak. Bir abi var, gel diyor, işime yardım et, sana palaz
vereyim. Çocukcağız, kan ter içinde yardım ediyor. Tam palazı alacağım diye
sevinirken, dalgaya alınıyor. O sinirle de gidiyor adamın evini yakıyor.
Tüm hikayeyi de mahkemede anlatıyor.
ŞIHLIGÖZ YOLUNDA: Cıbıl cıbıl
yazlık kıyafetle yola çıkmış öğretmen Ziya. Ama kar bastırıyor, yolda
ölüveriyor. Kurtlar kuşlar cesedini tanınmayacak hale getiriyor da üstünden
çıkan kalem ve tebeşirlerden anlıyorlar o olduğunu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder