30 Haziran 2021 Çarşamba

ORLANDO

 


ORLANDO

Virginia Woolf

1928

Çeviren: İlknur Özdemir

Kırmızı Kedi Yayınevi

İkinci Basım - Mayıs 2015

257 sayfa


Erkek olarak başladığı hayatına birkaç yüzyıl sonra kadın olarak devam eden Orlando'nun  biyografisi ama mizahî. Kitabın arka kapağında yazdığı gibi  "sahte biyografi"

Biraz biyografi yazarlarına dokundurma var. Ele aldıkları insanı şekilden şekle sokma, onu ilgi çekici bir tip haline getirme gücü olan biyografi yazarlarıyla eğleniyor gibi. Ama daha çok yazarın kendisi eğlenmiş. Sık sık araya girip varlığını hatırlatıyor. Hikayeyi okurken birden "Ce-e!" diye çıkıyor ortaya.


Erkek Orlando

Orlando genç bir soylu oğlan. Kraliçe, Orlando'yu görüp beğeniyor. Onu yanına alıyor haznedar ve vekilharç olarak. 

Kraliçe bir gün Orlando’yu başka bir kızla görünce çok sinirleniyor. Yazar da o dönemin ahlak anlayışının farklılığını anlatıyor.  Elizabeth dönemiydi, her şey farklıydı, diye. “Yağmur ya bardaktan boşalırcasına yağar ya da hiç yağmazdı. Güneş ya pırıl pırıl parlardı ya da ortalık karanlık olurdu.”sf.26

Moskovalı Kazak bir prensese aşık oluyor. Adı Saşa. Fransızca anlaşıyorlar, gülüyorlar, eğleniyorlar. Kız İngilizlerle dalga geçiyor ama Orlando gülüp geçiyor.

Gelgelelim Orlando nişanlı. Fakat nişanlısıyla ilgilenmiyor. Aklı Saşa'da.

Saşa'nın aklı ise çok da Orlando'da değil. Orlando bir gün, Saşa’yı bir denizcinin kucağında görüyor. Ama Saşa onu yanlış anladığına ikna ediyor. 

Kaçmaya karar veriyorlar. Orlando bekliyor ama Saşa onu ekiyor. 

Orlando bu uygunsuz ilişkisi ve tavırları yüzünden saraydan kovuluyor. 

Bir uykuya dalıyor Orlando. Bir hafta uyanmıyor. Uyandığında ise bu olanları unutmuş gibi davranıyor. Eternal sunshine of the spotless mind oluyor.

Evinde hizmetçileriyle yalnız yaşıyor. Şiire merak sarıyor. Bir şairi evine misafir ediyor. Şair onu daha doğrusu soyluları hicveden eserler yazıyor.

Evinde eğlenceler düzenliyor Orlando. Arşidüşes Harriet Griselda Orlando’yu ölen kız kardeşine benzetip onunla tanışmak istiyor. Orlando ondan etkileniyor ama aşktan kaçıyor. 

Orlando İstanbul’a büyükelçi olarak görevlendirilmek istiyor. Biyografi yazarı burada araya girip Orlando'nun bu görevi çerçevesinde Kral Charles ile Türkler arasındaki görüşmelerde görev aldığını, ama arşiv yandığı için bunu kanıtlayan belgelere ulaşılamadığını söylüyor. Tüh! 

İstanbul tasvirini şöyle yapıyor yazar:

“Şurada Boğaz vardı; şurada da Galata Köprüsü; orada gözleri ya da burunları olmayan, dilenen yeşil türbanlı hacılar; şurada sakatatları yiyen sokak köpekleri; şurada çarşaflı kadınlar; şurada sayısız eşek; şurada da ellerinde uzun sırıklarla at sırtında giden adamlar. Çok geçmeden kırbaçların şaklaması, gong sesleri, ezanlar, katırların kamçılanması, pirinç çemberli tekerleklerin takırtısı bütün şehri harekete geçirir, mayalanan ekmeklerden ve tütsülersen ve baharatlardan gelen ve tiz sesli, rengarenk barbar halkın soluğuymuş gibi görünen ekşi kokular tepelerdeki Pera’ya kadar bile yükselirdi.” Sf.97 

Bu arada dip not, Virginia Woolf iki kez Türkiye'ye gelmiş. 

Orlando burada görevini layıkıyla yapıyor. Ama kimseyle bir yakınlık kurmuyor. Ramazan ayının son gününde büyük bir eğlence düzenliyor. Sonraki günlerde padişaha karşı isyan çıkıyor ve yabancılar da zarar görüyor. Orlando bu sırada uyuyor. Kimse uyandıramıyor. Bir gün Saffet, İffet, Terbiyeli adlı üç kadın onun yatağının etrafını sarıyor, Şekspiryen tiratlar atıp gidiyorlar. Ardından Orlando uyanıyor. A-aaa, kadın olmuş.


Kadın Orlando

Orlando, İstanbul’u terk ediyor. Bursa’ya ulaşıyor eşek sırtında ve bir çingenenin eşliğinde. Çingenelerin arasında yaşamaya başlıyor ama bir süre sonra görüş ayrılıkları oluyor. Orlando 365 odalı eski malikanesinden ve 4-5 yüzyıllık aile geçmişinden övünürken bu durum çingeneler için övünç değil utanç kaynağı. Çünkü onların binlerce yıllık geçmişi var.

Orlando İngiltere’ye dönmeye karar veriyor. İngiltere’ye giden gemideyken kadınlığının farkına varıyor. Çingenelerin arasındayken şalvar giydiğinden fark etmemiş. Kendisine kadın kıyafetleri alıyor. Şimdi namusunu korumayı düşünmeli. Çünkü “Normal koşullarda yalnız ve güzel bir genç kadın başka bir şey düşünmezdi;(…) namus kadının mücevheridir, merkezidir, onu korumak için deli olur.” Sf.122

Kıyafetlerin rahatsızlığı yüzünden bu kıyafetlerle rahat yürüyemem, rahat yüzemem diye yakınıyor. 

Giysilerin önemini keşfediyor. 

“Onlar kalplerimizi, beyinlerimizi, dillerimizi istedikleri gibi şekillendirirler."

"Erkeğin eli kılıcını kavramak üzere hazırdır, kadınsa elini saten kumaşın omuzundan kaymasını önlemek için kullanacaktır. Erkek dünyaya, sanki kendi kullanımı için ve kendi zevkine uygun biçimlenmiş gibi gözlerini kaçırmadan bakar. Kadınsa yan yan bakar, bakışları anlaşılmazdır, hatta kuşku doludur. İkisinin üzerinde aynı giysiler olsaydı, bakış açıları da aynı olabilirdi.” Sf.149

Ve aynı zamanda giysilerin yüzeyselliğini;

“Cinsler farklı olsalar da birbirine geçişlidirler. Her insan ruhunda bir cinsten öbürüne gidip gelir ve çoğunlukla sadece giysiler kadına ya da erkeğe benzetir kişiyi, oysa yüzeyin altındaki cinsiyet üstündekinin tam tersidir.”Sf.149


Burada bir parantez açıyorum, "The Danish Girl" filmi geldi aklıma. Orada da adam, ressam olan karısına poz vermek için kadın kıyafetleri giyiyor. Sonra bir şeyler açığa çıkıyor içinde. Sırf kadın kıyafeti giydi diye değil tabii, sadece içinde var olan bir şeyleri açığa çıkardı. Kapa parantez. 




Bir erkeğe muhtaç olduğunu düşünüyor Orlando.  "Bundan rahatsız mıyım?" diye soruyor kendisine. Bana pek rahatsızmış gibi gelmedi. 

Bir denizci ile tanışıyor. Saşa’yı gördüğü zamanki hisleri yaşıyor. Ancak bu defa kovalayan değil, kaçan. 

Genç bir erkekken "kadınlar uysal olmalı, iffetli, güzel kokulu ve süslü püslü olmalı” diye düşünürmüş. Ol bakalım. Giyinmek, süslenmek, saç baş makyaj saatler sürer diye yakınıyor. Ayrıca erkekken yapabildiği kılıç çekmek, geçit törenlerinde yürümek, ordunun başına geçmek, göğsünde madalyalar taşımak… gibi şeyler yerine şimdi sadece çay servisi yapmak, şeker alır mısınız diye sormak gibi şeyler yapabilecek olmasına üzülüyor.

*

İngiltere’de onu ölmüş sanıyorlar. Kadın olması ölmüş sayılmasını değiştirmiyor. 

Eski sevgilisi Harriet’i görüyor. O da erkek olmuş. Harry artık. Hahahahaha! Onunla bir süre takılıyor ama sonra ayrılıyorlar.

Zamanla kadın olarak varlığı kabul görüyor. Hatta evleniyor ve çocuğu da oluyor.

*

Orlando her iki cinsiyeti de deneyimlemiş biri olarak erkek olmayı ve kadın olmayı değerlendiriyor. Erkekken kadınlar hakkında ne kadar sert, anlayışsız düşündüğünü fark ediyor. Şu tespiti önemli: "Bir erkeği düşündüğü sürece, bir kadının düşünmesine kimse itiraz etmez."

*

Fantastik, eğlenceli bir roman. Biyografi tadı daha çok olsun diye fotoğraflar da var. Diyorlar ki bu fotoğrafların bir kısmı Virginia Woolf'un arkadaşı Vita Sackville-West'e aitmiş. Kitabın arka kapağında yazarın bu kitabı "yakın arkadaşı, karizmatik, biseksüel yazar Vita Sackville-West için yazdığı" belirtiliyor. 

*

Filmi de var. 

Bkz: Orlando 

Tilda Swinton oynuyor. İsabetli bir seçim bu rol için. 

Yalnız filmde kitaptaki gibi İstanbul, Bursa, Türkiye yok. "Doğu" diye geçiyor Orlando'nun büyükelçilik yaptığı yer. Arabik bir ortam, çöller, develer. 

Filmi bana sıkıcı geldi. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder