GODOT'YU BEKLERKEN
(En Attendant Godot)
Samuel Beckett
1949
Çeviren: Tuncay Birkan
Kabalcı Yayınları
1. Basım - 1990
57 Sayfa
Estragon ve Vladimir. İki sersefil adamcağız. Godot'yu bekliyorlar. Godot kimdir? Neden onu bekliyorlar? Bilemiyorum. Burada Godot metafor mu? Bir umut mu bekliyorlar? Bir yenilik mi bekliyorlar? Godot tüm bu beklentilerinin genel adı mı?
Godot gelmiyor ama habercisi geliyor. Daha da bekleyin, demek için. Bugün gelmeyecek ama yarın gelecek. Yarın olduğunda da aynı diyalog yaşanacak.
Onlar Godot'yu beklerken gele gele Pozzo ve tasma bağladığı adam Lucky geliyor. Onu başta Godot sanıp heyecanlanıyorlar. Pozzo buraların hakimi benim havasında, Lucky de kölelikten memnun gibi.
Estragon ve Vladimir nasıl ve ne zamandır arkadaşlar onu da bilemiyorum. Estragon sık sık bir şeyleri unutuyor, Vladimir ona hatırlatıyor.
Vladimir: Gidemeyiz.
Estragon: Niçin?
Vladimir: Yarın dönmek zorundayız.
Estragon: Niçin?
Vladimir: Godot'yu beklemek için.
(...)
Estragon: Ya onu ekersek?
Vladimir: Cezalandırır bizi.
*
Böylece Godot'nun metaforik olarak Tanrı olduğunu düşünüyorum. Ucunda cezalandırma korkusu varsa o iş Tanrı'ya çıkar. İnsanlar Tanrı'yı çoğunlukla cezalandırıcı buluyor. Bizim kültürümüzde de "Allah korkusu" diye insanda varlığı övülen şey de cezalandırılma korkusu.
Tanrının varlığından şüphe etmeyerek var oluşu anlamlandırmaya çalıştığınızda kapana kısılmışlık hissedebilirsiniz. Tanrının var olduğu sizin için sarsılmaz bir gerçekse hayatı ve yaşadıklarınızı anlamlandırmak zor olabilir. Çünkü başınıza niye kötü bir şey geliyor? Ya da başkalarının başına? Tanrı size bir şeyler öğretmek için neden size acı çektiriyor? Neden cezalandırıyor? Kaldı ki zaten Tanrılığın getirdiği bilgelikle aslında her davranışınızı da biliyorken. İşte bu açmazın adı Godot bence. Gitsen gidemiyorsun (Tanrı yoktur diyemiyorsun) kalsan huzursuzsun (Tamam var ama niye böyle yapıyor?)
Vladimir: Ee? Gidiyor muyuz?
Estragon: Evet hadi gidelim.
Hikayenin sonunda bu diyalog var. Tam bu ikisi adına sevinmiş, evet gidin, evet diye mutlu olmuştum ki
"Kımıldamazlar"
notuyla hikaye bitiyor.
Kımıldamayarak hayatta nereye varabilirsin ki? Her gün aynı şeyi yaşarsın işte. Ha, bundan rahatsız değilsen ne ala. Ama hem beklemekten rahatsızsın, hem kımıldamaya cesaretin yok, nasıl olacak?
*
Bu hikaye bana Tatar Çölü'nü anımsattı. O gidememe hali, tıkılı kalma, kapana kısılma hissi. Ve bunu yapan da dışarıdan bir güç değil. Godot'yu Beklerken'deki gibi. Dışarıdan biri zorlamıyor beklemeleri için. Kendi kendilerine yaşatıyorlar bu huzursuzluğu. Sen kendine cezalandırıcı davranırsan inandığın Tanrının da cezalandırıcı olması normal.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder