14 Aralık 2020 Pazartesi

KOLERA GÜNLERİNDE AŞK

 


KOLERA GÜNLERİNDE AŞK

(El Amor En Los Tiempos del Colera)

Gabriel Garcia Marquez

1985

Türkçesi: Şadan Karadeniz

Can Yayınları

333 sayfa

 

Ben bu kitapta bugünkü korona salgını gibi bir dönem var sanıyordum. İnsanlar evlerinde, karantina var, salgın hastalık nedeniyle herkes ölüyor, böyle bir ortamda yaşanan aşk sanıyordum. Yuooo değilmiş. Tee kitabın sonunda koleranın varlığı gündeme geliyor. Onun öncesinde hayat devam ediyor gayet.

*

Doktor Juvenal Urbino ve karısı Fermina Daza. Yetmişli yaşlardalar. Elli yıldır evliler. Bir oğulları ve bir kızları var, onlar da kendi yuvalarını kurmuşlar.

Birbirlerini seviyorlar, birbirlerini tanıyorlar ve birbirlerine alışmışlar, her şey yolunda gözüküyor.

Doktor Urbino, çok beklenmedik bir şekilde ölüyor. Evcil papağanının peşinden ağaca çıkıyor, kaçan papağanı yakalamak isterken ağaçtan düşüyor. Ölüyor.

Kitap da geçmiş ve bugün arasında yolculuk yaparak bize Doktor Urbino ve Fermina Daza’nın ilişkisini anlatıyor. Bugünlere nasıl gelmişler? Urbino bir ara aldatmış, Fermina ayrılmış, ama sonra yine devam etmişler. "Kocasının ona ödünç verdiği bir yaşamı yaşıyormuş" gibi hissediyor ama yine de devam ediyor. 

*

Fermina, evlenmeden önce Florentino Ariza varmış hayatında. 

Yıllar önce Florentino Ariza ve Fermina Daza bir gönül ilişkisi yaşamış. İki yıl kadar mektuplaşmışlar. Fermina’nın babası öğrenince kızını başka bir şehirdeki akrabasının yanına göndermiş. Çünkü baba bu ilişkiyi onaylamıyor, kızını daha iyilerine layık buluyor.

Fermina döndüğünde aklında hala Florentino var, fakat Florentino ile karşılaştığında birden onu sevmediğini fark ediyor. Aniden gelen bir aydınlanma ile reddediyor onu.

Florentino aşırı yıkılıyor ve dağılıyor. Bayağı götü başı dağıtıyor. Kendisini evlenmeyi umduğu kadına saklıyordu. Hem ahlaken doğrusunun bu olduğunu düşünüyordu hem de gözü gerçekten başka kimseyi görmüyordu. Ancak sonra hayatı boyunca yüzlerce kadınla birlikte oluyor.

Fermina da şehre yeni gelen ve herkesin saygı duyduğu genç doktor Urbino ile.

Urbino, Fermina’yı görür görmez beğeniyor. Fermina da onu. Fermina’nın babası da onaylıyor bu birlikteliği. Hatta doktor damadı olsun diye özel olarak uğraşmaya da hazır ama onun uğraşmasına gerek kalmadan gençler birbirini beğeniyor, evleniyorlar.

Florentino her ne kadar sürekli başka başka kadınlarla birlikte olsa da Fermina’yı aklından hiç çıkarmıyor ve bir gün onunla birlikte olacağının hayalini kuruyor. O gün için kendisini maddi olarak hazırlıyor. Başarıyor da.

Hikayenin sonuna geleyim;

Doktor ölünce Florentino’ya gün doğuyor. Fermina’nın yanına gidiyor hemen. Peşi sıra her gün mektup, yüzlerce mektup. Fermina başta istemese de zamanla ısınıyor Florentino’ya. Hatta beraber gemiye binip geziye çıkıyorlar. Gezide baş başa kalabilmek için Florentino gemide kolera salgını olduğu haberini yayıyor, diğer yolcular başka gemilere aktarılıyor. Kaptan, kaptanın sevgilisi, Florentino ve Fermina baş başa devam ediyorlar. Ne zamana kadar? Florentino Ariza’nın hep hayalini kurduğu gibi “Bütün bir yaşam boyu.”

*

Şimdiiiiiii,

Aşk meşk bunlar güzel şeyler. Ancak hikayede çok tadımı kaçıran kısımlar var.

Öncelikle aşkın böyle saplantılı hali benim hoşuma gitmez, öyle yıllarca unutamamalar falan, hiç sağlıklı değil, ben bunu aşk diye de tanımlamam, saplantı düpedüz ama bana ne tabii.

Yalnız bu Florentino Ariza adi bir şerefsiz. Tecavüzcü.

“…hizmetçi kızlardan birine, evin merdiveninin arkasında, ayaküstü, giyimli, saldırmış, bir Filipin horozundan daha kısa bir sürede gebe bırakmıştı onu. Şerefine leke sürenin, onu bir kez bile öpmemiş olan pazarları buluştuğu bir sevgilisi olduğuna yemin etsin diye, dayalı döşeli bir ev armağan etmek zorunda kalmıştı ona; yaman şekerkamışı biçicileri olan kızın babasıyla dayıları da kızla evlenmeye zorlamışlardı oğlanı.” Sf.281

Bir vukuatı daha var.

Akrabalardan biri on dört yaşındaki kızlarını okul okusun diye Florentino’nun yanına gönderiyorlar. Kız yatılı okula gidecek, hafta sonları Florentino amcası (ya da dedesi) onunla ilgilenecek. Florentino puştu bu kızcağıza da tecavüz ediyor:

“…önce ayı kardeşin hatırı için şu ayakkabıları, sonra köpek kardeşin hatırı için şu gömleği, sonra tavşan kardeşin hatırı için şu çiçekli donu; şimdi de babacığının kutucuğuna kondurduğu bir öpücük…” sf.263

Puşt herif. Kız neye uğradığının farkında değil, normal sanıyor. Aşık oluyor bu puşta.

Kızcağız başta derslerinde çok iyiyken Florentino’nun Fermina ile birlikteliğinin ardından önce dersleri bozuluyor, sonra da intihar ediyor.

İğrenç bir adam.

Ve iğrençliğini sessiz, sünepe görüntüsü altında saklıyor. Bu görüntüsü ile kimse onun bir kadın avcısı, bir tecavüzcü olduğunu düşünmezmiş.

"Başarılarından hiç söz etmezler, gizlerini kimseye açmazlardı; öyle dalgın görünürlerdi ki, iktidarsız, soğuk, en çok da ürkek hanım evladına çıkardı adları; Florentino Ariza'nın durumunda olduğu gibi. Ama yanlış anlaşılmak hoşlarına giderdi; çünkü yanlış anlaşılmak korurdu onları." sf.162

Florentino'nun kendisi de tecavüze uğruyor. Gemide kendi halinde yürürken kamaradan bir kadın eli onu içeri çekiyor ve kadın Florentino'yu yatırıp üzerine atlıyor. Kadının yüzünü görmüyor. Kadın işini bitirince Florentino'yu dışarı atıyor. Florentino neye uğradığını şaşırıyor ve artık eskisi gibi kendisini sevdiği kadına saklama düşüncesinden vazgeçiyor.

Kitapta bir de tecavüz güzellemesi var. Bir kadın daha önce tecavüze uğramış, kadın hayatı boyunca kendisine tecavüz eden adamı aramış, hayır cezasını çekmesi için değil, bir daha tecavüz etsin diye.

“Çok gençken, yüzünü hiç görmediği güçlü, kuvvetli, becerikli bir adam, onu ansızın dalgakıranın üstüne yıkmış, paralarcasına soymuş, bir an çılgınca sevişmişti onunla. Taşların üstüne uzanmış, her yanı yara bere içinde, o adamın hep orada kalmasını, onun kolları arasında aşktan ölmeyi istemişti. Yüzünü görmemişti, sesini işitmemişti, ama binlerce erkek arasında, biçiminden, yapısından, sevişme tarzından onu tanıyacağından emindi. O zamandan beri, kendisini dinleyecek kimi bulursa, şöyle diyordu: ’Bir on beş ekim gecesi saat on birlerde, Escollera de los Agogados’ta oturan zavallı bir zenci sokak kızının ırzına geçen iriyarı bir adam hakkında bir şey biliyorsanız, söyleyin ona, gelip beni bulsun.” Sf.230

Bir erkek yazar elinden çıkma olduğu anlaşılan satırlar.

Yazarın “Benim Hüzünlü Orospularım” kitabında da benzer fanteziler var. Orada da doksan yaşında adam on dört yaşında kız çocuğuyla birlikte oluyordu. Yazarın diğer kitaplarında da muhtemelen benzer sapıklıkların olduğunu sanıyorum. Gabriel Garcia Marquez, bugün çıksa bu “saygın” üne kavuşamazdı sanırım. Çünkü artık tacizlerin taciz olduğu ve bunun da suç olduğu konusunda bir farkındalık var. İyi ki de var. 

*

Bu iğrençlikleri bir kenara koyup şirinliklerden bahsedeyim. Yabancı eserlerde Türkiye’den bahsedilince gelen minik bir gülümseme oluyor bende ne yalan söyleyeyim. Bu kitapta da bir Türk halısı ifadesi geçiyor, bir de Türkiye’de yetişen siyah güller. Karayipler’de geçen bir hikayede bunlardan bahsedilmesi cici geliyor bana. İhih :) 


*

Kitabın filmini de izledim.

Benim burada şöyle tecavüzcü, böyle pis iğrenç adam dememe sebep olan kısımlar filmde yok. Filmde daha sempatik bir adam olarak canlandırılmış Florentino. Javier Bardem'i oynatmışlar zaten, gel de bu adama pis iğrenç de.

Florentino'nun orta yaş ve yaşlılık dönemini Javier Bardem canlandırırken ilk gençlik dönemini başka bir oyuncu canlandırmış. Gençlikten yetişkinliğe geçişi de o yüzden evrim gibi olmuş, birden değişmiş. 

Yaşlılıkları ise bence komik. Gencecik insanlar yaşlı rolü yapıyorlar. Yüzler, ciltler cillop, sadece saçlar beyazlamış, bir de ağır aksak yürüyorlar, çünkü yaşlılık bunu gerektirir. 

Kitaba sadık kalınmış. Olay örgüsü büyük ölçüde aynı. 

Adettendir, kitabı mı daha iyi filmi mi karşılaştırması yapmak. Ben filmi daha sevimli buldum. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder