28 Mart 2020 Cumartesi

CEHENNEM


CEHENNEM

(Inferno)

Dan Brown

2013

İngilizce aslından çevirenler: Petek Demir - İpek Demir

Altın Kitaplar

507 Sayfa


Dünya nüfusu çok fazla, böyle giderse insanlık bitecek, en iyisi bir kısım insanlığı yok etmek diye düşünen bir bilim adamı var. Biyolog Bertrand Zobrist.

"Nüfus artışı stresi altında daha önce çalmayı aklından geçirmemiş olanlar, ailelerini doyurmak için hırsızlık yapacak. Daha önce öldürmeyi aklından geçirmemiş olanlar, çocuklarını beslemek için cinayet işleyecek." sf.114

Nüfus artışını azaltacak bir felaket yaşanmadığı müddetçe, insan ırkı tükenmek üzereymiş, türümüz bir yüzyıl daha yaşayamazmış.

Transhümanizm deniyormuş bu düşünceye.

Amacını gerçekleştirebilmek için salgın hastalık virüsü yapıp dünyaya salmayı planlıyor. Planını Dante'nin "İlahi Komedya" eserindeki "Cehennem" bölümünden esinlenerek kurguluyor.

İyi adamımız Prof. Robert Langdon da bunu engellemeye çalışıyor. Bu sırada da sanat tarihine boğuyor okuyucuyu. En azından beni. Ben boğuluyorum. 

Bu tip yazarlar bende "Bak ben neler biliyorum. Ama şimdi bunları dümdüz anlatsam, makale olarak yazsam, kimse okumaz, ben de böyle roman içinde yediriyorum." diyormuş hissi uyandırıyor.

Bunun bizdeki versiyonu Azra Kohen diye düşünüyorum. Onun da romanları "Bakın bakın, ben neler biliyorum." havası taşıyor. 

Bu konuda en samimisi Soner Yalçın. O "Bakın bakın ben neler biliyorum"u roman içinde kaktırmaya çalışmıyor. Bam bam bam yazıyor aşı bok, ilaçlar çükübik, dış mihraklara lanet olsun diye.

*

Dan Brown'un yıllar önce "Da Vinci Şifresi"ni okumuştum. (Hazır elim değmişken bir daha okusam mı acaba?) Orada da kurgunun içinde kaybolmuştum. Bunda da öyle. O kadar baş döndürücü geliyor ki bana, kaçma kovalamacanın sebebini, bir önceki adımı unutur hale geliyorum.

*

Robert Langdon sanat tarihi ve simgebilim profesörü. Gözünü bir gün hastanede açıyor. Hafızasını kaybetmiş. Önceki birkaç günde ne olduğunu, niye hastanede olduğunu hatırlamıyor.

Hastanede daha yeni yeni kendine gelmişken biri onun odasına gelip bir doktoru vuruyor. Diğer doktor Sienna Brooks, Langdon'u kolundan tutup kurtarıyor, kaçıyorlar.

Sienna'nın evinden Amerikan Konsolosluğunu arıyor Langdon. Ama adres olarak evi değil de evin yakınındaki oteli söylüyor. Bir bakıyorlar ki otele, hastaneye gelen suikastçı gelmiş. 

Birileri Langdon'un peşinde, onu anlıyorlar. Ama niye?

Eve de geliyor adamlar, ama Sienna ve Langdon kaçmayı başarıyorlar.

Hiç de sevmem böyle hikayeleri? Kim bilir ne karmaşık bir şey çıkacak? İyi adam bildiğin kötü çıkacak, kılık değiştirmeler olacak, asıl amaçların başka olduğu anlaşılacak falan... Offfff.

*

Langdon'ın ceketinde bir zamazingo çıkıyor. (Biyotüp) Langdon varlığından habersiz bunun. Zamazingodan Boticelli'nin Dante'nin Cehennem'inden esinlenerek yaptığı "La Mappa dell'Inferno" resmi çıkıyor.



Bu resimde harfler kazılıymış, bu harfleri takip edip müzeleri falan dolaşıyorlar...

Offf anlatırken sıkıldım. 

Komik geliyor bana böyle şeyler. Dan Brown'un bunu yazarken iştahlı iştahlı "O da aslında şunu şunun için yapmış. Amacı aslında şöyleymiş. Oradan şuraya gitmişler. Oradaki heykelin çükünün gösterdiği yönü takip etmişler. Oradaki resimdeki şeytanın tepesindeki işaret, bilmem ne kitabındaki bir şeyin simgesiymiş. O kitabı bulmaları lazımmış" diye kurduğunu hayal ediyorum.

*

Resim orijinalinin değiştirilmiş haliymiş. Bazı harfler eklenmiş resme. CATROVER

Bunun "cerco" ve "trova" "ara" ve "bul" anlamına geldiğini buluyorlar.

Langdon da rüyalarında sık sık bir kadının kendisine ara bul dediğini görüyordu.

Bu cümle Vecchio Sarayı'nda asılı Giorgio Vasari'nin "Battaglia di Marciano"sunda geçiyormuş.



Gidiyorlar saraya ve resme.

"Gerçek, yalnızca ölümün gözlerinden görülebilir"miş. 

Bu da İlahi Komedya'da geçiyormuş.

cerca trova kelimelerinin tam karşısında bir zamanlar Damien Hirst'ün "Tanrı Aşkına" adlı elmas kafatası sergileniyormuş.



Hop, Dante'nin kafatasına gitmek gerektiği sonucuna varıyorlar buradan. Ölüm maskesi. 1500'lerde bir insan öldükten sonra yüzünün alçısı alınarak yapılan bir maske.

Ama o da ne? Dante'nin ölüm maskesinin olması gereken yer boş. Çalınmış maske.

Müze görevlisiyle birlikte güvenlik kamerası görüntülerini izliyorlar.

Meğer bir gün önce Langdon ve arkadaşı Ignazio Bussoni maskeyi çalıp gitmiş. 

Ignazio kalp krizi geçirip ölmüş. Ölmeden önce sekreteri aracılığıyla Langdon'a not bırakmış:"Aradığın şey güvenli bir yerde gizli. Kapılar sana açık; ama acele etmelisin. Cennet Yirmi Beş."

İlahi Komedya'nın yirmi beşinci kantosuna işaret ediyor.

Orada Dante, şehirden kovulunca sadece vaftiz kurnasının başında cemaatten özür dilerse şehre alınacağı teklifine, "başımda defne yapraklarından taçla vaftiz kurnasına döneceğim" demiş.

Buradan istikamet vaftizhane.

Vaftiz kurnasında Dante'nin maskesini buluyorlar.

Maskenin iç yüzünde PPPPPPP yazıyor. 

Ne mana?

(Bu arada maske Bertrand Zobrist'e ait. O satın almış, müzede sergilenmesine izin vermiş. Maskeye o yazıyı da o yazmış olacak.)

P harfi peccatum'u temsil ediyormuş. Latince günah demekmiş. Yedi kez yazılması, Yedi Ölümcül Günah demekmiş. 

Bunları silince altından Arşimet Spirali şeklinde uzun bir yazı çıkmış.

"Sizler ki, akıllı ve mantıklı kişilersiniz... bu garip dizelerin örtüsü altında gizlenen... benzetmeyi anlayabilirsiniz..."


"Hain Venedik dükasını ara.

O ki atların başlarını kesti

Ve körlerin kemiklerini çıkarttı."

"Diz çök kutsal bilgeliğin yaldızlı mouseion'unda

ve kulağını yere daya,

dinle suyun şırıltısını."

"Orada, karanlığın içinde bekler khtonik canavar

kan kırmızısı sularına gömülmüştür lagünün

ki yansıtamaz yıldızları."

*

Atların olduğu San Marco Bazilikası'na gidiyorlar.




Bu atlar Haçlı Seferleri sırasında İstanbul'dan (Konstantinopolis) yağmalanarak getirilmiş. Gemiye sığsınlar diye başları kesilmiş. Bunu yapan dük Enrico Dandolo imiş. Hain diye anılırmış kendisi, çünkü Venediklileri Mısır'a gidiyorum ben diye kandırıp Konstantinapolis'e gitmiş.

Dandolo'nun mezarı da neredeymiş?

Ayasofya'da.

Şimdi rotaları İstanbul.

*

Ayasofya'da mezara kulağını dayayan Langdon, su sesini duyuyor. O su sesinden de Yerebatan Sarnıcı'na ulaşıyor. "Batık Saray"

Zobrist buraya bırakmış virüsü. 

Bizimkiler bulduğunda zaten bir haftadır yayılmış.

Saldığı virüs, kısırlık virüsüymüş. İnsanları hasta etmiyor, öldürmüyor, hastanelere koşmalarına sebep olmuyor. Bildiğimiz salgın hastalık virüslerinden bir tık daha iyiymiş yani.

Herkes şok.

Dünya Sağlık Örgütü bu konuyu değerlendirmek üzere yetkililerle toplantı yapmaya karar veriyor.

Orada bitiyor artık koşturma.

Huh!

Bütün tatava bunun için miydi?

Doğurmayıverelim, bu niye böyle büyük bir olay ki?

Zobrist'in düşüncesi manyakça. Nüfus hızla artıyor, yok olacağız. Buna çözümü: Ben yok edeyim yarısını. 

*

Sienna meğer Zobrist'in sevgilisiymiş. Zobrist planını gerçekleştirebilmek için Sienna dahil herkesten uzaklaşmış. Kendisini gizlemesi için Konsorsiyum adlı kuruluşla anlaşmış.

Sonra da öl(dürül)müş.

Sienna, Zobrist'in virüsünün nerede olduğunu öğrenmek için Langdon'a yanaşmış. Yeri öğrenince de Langdon'u yalnız bırakıp ondan ve herkesten önce gidip virüsü bulmaya çalışıyor. Çünkü başkasının, Dünya Sağlık Örgütü gibi ya da hükümetler gibi bir gücün eline geçerse, onlar bunu kötü niyetleri için kullanabilir. Şimdi olmasa bile başka bir gün. O yüzden Sienna, kendisi bulup yok etmek istiyor virüsü.

Langdon'a hafızasını kaybedici kimyasal veren Konsorsiyummuş. Konsorsiyum, Zobrist'in planını öğrenince Langdon'la işbirliği yapmaya karar vermiş. Başından vuruldu gibi gösterip hastaneye yatırmışlar. Uyanınca Konsorsiyum'a yardım etmesini sağlayacaklarmış.

Hastanedeki doktor da hiç ölmemiş. Ajan kuru sıkı ile vurmuş, doktor da onların adamıymış, vurulma numarası yapmış.

Bu kısımları çok da anladığımı söyleyemeyeceğim.

İpuçlarından yola çıkarak rotayı takip etme ve hedefe ulaşma sürecini anladım. Ama arka planda dönenleri çok da anlamadım.

*

Zobrist insan nüfusunu azaltmaya dair fikrini önce Dünya Sağlık Örgütü'nden Elizabeth Sinskey'e anlatmış. O ciddiye almamış.

Sinskey, Zobrist'in planını çözmek için Langdon'dan yardım istemiş.

Zobrist, kimse kendisini bulamasın diye Konsorsiyum ile anlaşmış.

Konsorsiyum yetkilisi Amir, Zobrist'in planını öğrenince ona yardım ettiğinden pişman olup planın gerçekleşmesin engellemeye çalışmış.

Bunun gibi bir şeyler galiba.

*

Kitapta diyor ki Dünya Sağlık Örgütü insanlara nüfus planlaması eğitimi veriyormuş, prezervatif dağıtıyormuş. Sonra dinci örgütler o insanlara gidip bunun günah olduğuna ikna ediyormuş.

O zaman  bu dinci örgütleri ortadan kaldırsan mesele çözülecek. Yani kısırlık yapıcı virüsle uğraşıncaya kadar dinci örgütleri yok edici bir işle uğraşsa, daha efektif olmaz mı?..

*


Kitabı okuduktan sonra filmini de izledim.

Film, Hollywood'dan beklenecek şekilde mutlu sonla bitiyor. Elizabeth ve Langdon virüsün yayılmasını engelliyorlar. Sienna ise ölüyor.

Ben kitabını okurken bile koşturmaca içinde kayboldum, başım döndü. Kitabını okumadan direkt filmi izleyenler nasıl hakim oldular acaba kurguya? Her adımda bir önceki adımı unutup ,buraya nasıl geldiler, sorusu oluyordu bende.

Ay bir de filmi izlerken İstanbul sahnelerinde heyecanlandım ne yalan söyleyeyim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder