NUR
Mustafa Kutlu
Dergah Yayınları
2. Baskı – Ocak 2014
207 sayfa
Ay ne baydı bu kitap
beni.
Cici minnoş aslında ama
bayık bir yandan.
*
Geçenlerde adliyede işim
öğleden sonraya kalınca öğle arasında kütüphanede takılmıştım. Yazarın “Bu Böyledir” ve “Nur” adlı kitapları yan yana duruyordu. İkisini de aldım. Bu Böyledir’den başladım, bitti. Nur’a da başlamıştım ama bitiremeden öğle arası
bitmişti.
Sonraki bir gidişimde bu
defa bitirmeye vaktim oldu.
*
Nur, iç sıkıntılarında boğulan güzel ve zengin bir kadın.
İç sıkıntıları esasen
sorularından kaynaklanıyor. Niye varız, niye yaratıldık, kader, din…vb varoluş sancıları.
Bunlara cevap bulabilmek
ve iç huzura kavuşabilmek için şeyh meyh arıyor.
Bu zaten benim tadımı
kaçıran bir şey. “Bir mürşid-i kamilin eteğine tutunma” tatavası. Bu tasavvuf
ehli mi denir, ne denir, kendi başlarına bir şeyi bulabileceklerine asla
ihtimal vermedikleri için sanırım, illa bir bilen, bir usta, bir “mürşid-i
kamil” ihtiyacı duyuyorlar anladığım kadarıyla.
Bir insana böyle muhtaç olmak
bana çok sefil gözüküyor.
Nur da böyle bir şeyh ve
tekke arayışında. Kitabın bir yerinde de tekkelerin kapatılmasına eleştiri var.
“Burada faal bir tekke
var mı, diye sormaya cesaret edemiyorum. Bunca yıl yasaklanmış, yer altında
varlığını sürdürmüş, koca bir gelenek.” Sf.172
Kapatılmaları çok iyi
olmuş, çok da güzel iyi olmuş.
İşin yukarıda anlattığım
sefilliğinin yanı sıra tehlikeli boyutu da var.
Kitapta Nur akıllı biri
gibi gözüküyor ama bir şeyh arayışında olup onun ağzına bakmaya hazır biri ne
kadar akıllı olabilirse.
Onun içinde bulunduğu
olumsuz ruh halini, kendi arzuları için kullanabilecek biri de çıkabilir.
*
Kitabı özet geçeyim;
Nur, Şeyh Vefa neslinden
olup olmadığını öğrenmek istiyor. Bunun için cami çıkışında bir adama soruyor.
Sorduğu adam Sinan.
Sinan, babasını çocuk
yaşta kaybetmiş, annesi ve üç kardeşi olan mimar bir genç.
Ağabeyi Cemil hapiste.
Yanında çalıştığı demirci ustası Salim Usta’yı vurmuşlar, Cemil de ustasını
vuranları vurmuş. Kimse ölmemiş, Cemil hapse girmiş.
Kız kardeşi Çiçek. Böbrek
hastası. Çiçek’in sevgilisi Cüneyt. Ciciş bir çift.
Erkek kardeşi Çetin.
Futbola meraklı, mahallenin topçusu.
*
Nur, Seçkin Holding’in
sahibi İskender Seçkin’in kızı.
İskender’in hayatını da
okuyoruz.
Raci Bey tuhafiyeci.
İşleri büyütmüş, zengin olmuş.
Zengin bir tüccar olan
Mehmet Ali Türkyılmaz’ın kızı Zümrüt ile evlenmiş.
Kızları Dilber doğmuş.
Dilber şımarık bir kız.
Modacılık yapıyor.
*
İskender öksüz yetim bir
çocuk. İstanbul Hukuk’u kazanınca köylüsü Raci Bey’i görmesini tavsiye
ediyorlar. Raci Bey gerçekten yardımcı oluyor İskender’e. İskender de bu
yardımlara layık davranıyor.
Ve Dilber ile evleniyor.
Pek gerçek bir evlilik
sayılmaz. Aralarında aşk yok. Sadece saygı var. Dilber kendi hayatını yaşıyor,
İskender de.
Çocukları oluyor, Nur.
O dönemde Dilber’in anne
babası ölünce Dilber depresyona giriyor, yurt dışına gidiyor, Nur’la
ilgilenmiyor.
Nur’u İskender’in annesi
büyütüyor.
Kitap kurdu olarak
büyüyen Nur kıyamet, ahiret, din sorgusuna başlıyor.
*
Nur, Sinan’a da bu
sorularını soruyor.
Ama Sinan ayetlerden
ezbere cevaplar veriyor, “Hikmetinden sual olunmaz” diyor, bir hayrı dokunmuyor
Nur’a. “İslam teslim olmaktır. Fazla eşeleme” diyor.
Böyle soruları olan bir
insana verilebilecek en sinir bozucu cevaplar.
İrade hakkında:
“Allah, bir şeyi irade
etti mi ol der, o da hemen oluverir. Allah kullarını dilerse hidayete erdirir,
dilerse delalete sürükler; Allah dilemedikçe insanlar dileyemez; kullarından
dilediğine azap eder, dilediğini affeder.”
Bu konuda verilen tipik
bir cevap.
Peki Allah neden kimi
kullarını hidayete erdiyor, kimisini delalete sürüklüyor? Neden kimisine azap
ediyor, neden kimisini affediyor? Neden?
Çünkü hikmetinden sual
olunmaz.
Hep bir gizem.
Bence bu ayeti ve
benzerlerini söyleyen insanlar da buna inanmıyor. Çünkü eğer buna gerçekten
inanıyorsan yeryüzündeki hiçbir insana kızamazsın. Çünkü senin inancına göre bu
insan belli ki Allah’ın azabına uğramış. Neden ona kızıyorsun? Müslüman
olduğunu ifade eden bazı insanların ateist olduğunu söyleyen insanlara hıncı
mesela? Bu hıncın da olmaması lazım inanan bir insanda. Zira bu inanca göre
belli ki ateist kişi Allah’ın hidayete erdirmediği bir kişi. Allah öyle
dilemiş, sen niye kızıyorsun ona?
Bu inanca göre kimse
kendi isteğiyle bir şey olamaz. Her şey Allah’ın dilemesiyle oluyorsa kimsenin
herhangi bir kişiye ya da olaya asla öfkelenmemesi, kızmaması gerekir. Öyle değil mi?
Demek ki ezbere
söylenilen bu cevaplara, söyleyenler de inanmıyor.
*
Ruh hakkında:
“Sana ruh hakkında
sorarlar. De ki:’Ruh Rabbimin emrindedir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.”
Az bilgine tamah et ve
gerçekten eşeleme deniyor.
Ondan sonra Müslümanların
çok olduğu ülkeler niye gelişemiyor? Niye acaba? Sordurmuyorsun,
araştırtmıyorsun, soranı başından savıyorsun.
*
Ben Nur’u bir parça
anlıyorum.
Nur’un açmazı Allah
inancı.
Allah var, ol der olur
inancı ile sorgulamak/eleştirmek bir arada yürümüyor. Sorularına bu yüzden
cevap bulamıyor. Allah inancı bir duvar çekiyor düşüncelerine. O duvarı
aşamadığı için sorularının arasında çırpınıyor.
*
İskender işinde gücünde
bir adam. Başka bir şeyi düşünmüyor.
Bir gün hasta oluyor,
hastaneye yatıyor.
Nur, Sinan’ı çağırıyor
babasının başında dua okusun diye.
Sinan dua okuyor ve
İskender Bey iyileşiyor.
Lütfen ama…
İskender Bey iyileştikten
sonra kendini dine veriyor. İşten elini eteğini çekiyor, hacca gidiyor,
yardımlar yapıyor.
Nur ise sık sık
ortalardan kayboluyor. Şehir şehir, diyar diyar mürşid-i kamilini arıyor çünkü.
Bir tane buluyor. Küçük
bir köyde küçük bir evde yaşıyor.
Sonra İstanbul’a geri
dönüyor.
Sinan’ın kardeşi Çiçek’e
böbreğini veriyor. Ardından hastanede ölüyor Nur.
Göğsünden ışık çıkmış.
Sinan öyle diyor. “Nur, Nur olmuştur.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder