16 Ocak 2020 Perşembe

NUR



NUR

Mustafa Kutlu

Dergah Yayınları

2. Baskı – Ocak 2014

207 sayfa



Ay ne baydı bu kitap beni.

Cici minnoş aslında ama bayık bir yandan.

*

Geçenlerde adliyede işim öğleden sonraya kalınca öğle arasında kütüphanede takılmıştım. Yazarın “Bu Böyledir” ve “Nur” adlı kitapları yan yana duruyordu. İkisini de aldım. Bu Böyledir’den başladım, bitti. Nur’a da başlamıştım ama bitiremeden öğle arası bitmişti.

Sonraki bir gidişimde bu defa bitirmeye vaktim oldu.

*

Nur, iç sıkıntılarında boğulan güzel ve zengin bir kadın.

İç sıkıntıları esasen sorularından kaynaklanıyor. Niye varız, niye yaratıldık, kader, din…vb varoluş sancıları.

Bunlara cevap bulabilmek ve iç huzura kavuşabilmek için şeyh meyh arıyor.

Bu zaten benim tadımı kaçıran bir şey. “Bir mürşid-i kamilin eteğine tutunma” tatavası. Bu tasavvuf ehli mi denir, ne denir, kendi başlarına bir şeyi bulabileceklerine asla ihtimal vermedikleri için sanırım, illa bir bilen, bir usta, bir “mürşid-i kamil” ihtiyacı duyuyorlar anladığım kadarıyla.

Bir insana böyle muhtaç olmak bana çok sefil gözüküyor.

Nur da böyle bir şeyh ve tekke arayışında. Kitabın bir yerinde de tekkelerin kapatılmasına eleştiri var.

“Burada faal bir tekke var mı, diye sormaya cesaret edemiyorum. Bunca yıl yasaklanmış, yer altında varlığını sürdürmüş, koca bir gelenek.” Sf.172

Kapatılmaları çok iyi olmuş, çok da güzel iyi olmuş.

İşin yukarıda anlattığım sefilliğinin yanı sıra tehlikeli boyutu da var.

Kitapta Nur akıllı biri gibi gözüküyor ama bir şeyh arayışında olup onun ağzına bakmaya hazır biri ne kadar akıllı olabilirse.

Onun içinde bulunduğu olumsuz ruh halini, kendi arzuları için kullanabilecek biri de çıkabilir.

*

Kitabı özet geçeyim;

Nur, Şeyh Vefa neslinden olup olmadığını öğrenmek istiyor. Bunun için cami çıkışında bir adama soruyor. Sorduğu adam Sinan.

Sinan, babasını çocuk yaşta kaybetmiş, annesi ve üç kardeşi olan mimar bir genç.

Ağabeyi Cemil hapiste. Yanında çalıştığı demirci ustası Salim Usta’yı vurmuşlar, Cemil de ustasını vuranları vurmuş. Kimse ölmemiş, Cemil hapse girmiş.

Kız kardeşi Çiçek. Böbrek hastası. Çiçek’in sevgilisi Cüneyt. Ciciş bir çift.

Erkek kardeşi Çetin. Futbola meraklı, mahallenin topçusu.

*

Nur, Seçkin Holding’in sahibi İskender Seçkin’in kızı.

İskender’in hayatını da okuyoruz.

Raci Bey tuhafiyeci. İşleri büyütmüş, zengin olmuş.

Zengin bir tüccar olan Mehmet Ali Türkyılmaz’ın kızı Zümrüt ile evlenmiş.

Kızları Dilber doğmuş.

Dilber şımarık bir kız. Modacılık yapıyor.

*

İskender öksüz yetim bir çocuk. İstanbul Hukuk’u kazanınca köylüsü Raci Bey’i görmesini tavsiye ediyorlar. Raci Bey gerçekten yardımcı oluyor İskender’e. İskender de bu yardımlara layık davranıyor.

Ve Dilber ile evleniyor.

Pek gerçek bir evlilik sayılmaz. Aralarında aşk yok. Sadece saygı var. Dilber kendi hayatını yaşıyor, İskender de.

Çocukları oluyor, Nur.

O dönemde Dilber’in anne babası ölünce Dilber depresyona giriyor, yurt dışına gidiyor, Nur’la ilgilenmiyor.

Nur’u İskender’in annesi büyütüyor.

Kitap kurdu olarak büyüyen Nur kıyamet, ahiret, din sorgusuna başlıyor.

*

Nur, Sinan’a da bu sorularını soruyor.

Ama Sinan ayetlerden ezbere cevaplar veriyor, “Hikmetinden sual olunmaz” diyor, bir hayrı dokunmuyor Nur’a. “İslam teslim olmaktır. Fazla eşeleme” diyor.

Böyle soruları olan bir insana verilebilecek en sinir bozucu cevaplar.


İrade hakkında:

“Allah, bir şeyi irade etti mi ol der, o da hemen oluverir. Allah kullarını dilerse hidayete erdirir, dilerse delalete sürükler; Allah dilemedikçe insanlar dileyemez; kullarından dilediğine azap eder, dilediğini affeder.”

Bu konuda verilen tipik bir cevap.

Peki Allah neden kimi kullarını hidayete erdiyor, kimisini delalete sürüklüyor? Neden kimisine azap ediyor, neden kimisini affediyor? Neden?

Çünkü hikmetinden sual olunmaz.

Hep bir gizem.

Bence bu ayeti ve benzerlerini söyleyen insanlar da buna inanmıyor. Çünkü eğer buna gerçekten inanıyorsan yeryüzündeki hiçbir insana kızamazsın. Çünkü senin inancına göre bu insan belli ki Allah’ın azabına uğramış. Neden ona kızıyorsun? Müslüman olduğunu ifade eden bazı insanların ateist olduğunu söyleyen insanlara hıncı mesela? Bu hıncın da olmaması lazım inanan bir insanda. Zira bu inanca göre belli ki ateist kişi Allah’ın hidayete erdirmediği bir kişi. Allah öyle dilemiş, sen niye kızıyorsun ona?

Bu inanca göre kimse kendi isteğiyle bir şey olamaz. Her şey Allah’ın dilemesiyle oluyorsa kimsenin herhangi bir kişiye ya da olaya asla öfkelenmemesi, kızmaması gerekir. Öyle değil mi?

Demek ki ezbere söylenilen bu cevaplara, söyleyenler de inanmıyor.

*

Ruh hakkında:

“Sana ruh hakkında sorarlar. De ki:’Ruh Rabbimin emrindedir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.”

Az bilgine tamah et ve gerçekten eşeleme deniyor.

Ondan sonra Müslümanların çok olduğu ülkeler niye gelişemiyor? Niye acaba? Sordurmuyorsun, araştırtmıyorsun, soranı başından savıyorsun.

*

Ben Nur’u bir parça anlıyorum.

Nur’un açmazı Allah inancı.

Allah var, ol der olur inancı ile sorgulamak/eleştirmek bir arada yürümüyor. Sorularına bu yüzden cevap bulamıyor. Allah inancı bir duvar çekiyor düşüncelerine. O duvarı aşamadığı için sorularının arasında çırpınıyor.

*

İskender işinde gücünde bir adam. Başka bir şeyi düşünmüyor.

Bir gün hasta oluyor, hastaneye yatıyor.

Nur, Sinan’ı çağırıyor babasının başında dua okusun diye.

Sinan dua okuyor ve İskender Bey iyileşiyor.

Lütfen ama…

İskender Bey iyileştikten sonra kendini dine veriyor. İşten elini eteğini çekiyor, hacca gidiyor, yardımlar yapıyor.

Nur ise sık sık ortalardan kayboluyor. Şehir şehir, diyar diyar mürşid-i kamilini arıyor çünkü.

Bir tane buluyor. Küçük bir köyde küçük bir evde yaşıyor. 

Sonra İstanbul’a geri dönüyor.

Sinan’ın kardeşi Çiçek’e böbreğini veriyor. Ardından hastanede ölüyor Nur.

Göğsünden ışık çıkmış. Sinan öyle diyor. “Nur, Nur olmuştur.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder