17 Eylül 2019 Salı

ARAMIZDAKİ EN KISA MESAFE



ARAMIZDAKİ EN KISA MESAFE

Barış Bıçakçı

2003

İletişim Yayınları

2. Baskı – 2009

46 sayfa


Ayyyyy, yumuş yumuş oldum bu kitabı okuduktan sonra.

Biraz buruk bir yandan.

*

Bir çocuğun gözünden okumak beni biraz şey yapıyor. Şey işte ne bileyim. Şefkatli, merhametli, oyyy yavrum kıyamamlı…

*

Bir ağabeyi var çocuğun. Bir de kardeşi oluyor.

Bir kuşu var.

Kuş bir gün kaçıyor.

Çocukluğunda kuş alıp da kaçırmak, çok tipik.

Bunun gibi tipik çocukluk anıları yer alıyor kitapta.

Geçim sıkıntısı mesela.

Çocuk haliyle dışarıda bir şeyler satmaya çalışıp da satamamak.

Boza satmaya çalışmışlar. Annesi evde boza yapmış, çocuklar gece dışarıda satacaklarmış. Tutmamış.

*

Pul biriktirmek.

Ben pul biriktirmedim. Benim çocukluğumda pul değil de peçete koleksiyonu revaçtaydı.

Yazarın anlattığı çocuklukta çeşit çeşit pullar varmış. Kendilerince sınıflandırıp saklıyorlarmış.

*

Tiyatro oyununda rol almış çocukken. Aldığı rolün ne olduğundan pek emin değilmiş. Diğer oyuncular rollerini ciddiye alıp oynarlarken o ciddiye alamıyormuş. Sözünü söyleyip çıkıyor, diğer yetişkin oyuncuları gözlemliyormuş.

*

Köpekleri varmış bir tane. Sokakta başka bir köpeğin saldırısına uğramış. Ölmüş. Daha doğrusu köpeği uyutmak için veterinere götürmek durumunda kalmışlar.

*

Babasından çekinirmiş.

Babası çocuktan bir tamir tamirat işi için yardım istediğinde çocuk heyecandan ne yapacağını şaşırırmış. Yanlış alet getirir, yanlış iş yaparmış.

Bu bana da oluyordu. Babam benden pense istiyordu mesela, ben alet çantasından başka bir şey getiriyordum pense olduğunu sanıp, sonra da “Bu pense mi? Ben ne dedim, sen ne getirdin?” diyordu. Tatsız bir anı bu benim için.

*

Babaları yine tipik bir şekilde çocukları ile yakınen ilgilenmeyen, ev geçindirmekle ilgilenen, belki de bu nedenle çocuklarıyla ilgilenmeye fırsat bulamayan bir baba. Ama bana sorarsanız tipik babalar, çocukla ilgilenmenin ne demek olduğunu bilmiyor. Çocukken kendisi ile de ilgilenen bir baba olmadığı için, baba olduğunda kendisi de kendi babasından gördüğünü yapabiliyor ancak.

Az konuşan, çabuk öfkelenebilen bir baba.

Ailesine sert iken dışarıya daha yumuşak:

“Babam da başka pek çok insan gibi uzağındakilere ve yeni tanıştığı insanlara anlayışlı, iyi davranıyor, yakınlarından bunu esirgiyordu.”  Sf.39

Felsefe hocasıymış kitaptaki çocuğun babası. Yaşı ilerlediğinde artık çocuklarını dinler olmuş. Daha doğrusu dinlemeye çalışır olmuş. Anlamak için çaba gösteriyormuş.

“…son yıllarında anneme ve biz çocuklarına karşı davranışları da değişmiş, babam yumuşak ve sevecen biri olmuştu. Her şeyin en doğrusunu ve mükemmelini isteyen, bulamayınca öfkelenen hallerinden eser kalmamıştı.” Sf.39

Ama biraz geç olmuş artık. Çocuklar büyüdükten, kendi hayatlarını, kendi ailelerini kurduktan sonra gelen anne baba ilgisi çok da anlamlı olmuyor.

(Bu arada erkeklerin yaşları ilerleyince daha sevecen olmalarına dair deniyor ki azalan testosteron ve artan östrojen hormonu. Bkz: Erkek Beyni )

Babasının aile hakkındaki şöyle bir görüşü var: 

“Bir kadınla bir erkeğin heyecanlarının bir ürünü olarak ortaya çıkan ailenin sonunda aynı heyecanın yok olduğu yere dönüşmesi.” Sf.40

Bu çerçevede bazı şeyler düşünüp karalamış.

Sonra ölmüş. “Zihinsel bir acı” neticesinde öldüğünü düşünüyor artık büyümüş olan çocuğu.

*

Bir gün artık büyümüş olan üç kardeş, eski yaşadıkları yerlere gidiyorlar. Anıları canlanıyor.

Şöyle bitiyor kitap:

“Hiçbir şey göründüğü, hatta yaşandığı gibi değil! Her şey hatırlandığı gibi.” Sf.46


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder