HEP GENÇ KALACAĞIM
Sabahattin Ali
Hazırlayan: Sevengül Sönmez
Yapı Kredi Yayınları - 3. Baskı - Mart 2013
559 sayfa
1922-1948 yılları arasında Sabahattin Ali'nin yazdığı ve Sabahattin Ali'ye gönderilen mektuplardan oluşuyor kitap. Daha çok Sabahattin Ali'ye gönderilen.
Kartpostallar da var.
Önsözde yazdığı üzere;
"Öğrencilerinin gönderdiği mektuplardan Sabahattin Ali' nin çok iyi bir öğretmen olduğunu ve öğrencileri tarafından çok sevildiğini; dostlarının mektuplarından Sabahattin Ali'nin kişiliğinin kimi özelliklerini - özellikle de şakacılığını- iş mektuplarından ise ne denli titiz biri olduğunu, uğradığı haksızlıklar karşısında tepkisini hiç gizlemediğini öğrenmekteyiz." (sf. 8)
Mektuplar, yıllara göre tasnif edilmiş.
Her yıl için ayrılan bölümün başına da o yılın Sabahattin Ali'nin hayatında ve ülkenin gidişatında önemli olan olaylarına yer verilmiş.
1922
"Ailesi Edremit'te yaşayan Sabahattin Ali, Edremit İptidai Mektebi'ni bitirdikten sonra bu yılın sonbaharında Balıkesir Öğretmen Okulu'na başlamıştır." (sf. 9)
Bu yılda sadece bir mektup var. Dedesi (annesinin babası) Mülazım Mehmet Efendi'den.
Dedesi, torununa çalışmasını, öğretmen olmasını tavsiye ediyor.
1928
"Sabahattin Ali, açılan sınavı kazanarak Maarif Vekaleti tarafından Almanya'ya öğrenci olarak gönderildi."
"Latin alfebesinden oluşan yeni Türk alfabesi kabul edildi."
(sf. 13)
O yıl, hem eğitim alsınlar, hem dil öğrensinler, döndüklerinde de Türkiye'de o dilin öğretmenliğini yapsınlar diye sınavla seçilecek öğrencilerin yurtdışına gönderilmesine karar verilir. Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkelere. Bu kapsamda Sabahattin Ali de sınavı kazanır ve Almanya'ya gönderilir.
Bu yıldaki tek mektup Sabri Esat Siyavuşgil'den gelir. Ortak arkadaşlardan bahseder. İstanbul'dan havadisler verir. Sabahattin Ali'nin o yıl, "Viyolensel" adlı hikayesi yayınlanır. Ancak yayınlayan derginin daha sonra kapandığını yazar.
Bir de kimin gönderdiği bilinmeyen bir kartpostal vardır.
Bazı mektupların göndericisi belli değil.
1929
Bu yıl, mektup açısından hareketliliğin başladığı bir yıl olur.
Almanya'ya seyahat ederken tanıştığı Melahat Kemal ile pek çok mektuplaşması olur. Hatta aralarında aşk olduğunu düşünecektim ama Melahat Hanım'ın mektuplarında Sabahattin Ali'ye "kardeşim" diye hitap etmesi bu zannımı bitirdi.
Sabahattin Ali'ye "Sabah" diyen de var. Pertev Naili Boratav ve Sabri Esat Siyavuşgil'in "Sabahçığım" diye hitap ettikleri mektuplar var.
Bu yılda öğrencilik dönemi mektupları var. Goygoy ve yer yer felsefik düşünceler yer alıyor.
Özellikle -hatta sadece- Melahat Kemal ile. Diğerleri ile daha ziyade bayram kartları, kısa hal hatır sormalar.
İlerleyen yıllardaki mektuplarda iyice samimi bir dil kullandığını gördüğüm Pertev Naili Boratav, Sabahattin Ali'nin en yakın arkadaşlarından. "Sabahattin Ali 'Canım Biraderim' dediği Pertev Naili Boratav'la 1927'de tanışmıştır. İkisi arasındaki dostluk hiçbir zaman bozulmamış, aileleri arasında da sürmüştür." (sf. 32)
Bir diğer arkadaşı Mustafa Seyit Sutüven'dir. "Sabahattin Ali'nin Edremit'te geçen ilk gençliğinden yakın arkadaşı Mustafa Seyit. Ünlü şiiri 'Sutüven' nedneiyle bu soyadını almıştır." (sf. 33)
Dipnotlardan öğrendiğim kadarıyla "Sabahattin Ali'nin hayatında 'Abla' diye hitap ettiği Mehpara Taşduman'ın özel bir yeri vardır. Mehpare Taşduman'a yazdığı altmış sekiz sayfalık, Sabahattin Ali'nin çocukluk ve gençlik yıllarını anlatan en önemli belgedir." (sf. 43) Nerede bu belge? Getirin o belgeyi bana.
1930
Bu yıl, Almanya'dan dönen Sabahattin Ali, Aydın Ortaokulu'nda Almanca öğretmenliğine atandı.
Resimli Ay dergisinde "Bir Orman Hikayesi" adlı hikayesi yayınlandı. Bu dergide düzeltmen ve sekreter olarak çalışan Nazım Hikmet ile tanıştı.
1931
"Sabahattin Ali, ihbar sonucunda Aydın Ortaokulu'nda öğrenciler arasında yıkıcı propoganda yaptığı gerekçesiyle tutuklandı. Aydın Hapishanesi'nde üç ay tutuklu kaldıktan sonra aklandı. Konya Ortaokulu Almanca öğretmenliğine atandı." (sf. 65)
Tutuklanması nedeniyle üzüntülerini belirten mektuplar gönderiyor sevenleri.
Öğrencilerinin mektupları oluyor. Aydın Ortaokulu'ndan sonra Konya Ortaokulu'na atanınca, Aydın'daki öğrencileri, Sabahattin Ali'ye onu çok özledikleri yönünde mektuplar yazıyorlar. Mektuplarda diğer öğrencilerin durumunu, dersleri, yeni öğretmenlerini, okudukları kitapları... vb anlatıyorlar.
Bu yılın ilk mektubu "Mirliva Muzaffer"den gelmiş. Sabahattin Ali'nin annesi, kumandanlıktan yardım istemiş. Kumandanlık, anneye maaş vermenin mümkün olmadığını belirterek, durumu Sabahattin Ali'ye yazmış. Sabahattin Ali'nin, annesine yardım etmesini istemişler. Sabahattin Ali'nin ne yazdığını bilemiyoruz, onun mektupları yok buralarda ama Mirliva'nın cevabi mektubundan anlaşılan o ki, Sabahattin Ali, annesinin kumandanlıktan yardım istemesinden ve Mirliva'nın mektubundan rahatsız olmuş. Mirliva da cevabi mektubunda "Oğlum" diye hitap ederek, rahatsız olunacak bir durum olmadığını yazmış.
Bu yıl, Mustafa Seyit Sutüven, yazdığı mektupta Sabahattin Ali'nin annesinin neden olduğu meseleyi anlatmış. Annesi ve kızkardeşi Süheyla Conkman'ın (aile çevresinde "Süha" deniyormuş) parayı idare etme konusunda sıkıntıları olduğu anlaşılıyor bu mektupta.
Yine aynı mektupta "Sabahattin Ali'nin büyük bir aşkla bağlandığı Nahit Gelenbevi"nin adı geçiyor. (Halil Vedat Fıratlı ile evliliğinden Fırat soyadını almıştır.) (sf. 72) Mustafa Seyit Sutüven, Sabahattin Ali'ye Nahit'le arasının nasıl olduğunu soruyor.
Sabahattin Ali, Nihal Atsız ile de tanışık. Nihal Atsız'ın dergisi "Atsız Mecmua"da bazı şiir ve hikayeleri yayınlanıyor. Nihal Atsız ile sonradan araları fena açılıyor.
Resmi yazışmalar da yer alıyor kitapta.
Örneğin, Aydın Ortaokulu'ndan Konya Ortaokulu'na atanma yazısı. Gerçi bu esnada tutuklu. Bu tutukluluk durumu bildiriliyor Konya Ortaokulu'na.
Pertev Naili Boratav'ın 11.11.1931 tarihli okuması pek keyifli bir mektubu var burada.
"Sabahattin,
Adresini yazmamışsın. Fakat sen artık meşhur adam oldun. Mesela Almanya'dan yirmi sekizin aklına eser de şu Sabahattin'e bir mektup yazayım. Aşkı tazelensin dese ve adresini bilmediği için:
Herrn Sabahattin Ali / Türkei
yazsa mektubun seni bulacağına hiç şüphe etmem." (sf. 82)
Burada geçen "yirmisekiz" Sabahattin Ali'nin Almanya'da aşık olduğu kız. Kendi aralarında böyle isimlendirmişler kızı. Kız 28 yaşındaymış o sırada. Öyle ki, Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'yı bu kızdan esinlenerek yazdığı ve romanın adının da "Yirmi Sekiz" olarak tasarlandığı söyleniyor.
*
Dayısı Rifat Ali Ertüzün'ün karısı Müfide Ertüzün'den çok mektup alıyor. Dayısı genel olarak kendisine yardım eden insanlardan biri olmuş.
1932
"Kuyucaklı Yusuf, Yeni Anadolu gazetesinde tefrika edilmeye başlandı. Gazete sahibi Cemal Kutay telifini ödemeyince Sabahattin Ali tefrikayı yarım bıraktı. Bu tartışma sonucunda Cemal Kutay ve Emin Soysal bir akşam toplantısında okuduğu şiirle Atatürk'e hakaret ettiği gerekçesiyle Sabahattin Ali'yi ihbar etti. Sabahattin Ali tutuklandı ve Konya Hapishanesi'ne kondu." (sf.111)
Bu ve önceki yıldaki mektuplarda "Nesrin" adında birinin bahsi geçiyor. Mektuplarda kullanılan ifadeden Sabahattin Ali'nin bu kızdan hoşlandığı ama kızın pek yüz vermediği anlamı çıkıyor.
Yine mektuplardan anlaşıldığı kadarıyla Sabahattin Ali, Melahat Muhtar adında bir öğrencisine aşık olmuş Konya'da. Arkadaşları pek münasip görmemişler bu aşkı.
*
Sabahattin Ali, yazdığı hikayeleri arkadaşlarına da gönderiyor. Arkadaşları yeni yazdığı hikayeleri istiyor mektuplarda.
1933
"Sabahattin Ali, Konya Asliye Ceza Mahkemesi tarafından bir yıl hapse mahkum edildi. Temyiz için verdiği dilekçeye olumsuz yanıt verildi; cezası on dört aya çıkarıldı. Memuriyet kaydı silindi. Sinop Hapishanesi'ne gönderildi. Cumhuriyetin onuncu yılı dolayısıyla çıkarılan afla cezasının bitimine bir ay kala hapisten çıktı." (sf. 155)
Bu yıl mektup açısından epey bereketli bir yıl olmuş.
Öğrencilerinden gelen pek çok mektup var gene. Hapse girmesine üzüntülerini dile getiren mektuplar.
Ayşe Sıtkı İlhan'dan mektuplar var. Ayşe Sıtkı ile olan mektuplaşmaları "İki Gözüm Ayşe" adıyla ayrıca basılmış. Sabahattin Ali, Ayşe Sıtkı'yı severmiş.
Nihal Atsız'ın bir mektubu var "Oğlum Sabahattin" diye başlayan:
"Yine deliğe girmene canım sıkıldı. Sen deliğe girdin diye değil, yine bu budalaca işi tekrar etirdiğin için. Ben seni zeki bir insan tanırım. Budalaca hareketleri sana yakıştıramam. Hele senin gibi bir dahi namzedinin Nazım Hikmet gibi, falan gibi bir iki satılık herife inanıp da kendi memleketinin aleyhine neticeler verebilecek fikirlere iştirakini senin zekanla kabil-i telif bulmam" (sf. 224)
Aynı mektupta Nihal Atsız, "Sana hiçbir zaman benim gibi şoven nasyonalist, faşist militarist ol demem. Fakat artık çocukça hareketlerden de vazgeçmeni tavsiye edebilirim." (sf. 224)
*
Latin alfabesine 1928'de geçilmiş olmasına rağmen 1933'teki mektuplarda halen Arap alfabesi kullanılması dikkat çekici. Yani öyle söylendiği gibi bir gecede geçilmiş bir yenilik olmamış bu. Bu yıllardaki mektuplarda öğrencilerin Latin harfleriyle yazdığını görüyoruz. Demek ki yeni nesle yeni alfabe öğretiliyor, eski nesil de her ikisini birden biliyor ama tercihen eski bildiğini kullanıyor.
1934
"Sabahattin Ali'nin eski görüşlerini değiştirdiğini bildirmesi koşuluyla devlet görevine atanmasına karar verildi. Sabahattin Ali de bunun üzerine Atatürk'ü öven 'Benim Aşkım' adlı şiiri Varlık dergisinde yayımladı. Milli Eğitim Bakanlığı Neşriyat Müdürlüğü büro şefliğine ardından da Talim ve Terbiye Dairesi mümeyyizliğine atandı."
"Dağlar ve Rüzgar adlı şiir kitabı yayımlandı."
(sf. 235)
Bu yıl, Ayşe Sıtkı ile çok mektuplaşmışlar. Bu mektuplarda Ayşe Sıtkı, Sabahattin Ali'nin hikayeleri, şiirleri hakkında değerlendirmeler yapıyor.
Sabahattin Ali, Ayşe Sıtkı'ya aşık oluyor ama Ayşe Sıtkı oralı değil. Arkadaşça bakıyor ve bunu da net bir şekilde belirtiyor.
Atşe Sıtkı, mektuplardan anlaşıldığı kadarıyla çok akıllı, olgun, düzgün bir kız. Karakteri ve fikirleri ile aslında Kürk Mantolu Madonna'nın Maria Puder'ine benziyor. Maria Puder'in, Sabahattin Ali'nin Almanya'da tanıdığı bir kızdan esinlendiği söyleniyor ama bence Maria Puder, Ayşe Sıtkı'nın ta kendisi.
*
Mektup adresleri çok acayip.
"Adres: Muallim Ayşe
Bolu Oteli sahibi
Ziya Bey vasıtasıyla
Sirkeci"
Hem adresler müthiş kısa, hem de başkaları aracılığıyla mektup gönderme gibi bir şey varmış.
1935
"Sabahattin Ali, Hüseyin kızı Aliye ile evlendi. Milli Eğitim Bakanlığı Neşriyat Müdürlüğü kalembaşılığına getirildi ve ek görevle Ankara İkinci Ortaokulu'na Almanca öğretmenliğine verildi."
"Değirmen adlı öykü kitabı yayımlandı."
(sf. 281)
Sabahattin Ali'nin, Aliye Hanım'a yazdığı mektuplar "Canım Ali Ruhum Filiz" adıyla ayrıca kitaplaştırılmış.
Kitabın bu bölümüne kadar Sabahattin Ali'nin yazdığı bir tane mektup yoktu. Hep ona yazılanlar vardı. Burada artık Sabahattin Ali'nin yazdığı mektuplar da var.
Sabahattin Ali'nin Aliye Hanım'a yazdığı, evlenmeden önce aşk dolu, evlendikten sonra geçim sıkıntısı dolu mektupları "Canım Aliye Ruhum Filiz" de uzun uzun yazdım zaten.
Aliye Hanım'ın yazdığı mektuplar neden ortada yok, onu anlayamıyorum.
Bu yıl, Ayşe Sıtkı ile de mektuplaşmaya devam ediyorlar. Yani Sabahattin Ali bir yandan Aliye Hanım'a aşk sözcükleri ile mektuplar yazarken bir yandan da daha önce evlenme teklif edip net bir dille reddedildiği Ayşe Sıtkı'ya da mektuplar yazmış.
Ayşe Sıtkı, bu mektuplaşmalardan Aliye Hanım'ın rahatsız olabileceğini, mektuplaşmayı kesmelerinden gocunmayacağını yazmış bir mektubunda:
"Benimle evlense idin tanımadığın bir erkekle mektuplaşmama müsaade eder miydin? Nişanlın bayan için böyle bir şey düşünmemi neden pek garip buldun. Olur ya istemez... Benim nasıl tehlikesiz bir insan olduğumu nereden bilsin. Hem bilse bile kıskançlıkta öyle bir şey vardır ki mantık tanımaz." (sf. 309)
*
Remzi Kitaphanesi (bugünün Remzi Kitabevi) sahibi Remzi Bengi ile de mektuplaşmaları oluyor. Sabahattin Ali'nin yayınlanacak hikayeleri ile ilgili.
1936
"Sabahattin Ali, babasının adı Ali'yi soyadı olarak kullanmak istedi. Özel adların soyadı olamayacağı söylendiği için 'Alı' soyadını aldı ama bu soyadını hiç kullanmadı."
"Kuyucaklı Yusuf, Tan gazetesinde tefrika edilmeye başlandı."
"Esirler adlı oyunu Varlık dergisinde tefrika edildi."
"Kağnı adlı öykü kitabı yayımlandı."
(sf. 313)
Mektup açısından kısır bir yıl. Birkaç arkadaşından mektup var yalnızca.
1937
"Sabahattin Ali askere alındı. Saffet Arıkan'ın yardımıyla teğmen oldu. Kızı Filiz doğdu."
"Ses adlı öykü kitabı ve Kuyucaklı Yusuf yayımlandı."
(sf. 323)
Burada Sabahattin Ali'nin kardeşine, Aliye Hanım'a, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'e... vb yazdığı mektuplar var.
Nihal Atsız'ın yazdığı bir mektup var. Sabahattin Ali'nin "Esirler" adlı piyesinin konusunu Nihal Atsız vermiş. Ama sonra aralarındaki görüş ayrılıkları nedeniyle Nihal Atsız, Sabahattin Ali'yi piyesi tahrif etmekle suçlamış.
1938
"Sabahatin Ali teğmen olarak Eskişehir'e gönderildi. Askerlik görevi bitince Ankara Musiki Muallim Mektebi'ne atandı. Devlet Konservatuvarı'nda Carl Ebert'in çevirmeni, öğretmen ve dramaturg olarak çalışmaya başladı." (sf. 349)
Yaşar Nabi Nayır'ın gönderdiği bir mektuptan başka bu yıla ait mektup yok.
1939
"Sabahattin Ali İkinci Dünya Savaşı nedeniyle bir kez daha askere alındı. İstanbul'da Büyükdere'de ekmekçi kolunda görevlendirildi."
"İçimizdeki Şeytan, Ulus gazetesinde tefrika edildi."
(sf. 353)
Bu yıl Nazım Hikmet'in iki mektubu var.
Nazım Hikmet, bu mektuplarda bir kızın okul işiyle ilgili Sabahattin Ali'nin gösterdiği alakaya teşekkür ediyor. Bir torpil havası sezdim burada.
1940
"İçimizdeki Şeytan yayımlandı. Roman Türkçüler tarafından şiddetli eleştirilere maruz kaldı. Sabahattin Ali'ye yönelik yıpratıcı bir yayın süreci başladı."
"Kürk Mantolu Madonna, Hakikat gazetesinde tefrika edilmeye başlandı."
(sf. 359)
İçimizdeki Şeytan'da Sabahattin Ali, milliyetçilik adı altında kandırılan gençlerden, onları kandıranların bundan menfaat elde ettiğinden bahsediyor. Sadece bu da değil, milliyetçilerin yanı sıra aydın geçinen tayfaya da giydiriyor. Kitaptaki karakterlerin aslında bu nitelikleriyle öne çıkmış bazı ünlü isimler olduğu söyleniyor. Üstüne alınan alınana. O yüzden bu kitap Sabahattin Ali'ye epey düşman kazandırıyor.
Bu yıla ait sadece Sabahattin Ali'nin annesine yazdığı mektup var.
1941
Sabahattin Ali, gazetelerde yayınlanan hikayelerinin parasını istiyor gazete sahiplerinden. Bu gazete sahipleri, parasını verme konusunda oyalıyor Sabahattin Ali'yi. Sabahattin Ali de son derece efendice ama sert ve net bir dille parasını istiyor.
"Gazetenizin ne gibi zorluklar içinde bulunduğunu tahmin etmeye kerametim müsait değildir. Üç mektuptan birincisini aldığınız zaman veya daha evvel mesela bir hafta içinde göndereceğinizi söylediğiniz parayı göndermek imkanı hasıl olmayınca bir mektup, bir satır yazmış olsaydınız bundan haberdar olur ve bir müddet daha beklemeye çalışırdım. Gerçi sizden bu kadar çok işleriniz arasında benim gibi birisine hasredilecek zaman istemek abestir, ama, benim kadar feci vaziyette olup da yalnız yazısının parasına bel bağlayan bir adamın aylarca (evet, aylarca) hiçbir mazeret zikrine lüzum görülmeden, adam yerine konulmayıp ihmal edilmesi de aynı nispette abes olsa gerek." (sf. 365)
"Yazı hayatındaki tecrübem bana kalem amelesinin bizde en haysiyetsiz, en muhakkar sınıf olduğunu ispat etmiştir. Gazeteci tarafından köpek muamelesi görür. Kitapçı tarafından tezlil edilir ve kafasının, en kıymetli uzviyetin hakkını istediği zaman işte sizden aldığı mektuba müşabih mektuplar alır." (sf. 366)
"Biz kimiz ki patronlardan hakkımızı isteyelim; cevap bekleyelim; biz sadece susmak ve önümüze merhameten atılacak bir lokmayı alıp ömrünüze dua etmekten başka ne ile mükellefiz?" (sf. 367)
1942
Bu yıl, gazete ve kitabevi yazışmaları ile geçmiş.
1943
"Yeni Dünya adlı öykü kitabı yayımlandı."
"Kürk Mantolu Madonna yayımlandı."
(sf. 383)
Sabahattin Ali'nin eşine yazdığı ve Nazım Hikmet'in Sabahattin Ali'ye yazdığı mektuplar var bu yıl.
Nazım Hikmet "Kardeşim" diye başlıyor Sabahattin Ali'ya yazdığı mektuplara.
Bu mektuplarda hapis yaşamından, okudukları kitaplardan, yazarlardan bahsediyorlar.
Sabahattin Ali'nin eserleri hakkında değerlendirmelerde bulunuyor Nazım Hikmet. İçimizdeki Şeytan'ın ardından Nihal Atsız'ın yazdığı "İçimizdeki Şeytanlar" adlı kitap için "...O satılmış vatan hainlerinden birinin broşürünü bile okudum. Senin kitabı zevkle, onunkini tiksinti ve merhametle" diyor. (sf. 397)
1944
"Sabahattin Ali, kendisine hakaret eden Nihal Atsız'ı mahkemeye verdi. Atsız, suçlu bulunup dört ay hapis cezasına mahkum edildi."
"Sabahattin Ali, üçüncü kez Çankırı'da askere alındı."
(sf. 403)
Sabahattin Ali'nin eşine mektupları var bu yıl.
1945
"Sabahattin Ali, Cami Baykurt'la birlikte Yeni Dünya gazetesini yayımladı."
"Bakanlık emriyle Sabahattin Ali'nin etkin görevlerine son verildi."
(sf. 419)
Sabahattin Ali, eserlerini onun bunun gazetesinde yayımlatmaya çalışıp sonra da parasını almak konusunda sık sık sıkıntılar yaşadığı için artık kendisi gazete yayımlamak istiyor. Bu kapsamda ilgililerle yaptığı mektuplaşmalar var bu yılda.
"1 Aralık 1945'te Sabahattin Ali, Cami Baykurt ile beraber Yeni Dünya gazetesini çıkarmaya başlar. Hemen ardından, 4 Aralık'ta yapılan gösteriler sonucu Yeni Dünya ile aynı çizgide olan Tan gazetesi ve Yeni Dünya'nın da basıldığı La Turquie gazetesinin matbaası yıkılır. Bu yüzden, Yeni Dünya gazetesi ancak dört sayı çıkar. 11 Aralık 1945'te Sabahattin Ali, Milli Eğitim Bakanlığı emrine alınır." (sf. 424)
Sabahattin Ali'nin, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'e yazdığı mektupta bu süreç anlatılır.
1946
"Sabahattin Ali, Aziz Nesin'le Markopaşa'yı çıkarmaya başladı." (sf. 463)
Markopaşa mizahi bir hiciv gazetesi olarak büyük ses getiriyor. Aziz Nesin'in de ismini duyurmasını sağlayan bir iş oluyor Markopaşa.
Ancak Sabahattin Ali ile Aziz Nesin'in iş konusunda zaman zaman sürtüşmeler yaşadığı görülüyor.
1947
"Sabahattin Ali, Markopaşa'da yayımlanan 'Topunuzun Köküne Kibrit Suyu' (16 Aralık 1946) başlıklı yazıdan dolayı Cemil Sait Barlas'a hakaretten dört ay (10 Mart) 'Biliyor musunuz?' başlıklı yazıdan dolayı Falih Rıfkı Atay'a hakaretten üç ay (25 Haziran) mahkumiyet cezası aldı. Yargıtay'a başvurdu."
"Markopaşa sıkıyönetim tarafından kapatılınca (16 Mayıs) Sabahattin Ali ve Aziz Nesin, Merhumpaşa'yı (26 Mayıs) Malumpaşa'yı (8 Eylül), Ali Baba'yı (25 Kasım) yayımladı."
"Hasan Ali-Kenan Döner Komedisi' başlıklı yazısından dolayı (Merhumpaşa, 26 Mayıs) Nihal Atsız'a hakaretten dava açıldı. Milletvekili Cemil Sait Barlas'a hakaret davasında cezası kesinleşince Sultanahmet Cezaevi'ne kondu. Üsküdar Paşakapısı'na nakledildi. 'Adalet Koridorlarında' (Merhumpaşa, 26 Mayıs) yazısı nedeniyle adliyenin manevi şahsiyetini tahkir davası açıldı ve tutuklama kararı verildi."
"Sabahattin Ali bu tutukluluk kararı üzerine bir süreliğine İzmir'e gitti; daha sonra bulunduğu yerin adresini bildirerek teslim oldu. Sultanahmet Cezaevi'ne kondu. On iki gün yattı, duruşmadan sonra serbest bırakıldı."
"Sırça Köşk adlı öykü kitabı yayımlandı. Kısa zaman sonra Bakanlar Kurulu kararıyla toplatıldı."
(sf. 497-498)
Başdöndürücü bir mahkeme süreci oluyor bu yıl. Aliye Hanım'a yazdığı mektuplarda bu duruma ne kadar canının sıkıldığı anlaşılıyor.
Aziz Nesin de beri yandan can sıkıyor. Yayımlanacak yazılar, gazetelerin basımı, matbaası, dağıtımı... epey sıkıntılı olunca Sabahattin Ali de Aziz Nesin de geriliyor. Aziz Nesin, öfkesini gizlemiyor mektuplarında. Sabahattin Ali'nin Aziz Nesin'e yazdığı mektuplar yok. Sabahattin Ali'nin, Aziz Nesin ile aynı üslubu kullanmadığı muhakkak ama. Sabahattin Ali'nin meramını kibar bir sertlikte anlatabilmesi karşısında Aziz Nesin'in mektıpları biraz dangozca kalabilir.
1948
"Sabahattin Ali, Zincirli Hürriyet'teki bir yazısı nedeniyle kovuşturmaya uğradı."
"Sabahattin Ali, Mehmet Ali Cimcoz'un yardımıyla bir kamyon satın alarak nakliyeciliğe başladı. 31 Mart'ta hapisteyken tanıştığı Berber Hasan Tural'ın bulduğu Ali Ertekin aracılığıyla yurtdışına kaçmayı denedi."
"Sabahattin Ali'nin cesedi 16 Haziran'da Kırklareli'nin Sazara köyü yakınlarında bulundu."
"İstanbul polisi 28 Aralık'ta Bulgaristan'a adam kaçıran bir şebekeyi izlediği sırada Ali Ertekin'i tutukladı. (1949'da katil olduğu açıklandı ve Ali Ertekin, Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaya başladı. 1950'de dört yıl ceza aldı. Aynı yıl çıkarılan af yasasından yararlanarak salıverildi.)
(sf. 539)
Son yıl.
Sabahattin Ali, artık yazmaktan yılmış. Daha doğrusu yazıları yüzünden başına gelenlerden bıkmış.
Aliye Hanım'a yazdığı mektuplarda bu bıkkıntıyı hissetmek mümkün.
Yine yeniden hapse girmek istemediği, daha özgür olacağını düşündüğü için yurtdışına gitmek istiyor. Yasal yollarla gitmesine izin verilmeyince, yasa dışı yollara başvuruyor. Bu da onun sonu oluyor. Katil Ali Ertekin, bir takım milli duygularla cinayeti işlediğini söylüyor. Ama bu cinayet halen üstü kapalı bir şekilde öylece duruyor.
Atsız'a satılmış vatan haini mi dedi bu Nazım Hikmet yoksa yanlış mı görüyorum?
YanıtlaSil