19 Mayıs 2013 Pazar

SATRANÇ


SATRANÇ

( Schachnovelle )

Yazarı: Stefan Zweig

Almanca aslından çeviren: Ayça Sabuncuoğlu

Yayınevi: Can Sanat Yayınları

Basım Yılı: 1. Basım-1997, 37.Basım-Ekim 2012

Sayfa Sayısı: 71


Normal hayatında cahil cühela bir herif olan Czentovic, rastlantısal bir şekilde satranç dahisi olur.

Anasız babasız Czentovic'i bir papaz yanına alıp büyütür. Papaz onu eğitmeye çalışır ama ı-ıh. Okumak, yazmak, hesap yapmak Czentovic için adeta imkansız şeylerdir. Ha ama kendisinden yapılması istenen şeyleri yapar, ikiletmez, yavaş da olsa yapar. Ama kafa boş. 

Papaz, akşamları jandarma çavuşuyla satranç oynar. Czentovic de onlara baka baka zamanla nasıl oluyorsa oluyor ve satrancı öğreniveriyor. Hatta o kadar öğreniyor ki dünya şampiyonu oluyor. Kimsecikler kendisini yenemiyor.

Bir turnuva için gemiyle yolculuğa çıkıyor. Bu sırada onunla aynı gemide olan anlatıcı, Czentovic ile tanışmak istiyor ama herif burnundan kıl aldırmıyor. Kimseyle konuşmuyor. Satranç oynama davetlerini reddediyor. Parasını verirlerse o başka ama. Para karşılığı satranç oynuyor. Ki bence çok mantıklı. Adamın mesleği sonuçta bu, tabi ki para ile oynayacak. 

En sonunda parasını verip bunu oyuna çağırıyorlar. "Ben tek, siz hepiniz" durumu oluyor bunlarda. Czentovic tek başına, karşısında bir sürü adam. Bunlar uzun uzun kendi aralarında düşünüp, taşınıp hamle yapıyorlar, Czentovic gelip tak diye oynuyor taşını. Elbette sonuç sürpriz olmuyor, şampiyon kazanıyor.

Yenilen pehlivan güreşe doymaz misali herifi yeniden oyuna çağırıyorlar. Bunlar oynarken oradan geçen bir adam oyuna müdahale edip bizimkilere yol gösteriyor. "Onu şuraya oynayın, bunu buraya oynayın" diye. Hoş, yine yenemiyorlar ama en azından berabere kalıyorlar.

Sonradan oyuna dahil olan bu gizemli adamın Czentovic ile oynamasını istiyorlar. Ama gizemli adamımız bunu kabul etmiyor. Eski Türk filmlerindeki doktor eskileri gibi "Bu ellerle miiii?" diye efkarlanıyor.

Sonra başlıyor hikayesini anlatmaya. Satrançla nasıl şartlar altında tanıştığını, bu oyunda kendisini nasıl geliştirdiğini ve neden artık oynamak istemediğini.

Adeta zorunluluktan satranç oynamış bu adam. "Satranç zehirlenmesi" diye tanımladığı bir hastalığa tutulmuş. Hikayesini de anlatayım tam olsun.

Bu adamı Naziler kaçırmış. Bildiği bazı bilgiler ve elinde olduğu düşünülen bazı belgelere ulaşmak için Naziler bunu tutuklamış. Ama tutukluğu bir hapishanede değil bir otel odasında geçmiş. Televizyon, radyo, kağıt, kalem....vb hiçbir şey olmayan bu odada duvara baka baka kafayı sıyırmasına ramak kalmışken, sorguya götürüldüğü bir sırada bir asker paltosundan kitap yürütüyor. Yürüttüğü kitap da satranç anlatan bir kitap. Akıl sağlığını korumak için bu kitaba sıkı sıkı sarılıyor. İyice hatmediyor onu. Kafasında kuruyor satranç tahtasını, taşları. Zihninde kendi kendiyle mücadele ediyor. Bir siyah taraf oluyor, bir beyaz taraf. Siyahken beyazın hamlesini düşünüyor, beyaz tarafa geçince siyahı unutup beyaz olarak ne hamle yapacağını düşünüyor. Böyle böyle kafayı yiyip kendisini hastane odasında buluyor. Doktorun da yardımıyla Nazilerinde elinden kurtuluyor. İyileşip normal hayatına devam etmeye çalışıyor. Tabi bu arada satranç yasak kendisine. Ancak o gün satranç oynayanları görünce dayanamıyor. Bir daha oynamak konusunda ise emin değil. Ama sonunda ikna oluyor ve şampiyonla satranç oynamayı kabul ediyor.

İşte büyük kapışma başlıyor. Sağ köşede yenilmez şampiyon, bileği bükülemeyen büyük usta, efsane satranç uzmanı Czentovic;
sol köşede nerden baksan 25 yıldır satranca elini sürmemiş, adı sanı bilinmedik, ama geçmişle bir hesaplaşması olan Dr.B

Kitabın heyecan ve gerilim dozu buralarda yavaş yavaş, derinden artıyor. Kim kazanacak? 

Güzel bir mücadele oluyor. İyi olan kazanıyor.


Bu kitabı yazar, intihar etmeden birkaç ay evvel yazmış. Kitabın başındaki kısa hayat hikayesinde Nazi baskısına maruz kaldığından bahsediliyor. "Benim gibi insanları yok edecekler, yaşamak için birazcık hava bile bırakmayacaklar. Peki nereye kaçmalı? Dünya bize kapılarını kapatacak, bense yabancı ve düşman olarak hor görüleceğim bir devletin tutsaklığında yaşamayı istemiyorum."

demiş mektuplarında. Tedirgin bir hayat sürmüş belli ki. Kitapla da bu tedirginliğini yansıtmış. Önsözden alıntılıyorum:

"Satranç oyunu çerçevesinde birbirleriyle asla uzlaşmayacak toplumsal değerleri, karşıt iki karakter Mirko Czentovic ile Dr. B. aracılığıyla çökmekte olan bir dünyanın içine yerleştiren yapıt, kendi simgeselliği içinde, Avrupa kültürünün ve Avrupalılığın çöküşü olarak da yorumlanabilir. Böyle bakınca gerek yapıta adını veren satranç oyununun gerek Mirko Czentovic ile Dr.B. örneğinde figürlerin diziliminin karşıt politik sistemleri temsil ettiği söylenebilir. Satranç şampiyonu Czentovic ilkelliğiyle 'küçük bir Hitler' modeli çizerken, gerek Gestapo gözetiminde bir otel odasına kapatıldığında gerek Czentovic karşısında bile, aslında hep kendine karşı oynayan ve 'siyah olan ben ve beyaz olan ben' olarak kişiliği ikiye bölünen Dr. B. de yok olmaya mahkum edilen bir dünyayı simgeler."

Şahane yorum. Bu önsözler aslında kitabı okuyup bitirdikten sonra daha anlamlı oluyor. 

2 yorum:

  1. Hulya hanım merhaba! Kitap, okunacaklar listemde oldugu ıcın yazınıza saedce bır goz gezdirdim. her okuyan çok beğeniyor kitabı.

    YanıtlaSil
  2. Gerçekten de herkesin beğenebileceği bir güzellikte. Siz de beğenirsiniz muhakkak.

    YanıtlaSil