Her ay başında neşe doluyor yüreciğim. Yeni yeni kitaplar alacağım diye bir mutlu oluyorum, bir mutlu oluyorum.
Şaka la, o kadar da mutlu olmuyorum. Ne mutlu olacağım o kadar.
Önce geçtiğimiz ayın bir kritiğini yapayım.
Şu yavruları almıştım geçtiğimiz ay:
Fotoğrafta en üstte yer alan Tembellik Hakkı - Paul Lafarge bu aralar elimde dolanıyor ama bitmedi. Halbuki o kadar da ince bir kitap ki. Peçete diye ağzını burnunu sil, o derece ince.
Bana bütün bir ay eşlik eden, yoluma yoldaş olan, yalnızlığıma yarenlik eden dostlarıma buradan selam etmek isterim.
Duruşma saat 11:30’daydı. Ama ben 09:30’da adliyede oldum. Niye? Manyağım çünkü.
Rahat edemiyorum. Sabah normal kalkış saatimde uyanıyorum. Ki bu hep 6’dır. Bu saatte uyandıktan sonra bir daha da yatmıyorum. Şimdi yatacağım, alarmı kur, hazırlan falan. Bir daha uyku mahmurluğu. Zaten saat 6’da uyanmışım. O sırada gözler çipil çipil. Sonra tekrar yatıp tekrar kalkıp bünyeyi sarsmaya ne lüzum var. Paşa paşa giderim adliyeye. Çömerim bir koltuğa, kitabımı okuyarak beklerim duruşma saatini, nedir yani.
Devasa bir stadyum yapıp oraya gelecek insanların oluşturacağı trafiği hesaba katmamak bir Türkiye klasiği. Bu fotoğrafı çektiğim sırada Galatasaray’ın Arena’da Real Madrid ile maçı vardı. Maç taze bitmiş, insanlar stadı terk etmiş, evlerine gideceklerdi ama o kadar kolay değil.
Ben de saf, maçla topla işim olmadığı için, normalde trafik
nedeniyle tercih etmediğim karayolunu kullandım. Saat geç olmuş, bu saatte
trafik yoğun olmaz zannederek.
Bir İstanbul klasiği olan 500 T’yi seçtim.
Hani üstü açık turist gezdirme otobüsleri var. Tırışka
onlar. Bence turisti 500T’ye bindirmek lazım. İstanbul’un bir ucundan (Tuzla),
diğer ucuna (Cevizlibağ) giden efsane otobüs. Bu güzergahta 60 küsur durak var.
İETT içinde bir ödül töreni düzenlense en uzun hat için “and
the Oscar goes to 500 T”
İşte maç çıkışı trafiğine yakalanınca hemen çantadaki
dostumu çıkardım. Çavdar Tarlasında Çocuklar bak, burası Olimpiyat Stadı, bu da
trafik.
Ne sündürdüm bu kitabı. Aslında gayet akıcı ve sürükleyici
olmasına rağmen yoğun bir dönemime denk geldiği için adliyede, otobüste,
uçakta, kafede… bilimum yerde elimdeydi.
Nişanlımın işyerinin yakınında bir Simit Sarayı var. Onun işten çıkmasını beklerken buraya takılıyorum. Beklerken de yapılabilecek en iyi şeyi yapıp kitap okuyorum.
Düşünüyorum da hayatımdan beklemeleri çıkarsam geri neyi kalır ki? Ki beklemekten de nefret ederim. Her şerde bir hayır vardır ya. Bekleme şerrindeki hayır da bana kitap okutması belki de. Olaya ancak böyle bakınca beklemelere tahammül edebiliyorum.
Düşünüyorum da hayatımdan beklemeleri çıkarsam geri neyi kalır ki? Ki beklemekten de nefret ederim. Her şerde bir hayır vardır ya. Bekleme şerrindeki hayır da bana kitap okutması belki de. Olaya ancak böyle bakınca beklemelere tahammül edebiliyorum.
Takip ettiğim blogger’lardan biri ile aynı mahallenin çocuğu
olduğumuzu tespit ettim. Madem aynı mahallenin çocuğuyuz, neden kitaplarımızı
değiş tokuş etmiyoruz, diye düşündüm. Bu düşüncemi kendisiyle paylaştım, o da
sanki bu teklifimi bekliyormuş gibi “Oooo süper şahane bir fikir. Hayatımda
bundan daha mükemmel bir şey duymadım. Oh dostum sen bir dahisin” diye bir
şımartmalar, bir şımartmalar
Tam olarak böyle olmadı tabi. İşin latifesi :P
Ben ondan yukarıdakileri aldım, ona da Hakan Günday’ın üç kitabını verdim. Siz de aranızda yapın böyle şeyler. Kitaplarınıza, en az sizin kadar sahip çıkacağını düşündüğünüz insanlarla kitap alışverişi yapın. Paylaşmak iyidir.
Ve işte şimdi karşınızda Mayıs ayı kitaplarım:
Böyle pek gözükmüyor tabi, ben çok ön plana çıkmışım. Güzelliğimle değil, kitaplarımla gündeme gelmek istiyorum.
Satranç - Stefan Zweig
Yine başka kitap bloglarından, gazetelerdeki köşe yazılarından, dizilerden falan görüp aldım.
Fransız Teğmenin Kadını'nı bir köşe yazısında okudum mesela. Kültür Bakanı Ömer Çelik, siyasete girmeden önce kitap eleştirileri yazarmış. Fransız Teğmenin Kadını için yazdıkları da gündem oluşturmuş yazarın söylediğine göre.
İmkansızın Şarkısı'nı televizyonda görmüştüm. Şu an hatırlayamadığım bir kaç dizide karakterler birbirlerine tavsiye mi ediyordu ya da sadece kitap tek başına mı gözüküyordu, öyle bir şey.
Fazıl Say'ın kitabı da birkaç hafta öncesine kadar oluşturduğu gündemle güzel bir zamanlamada elime ulaştı. Bu arada ne kadar çabuk ülke gündemimiz değişiyor.
Satranç'ı Yekta Kopan'ın blogunda görmüştüm. Başka bloglarda da gördüm aslında ama aklımda bu kalmış.
Frederic Beigbeder'in 9.90'ını okumamış olsam Aşkın Ömrü Üç Yıldır'ın suratına bakmazdım. O nasıl bir kapak öyle ya, liseli ergenler için gibi.
Bu ayı da bu arkadaşlarla geçireceğim bakalım. Gerçi ayı da ortaladık, önümüzdeki aya da yeter bana bunlar. Bilerek büyük aldım ki, ilerde de kullanayım.
Son olarak, paylaşıp paylaşmamakta tereddüt ettiğim özel bir fotoğrafımı yayınlıyorum. Seksi fotoğrafları için tıklayınız:
İçimdeki canavar bu. İnsanlar ürkmesin diye normal hayatta bu kimliği gizliyorum.
Hişşşşş. Canavarı uyandırmayın.
Fransız Teğmenin Kadını'nı bir köşe yazısında okudum mesela. Kültür Bakanı Ömer Çelik, siyasete girmeden önce kitap eleştirileri yazarmış. Fransız Teğmenin Kadını için yazdıkları da gündem oluşturmuş yazarın söylediğine göre.
İmkansızın Şarkısı'nı televizyonda görmüştüm. Şu an hatırlayamadığım bir kaç dizide karakterler birbirlerine tavsiye mi ediyordu ya da sadece kitap tek başına mı gözüküyordu, öyle bir şey.
Fazıl Say'ın kitabı da birkaç hafta öncesine kadar oluşturduğu gündemle güzel bir zamanlamada elime ulaştı. Bu arada ne kadar çabuk ülke gündemimiz değişiyor.
Satranç'ı Yekta Kopan'ın blogunda görmüştüm. Başka bloglarda da gördüm aslında ama aklımda bu kalmış.
Frederic Beigbeder'in 9.90'ını okumamış olsam Aşkın Ömrü Üç Yıldır'ın suratına bakmazdım. O nasıl bir kapak öyle ya, liseli ergenler için gibi.
Bu ayı da bu arkadaşlarla geçireceğim bakalım. Gerçi ayı da ortaladık, önümüzdeki aya da yeter bana bunlar. Bilerek büyük aldım ki, ilerde de kullanayım.
Son olarak, paylaşıp paylaşmamakta tereddüt ettiğim özel bir fotoğrafımı yayınlıyorum. Seksi fotoğrafları için tıklayınız:
İçimdeki canavar bu. İnsanlar ürkmesin diye normal hayatta bu kimliği gizliyorum.
Hişşşşş. Canavarı uyandırmayın.
ay yine harika kitaplar ve fotolar, keyifle okuyun:)
YanıtlaSilHep birlikte keyifle okuyalım.
Silhepsi harika sende çok tatlısın resimler müthiş :D güzelliğini de görmüş olduk bende göstercem kendimi de utanıyom hehe
YanıtlaSilTeveccühünüz efem.
SilYazı çok keyifli, fotoğraflar da öyle. Güle güle okuyun :)
YanıtlaSilOblomov, Dublinliler ve Bir Yerde almak istediğim kitaplardan. Fazıl Say'ın kitabı olduğunu bilmiyordum. Onu da attım listeme. Keyifli bir yazıydı ve bana bir kitap kazandırdı. Teşekkürler. :)
YanıtlaSilBir Yerde'yi okudum bunlardan sadece şimdilik. Ve tavsiye ederim, ilginç bir konusu vardı.
SilDiğerleri hakkında da iyi şeyler duyduğumdan aldım, bakalım artık.
Satranç'ı geçtiğimiz ay okumuştum. Stefan Zweig'in yazılarının, aklının hayranıydım. Bu kitapla neredeyse onun dahi olduğunu düşünür oldum.
YanıtlaSilFransız Teğmenin Kadını benimde okuyacaklarım arasında. hatta aldım kitabı. Evde okunmayı bekliyor. Bu eser hakkında çok fazla övgüler duyuyorum, okuyorum.
Uyuşuk çocuk Oblomov ha=)O da oğlumun kitaplığında duran okuyacaklarım arasındaki eser.
Size ve biz tüm kitapsız hayat boş bir hayattır diyen blogerlere keyifli okumalar diliyorum.
Teşekkürler. Size de keyifli okumalara.
YanıtlaSil2013 te ödül verilmiş kitapların listesine ulaştım bir köşe yazısında. Siz haberdarsınızdır belki ama ben yine de olmama ihtimalinize binaen listenin bulunduğu siteyi uzantılıyorum. İlginenlere ulaşması niyetiyle...
YanıtlaSilhttp://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23302531.asp
Bilmiyordum,şahane olmuş bunu paylaşmanız. Teşekkürler
YanıtlaSilBu arada Gülşah Hanım' ın selamının da elçisiyim :)
YanıtlaSilGülşah Hanım? Aynı Gülşah'tan mı bahsediyoruz acaba? Eğer öyleyse ne kadar güzel bir şey, aleykümselam. Öyle değilse de aleyküm selam. Allah'ın selamını mı esirgeyeceğim? :)
SilBence aynı Gülşah'tan bahsediyoruz. Kendisi blogunuzu keşfetme sebebimdir. Şirindir, sevimlidir, güzeldir Gülşah Kaya Şimşek :)
Sil