24 Ocak 2022 Pazartesi

ZENGİN BABA YOKSUL BABA

 



ZENGİN BABA YOKSUL BABA

(Rich Dad, Poor Dad)

Robert T. Kiyosaki 

1997

İngilizce aslından çeviren: Dilek Şendil

Alfa Yayınları

253 sayfa


Ne övüldü bu kitap.

Böyle övgüler bende merak uyandırır. Uyandı ve okudum. Başta iyi gidiyordu fakat yazar Donald Trump hayranı çıktı. Orada beni kaybetti. Donald Trump'ı zenginlik idolü bir kahraman olarak görecek kadar hayran. Zor bir durumla karşılaşınca "Donald Trump olsa ne yapardı?" diye sorarmış kendi kendine. Gerçi kitap 1997’de yazılmış. O zamanlar Trump emlak zenginliğiyle ünlü. Politikaya atıldıktan sonra tanınan yüzü henüz bilinmiyor sanırım.

Ayrıca kitaptaki zenginlik ve yatırım tavsiyeleri çok Amerikan. Şirket kur, vergilerle ilgili açıklardan yararlan, değerli kağıtlar satın al... gibi. 

Amerikanca tavsiyelerin yanı sıra hiçbir katma değer sağlamayan zenginlik övüyor. Emlak alıp satmak gibi... Bravo! Bizim hiç aklımıza gelmemişti. Böyle zengin olunabilir elbet ama ne faydasız bir zenginlik. Gerçi yazara göre fayda sağlamanın önemi yok. Zengin ol da nasıl olursan ol. Adam Donald Trump hayranı ayol! 

*

Kitap başta iyi başladı. Üniversite takıntısı olan ebeveynleri eleştiriyor. Geçti artık o devirler diye. Buna ben de katılıyorum. Çocuk illa ebeveynlerin arzu ettiği okulları okumak zorunda bırakılmamalı. Rahat bırakılmalı. Kendi arzusunu, doğrusunu bulmalı. Ama yazar bu açıdan değil, üniversite ve dahi öncesindeki eğitim sisteminin çocukların girişimciliğini engellediğini savunuyor. Buna da katılıyorum. Doğru düzgün okul okumamış insanların emrinde çalışan iyi okul mezunu insanlar var. Eğitimin insanın cesaretini kırdığını düşünüyorum. Biraz cahil cesareti lazım sanırım. Biraz ama. Ya da hayır, cahil cesareti değil, dümdüz, güzel, temiz bir cesaret. Cehalet övmeyelim şimdi. 

Ancak okullarda finans bilgisi verilmediği de malum. Okullar adeta eleman yetiştiriyor. Okulda mesleki becerilere yer verilir, mali becerilere değil. “Bu da okulda çok başarılı olan bankacıların, doktorların ve muhasebecilerin yaşamları boyunca maddi sıkıntılar içinde boğuşmasını açıklamaktadır.”

Okulda finansal zekamızı geliştirecek bir şey öğrenmiyoruz, evde öğreniyor muyuz?

“Zenginlerin daha da zenginleşmesinin, yoksulların daha yoksullaşmasının, orta sınıftakilerin de borç içinde çabalamasının nedenlerinden biri para dersini okulda değil evde öğrenmeleri. Çoğumuz para konusunu ana-babalarımızdan öğreniriz. Peki ya yoksul ana-baba çocuğuna parayla ilgili ne söyleyebilir?” 

Ailemde öğrendiğim para konusunu düşünüyorum. Annem sürekli "Para yok" derdi. Sürekli. O yüzden para, benim için olmayan bir şey. Yok ki! Babam da memur olduğu için her ay maaşını alınca parayı su faturası, elektrik faturası, kira... diye ayırırdı. Yani para geldiği gibi giderdi. Dolayısıyla benim için de yazarın dediği şu husus geçerli:

“Beynine işlenen finans programı ve düşünce biçimi yoksulluk kökenlidir.”

Ama bunu aşıyorum. 

*

Okula git, üniversiteden mezun ol, çalış, para kazan, evlen, çocuk yap, çocuğuna da çalışmasını öğütle... Bu zincire "fare yarışı" diyor yazar. Kitabının iddiası bu fare yarışından çıkış yollarını anlatmak. 

“Yoksullar ve orta sınıf para için çalışır. Zenginler parayı çalıştırır.” diyor yazar. Bunun ayrıntılarını anlatıyor. Bunu yaparken sık sık tekrara düşüyor. İyice belletmeye ya da sayfa doldurmaya çalışıyor.

*

Yazar çocukluk anısını anlatmış. Zengin babası onu günde on sente çalıştırırmış. Karate Kid’deki çocuk gibi "Cilala, parlat!" Çocuk öfkeleniyor bu kadar ucuza çalıştırılmasına. İlk ders de zaten buymuş. Ama zengin baba, "Öfkeni bana değil kendine yönelt." diyor. "Patron olarak ben daha çok ücret vermek zorunda değilim. Nasıl olsa insanlar korkularından çalışıyor. Parasız kalma korkusu. Bu korku bastırdığında şunu sor: İş bulmak uzun vadede en iyi çözüm müdür?" 

Ücretsiz ya da az ücretle çalışmak insana başka para kazanma yolları gösterirmiş. Motive edermiş. 

Yazar da bir yol bulmuş çocukken. Zamanı geçen karikatür dergilerini bayiden alıp bodrum katta istiflemiş. Kütüphane gibi çocukların kullanımına açmış, ama girişi ücretli yapmış.  

*

Zenginle yoksul arasındaki uçurumun ortaya çıkışını şöyle anlatıyor yazar:

“Ailesini daha iyi geçindirmek için daha çok para isteyen doktor vizite ücretini artırır.(…) Doktorlar vizite ücretini artırınca avukatlar da komisyonlarını artırır. Avukatlık ücretleri artınca okul öğretmenleri de artış talep eder, bu da ödediğimiz vergilere yansır.(…) Zenginle yoksul arasında uçurum olur.”

Uçurumun sebebi bireylerin kendisi mi? Sanmıyorum. 

*

“Önemli olan ne kadar kazandığın değil, elinde ne kadar para tutabildiğindir.” diyor yazar. Buradan da şans oyunlarından para kazananların paralarını çabucak kaybetmelerini açıklıyor. 

*

Zengin olmak istiyorsan finans bilgisine sahip olmalısın. Yazar bunu sık sık tekrarlıyor. 

"Birinci kural: Pasif ve aktif arasındaki farkı bileceksin ve paranı aktiflere yatıracaksın.” Bunun ne anlama geldiğini başta anlamasan da olur, fikri benimse yeter."

Ev pasifmiş, ev sahibi olma, daha büyük ev daha çok gider demek, diyor. 

Ev sahibi olmamak mı? Bu benim korkulu rüyam. Evi çok önemli buluyorum. Ev sahibi olma diye bir tavsiyeye kulak asamam. İlle de büyük olması gerekmiyor canım. Giderini karşılayabileceğim ev yeter elbette.

Yazarın edinmemizi önerdiği aktif varlıklar:

1.Fiziksel varlığını gerektirmeyen işyerleri. (Onların işverenisin ama işyerlerini başkası yönetiyor. Eğer sen de odada olursan orası işyerin değil işin olur.)

2.Hisse senetleri

3.Tahviller

4.Şirket hisseleri

5.Gelir getiren gayrimenkul

6.Bonolar (Borç senetleri)

7.Müzik, yazılı eser, patent gibi düşünceye dayalı eşyalardan telifler

8.Değeri olan, gelir üreten ya da pazarı hazır olup değer artıran başka ne varsa.

Yazarın bahsettiği bono ile benim anladığım aynı mı acaba? Türkiye’de icra daireleri tahsil edilemeyen bonolarla dolu da çünkü. 

Ayrıca Türkiye'de teliften para kazanmak mı? 

*

Yazarın genel olarak tavsiyeleri: muhasebe bil, yatırım yap, piyasaları anla, yasaları bil, kendin şirket kur, para kazanma yollarını anlatan seminerlere git, satış ve pazarlama öğren, kitaplar al, kasetler dinle. (Kaset dinlemek... Yazar 1947 doğumlu. Kitap da 1997'de basılmış. Bugüne uyarlarsak YouTube, podcast vb dinle anlamına geliyor.)

*

Pazarlama ve satış bilmenin önemine değiniyor yazar. Dünya yetenekli yoksullarla dolu. İyi bir pazarlama ile değerleri bilinebilirdi. Ne yazık ki doğru. Bu konuda en trajik örnek Nikola Tesla'nın hayatı. O kadar dahi olup sefalet içinde ölmek... Bunun karşılığında Edison'un hayatı. Daha az dahi olup dev zengin ve ünlü olmak. Farkı yaratan pazarlama yeteneği.

Bu konuda film için bkz: The Current War. (Elektrik Savaşları) 

Yine pazarlamanın önemi ile ilgili bir başka film olarak bkz: Big Eyes (Büyük Gözler)

Kadın ressam çok beğenilen resimler yapıyor. Ama kendisinin pazarlama ve satış yeteneği yok. Kocasının var. Kocası, kadının yaptığı resimleri kendi yapmış gibi pazarlayıp satıyor. 

Pazarlama ve satış kabiliyeti o kadar önemli ki işin ya da ürünün en iyi olmasına bile gerek yok.  McDonald’s örneği verilebilir. McDonalds en iyi hamburgeri mi yapıyor? Hayır. Sıradan hamburgeri satma ve servis yapma konusunda geliştirdiği iş düzeni mükemmel. Yani en önemli beceri satış ve pazarlama.

*

Bu kitap gibi bir de şöyle bir kitap var:




2 yorum:

  1. Kitap çok ilgi alanıma girmese de (en azından şimdilik) yorumunu büyük bir keyifle sıkılmadan okudum. Emeğine sağlık, tanıtım için teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pek çok insan bu kitabı çok faydalı bulduğunu belirtmiş. Ben faydalanamadım, kitabın değil benim sorunum muhtemelen.
      Teşekkür ederim.

      Sil