16 Mayıs 2017 Salı

GÜLİSTAN


GÜLİSTAN

Sadi

1258

İskele Yayıncılık

1. Baskı - 2007

272 sayfa


Çeşitli öğütler içeren onlarca (belki yüzlerce, bilmiyorum, saymadım) öykü içeren bir kitap.

*

Padişahların alışkanlıkları ile ilgili halka verdiği öğütler genel olarak padişahlardan uzak durulması noktasında. Çünkü padişahlar hemen gaza geliyor, çabuk öfkeleniyor, onun yanında çalışıp kelle koltukta yaşayacağına, başka bir işte çalış, diyor.

*

Onun dışında aza tamah et, iyilik yap iyilik bul tarzında öğütler içeriyor ama epey rahatsız edici olanlar da var. İnsan değilmiş gibi bahsedilen cariyeler, köleler, Yahudiler...gibi.

*

Aşk ile ilgili öyküler de çok kıskançlık içerikli. Bir de ilk defa duyduğum bir laf var. "Genç bir kadının yanında pir yatmasındansa tir (ok) yatması daha iyidir." (Genç kadınların yaşlı adamlarla evlenmemesi gerektiği üzerine.)

*

Pek etkileyici olduğunu düşünmüyorum içeriğindeki öykülerin.

Örneğin;

"Büyüklerden birinin karnında kötü halde gaz dolaşmaya başladı, tutamadı, elinde olmaksızın yellendi.

Özür dilemek için şöyle dedi:

- Dostlar, bu iş istencim dışında gerçekleştiği için günaha girmedim. Size de bir zarar gelmedi. Bununla birlikte bu gazın çıkmasıyla rahatladım. Ümit ederim ki incelik gösterir, beni bağışlarsınız.
Ey bilge adam! Karın yelin hapishanesidir. Akıllı kimse onu bağlı tutmaz. Karnında yel kıvrılınca salıver, çünkü karnındaki yel, gönüle yüktür." sf.97

Yani diyor ki osuracağın varsa osur, tutma kendini.

Ha ama belki bunda başka hikmetler vardır. 

Ben öyle hikmetleri göremiyorum, bana bam bam bam olunmalı, yoksa anlamıyorum.

*

Şu öğüt de mesela bana pek akıl karı gelmedi:

"Büyük bir gereksinim içinde kalırsan sıkıntıya düşme, düşmanların derisini, dostların kürkünü soy!" 
sf.80

*

Beydeba tarafından yazılan Kelile ve Dimne'de de hemen gaza gelen, öfkesine yenik düşüp sonradan pişman olacağı kararlar veren gerzomat padişahlar vardı. Onlardan burada da var.

Anlatayım:

"Padişahın birine bir Çinli cariye getirmişlerdi. Bir sarhoşluk sırasında ona yaklaşmak istedi. Kız teslim olmadı. Padişah kızdı. Cariyeyi siyah bir kölesine armağan etti.(...) 

Anlattılar ki Arap nefsine hakim olamaz ve kızın bekaretini bozar. Sabah olunca ayılan padişah cariyeyi arar, bulamaz. Akşam olunca olan biteni padişaha anlatırlar. Padişah kızar. Arapla cariyeyi sağlamca bağlayıp kaleden aşağı atmalarını buyurur.

İyi huylu vezirlerden biri saygısını sunarak huzura çıkar ve der ki:

- Padişahım, diğer hizmetkar kullarınız sizin bağışlayıcılığınıza alışık oldukları için Arap'ın bu konuda suçu yoktur.

Padişah sorar:

-Bir gece sabrederek dokunmasaydı ne olurdu?

Vezir yanıt verir:

-Susuzluktan yanmış tutuşmuş bir kimse yaşam çeşmesine eriştiği zaman sanma ki kükremiş filden korkar. 

Bu söz padişahın hoşuna gider:

- Arap'ı sana bağışladım ama cariyeyi ne yapayım, diye sorar.

Vezir yanıt verir:

- Cariyeyi Arap'a bağışlayın ki onun artığı ona yaraşır." sf.63

Sen kime artık diyorsun deyyus? Ruh hastası padişahınla cariye dediğiniz kızcağızın hayatına sıçmaya ne hakkınız var denyolar?

*

Böyle salak sulak hikayeler çok affedersiniz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder