TUTUNAMAYANLAR
Oğuz Atay
1971
İletişim Yayınları - 68. Baskı - 2014
724 sayfa
Bazı kitapları okuyup anlayabilmek için o kitaba bir hazırlık gerekiyor. İlkin kulağa biraz kibirli gibi gelebilir bu söylediğim fakat sanıyorum ki öncesinde çokça kitap okuduktan sonra ancak anlaşılabilecek düzeye erişilebiliyor.
Ya da en azından benim için öyle oldu.
Tutunamayanlar, defalarca başlayıp bitiremediğim bir kitap oldu uzun süre. "Tutunamayanlar'ı Bitiremeyenler"dendim.
Sonra bitirmeyi becerdim. Sırf başlayıp da bitiremeden bırakma döngüsünü kırmak için okudum. Okumuş olmak için okudum yani.
Sonra da doğal olarak okuduğumu unuttum. Hesapta okumuştum ama hiçbir şey hatırlamıyordum. Bu sefer aldım elime, anlamak için okudum.
Anlamanın yanı sıra keyif de aldım bu defa.
Çok keyif aldım hem de.
Bazen "Ne anlatıyor bu?" diye okuduğuma yabancılaştığım oldu, hatta gereksiz bile buldum. Adeta "zırvalık." Sonra da kendimi bu zırvalığa kaptırmışken buldum. Gülerek, ama itiraf etmek gerekirse biraz haylazca bir gülümsemeyle okudum.
Tutunamayanlar bir çeşit kutsal kitap. "Başıma bir iş gelmeyecekse" ön uyarısıyla ancak beğenmediğinizi söyleyebilirsiniz.
Şunu anlayabiliyorum, Oğuz Atay'ı ilk defa 2015'te okuyan için pek orijinal gözükmeyebilir, esasen en orijinali bu olduğu halde. 70'lerde yazıldığı düşünüldüğünde ne kadar özgün bir üslup. Sonrasında tabi bundan çok etkilenen olduğu için bugün bu üsluba vakıfız.
Kitabın konusuna gelince,
Selim Işık, intihar eder. Arkadaşı Turgut Özben de intihar eden arkadaşının hayatını araştırmaya koyulur. Onun arkadaşlarını bulur, onun hakkındaki bilgileri toplar. Unutulmasını engellemek ister.
"SONUN BAŞLANGICI" başlığıyla başlar kitap.
"Turgut Özben adlı genç mühendisin kaybolmasıyla ilgili haberler, günlük gazetelerin dördüncü ya da beşinci sayfalarında yer aldığı zaman ben yurtdışında bulunuyordum."
da ilk cümlesidir.
Turgut Özben, Selim Işık ile ilgili devasa bir mektup yazmış ve bir gazeteciye göndererek sırra kadem basmıştır. Gazeteci de Turgut'un, Selim ile ilgili yazdığı bu yazıları kitaplaştırır.
Gazetecinin notunun ardından "YAYIMLAYICININ AÇIKLAMASI" başlıklı bölüm başlar.
"Yıllar önce meydana geldiği ileri sürülen bir olaya dayanan bu kitabın gerçekliği hakkında kesin bir söz söyleyemeyeceğimizi belirtmek isteriz"
der yayımlayıcı.
Özetle bu kitapta geçen kişi ve kurumlar hayal ürünüdür demekte.
*
Burada bir parantez. Şu aralar kitapçılarda Selim İleri'nin "Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar" adlı bir kitabı var. Beğendiği kitaplar hakkında birkaç sayfadan oluşan değerlendirmelerini içeriyor kitap. Kitapçıda ayak üstü bir inceledim. Öncelikle Sabahattin Ali'nin üç romanıyla da bu kitapta yer almasına çok sevindim. Tutunamayanlar da elbette var. Selim İleri, Tutunamayanlar'ı daha kitap olarak basılmadan okumuş. Zaten kitaplaştırılma süreci de epey zaman almış. Kitabın başındaki bu "Yayımlayıcının Notu" kısmı hakkında yayınevleri ikileme düşmüş. Gerçekten kendilerine ait bir açıklama olduğunu zannedilebilir diye.
*
Bunun ardından da birinci bölüm başlıyor.
"Olay, Yüriinci Yüzyılın ikinci yarısında, bir gece, Turgut'un evinde başlamıştı. O zamanlar daha Olric yoktu; daha o zamanlar Turgut'un kafası bu kadar karışık değildi. Bir gece yarısı evinde oturmuş düşünüyordu. Selim, arkasından bir de herkesin bu durumlarda yaptığı gibi, mektuba benzer bir şey bırakarak, bu dünyadan bir kaç gün önce kendi isteğiyle ayrılıp gitmişti"
Kitabın bu ilk satırlarını yazarken kendimi durduramayıp devamını da yeniden okuma iştiyakı doğdu birden.
Sevdim ben. Biraz geç oldu ve hatta güç de oldu ama sevdim.
Önce biraz Turgut'u tanıyalım.
Evli, mutlu, çocuklu bir mühendis abimiz.
O aslında sadece bizim Selim Işık'ı tanımamızda bir araç olduğu için çok vakıf olamıyoruz yaşamına. Aslında o da Selim'i ararken buluyor kendi yaşamını.
Bir zamanlar Selim ile yakınmışlar ama sonra Turgut evlenince, tüm evliler gibi bekar arkadaşlarından uzaklaşıvermiş kendiliğinden.
Turgut, bu bölümde yer yer kendisiyle yer yer Selim ile konuşarak hayatını sorguluyor.
"Henüz Olric ufukta görünmemişti. Kendi kendine konuştuğunu sanıyordu daha. Henüz basit bir ağrı sanıyordu göğsündeki sıkışmayı." sf. 249
Kafasında Selim'i konuşturuyor, ona cevaplar veriyor.
Ev hayatını, evlilik yaşamını,küçük burjuvaları değerlendiriyor.
"Küçük burjuvanın pazar ayini esas itibariyle üç kısma ayrılır, oğlum Selim: 'Pazar Gazetesi'- günlük olaylar, makaleler ve bilmece olmak üzere üç bölümdür.- 'Büyük Kahvaltı' ve 'Akşamüstü Kime Gidelim' sıkıntısı. Bu sınıf yasası, her pazar büyük bir özenle yerine getirilir." sf.85
Selim, arkadaşlarını birbirine tanıştırmaktan hoşlanmadığı için Turgut'un işi pek kolay olmuyor. Her arkadaşta Selim'in biraz daha farklı bir yönünü keşfediyor.
Net olarak anladığı ise şu:
"Canım Selim! Nasıl çırpınmışsın bir yere tutunmak için." sf.99
*
Bu arkadaşlar arasında en kayda değeri Süleyman Kargı. Selim epey vakit geçirmiş onunla.
Kitabın ciddi bir bölümünü kaplayan "Şarkılar"ını Süleyman Kargı döneminde yazmış.
Süleyman Kargı, "Dün, Bugün, Yarın" adlı bu şarkılar dosyasını Turgut'a verdiğinde Turgut, kitabın en efsane cümlesini kurar:
"Şu anda sana güzel bir söz söyleyebilmek için on bin kitap okumuş olmayı isterdim." sf.113
Bu şarkılarda Selim, kendisini, hayatını, hayatına girenleri, bakış açısını, düşüncelerini... anlatır.
"Tutunamayanların destanıdır bu şarkı" sf.13
Sonra Turgut, mısra mısra değerlendirir tüm bunları.
İşte bu kısım "Ne okuyorum ben?" diye sık sık kendimi kaybettiğim, ve itiraf: biraz sıkıldığım, kısım.
*
Sonra Metin'e ulaşıyor Turgut. Metin Kutbay.
Selim'in Süleyman Kargı ile dostluğu anlaşılabilir. Süleyman olgun, aklı başında, dolu bir adam.
Metin ise böyle değil.
Selim'in neden arkadaşlarını birbirleriyle tanıştırmaktan hoşlanmadığı anlaşılıyor yavaş yavaş.
Genelevde geçiyor bu bölüm. Selim'in kendisi için çok ayrıksı bu yerde ne yaptığını düşünüyor Turgut.
Metin konuşmayı pek sevmiyor ya da beceremiyor ya da o esnada konuşmaya fırsat bulamıyorlar.
O yüzden daha sonra bir mektupla anlatacak Selim'i Turgut'a.
Turgut, bu mektubu beğenmeyecek, Metin'in Selim'i karaladığını düşünecek ve kalemi eline alıp Metin hakkında düşündüklerini ve gerçek Selim'i yazacak.
*
Bundan sonraki bölüm bir devlet dairesindedir. Memurlar, müdürler, şefler, onların çalışma yöntemleri, onları çalıştırma yöntemleri, vatandaşlar, dosyalar, evraklar, imzalar...
"Devlet otoritesinin korunması için asıl surat gereklidir." sf. 302
Devlet dairelerindeki bankoları şöyle anlatır: "Kanun otoritesini temsil eden bu koyu renkli masa idare edenlerle idare edilenler arasında çok kere aşılmaz bir duvar gibi duran başvurulan yetkilileri devrimci saldırılardan koruyan bir eşyadır." sf. 514
Devlet daireleri için şef/müdür/amir... özel sektör için patron yani kısaca bir üst başlarında olmayınca çalışmayı gevşek tutanlar için şu cümleyi kuruyor Turgut:
"Benim yokluğumu bütün kalbinizle duyduğunuzu belirtmek için çalışmanızın yalnız benim varlığıma bağlı olduğunu gösterdiniz."
Bir patronun, çalışanlarına bunu söylemesi ne kadar incelikli bir laf koyma olurdu.
*
Esat'ı buluyor sonra. Onun ağzından dinliyor bir de Selim'i:
"Selim'i lisede öğrenci olduğu yıllarda tanımıştım. Ben bugün olduğu gibi, gene üniversite öğrencisiydim..." sf. 358
Selim, Esat'ın kız kardeşi Aysel'den rahatsız oluyormuş. Kendinden iki yaş küçük bir kızın karşısında sıkılıyormuş.
"Selim artık hepimizden küçük olacak Esat. Hepimiz yaşlanacağız: saçımız dökülecek, derimiz buruşacak. Kendimizi, aynada gördüğümüz ihtiyar suratımızla tanıyacağız. Fakat Selim hep yirmi sekiz yaşında kalacak bizim için. Gençlik fotoğraflarımıza bakar gibi olacağız onu hatırladıkça Selim hep genç kalacak." sf. 360
Selim, çok kitap okuyor.
"Kitaplar yüzünden çok acı çekiyorum Esat Ağabey, derdi. Sanki hepsi benim için yazılmış. Bu kadar insanı birden canlandıramıyorum: hepsini birbirine karıştırıyorum. Gülünç oluyorum." sf. 384
"Kitaplarla yaşamanın dışında hiç bir ilgisi kalmamış gibiydi. 'Romancılar için bulunmaz bir okuyucuyum Esat Ağabey,' derdi. 'Birinci sınıf okuyucu; hayır, daha ileri; lüks okuyucu. Kitaplarının böyle okunduğunu bilselerdi fakirler, kim bilir ne kadar sevinirlerdi. Durmadan yazarlardı; bir türlü ölemezlerdi." sf. 397
"Felsefe kitapları okumayı denedi. Bir süre sonra, iki kere ikinin dört olduğundan kuşkulanmağa başladığı için bıraktı." sf. 437
*
Sonra Günseli ile tanışacak Turgut. Günseli Ediz.
Selim'in hayatında bir kadına rastlamak nedense şaşırtıyor Turgut'u.
Günseli anlatıyor şimdi Selim'i.
sf. 453 |
"Aşk dünyayı başka türlü gösteriyor insanı yumuşatıyor Allah kahretsin sulu gözlü bir yaratık yapıyor." sf. 492
*
Selim'in ardından onu daha iyi anlama ve anlatma çabasını kimsenin anlamayacağını düşünen Turgut, tabi ki karısına da anlatamıyor. O yüzden karısının da şüphelendiğini hissediyor. Zaten aynı zamanda evlilikle ilgili sorgulamalara da girişiyor.
"Her günü, yaşamaktan çok geçiştirmeye çalışıyordu." sf. 407
"Susmak da konuşmak kadar tehlikeli oluyordu artık." sf. 407
"Hiç bir şey söylemeden susarsam sanki neyi anlatamadığım anlaşılacak." sf. 494
"Fakat erkek, gizlemeye başlayınca bir kere, kutsal birliğin tehlikede olduğu kuşkusuna kapılmakta haklıdır kadın." sf. 408
sf.556 |
"Ya hep küçük kalsalar, ya da birden büyüseler. Bu yavaş büyüme dayanılmaz bir şey. Yanınızda yetişen bir şeyin siz anlamadan büyümesi. Bir bakıyorsunuz, sevilip okşanmayacak kadar büyümüş. Siz de buna yavaş yavaş, hissetmeden, o kadar alışmışsınız ki artık sevip okşamak istemiyorsunuz zaten." sf. 557
*
Selim'in günlüğü yer alıyor sonra.
En dokunaklı kısım da bu.
Buraya kadar başkalarının ağzından dinlediğimiz Selim'i, şimdi kendi sesinden dinliyoruz.
"Kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım" diyor Selim.
"Bir insanın sizin için endişelenip sararmasının güzel bir yanı vardır." diyor Günseli için. sf. 697
(Aklıma bir şey geldi. Anne Karanina, "Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır" diye başlar ve çok meşhur bir kitap başlangıcı cümlesidir. İşte şu yukarıdaki cümle de bence şahane bir giriş cümlesi olurdu. Bu cümleyle başlayan bir kitap, genel olarak aşk hikayesi diyeceğiz ama içinde aynı zamanda yalnızlığı, yalnızlığın paylaşılıp paylaşılamayacağını, dünyaya sizin ruh eşiniz olmak üzere gönderilmiş birinin gerçekten olup olmadığını, ya da buna gerek olup olmadığını, tekamül edebilmek için illa birinin mi şart olduğunu, hayat amacını... sorgulardı mesela)
Sonra yaşamı düşünüyor Selim. Nasıl yaşamak gerektiğinin öğretilmediğinden, bunu öğretmesi gereken birilerinin olması gerektiğinden dert yanıyor.
"Kimsenin yaşantısını beğenmedim: kendime uygun bir yaşantı da bulamadım." sf. 666
Ölmek üzerine çok düşünüyor.
"Düşünmek bile beni yoruyor. Galiba ölmeliyim ben." sf. 608
"Ölümü beklemek zor. Ölümü bekliyorum ve ölüm gelmek bilmiyor." sf. 662
Cenaze törenini kurguluyor. Babasınınki gibi bir cenaze töreni olmasından endişeleniyor. Oldu bittiye getirilmesinden, sırf vazife icabı olmasından.
"O güne kadar hiç ölü görmemiştim ölü görmeyi ondan bir parçanın ölümün bana bulaşması gibi bir uğursuzluk sayardım hiç görmezsem sanki hiç ölmeyecektim." sf. 509
"Cennet insanların birbirlerini dinlemeleri demektir birbirlerine aldırmaları birbirlerinin farkında olmaları demektir." sf. 510
(Parantezimle geldim. Cennet tasvirini herkes neyi istiyorsa ona göre yapar. Borges, "Cennet, kocaman bir kütüphane olmalı" der. Selim de insanların kendisini dinlediği, anladığı bir cennet tasvir ediyor bu yüzden.)
İnsanlara inanıyor.
"İnsanların yalan söylemesi için bir gerekçe görmediğinden, onlara inanmakta güçlük çekmiyordu." sf. 433
sf.667 |
Acıyor kendisine.
"Ne kadar acıyorum kendime; bu yüzden başkalarına acımaya fırsat bulamıyorum. Bütün acımamı kendime harcadım." sf. 671
Kötülüğe karşı direnemiyor.
İnsanların söylediklerine inanıyor, onları ciddiye alıyor. Ama kendisinin ciddiye alınmadığını farkediyor. Üzülüyor. Yalnızlaşıyor.
"Hep birlikte tutunamamayı ne kadar isterdim. Herkes ayrı bir dalda kaldı. Tek başına bir tadı olmuyor başarısızlığın." sf. 665
Tutunamayanlar Ansiklopedisi hazırlıyor. İsim isim anlatıyor onları.
*
Selim'in günlüğünün ardından "TURGUT ÖZBEN'İN MEKTUBU" başlıklı son bölüm geliyor.
Bu günlükten ve yaptığı Selim araştırmalarından çok etkilenen Turgut "Ben de varım" demek istiyor Selim'e. Kendisinin de Selim gibi bir tutunamayan olduğunu anlıyor.
sf.719 |
Tutunamayanlar Ansiklopedisine kendi adını da ekliyor Turgut.
***
Altını çizdiğim satırlar
Aslında bunları bağlamından koparıp almak ne kadar anlamlı oluyor bilemiyorum. Bunlara götüren cümleler de kıymetli.
Gel gelelim, bu cümlelerin sadece kitapta kalmasına da gönlüm el vermedi. Buraya da kaydedeyim, gün yüzü görsün cümleler. En başa da şunu koyayım, ironinin dibine vurayım:
"Kitaplara ithaflar yazmak, beğenilen satırların altını çizmek, sayfaların kenarına düşüncelerini yazmak Selim'e kendini ele vermek, insanların ortasında çırıl çıplak kalmak gibi geliyordu." sf. 367
(Burada bir parantezle araya giriyorum. Sabahattin Ali'nin "Kürk Mantolu Madonna"'sındaki Raif Efendi de resim yeteneği olduğu halde yaptığı resimlerle kendini ele verdiğini düşünerek resim yapmaktan vazgeçer.)
"Yazmak, kendi düşünceleriyle ilgili bir belge ortaya koymak. Ne kadar ürkünç bir iş. Kafamın içinde belirsiz yaratıklar olarak yüzen ve sadece var olmalarıyla yetindiğim cisimciklerin resmini çizmek. Rüyaların resmini çizmek kadar güç." sf. 557
"Birinin yazdığını, ötekinin okuyacak kadar bile bir zekaya sahip olmaması çok üzücü." sf. 579
"Başkalarına söyleyecek bir sözüm olabilmesi için önce kendime söz geçirmem gerektiğine inanıyorum... Kendini çözemeyen kişi, kendi dışında hiçbir sorunu çözemez." sf. 94
"Sadece namuslu olmakla öğünen kişiyi adamdan saymıyorum; toplumu iyiye, güzele götürmek için kendi gibi namuslu insanlarla bir çaba harcamamışsa, çevresindeki uygunsuz gidişe başkaldırmamışsa, o kişi namussuzdur benim için." sf. 98
"Büyümek yalnız tutunanlara gerekli." sf 122
"Meyvaları gösterdin de ağaca çıkma becerikliliğini esirgedin." sf. 199
"Güzeli anlatmamak, rüyada bağırmak isteyip de sesi çıkmayan insanın dehşetine düşürüyordu onu." sf. 216
"Ey canını sevdiğimin lisanı
Bazen deli edersin insanı." sf. 218
"Ne yapalım? Herkesin hocası Platon olmaz ya!" sf. 219
"Şimdiye kadar yalnız din kitaplarında yargılandınız. Biz fakirler, zavallılar, yarım yamalaklar, bu kitapları okuyup teselli olurken içinizden güldünüz." sf. 225 (Sizin de aklınıza "bakara makara" geldi mi?)
"Tarih bir tahriften ibarettir." sf. 231
"Herkes istediği mesleği seçecektir. Ressam olmak isteyenler reklamcı, yazar olmak isteyenler mühendis, mimar olmak isteyenler iktisatçı, meyhaneci olmak isteyenler hukukçu, hukukçu olmak isteyenler tezgahtar, adam olmak isteyenler uşak ve dilediği gibi yaşamak isteyenler rezil olmayacaklardır." sf. 241
"Sigara yakma hukuku. İnsan kaldırımın ortasında kararsız durursa, ya ateş isterler ya da adres sorarlar." sf. 245
"İnsanlar yüzünüze bakınca, sizden bir şey koparabileceklerini düşünmemeli. Ticaretin ilk şartı." sf. 247
"Babasını ve ağabeysini kaybetmiş iki ay arayla. Ondanmış bu elem. Talihleri vardır bu gibilerin: her zaman bir acı bulurlar çekecek. Senin de her işin iyi gider aksi gibi." sf. 247
"Hep bir yerlerde bir şeyler oluyor, biz bilemiyoruz." sf. 277
"Yazık: meseleler çabuk kapanıyor.İnsan, her şeyi göze aldığı bir anda hırsıyla başbaşa kalıyor." sf. 282
"Çok konuşuyorum kendimle bugünlerde. Ne yapayım? Başkalarının sohbetinden hoşlanmaz oldum." sf. 290
"İntihar, bir akıl hastalığıdır ve ancak bir akıl hastasının körleşmiş duyularının sağladığı
soğukkanlılıkla başarılabilir." sf. 316
"İntihar edenlere tören yapılmaz, böyle intikamcı Tanrıya tapılmaz." sf. 459
"Yeni olan her şeye isyan ediyor vücut: dünyanın en rahat yatağında ilk yattığı gece uyuyamıyor." sf. 319
"Bütün hayatımızı yersiz çekingenliklerle mi geçireceğiz Olric? Cesareti yalnız kafamızda mı yaşayacağız?" sf. 357
"Birini sıkıntıda görünce çocuk gibi ortadan kaybolmak istiyorum. Korkaklıktan değil; kendimi onun yerine koymaktan." sf. 369
En sevdiğim, en benim için de geçerli olan satırlar:
"Kitaplardan, yaşantılarım için yararlanamadığımı ve kendimi bir biçime sokamadığımı da yüzüme vurabilirsiniz. Ne yapabilirim? Kitap okumakla, manavın beni aldatmasına engel olamıyorum bir türlü. Manava inanmadığım halde beni aldatıyor namussuz. Ya inandığım dostlarımın beni aldatmasını önlemek: büsbütün imkansız bu. Dostlarım alay ediyor benimle. Bu çocuğun sonu ne olacak, diyorlar. Hiç olmazsa kitaplardan kitaplar çıkarmalıymışım. Bunu da yapamıyorum, yazamıyorum. Kitapları, işimde kullanılacak bir mal gibi göremiyorum: kapılıyorum onlara." sf. 371
"Duvarlar duvarlar var çevremde. Halsiz kalıncaya kadar başımı vuruyorum onlara." sf. 371
"Onları öfkeme layık bulmuyorum. Öfkem bana ait bir şey. Yakın hissetmediğim birine nasıl gösteririm onu." sf. 371
Bazı cümleler adeta şiir gibi. Hatta şarkı sözü gibi. Alt alta mısralar şeklinde yazayım, bir de böyle okuyun, siz de öyle düşüneceksiniz.
Müzikten, sadece dinleyip nasıl söylendiyse o şekilde tekrar etmek dışında, onu üretmek açısından da anlasaydım, bu cümlelerden şarkı yapardım.
"Ben de kaybolacağım.
Kayboluyorum.
Yaşamak, ölmek gibi değil.
Bazı zorlukları var bir kere.
Daha çok tehlike karşısında insan." sf. 379
"Hayatım, hayatımın romanıdır." sf. 398
"Bir kere doğduk, yaşayacağız." sf. 399
"Düşünmek bile beni yoruyor. Galiba ölmeliyim ben." sf. 608
"Hiç yorulmadan mı ölelim istiyorsun?" sf. 580
"Gene anlatamıyorum ama,
bu sıkıntının
böyle anlatılır bir duygu olması
gereğini duymuyorum o zaman." sf. 400
"Bat dünya bat. Ya da aklımı başımdan al." sf. 401
"Kimse boş bulunmuyor Selim.
Sen de boş bulunmamışsın.
Biz de boş bulunmayalım Olric." sf. 402
"Yarıda kalan bir sözün peşinden kimse gitmiyordu." sf. 403
"Bir anlam aramamalı. Anlam kadar insanın hayatını zehir eden bir kavram yoktur." sf. 403
"Anlamasan da olur.
Kimse anlamasa da olur.
Gerçek hürriyet budur." sf. 417
"Don Kişot'u bile okumadım. Ama onu içimde yaşıyorum." sf. 418
"Ben iç dünyama dönüyorum. Orada hayal kırıklığına yer yok." sf. 425
"Tunç devri... aşık oldu... utanç devri" sf. 430
"Dinlemekle olmuyor.
Yanında olmalıydım.
Anlatmakla oluyor mu?
Birlikte yaşamak gerekti." sf. 446
"İçkiyi bıraktım; gene de bir hafta sarhoş dolaştım." sf. 448
(Halbuki ilkokula başlayınca öğrettikleri ilk şey düz çizgi çizmek. Ancak otobüste kitap okumanın böyle bir takım sıkıntıları olabiliyor.) |
"Çocukken okuduğum dedektif romanlarından da heyecanlısınız." sf. 467
.....artık çok geç kaldık....sf 496
"Yaşlandım
küçüldüm
neredeyse gözden kaybolacağım
öyle hafifledim ki evladım
neredeyse gökyüzüne uçacağım." sf. 502
"Azalıyorum
bitiyorum
ortadan kaldırılıyorum,
eski silik bir para gibi piyasadan çekiliyorum
yerime yenisini basacaklar
kimse farketmeden yavaş yavaş sönüyorum." sf. 524
"Yaşarken, ne sıkıcı ve soluk insanlarla birlikte geçiriyoruz ömrümüzü. Hiç olmazsa öldükten sonra, aralarında bulunmaktan zevk alacağımız insanlarla yaşasaydık." sf. 579
"Vakit geçiyor, gitmek zamanı yaklaşıyor." sf. 516
"Yaşamak aynı zamanda yaşamış olduklarını hatırlamak demektir hatırladıkça bunalıyorum... Neden bütün isyanlarımı kafamda yaşadım." sf 519
"Kötü hatıralar insanın aklından kelime olarak çıksalar bile görüntü olarak kalırlar." sf. 533
"Sen aramayınca kimsen yoktur yalnız başına yaşarsın yalnızlığnı bir yandan da sitem ederler neden aramadın beni derler oysa onlar hiç aramazlar özel izinleri belgeleri mi var aramamak için bilemiyorum." sf 528
(Burada benim de söyleyeceğim var. İki kişi de mesela uzun zamandır birbirini aramamış, sormamıştır. Ancak karşılaştıklarında ilk kim "Hiç arayıp sormuyorsun?" derse o kazanır, sanki kendisi çok arayıp soruyormuş da sen hiç aramıyormuşsun gibi olur. Halbuki ikiniz de eşitsinizdir aramama konusunda. Fakat dedim ya, ilk söyleyen kazanır.)
"Beni işte sanıyorlar,
beni evde sanıyorlar.
Beni ne sanıyorsunuz?" sf. 538
"Meyhanaler işportacı psikiyatristlerle dolu." sf. 540
"bugün-kimi-gördüm-biliyor-musun-neler-konuştuk-biliyor-musun-hiç-böyle-bir-şey-beklemezdim-biliyor-musun-bütün-bu-olanlara-rağmen-seni-ne-kadar-seviyorum-biliyor-musun formülü." sf.554
...onu görüyorlardı...sf.555
....bu kadar insan... sf. 567
"Henüz yerini nasıl dolduracağımızı bilemediğimiz bir organ, bu para denen şey." sf. 582
"Orta şekerli bir kahve. Beye bir orta yap. Kelime tasarrufu." sf. 587
"Bu sözler insanın yüzüne söylenmez. Gene de duyar insan." sf. 610
*
Hayvansın Hülya.
Bütün kitabı yazsaydın.
Ne yapayım, bir daha okumaya fırsatım olmaz diye unutmamı engelleyecek her şeyi dökmek istedim.
Unutursam kalbim kurusun.
*
"Tanrı, tutunamayanlardan rahmetini esirgemesin." sf. 438
"Bu kitap ne ciddi kavgaların, ne büyük ve yaygın sıkıntıların, ne de ezilen insanların romanıdır; bu kitap, mustarip bir ruhun iç çekişlerinin romanıdır: Tutunamayanlar." sf. 559
başladığım ama nedense bir türlü bitiremediğim kitaplardan biri.. yeniden deneyeceğim okumayı...
YanıtlaSilEllerine emeğine yüreğine sağlık hislere tercüman olmuşsun
YanıtlaSil“Bat dünya bat
Gözlerin kör olsun da piyango bileti sat.”
çok güzel bir inceleme olmuş teşekkürler
YanıtlaSil