12 Eylül 2022 Pazartesi

ÖNCE EKMEK

 


ÖNCE EKMEK

Orhan Kemal

1968

1969 Sait Faik Hikaye Armağanı

1969 Türk Dil Kurumu Hikaye Ödülü

Everest Yayınları

7.Basım - Eylül 2007

109 sayfa


Taş gibi sert fakirliklerin olduğu, asla kırılamayacak, aşılamayacak hissi veren, dört bir yandan saran sefilliklerin anlatıldığı hikayeler için buyurun.

Ben hikayeleri üzücü buldum. Gerçekçiliği daha üzücü kılıyor. Bu gerçekçiliği sağlayanın da dil olduğunu düşünüyorum. Sokak dili var. 1960'ların sokak jargonu. Sanırım o yüzden hikaye gibi değil de sokak röportajı gibi geldi. Kısa belgesel hatta. 

O dönemi biliyor muyum, yaşadım mı, hayır. Ama hikayeleri okuyunca görmüş kadar oldum. 


*

Kitaptaki hikayeler:


1. Önce Ekmek

Baba çalışıyor. Karısı ve kızının da çalışmasını istiyor. Kız, okumak istiyor. Anne baba bu yüzden sık sık kavga ediyor. Sonra bir gün  kız karar veriyor çalışmaya. Okulu bırakıp çalışmaya başlayacağını babasına söylüyor. Babası onca zaman çalışın diye karısının ve kızının başının etini yiyen kendisi değilmiş gibi üzülüyor. Ama söyleyemiyor bir şey.

Kızın hayali doktor olmak. Dersleri de iyi ve hocaları da bu hayalini destekliyor. Yaşlı ve hasta komşu teyze de. Kız, doktor olunca seni iyileştireceğim diyor yaşlı teyzeye. Teyze de, sen doktor oluncaya kadar ölmeyeceğim, diye söz veriyor kıza. Kız, okulu bırakmaya karar verince teyzeye karşı da üzülüyor.


2. Bir Çocuk

Sokak serserisi bir çocuk, İstiklal Caddesi’nde volta atıyor ve belasını arıyor. Belalı ağabeylerine özeniyor. Nihayet aradığı kavga çıkıyor. Bir lokantadan içeri bakarken rahatsız olan garson ve müşteri ile kavga çıkıyor. Çocuk gururla kavganın kendisinden ötürü çıktığını söylüyor, hapse girmek istiyor, bunu bir şeref sayıyor. Ama hapse atmıyorlar, o da  adalete sövüyor.


3. Üçüncü

Hırsızlıktan hapse girip çıkmış iki arkadaş, hapis hayatını övüyorlar, oradaki kumarı, yemeği…

Şimdiki planları küp küp altını olduğunu duydukları bir amcayı soymak. Ama plana üçüncü bir kişi dahil oluyor. Sonra aralarında güvensizlik doğuyor, plandan vazgeçip yollarına devam ediyorlar.


4. Tarzan

Tarzan lakaplı işportacı çocuk, önündeki kitaba bakarak hayal kuruyor. Kitaptaki kovboy arabasında güzel bir kadın varmışmış. Akrabasından kalan mirası almaya gidiyormuşmuş, kovboylar önünü kesmişmiş…

O kadını Leman Ablasına benzetiyor. Kovboy dergileri karşılığında bazı erkeklerle mektup alışverişine hizmet ettiği Leman Ablasını pek seviyor.

Kendi kardeşi de başka erkeklerin kıskacında. Çünkü baba ortada yok. Anne hasta ve fakir.


5. Coni

Adam çirkin olduğunu düşündüğünden aynalara bakmak istemiyormuş.

Karısına laf atarlar da kavga etmek gerekir korkusundan karısıyla dışarı da çıkamıyormuş.

Film sektöründe getir götür işleri yapar, adına Coni derlermiş. Patronu getir götür işleri buyurur, ama yol parası vermezmiş. Bu adamcağız da yürüyerek oradan oraya koştururmuş. Patronuna söyleyemiyor yol parasının olmadığını, kendi kendisine söyleniyor. 


6. Mavi Taşlı Küpe

Oğluna kız bakan anne bir kızı beğeniyor. Oğluyla evlendiriyor. Kız adamı ilk kez görüyor. Adam da kızı. Gerdek gecesi, gerdek olmuyor. Adam dönüyor yatıyor.

Kadın diğerlerini susturrmak için baldırına makas saplıyor, kanlı çarşaf için.

Sonra da kocasının çırağıyla yatıyor. Koca basıyor bu ikisini. Çırağı dövüyor. Karısı da adama saldırıyor, kovalıyor sokaklarda. Hapse giriyor.

Hapisten çıkınca kadın işi erkek işi demeden çalışıyor. 


7. Çocuklar

İki çocuk önce laf kavgası ediyorlar. Sen benim kim olduğumu biliyor musun, sen biliyor musun, benim babam senin babanı döver… derken dost oluyorlar. Hatta çocuklardan biri mahallenin yakışıklı delikanlısını öyle bir övüyor ki diğer çocuk kendi halası için o delikanlıyı düşünmeye başlıyor.

Çok tatlılar.


8. Pazartesi

Pazartesileri “mendeburlaşan” bir yayınevi patronu,  muhasebecisine düpedüz mobbing uyguluyor.

Patron, haftasonu felekten bir gece çalmış. Karısını aldatmış. Evde kavga çıkmış. Pazartesi gelmiş, mıhasebecisine patlıyor.

Patron, piyasadan alacaklarının gelip gelmediğini soruyor muhasebeciye. Olumsuz yanıt alınca, borçluların neden paraları ödemediklerini soruyor muhasebeciye. Çünkü onlar alacaklarına aslan, vereceklerine kuzgun olur, diyor muhasebeci. İşte bu atasözünün doğrusu, yanlışı üzerine tartışıyorlar. Patron, yanlış söylüyor. Sonra yanlış söylediğini fark ediyor. Muhasebeci onun yanlış söylemesini onaylıyor, sırf patron yakasını bıraksın diye. Sonra patron, işçinin kendisiyle dalga geçtiğini düşünüp aşağılıyor onu. Aynaya bak, neye benziyorsun, diye soruyor. İşçiden eşek cevabı alıncaya kadar peşini bırakmıyor.

Muhasebeci lise mezunu, patron ilkokul dört. Bunun ezikliğini de yaşıyor patron. Sonra da eğitimin önemsizliğinden bahsediyor. 


9. Sevmiyordu

Çocuğu, sevmediği bir teyzeye bırakıyorlar zaman zaman. Çocuk ısrarla söylüyor istemiyorum diye. Anlaşılıyor neden istemediği. Kadın, çocuğun babasının oynaşı galiba. Ben öyle hissettim çocuğa sorduğu sorulardan. Baban benden bahseder mi, annen mi kızar bahsetse... gibi sorularla çocuğun ağzından laf almaya çalışıyor. 


10. İncir Çekirdeği

Dondurmacı adam ve karısı. Zar zor geçiniyorlar. Oğulları tıp okuyor, yakında doktor çıkacak. Ama dereyi görmeden paçayı sıvıyorlar. Doktor oğlumuz gözümü iyi edecek, bir ilaç verecek fıtığım geçecek, bir damla verecek gözüm açılacak… Mahalleliyi de gazlıyorlar. Kendi kendilerine o kadar kuruyorlar ki kafalarında, oğlanın annesi, daha ortada kimse yokken muhtemel gelinini kıskanıyor. Ben okuttum, büyüttüm, el kızı mı yiyecek diye.


11. Elli Kuruş

Gazeteci çocuk. Okumak hayali var para kazanması lazım. Babası terk etmiş. Anne ve anneannesi ile yaşıyor. Onlar da çalışıyor.

Gazete yazarı ile gazete satan çocuk arasında muhabbet oluşmuş. Yazar, çocuğa borç vermiş. Çocuk parça parça borcunu ödüyormuş. En son elli kuruş kalmış ki çocuk görünmez olmuş. Yazar, ihtimal vermiyor çocuğun elli kuruşun üzerine yattığına. Aklına kötü senaryolar geliyor, başına bir şey mi geldi acaba diye.

Bir gün başka bir gazeteci çocuk geliyor gazeteleri satmaya. O çocuk uzatıyor yazara elli kuruşu ve kötü haberi veriyor. Ağabeyi olan gazeteci çocuk ölmüş, dün gömmüşler.


12. Sağiç

Futbol oynamak isteyen çocuklara engel olmamak lazım. Engel olunan sonra zalim liderlere dönüşebiliyorlar. Bırakın çocuklar futbolsa futbol, resimse resim... neye merakı, hevesi varsa o kanaldan ilerlesin.

Bu hikayede de Süreyya, babası izin vermiyor diye çok sevdiği futboldan mahrum kalıyor. Bu öfkeyle annesinin, babasının öldüğünü, babasının sahip olduğu bakkalın yandığını hayal ediyor.

Aradan otuz yıl geçiyor. Çocukluk arkadaşı, Süreyya’yı merak edip eski mahallesine gidiyor. Buluyor da Süreyya’yı. Süreyya, onu tanımakta zorlanıyor önce. Tanıyınca da çok heyecanlanmıyor.

Süreyya’nın çocuğu geliyor sonra. Futbol oynamaya gidecekmiş, Süreyya izin vermiyor oğluna. 

Hey gidi.

Süreyya’nın arkadaşı da merak ediyor, bu çocukcağız da babasının ölmesini hayal ediyor mudur diye.

(Hikayenin adı olan sağiç, futbol terimi. Bilmeyenler için, ben bilmiyordum, hala bilmiyorum, forvet mi ne öyle bir şey.)


13. Sezai Bey

Yaşadığı tatsızlıklara, “bu adamların hangisine karısı canım kocam, bütün erkekler bir yana, sen bir yana diyordur ki!” diye göğüs geriyor Sezai.

Yaşadığı tatsızlık da troleybüs kuyruğunda beklemek, gencin birinin kendisine ihtiyar demesi.

Söz konusu gençle az kalsın kavga edeceklerdi, genci tuttu diğerleri.

Sezai Bey ise, evde tam tersi olarak anlattı tabii.

Karısının onu övmesi, onun da karısını övmesi çok hoş. Fakat evdeki hizmetçi kızı sıkıştırıyormuş, of Sezai Bey yaaa.


14. Taş

Alkolik adam, şaraphaneye girmek istiyor. Şarapçı izin vermiyor. Para yoksa, şarap yok.

Dışarı atılan adam eline bir taş alıyor, içeriye atmayı kurguluyor kafasında. O sırada şarapçı onu görüp bana taş mı atacaktın diyip hırpalıyor adamı.


15. İki Buçuk

Para üstü verilmedi diye kafasında kuruyor yolcu. Az bir para üstü, seslensem insanlar ayıplar. Ya da şoför almadım, vermedin ki para der, hakaret eder, zaten tipi de düzgün değil, it herif, karakola gideriz. Kuruyor da kuruyor. Yeraltından Notlar gibi. Kafasında kurduğu kavgada kendisini haksız çıkartıp bir de üste para vermeyi düşünüyor. İneceği yere geliyor, inecekken şoför al ağabey, para üstün diyor.

Utandığıyla kalıyor.


16. Biletsiz

Otobüse biletsiz binmiş yolcu. Biletçi biletini soruyor, biletim yok, almayacağım, karışamazsın diye deli deli konuşuyor. Biletçi ısrar ediyor. Sonra otobüste yolcunun tarafında olanlar ve biletçinin tarafında olanlar laf dalaşına başlıyor. Dalaş, kravatlı beyler ve kravatsız beyler arasında hiyerarşik bir kavgaya dönüşüyor. Sonunda karakolda buluyorlar kendilerini. Ama kimse kavganın ilk sebebini hatırlamıyor.

Biletsiz yolcunun biletsiz seyahat etmesi yanına kar kalıyor.


17. Uzman

Gözümün önünde flörtleştiler.

Adam, trende sineklerden rahatsız oluyor. Yakaladığı sineklerin bacaklarını koparıp salıyor, böylece diğer sinekler görüp ibret alırlarmış. Sinekler kendi aralarında konuşurlarmış muhakkak.

O esnada trene güzel bir anne ve çocuğu biniyor. Çocuk, sineklerle ilgili sorular soruyor adama. Adam bu konunun uzmanı olduğunu söyleyip çocuğun zekasını övüyor. Babasının ne iş yaptığını soruyor. Babası gibi zeki maaşallah, diyor. Kadınsa, kocam aptalın tekidir, diyor. Kocasını yerin dibine sokuyor. Hep akıllı bir kocam olsun isterdim, diyor. Adam da, ben de güzel bir karım olsun isterdim, diyor. Çocuk arada soru soruyor ama duyan yok. Hatta çocuk sinirlenip küfrediyor, ilgilenen yok. Kartlar, telefonlar verilip trenden iniliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder