3 Haziran 2022 Cuma

DEMOKRASİLER NASIL ÖLÜR?


 

DEMOKRASİLER NASIL ÖLÜR? 

(How Democracies Die) 

Steven Levitsky – Daniel Ziblatt 

2018 

Çeviren: Derya Dinç 

Salon Yayınları 

3.Baskı – Eylül 2020 

352 sayfa 


Türkiye'nin adının sık sık geçtiği bir kitap. Türkiye'den bol bol örnekler yer alıyor. A-aa, neden acaba!

*

ABD'de 2017'de Donald Trump'ın başkan olmasının ardından işin uzmanı olan Amerikalılar “Demokrasimiz tehlike altında mı?” diye sormaya başlamışlar. 

“Amerikan siyasetçileri artık rakiplerine düşmanlarmış gibi davranıyor, özgür basını korkutuyor ve seçim sonuçlarını reddetmekle tehdit ediyorlar. Mahkemeler, istihbarat teşkilatları ve etik büroları dahil demokrasimizin kurumsal korumalarını zayıflatmayı deniyorlar.” Sf.8 

Yazarlar bu tespiti yaptıktan sonra diğer ülkelerdeki benzer yönetimleri inceleyerek ders alma yoluna gitmişler. Başka ülkelerde demokrasinin tehlike çanları nasıl çaldı, o ülkelerdeki yöneticiler nasıl davrandı, süreç nasıl ilerledi... Bu konularla ilgili pek çok ülkeyi ele almışlar. Çok akıllıca bir yöntem. Bir söz vardır: “Akıllı insanlar kendi tecrübelerinden, daha akıllı insanlar başkalarının da tecrübelerinden yararlanır." Yazarlar da bunu yapmaya çalışmış. Kendi halklarını, başka ülkeleri örnek vererek gidişat hakkında uyarmışlar. 

*

Amerika’nın denetim ve denge sistemini iki temel standart belirliyormuş: Partilerin birbirini yasal rakipler olarak görmesi ve kurumlar üzerinde kendi partilerinin avantajlarına olacak şekilde güç kullanmamaları. Buna kısaca "tolerans ve kısıtlama" diyorlar.  

Tehlike çanı olarak gördükleri ilk şey, aşırı kutuplaşma olmuş. “Tarihteki demokrasi çöküşlerini araştırmanın ortaya koyduğu en kesin neden, aşırı kutuplaşmanın demokrasileri öldürebileceğidir.” Sf.17 

Kimi demokrasiler silahla, kimi demokrasiler seçilmiş lider ile yıkılır, diyen yazarlara göre “Daha sık karşılaşılan versiyonu ise demokrasinin yavaşça erozyona uğrayarak, fark edilmesi zor adımlar sonucu yok edilmesidir.” Sf.10 

İşte bu adımların fark edilmesi için bir diktatörü gördüğümüz zaman tanımamıza yardımcı olacak uyarı işaretleri sıralamış yazarlar:

1-Hareket ya da sözleri ile oyunun demokratik kurallarını reddediyorsa 

(Anayasayı reddetmek, seçimleri iptal etmek, bazı organizasyonları yasaklamak…vb gibi) 

2-Rakiplerinin meşruiyetini kabul etmiyorsa 

(Rakiplerini yıkıcı olarak tanımlamak, elinde delil olmadan rakiplerinin kanuna karşı çıktığını, yabancı bir hükümetle iş birliği yaptığını vb öne sürmek gibi) 

3-Şiddete göz yumuyor ya da şiddet için cesaretlendiriyorsa 

(Silahlı çetelerle bağlantısı olması, taraftarlarının uyguladığı şiddeti desteklemek, dünyanın başka bir yerindeki şiddet olayını övmek vb gibi.) 

4-Medya dahil muhalefetin sivil özgürlüklerini kısmak konusunda isteklilik gösteriyorsa 

(Karalama, sivil halk ya da basındaki eleştirileri cezalandırma tehditi, dünyanın başka bir yerindeki baskılayıcı önlemleri övme…vb gibi) 

Bu temel maddeleri yargı sistemini kendi yandaşları ile doldurmak, basını susturmak için hapis korkusu salmak, medyayı satın almak, rakipleri karalamak veya hapse attırmak, oyunun kurallarını baştan yazmak, güçten düşülmek üzereyken bir kriz ya da saldırı ortaya çıkarmak... gibi örneklerle destekliyor yazarlar. 

İşte bunlardan biri ya da birkaçı varsa demokrasi konusunda endişelenmek gerektiğini anlatıyorlar. 

Yazarlar ABD'nin anayasasına, özgürlük ve eşitlik inançlarına, güçlü orta sınıfa, eğitim ve sağlıktaki yüksek seviyelerine, büyük ve farklı alanlardaki özel sektöre güvenerek “burada işler bu kadar kötü olamaz” diye düşünürlermiş. Ama Donald Trump onları düşünmeye sevk etmiş. 

Yazarlara göre Donald Trump yukarıdaki dört kriteri de gerçekleştirmiş. Böyle bir durumda demokrasiyi tehdit eden lidere karşı diğer siyasiler hırslarına yenik düşmeden birlik olmalı, demokratik kurumları savunmak için mümkün olan her şeyi yapmalı. Yazarlar, bu durumdaki bir liderin karşısında kim varsa ona oy verilmesini öneriyor. Kendi ülkelerinde Donald Trump'ın karşısında Hilary Clinton olduğu için onu desteklemek gerektiğini tavsiye etmişler.

*

Kitapta demokratik yönetim ile ilgili tehlikeli adımların atıldığı ülkelere örnek olarak: Peru, Venezuela, Rusya, Türkiye...vb. var. Kötü örnek olarak gösterilmek çok acı. 

Türkiye’nin adı da sık sık geçiyor kitapta: 

“…Rusya, Sri Lanka, Türkiye ve Ukrayna’da seçilmiş olan liderler demokratik kurumları yıkıyor.” Sf.12 


“Bizim demokrasimiz kesinlikle Venezuela, Türkiye ya da Macaristan’da olduğundan daha güçlü fakat yeterince güçlü mü?” sf.13 


“Türkiye’nin Recep Tayyip Erdoğan’ı ise gazetecileri terörizm propagandası yapmakla suçlamıştır.” Sf.97 


“Erdoğan ve Putin hükümetleri de yasayı korkunç sonuçlar doğuracak şekilde kullanmışlardır. Türkiye’nin en büyük kurbanı, ülkenin en çok okunan gazetesi Hürriyet ve pek çok televizyon kanalı dahil Türk medyasının neredeyse %50’sini kontrol etmekte olan güçlü Doğan Yayın medya grubuydu. Doğan grup medya ailesinin pek çok üyesi laik ve liberaldi ve bu da onları AKP hükümeti ile karşı karşıya getiriyordu. 2009 yılında hükümet karşı saldırıya geçti ve Doğan’a vergi kaçırma nedeniyle neredeyse 2,5 milyar dolarlık bir ceza kesti. Bu, neredeyse şirketin net değerini aşmaktaydı. Sakatlanan doğan iki büyük gazete ve televizyon kanalı olmak üzere imparatorluğunun büyük bir kısmını satmak zorunda kaldı. Bunlar hükümet yanlısı iş adamları tarafından satın alındı.” Sf.107 


“Erdoğan hükümeti de iş adamlarını siyasetin sınırlarına itti. 2004 yılında ciddi bir rakip olarak ortaya çıkan zengin iş adamı Cem Uzan, Genç Partiyi kurarak finanse ettiğinde finansal kurumlar Uzan’ın iş imparatorluğuna el koydular ve onu para koparma ile suçladılar. Uzan’ın Fransa’ya kaçması ile GP kısa sürede yıkıldı. Birkaç yıl sonra Türkiye’nin en büyük endüstriyel holdingi olan Koç Grup 2013 yılındaki devasa Gezi Parkı protestolarını desteklemekle (Koç Grup’un park yakınlarında sahip olduğu bir otel polis baskısına karşı sığınak ve geçici bir hastane olarak kullanılmıştı.) suçlandı. O sene vergi yetkilileri bir çok Koç şirketini denetledi ve şirketin yan kuruluşunun sahip olduğu devasa bir savunma bakanlığı kontratı iptal edildi. Koç ailesi dersini almıştı. 2013 yılından sonra muhalefet ile olan mesafesini korudular.” Sf.110 


“En yakın dönemli örnek Türkiye’deki Erdoğan hükümetinin güvenlik krizini Erdoğan’ın güce daha sıkı sarılması için kullanmasıdır. AKP Haziran 2015 tarihinde meclisteki çoğunluğu kaybettikten sonra IŞİD tarafından gerçekleştirilen bir dizi terör saldırısı Erdoğan’ın bayrak çevresinde toplanma etkisini kullanarak hızlı bir seçim çağrısı yapmasına ve sadece beş ay sonra meclisin kontrolünü geri kazanmasına neden olmuştur. Daha da önemlisi ise Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişiminin geniş bir baskıyı haklı çıkarmak için kullanılmasıdır. Erdoğan bu darbeye OHAL ilan ettiği devasa bir baskı dalgası ile cevap vermiş ve 100.000 kamu memurunu tasfiye etmiş, birkaç gazeteyi kapatmış, yüzlerce hakim ile savcının, 144 gazetecinin ve hatta Anayasa Mahkemesinin iki yargıcının dahil olduğu 50.000 kişiyi tutuklatmıştır. Erdoğan ayrıca darbe girişimini geniş kapsamlı yeni yönetici güçleri edinmek için bir fırsat olarak kullanmıştır. Güç kapma Nisan 2017 tarihinde başkanlık otoritesini kontrol eden sistemi yıkan anayasal düzenleme ile zirve yapmıştır.” Sf.122 


“Donald Trump’ın başkanlıktaki ilk yılı tanıdık bir senaryoyu takip etti. Tıpkı Alberto Fujimori, Hugo Chavez ve Recep Tayyip Erdoğan gibi Amerika’nın yeni başkanı da görevine rakiplerine yaptığı yakıcı sözlü saldırılar ile başladı.” Sf.215 


“Dışarıdan gelen bu başkan kendisini Peru ve Türkiye’de olduğu gibi nedensiz bir saldırı altında hissedip karşı saldırıya mı geçecekti?” sf.216  


Türkiye'nin bu kitapta yer alacak kadar bol örneğe sahip olması üzüyor. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder