BLINK
Düşünmeden Düşünebilmenin Gücü
Malcolm Gladwell
2005
Çeviri: Dilan Sarıoğlu
MediaCat Yayınları
2.Baskı – Haziran 2014
221 sayfa
Çok acayip geldi bu kitap bana.
Her şeyi bilmek ve her şeyi düşünmek, çok da iyi bir şey
olmayabilirmiş, bunu gösteriyor.
“Cehalet mutluluktur” gibi değil ama, daha çok “Bu bilgi
gerçek hayatta ne işimize yarayacak?” gibi.
*
Basit bir örnek vereyim: Laps laps yürüyoruz mesela.
Yürürken nasıl yürüdüğümüzü düşünmüyoruz. Eğer düşünmeye kalkarsak; “Şimdi sağ
ayağımı ileri atıyorum, sağ ayağım orada dururken sol ayağım onun yanına
gelecek ve onu geçecek bu arada önümden insanlar geliyor, onlara çarpmamalıyım,
şu taraftan yürümeliyim…” derken otomatik olarak becerdiğimiz yürümeyi artık
beceremez hale gelebiliriz.
Yani bazen otomatik pilotta yaşamak o kadar da kötü
olmayabilir.
*
Kitapta savaşan iki ordu örnek veriliyor. Ordulardan
birinin komutanı diğer ordu hakkında neredeyse tüm bilgilere sahip. Diğer
ordunun komutanı ise düşman ordu hakkında çok da bilgi sahibi değil. Ve
neticede savaşı çok da bilgi sahibi olmayan kazanıyor. Sebebi ise şu; Çok bilgi
sahibi olan komutan, karşısındaki ordunun her adımını çeşitli ihtimallere göre
yorumluyor, tam bir karar verecekken yeni bir bilgi akışı geliyor ve tekrar
değerlendirme yapması gerekiyor.
Halbuki düşman ordu hakkında o kadar da bilgi sahibi olmayan
komutan daha hızlı kararlar veriyor, hareket kabiliyeti daha yüksek oluyor.
Buradan bilginin işe yaramaz olduğu sonucunu çıkarmamak
lazım. Yeteri kadar bilgi, önemli olan bu.
“Dışarıda yürürken birden üzerinize doğru bir kamyonun
geldiğini fark ettiğinizde durup düşünmeye vaktiniz var mı? Tabii ki yok.
İnsanoğlunun bugüne kadar hayatta kalmasının yegane sebebi, çok hızlı muhakeme
yaparak karar alma mekanizmasına sahip olmasıdır.” Sf.14
*
Detaylı bilgiden ziyade ilk izlenimler de işe
yarayabilirmiş.
Kitapta evli çiftlerle uzun uzun terapi yapmaktansa onların
birbirleriyle birkaç dakikalık konuşmasından sonuçlar çıkartan ve bu sonuçların
tamamına yakını doğru olan bilim insanlarından bahsediliyor.
Başka bir örnek olarak;
“Mesela üniversitedeyken bir öğretim üyesinin ne kadar iyi
bir hoca olduğuna karar vermeniz ne kadar zamanınızı aldı? Bir ders? İki ders?
Bir dönem?”
Buna dair yapılan bir araştırmada öğrencilere bir öğretmenin
üç adet onar saniyelik videosunu izletmişler ve öğrenciler öğretmenin
performansını değerlendirirken hiç de zorlanmamışlar.
*
Bazen çağrışımlarla da hareket ediyoruz. Mesela siz bu
yazıyı okumadan önce belki kitabın adı, belki başka bir şey sizde bir çağrışım
yarattı. Ve bu sadece bir-iki saniye sürdü.
İşte kitap da “O iki saniyede neler
olduğunu hiç merak etmiyor musunuz?” sorusundan yola çıkmış.
Blink de aslında
bu demek, göz açıp kapayıncaya kadar kısa sürede, yani düşünmeden verdiğimiz
kararlar.
*
Daha önce günlük yazardım. Ve duygularımı, düşüncelerimi
yazmanın iyi bir şey olduğunu sanırdım. Ama sonradan bunun bana çok da iyi
gelmediğini görüp günlük yazmayı bıraktım, daha önce yazdıklarımı da attım.
Bu kitapta da düşünceleri yazmanın pek de iyi bir fikir
olmayabileceği anlatılıyor. Sebebi kelimelerin her zaman duygu ve düşüncelerimizi tam
olarak yansıtamıyor oluşu.
“Düşüncelerinizi yazdığınızda çözüm bulmak için ihtiyacınız
olan aydınlanmayı yaşama ihtimaliniz büyük oranda azalır.” Sf.88
Yazar bu kanıya bir insanın yüzünü tarif etmekten yola
çıkarak varıyor. Bir topluluk içinde tanıdığımız bir insanı fark ederiz. Peki
başkasına o insanı nasıl tarif ederiz? Kitaptaki deneylerde hiç de doğru tarif
edemediğimiz ortaya konmuş.
*
Kitapta pek çok deneyden bahsediliyor. Hepsi birbirinden
çarpıcı.
*
Bazı deneylerde dış faktörlerin kararlarımızı ne kadar
etkilediğine dair çarpıcı sonuçlar var. Örneğin bir muhabbette yaşlılıkla ve
hastalıkla ilgili konular geçti, bu muhabbetin ardından yürüyüşünüz bile
değişiyormuş.
Deneyde bir grup insanla bu konuları, diğer grupla da bunun
tersi konuları konuşmuşlar. Yaşlılıktan bahsedilenlerin yürüyüşü kamburlaşmış,
diğerlerininki daha canlıymış.
Aslında komik değil mi?
Bu kadar dış etkenlere açık olmamız çok zayıflık.
*
Neticede kitaptan anladığım; bilgi önemlidir, ama içgörümüz de bir o kadar
önemlidir. Belki de bu yüzden yapay zekalar çok da ileri gidemeyecek, çünkü
insan içgörüsü hiç de yabana atılacak bir şey değil.
*
Yazarın bir diğer kitabı için bkz: Outliers-Çizginin Dışındakiler
*
Yazarın bir diğer kitabı için bkz: Outliers-Çizginin Dışındakiler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder