27 Mayıs 2019 Pazartesi

BLINK



BLINK

Düşünmeden Düşünebilmenin Gücü

Malcolm Gladwell

2005

Çeviri: Dilan Sarıoğlu

MediaCat Yayınları

2.Baskı – Haziran 2014

221 sayfa



Çok acayip geldi bu kitap bana.

Her şeyi bilmek ve her şeyi düşünmek, çok da iyi bir şey olmayabilirmiş, bunu gösteriyor.

“Cehalet mutluluktur” gibi değil ama, daha çok “Bu bilgi gerçek hayatta ne işimize yarayacak?” gibi.

*

Basit bir örnek vereyim: Laps laps yürüyoruz mesela. Yürürken nasıl yürüdüğümüzü düşünmüyoruz. Eğer düşünmeye kalkarsak; “Şimdi sağ ayağımı ileri atıyorum, sağ ayağım orada dururken sol ayağım onun yanına gelecek ve onu geçecek bu arada önümden insanlar geliyor, onlara çarpmamalıyım, şu taraftan yürümeliyim…” derken otomatik olarak becerdiğimiz yürümeyi artık beceremez hale gelebiliriz.

Yani bazen otomatik pilotta yaşamak o kadar da kötü olmayabilir.

*

Kitapta savaşan iki ordu örnek veriliyor. Ordulardan birinin komutanı diğer ordu hakkında neredeyse tüm bilgilere sahip. Diğer ordunun komutanı ise düşman ordu hakkında çok da bilgi sahibi değil. Ve neticede savaşı çok da bilgi sahibi olmayan kazanıyor. Sebebi ise şu; Çok bilgi sahibi olan komutan, karşısındaki ordunun her adımını çeşitli ihtimallere göre yorumluyor, tam bir karar verecekken yeni bir bilgi akışı geliyor ve tekrar değerlendirme yapması gerekiyor.

Halbuki düşman ordu hakkında o kadar da bilgi sahibi olmayan komutan daha hızlı kararlar veriyor, hareket kabiliyeti daha yüksek oluyor.

Buradan bilginin işe yaramaz olduğu sonucunu çıkarmamak lazım. Yeteri kadar bilgi, önemli olan bu.
 
“Dışarıda yürürken birden üzerinize doğru bir kamyonun geldiğini fark ettiğinizde durup düşünmeye vaktiniz var mı? Tabii ki yok. İnsanoğlunun bugüne kadar hayatta kalmasının yegane sebebi, çok hızlı muhakeme yaparak karar alma mekanizmasına sahip olmasıdır.” Sf.14

*

Detaylı bilgiden ziyade ilk izlenimler de işe yarayabilirmiş.

Kitapta evli çiftlerle uzun uzun terapi yapmaktansa onların birbirleriyle birkaç dakikalık konuşmasından sonuçlar çıkartan ve bu sonuçların tamamına yakını doğru olan bilim insanlarından bahsediliyor.

Başka bir örnek olarak;

“Mesela üniversitedeyken bir öğretim üyesinin ne kadar iyi bir hoca olduğuna karar vermeniz ne kadar zamanınızı aldı? Bir ders? İki ders? Bir dönem?”

Buna dair yapılan bir araştırmada öğrencilere bir öğretmenin üç adet onar saniyelik videosunu izletmişler ve öğrenciler öğretmenin performansını değerlendirirken hiç de zorlanmamışlar.

*

Bazen çağrışımlarla da hareket ediyoruz. Mesela siz bu yazıyı okumadan önce belki kitabın adı, belki başka bir şey sizde bir çağrışım yarattı. Ve bu sadece bir-iki saniye sürdü. 

İşte kitap da “O iki saniyede neler olduğunu hiç merak etmiyor musunuz?” sorusundan yola çıkmış. 

Blink de aslında bu demek, göz açıp kapayıncaya kadar kısa sürede, yani düşünmeden verdiğimiz kararlar.

*

Daha önce günlük yazardım. Ve duygularımı, düşüncelerimi yazmanın iyi bir şey olduğunu sanırdım. Ama sonradan bunun bana çok da iyi gelmediğini görüp günlük yazmayı bıraktım, daha önce yazdıklarımı da attım.

Bu kitapta da düşünceleri yazmanın pek de iyi bir fikir olmayabileceği anlatılıyor. Sebebi kelimelerin her zaman duygu ve düşüncelerimizi tam olarak yansıtamıyor oluşu.

“Düşüncelerinizi yazdığınızda çözüm bulmak için ihtiyacınız olan aydınlanmayı yaşama ihtimaliniz büyük oranda azalır.” Sf.88

Yazar bu kanıya bir insanın yüzünü tarif etmekten yola çıkarak varıyor. Bir topluluk içinde tanıdığımız bir insanı fark ederiz. Peki başkasına o insanı nasıl tarif ederiz? Kitaptaki deneylerde hiç de doğru tarif edemediğimiz ortaya konmuş.

*

Kitapta pek çok deneyden bahsediliyor. Hepsi birbirinden çarpıcı.

*

Bazı deneylerde dış faktörlerin kararlarımızı ne kadar etkilediğine dair çarpıcı sonuçlar var. Örneğin bir muhabbette yaşlılıkla ve hastalıkla ilgili konular geçti, bu muhabbetin ardından yürüyüşünüz bile değişiyormuş.

Deneyde bir grup insanla bu konuları, diğer grupla da bunun tersi konuları konuşmuşlar. Yaşlılıktan bahsedilenlerin yürüyüşü kamburlaşmış, diğerlerininki daha canlıymış.


Aslında komik değil mi?

Bu kadar dış etkenlere açık olmamız çok zayıflık.

*

Neticede kitaptan anladığım; bilgi önemlidir, ama içgörümüz de bir o kadar önemlidir. Belki de bu yüzden yapay zekalar çok da ileri gidemeyecek, çünkü insan içgörüsü hiç de yabana atılacak bir şey değil.

*

Yazarın bir diğer kitabı için bkz: Outliers-Çizginin Dışındakiler



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder