14 Mart 2017 Salı

INCOGNITO


INCOGNİTO

Beynin Gizli Hayatı

David Eagleman

2011

Çeviri: Zeynep Arık Tozar

Domingo Yayınları

19. Baskı – Eylül 2016

294 sayfa


Kitap, alt başlığındaki “Beynin Gizli Hayatı” olmasının yanı sıra beynin aynı zamanda etkileyici ve sarsıcı hayatı bence.

Etkileyici yapan muazzam yoğunlukta bir çalışma ağına sahip olması,

Sarsıcı yapan ise işleyişinde bilincimizin çok az müdahalesinin olabilmesi.

Daha çok otomatik pilot üzerinden çalışan beynimize bilincimizin pek karışamaması aslında iyi bir şey.

Bu sayede örneğin piyano çalabiliyor, tenis oynayabiliyor ve hatta yürüyebiliyoruz.

Bunları yaparken işe bilincin karışması ile;

Piyano çalarken şimdi hangi notaya basacağım, parmağımı nereye koymalıyım, oradan hangi ses çıkıyordu… diye

Tenis oynarken top nereden geliyor, şuraya mı düşecek, raketi şu elime mi alsam diye

Yürürken şimdi sağ ayak, şimdi sol ayak, şimdi yine sağ, karşıdan insan geliyor, kenara çekileyim diye

düşünmelere kalkarsak hareket edemez hale geliriz.

Bu açıdan bilincin devre dışı kalması iyi.

*

Peki özgür irademiz nerede o zaman?

Yazar bu soruya net cevap vermiyor. Hatta özgür iradenin olmayabileceğini söylüyor.

Hakikaten de

Örneğin beyin hasarı oluşan insanlar, ki kitapta bu tarz pek çok hastalık anlatılıyor, yaptıklarından ne kadar sorumlu olabilir?

Bu noktada meselenin hukuki boyutuna da giriyor yazar.

Beyninde amigdala kısmı hasar gördüğü için herhangi bir husumeti bile olmayan insanları öldüren bir adam örneğin.

Bu hasarlara bile isteye sebep olmuyorsak yaptıklarımızdan ne kadar sorumlu olabiliriz?

*

Kitapta bazı deneylerin sonuçlarına da yer verilmiş. Bu sayede

- görmek için göze gerek olmadığı, beynin aslında sadece işine yarayacak şeyleri gördüğünü,

- isimlerimizin eşlerimizi, mesleklerimizi, yaşadığımız yerleri bile etkilediğini,

-“maruz kalma etkisi” ile belirli bir ürüne ya da yüze tekrar tekrar maruz kaldığımızda onu giderek daha fazla tercih eder hale geldiğimizi,

-dünyaya “boş levha” olarak gelmediğimizi, hayatımızın anne karnındaki varlığımızdan bile önce genlerimiz ile zaten şekillendiğini,-ki sadakatsizliğin bile bu çerçevede değerlendirilebileceğini-

-vücut oranlarındaki küçük ayrıntıların kişiyi başkalarından daha popüler, daha başarılı yapabileceğini…

ve daha neler neler anlatmış.

*

Beynin bu komplike hali karşısında yapay zekadan çok umutlu değil yazar. İnsan beyni gibi gelişkin olamayacağını düşünüyor.

*

Felsefenin Kısa Tarihi’nde okuduğum vagon çıkmazı konusu burada da yer alıyor:

Kontrolden çıkan trenin beş işçiye doğru sürüklendiğini gördünüz. Tren beş kişiye çarpmadan önce raylar çatallanıyor ve diğer ray üzerinde yalnızca bir işçi bulunuyor. Trenin makasını değiştirme imkanına sahipsiniz. Beş kişinin ölümü yerine bir masum adamı öldürmek sizce doğru olanı yapmak mıdır?

Ek olarak; kontrolden çıkan tren bu sefer düz bir hat üzerinde, eğer bir şey yapmazsanız kesinlikle ölecek olan beş işçiye doğru ilerliyor. Bir köprünün üzerindesiniz ve yanınızda çok iri bir adam var. Bu adamı köprüden aşağı atarsanız, beş işçiye çarpmadan treni yavaşlatacak ve durduracak. Bunu yapmalı mısınız?

İlk senaryoda insanlar beş insan yerine bir insanın ölümüne sebep olacak hamleyi yaparken ikinci senaryoda bundan kaçınıyorlar.

Çünkü “iki senaryo arasındaki fark, bir insan dokunmak, yani onunla yakın mesafeden etkileşim kurmakla ilgilidir. (…) Bu tür kişisel bir etkileşim, duygusal ağları harekete geçirir; problemi soyut, kişiler üstü bir matematik problemi olmaktan çıkarıp kişisel ve duygusal bir karara dönüştürür.” Sf.115

*

Bir enteresan husus da “Şimdiki ve Gelecekteki Odysseus” başlığı altında insanların bankalara kendi istekleriyle kendileri için para biriktirme görevi vermesi.

Odysseus, gemisiyle muhteşem güzellikteki Sirenlerin olduğu bölgeden geçecektir. Sirenler insanın aklını başından alan şarkılar söyleyerek gemicilerin aklını başından alır ve gemilerin kayalara çarpmasına ve içindekilerin ölmesine sebep olur.

Bunu bilen Odysseus, kendisinin de Sirenlerin bölgesinden geçerken karşı koyamayacağını bildiği için adamlarına kendisini gemi direğine sıkıca bağlamalarını ve asla çözmemelerini, kendilerinin de kulaklarını balmumuyla kapatmalarını emreder.

Yani şimdiki akılcı Odysseus, gelecekteki aklı yitik Odysseus ile anlaşır.

Bugün bankalarla aramızdaki ilişkiyi buna benzetiyor yazar. Bu parayı ben bugün harcarım, sen benim yerime sakla, bir süre sonra bana verirsin, diyoruz bankalara.

*

Yer yer kişisel gelişim kitaplarını hatırlattı bana kitap.

Örneğin, kişisel gelişim kitaplarında sıklıkla tavsiye edilen olumlamaların işe yarayabileceği sonucunu çıkardım ben.(Her gün tekrarlanan "Mutluyum, iyiyim, güzelim..." tarzı olumlu cümlelerin bu kitapta bahsedilen maruz kalma etkisini sağlayarak zamanla kişinin inanmasını sağlayacağı)

Keza duruşumuzla (gülümsemek, daha dik oturmak…) beynimize mutlu olduğumuz sinyali gönderdiğimiz.

*

Artan bilgilerimiz ve gelişen teknoloji ile yeni bulgulara ulaşıyoruz.

Bu da bizi gitgide insan olarak çok da hayatın/kainatın merkezi olmadığımız sonucuna götürüyor.

“Kimi düşünürlere göre, evrenin büyüklüğü daha açık hale geldikçe, insan da önemini o ölçüde yitiriyordu; neredeyse kaybolma noktasına varana dek.” Sf.198



*

Leslie Paul da şöyle diyormuş:

“Bütün yaşam yok olacak, bütün zihinler duracak ve her şey, sanki hiçbir şey hiçbir zaman olmamışçasına geriye dönecek.” Sf.198

Ezginin Günlüğü’nün dediği gibi mi?

“Hiç yaşamamışız gibi olacak sonunda.”






 Yazarın yine bunun kadar etkileyici bir diğer kitabı için bakınız: BEYİN Senin Hikayen




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder