INCOGNİTO
Beynin Gizli Hayatı
David Eagleman
2011
Çeviri: Zeynep Arık Tozar
Domingo Yayınları
19. Baskı – Eylül 2016
294 sayfa
Kitap, alt başlığındaki “Beynin Gizli Hayatı” olmasının yanı
sıra beynin aynı zamanda etkileyici ve sarsıcı hayatı bence.
Etkileyici yapan muazzam yoğunlukta bir çalışma ağına sahip
olması,
Sarsıcı yapan ise işleyişinde bilincimizin çok az
müdahalesinin olabilmesi.
Daha çok otomatik pilot üzerinden çalışan beynimize
bilincimizin pek karışamaması aslında iyi bir şey.
Bu sayede örneğin piyano çalabiliyor, tenis oynayabiliyor ve
hatta yürüyebiliyoruz.
Bunları yaparken işe bilincin karışması ile;
Piyano çalarken şimdi hangi notaya basacağım, parmağımı
nereye koymalıyım, oradan hangi ses çıkıyordu… diye
Tenis oynarken top nereden geliyor, şuraya mı düşecek,
raketi şu elime mi alsam diye
Yürürken şimdi sağ ayak, şimdi sol ayak, şimdi yine sağ, karşıdan
insan geliyor, kenara çekileyim diye
düşünmelere kalkarsak hareket edemez hale geliriz.
Bu açıdan bilincin devre dışı kalması iyi.
*
Peki özgür irademiz nerede o zaman?
Yazar bu soruya net cevap vermiyor. Hatta özgür iradenin
olmayabileceğini söylüyor.
Hakikaten de
Örneğin beyin hasarı oluşan insanlar, ki kitapta bu tarz pek
çok hastalık anlatılıyor, yaptıklarından ne kadar sorumlu olabilir?
Bu noktada meselenin hukuki boyutuna da giriyor yazar.
Beyninde amigdala kısmı hasar gördüğü için herhangi bir
husumeti bile olmayan insanları öldüren bir adam örneğin.
Bu hasarlara bile isteye sebep olmuyorsak yaptıklarımızdan
ne kadar sorumlu olabiliriz?
*
Kitapta bazı deneylerin sonuçlarına da yer verilmiş. Bu
sayede
- görmek için göze gerek olmadığı, beynin aslında sadece işine
yarayacak şeyleri gördüğünü,
- isimlerimizin eşlerimizi, mesleklerimizi, yaşadığımız
yerleri bile etkilediğini,
-“maruz kalma etkisi” ile belirli bir ürüne ya da yüze tekrar
tekrar maruz kaldığımızda onu giderek daha fazla tercih eder hale geldiğimizi,
-dünyaya “boş levha” olarak gelmediğimizi, hayatımızın anne
karnındaki varlığımızdan bile önce genlerimiz ile zaten şekillendiğini,-ki sadakatsizliğin bile bu çerçevede değerlendirilebileceğini-
-vücut oranlarındaki küçük ayrıntıların kişiyi başkalarından
daha popüler, daha başarılı yapabileceğini…
ve daha neler neler anlatmış.
*
Beynin bu komplike hali karşısında yapay zekadan çok umutlu değil yazar. İnsan beyni gibi
gelişkin olamayacağını düşünüyor.
*
Felsefenin Kısa Tarihi’nde okuduğum vagon çıkmazı konusu burada
da yer alıyor:
Kontrolden çıkan trenin beş işçiye doğru
sürüklendiğini gördünüz. Tren beş kişiye çarpmadan önce raylar çatallanıyor ve
diğer ray üzerinde yalnızca bir işçi bulunuyor. Trenin makasını değiştirme
imkanına sahipsiniz. Beş kişinin ölümü yerine bir masum adamı öldürmek sizce
doğru olanı yapmak mıdır?
Ek olarak; kontrolden çıkan tren bu
sefer düz bir hat üzerinde, eğer bir şey yapmazsanız kesinlikle ölecek olan beş
işçiye doğru ilerliyor. Bir köprünün üzerindesiniz ve yanınızda çok iri bir
adam var. Bu adamı köprüden aşağı atarsanız, beş işçiye çarpmadan treni
yavaşlatacak ve durduracak. Bunu yapmalı mısınız?
İlk senaryoda insanlar beş insan yerine bir insanın ölümüne
sebep olacak hamleyi yaparken ikinci senaryoda bundan kaçınıyorlar.
Çünkü “iki senaryo arasındaki fark, bir insan dokunmak, yani
onunla yakın mesafeden etkileşim kurmakla ilgilidir. (…) Bu tür kişisel bir
etkileşim, duygusal ağları harekete geçirir; problemi soyut, kişiler üstü bir
matematik problemi olmaktan çıkarıp kişisel ve duygusal bir karara dönüştürür.”
Sf.115
Bir enteresan husus da “Şimdiki ve Gelecekteki Odysseus”
başlığı altında insanların bankalara kendi istekleriyle kendileri için para
biriktirme görevi vermesi.
Odysseus, gemisiyle muhteşem güzellikteki Sirenlerin olduğu
bölgeden geçecektir. Sirenler insanın aklını başından alan şarkılar söyleyerek
gemicilerin aklını başından alır ve gemilerin kayalara çarpmasına ve
içindekilerin ölmesine sebep olur.
Bunu bilen Odysseus, kendisinin de Sirenlerin bölgesinden
geçerken karşı koyamayacağını bildiği için adamlarına kendisini gemi direğine
sıkıca bağlamalarını ve asla çözmemelerini, kendilerinin de kulaklarını
balmumuyla kapatmalarını emreder.
Yani şimdiki akılcı Odysseus, gelecekteki aklı yitik
Odysseus ile anlaşır.
Bugün bankalarla aramızdaki ilişkiyi buna benzetiyor yazar.
Bu parayı ben bugün harcarım, sen benim yerime sakla, bir süre sonra bana
verirsin, diyoruz bankalara.
*
Yer yer kişisel gelişim kitaplarını hatırlattı bana kitap.
Örneğin, kişisel gelişim kitaplarında sıklıkla tavsiye
edilen olumlamaların işe yarayabileceği sonucunu çıkardım ben.(Her gün tekrarlanan "Mutluyum, iyiyim, güzelim..." tarzı olumlu cümlelerin bu kitapta bahsedilen maruz kalma etkisini sağlayarak zamanla kişinin inanmasını sağlayacağı)
Keza duruşumuzla (gülümsemek, daha dik oturmak…) beynimize
mutlu olduğumuz sinyali gönderdiğimiz.
*
Artan bilgilerimiz ve gelişen teknoloji ile yeni bulgulara
ulaşıyoruz.
Bu da bizi gitgide insan olarak çok da hayatın/kainatın
merkezi olmadığımız sonucuna götürüyor.
“Kimi düşünürlere göre, evrenin büyüklüğü daha açık hale
geldikçe, insan da önemini o ölçüde yitiriyordu; neredeyse kaybolma noktasına
varana dek.” Sf.198
*
Leslie Paul da şöyle diyormuş:
“Bütün yaşam yok olacak, bütün zihinler duracak ve her şey,
sanki hiçbir şey hiçbir zaman olmamışçasına geriye dönecek.” Sf.198
Ezginin Günlüğü’nün dediği gibi mi?
“Hiç yaşamamışız gibi olacak sonunda.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder