21 Mart 2016 Pazartesi

KUANTUM VE KUR'AN



KUANTUM VE KURAN

R.Şanal

Ladybirds Production

6. Baskı - Ekim 2010

240 sayfa


Kişisel gelişim anlatılarının Kur'anla harmanlanmış halini sunuyor kitap. Gerçek İslam buysa, hiç de fena sayılmaz.

Okuduğum diğer bu tarz kitaplarda olduğu gibi, bu kitabın yazarı da sadece yazar değil, aynı zamanda psikolog gibi bir şey. "Gibi bir şey"in açılımını bilemiyorum. Danışanları var yani. Hasta da diyebiliriz ama demeyelim, hoş değil. Danışanlarının anektodlarından yola çıkıyor. 

Hayatınızda yolunda gitmeyen bir şeyler varsa, kökeninde muhakkak birinin söylediği ve sizi etkileyen bir laf varmış, hikayeler hep ona çıkıyor.

Mesela, arkadaşlarının güvenilmez olduğunu düşünen ve arkadaşlarından hep kötülük gördüğünü anlatan bir danışana, küçükken annesinin sık sık "İnsanın başına ne gelirse arkadaştan gelir." dediği ortaya çıkıyor.

Ya da hekim olmak isteyen ama çalışmasına rağmen sınavlarında başarılı olamayan bir danışanın, aslında hekim olmak istemediği, babası istediği için bu yola girdiği ortaya çıkıyor. 

Tüm bunları "atalara tapmak" diye adlandırıyor yazar.

Annemizi, babamızı, ailemizi, arkadaşlarımızı, patronumuzu ya da başka insanları etkilemek , onlardan onay almak için yaptığımız ama aslında içimizden gelmeyen şeyler var. Neden yapıyoruz o halde bunları? Bu insanlar tarafından saygı görelim, sevilelim, dışlanmayalım diye. Halbuki bu saikler, hayatımızı mahvediyor. Hayatımızı başkalarından almayı umduğumuz onaya göre değil, kendi isteklerimize göre yönlendirmeliyiz.

Buradan da Kuran'ın şu ayetlerini gösteriyor:

Kafirun suresi:

1- De ki "Ey kafirler!

2- Kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize.

3- Siz de ibadet etmezsiniz benim ibadet ettiğime

4- Kul değilim sizin taptığınıza

5- Ve ibadet edenlerden değilsiniz benim ibadet ettiğime

6- Sizin ibadetiniz size benimki de bana!"

Elalem ne der, kaygısını "atalara tapma" diye tanımlayan yazar, Tanrıdan başkasına kulluk edenin mutlu ve huzurlu olamayacağını örneklerle anlatmaya çalışıyor.

Hayatınızı yönlendirenin kendi inancınız mı başkalarının inancı mı olduğunu anlamanız için şöyle bir uygulama tavsiye ediyor:

"Hatırladığınız ilk olaydan başlamak üzere beş olayı yazın bir kenara. Kısaca olayın kendisini, sonra o sırada ne hissettiğinizi ve ne düşündüğünüzü de not edin. Sonra bütün bu beş olaydaki ortak duygu ve düşünceyi yazın. İşte bu ikisi sizin temel inancını demektir. Bilin ki temel inancınız neyse hayatınızda hep bu temel inanca uygun olayları bir tekrar olarak yaşayacaksınız.

Temel inancınızı keşfettiğiniz zaman önce bu inancı sorgulayın. Neden doğru olduğunu, kime göre ve ne zaman doğru olduğunu yazın. Sonra bu inancı başka nasıl değiştirebileceğinizi düşünün. 

Eğer her olayda tekrar eden ortak düşünceyi çıkaramıyorsanız o zaman yaşadığınız tekrar eden olaylara bakın. 

Bilin ki ne yaşıyorsanız gerçekte ona inandığınız içindir."

Onun bunun söylediği laflar ne çok etkiliyor hayatımızı. Onun bunun dediğim de anamız babamız. Çocukken şekillenmek üzere olan karakterimizi başka kim bu denli etkileyebilir?

Çocukken annesi "Oyuncakları sakın kırma, dökme, dağıtma" dedi diye merak duygusunu yitiren, bu kitapta değil ama başka bir yerden aklımda kalmış, annesi şişman çocukları seviyor diye sevilmek için şişman olması gerektiğini düşünen ve bu yüzden bir türlü kilo veremeyen... insanlar. Üf neler neler. Analar babalar, apır sapır konuşmayın çocuklarınızla lütfen.



Yunus Suresi 99: "Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi top yekün iman ederlerdi. O halde insanları mümin olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?"


Şöyle enteresan bir şey söylüyor yazar.

Bakara sureti 30.ayetteki:

"Hatırlayın ki, Rabbin meleklere 'Ben yeryüzünde bir Halife yaratacağım' dediği zaman, melekler 'A!.. Biz seni övüp, tespit ve takdis edip dururken yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek bir mahluk mu yaratacaksın?' dediler. Allah 'Şüphesiz ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim.' buyurdu."

açıklamasından bizlerin halife olduğumuzu, yani halifeysek halefi olduğumuz kişinin tüm gücünü kullanmaya yetkili olduğumuzu anlatıyor. Yani Allah bizi kendi kudretini kullanma yetkisine sahip bir varlık olarak yaratmış. "Hatırlayın" demesi  yaratılış esnasında bizim de orada olduğumuz anlamına geliyormuş. Bu durumda aciz, zavallı, güçsüz bir halife olamaz, olursa, halife olduğunu unuttuğu için öyledir, diyor. 

Bu çok gaza getirici bir açıklama.

Birazcık şirk havası da var sanki, Ama benim şahsi kanaatim şirkin bir günah sayılmaması yönünde. Koskoca Allah, kendisine şirk koştuğunu iddia eden bir kulunu ciddiye alıp günah yazmaya kalkmamalı, büyüklüğünün şanına yakışır şekilde gülüp geçmeli. 

Allah ile ilgili konular açılınca akla gelen önemli bir soru: Allah kötülüklere neden izin veriyor?

Yazar bu soruya, her şeye insanın sebep olduğu cevabını veriyor. 

"Çünkü insan tamamen özgürdür. Özgürlük insanın tüm alanlarını kapsar. Yapacağı her eylem için özgür olmalıdır. Sadece iyilik yapacağı zaman Tanrı ona izin verecek, kötülük yapacağında bileğinden tutacaksa bunun bir anlamı yoktur." sf.153

Kuran'dan şu ayetlerle destekliyor bu savı:

Zuhruf suresi 30: Başına ne musibet geldiyse, kendi ellerinizin yaptıkları sebebiyledir; oysa bir çoğunu da affediyor. 

Zümer suresi 70: Herkes ne iş yaptıysa, karşılığı kendisine ödenmiştir ve O onların ne yaptığını en iyi bilendir.

Böyle olunca kadercilik diye bir şeyin yanlış olduğu sonucuna varıyor yazar.

O zaman tecavüzler, cinayetler?.. Küçücük çocukların başına gelenler özellikle?... Bunları nereye oturtacağız? O çocukların suçu değil. Bu tartışmasız. Ana babalarının yaptıklarının ceremesiyse, burada adalet anlayışı epey sorgulanır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder