AĞRI'NIN
DERİNLİĞİ
Yazarı:
Ece Temelkuran
Yayınevi:
Everest Yayınları
Basım
Yılı: 1. Basım - Mart 2012 , Cep Boy 3.Basım - 2012
Sayfa
Sayısı: 381
"Bir
yolculuk eğer gerçekten bir yolculuk ise yolcunun sorduğu sorulara cevap
vermez. İyi bir yolculuk, yolcunun sorularını değiştirir."
diyor Ece
Temelkuran ve sorularını değiştirecek bir yolculuğa çıkıyor.
Ermenileri
anlamak üzere çıktığı bu yolculukta ilk olarak Erivan'a gitmiş. Sonra Paris ve
ABD.
Ermenilerin
1915 konusunda ne kadar ısrarcı olduğu malum. Bunun bir soykırım olarak kabul
edilmesi üzerine bir hayat inşa etmişler. Kitabı okuduktan sonra bu kanaatim
pekişti. Bütün hayatlarını soykırımı
kabul ettirmek üzerine kurmuşlar. Ola ki
Türkiye soykırımı kabul etse, Ermenilerin yaşama amacı kalmayacakmış gibi bir
tablo var.
Kitap,
onların bu hassasiyetini anlamamızı sağlayacak bir kapı açıyor. Acılarının
derinliği anlamak, empati yapabilmek açısından faydalı bir kitap bu.
Anlamak
mümkün ama anlaşabilmek pek mümkün gözükmüyor.
Mesela
Ece Temelkuran'a nereden geldiğini soruyor bir Ermeni teyze.
"İstanbul" diye cevap verince "Sen bizim Konstantinapol'ümüze
nasıl İstanbul dersin!" diye azarlıyor.
Sonra
Ağrı Dağı hassasiyetleri. Dağı kökünden söküp kendilerine versek, dünyalar
onların olacakmış halleri.
Onların
Ararat dediği Ağrı Dağı, onlar için gerçekten çok önemli. Hatta kitapta Ece
Temelkuran'ın konuştuğu Ermenilerden biri Ağrı Dağı için "Ararat sizin
için bir yükseklik meselesidir. Bizim içinse bir derinlik meselesi" diye
anlatıyor önemini.
Kendilerini
evsiz, yurtsuz hissediyorlar. Bu yüzden sanırım öfkeleri.
Fransa'da
yaşayan Ermeni bir şair mesela şunları söylüyor:
"Yazar
olarak hep sürgünü yazdım. 20 yaşında yazdığım şiirler bile sürgünle ilgili.
Oysa Fransa'da doğdum. Ama annemlerin sürgünlüğü benim bilincime işlemiş. Bu
yüzden de kendimi Fransız hissetmiyorum. Ermenistan'a gittiğimde orası da benim
değil. Bu kalıcı bir duygu. Dünyanın evsizleri gibiyiz hepimiz."
Ece
Temelkuran da bu duruma hayret ediyor.
Bizzat
görmediğin, bizzat yaşamadığın bir acıyı, on yıllar geçmiş olmasına rağmen
nasıl bu kadar içselleştirebilirsin? Nasıl sanki bizzat kendin yaşamışsın gibi
bu acıyı bu kadar derinden hissedebilirsin?
1915'ten
sonra nar taneleri gibi dünyanın dört bir yanına dağılan Ermenilerden
Amerika'ya gelenler orada Amerikalı gibi yaşamaya başlamışlar. Ermeniliklerini
unutmuşlar. Ama sonraki nesiller, bunu değiştirip Ermeniliklerini
hatırlamışlar. Soyadlarını değiştirip sonuna -yan ekini eklemişler. Tarih
araştırmaları yapmışlar. Çocuklarını da bu bilinçle yetiştirmişler.
Bu
konuda da ilginç bir soru ortaya atıyor Ece Temelkuran. Ne zaman öğreniyoruz
bunları? Sen mesela ne zaman öğrendin Ermenileri sevmemen gerektiğini. Ya da
bir Ermeni çocuk tam ne zaman öğreniyor Türklerin kötü olduğunu.
2001'de
Fransa'da bir yasa tartışması çıkıyor. Ermeni soykırımı yoktur diyenlerin
cezalandırılması.
Böyle
bir yasa çıkarıp da düşünce ve ifade özgürlüğü olduğundan bahsetmek mümkün
değil.
Ermeni
lobisi ise genel olarak bu yasadan memnun gözüküyor.
Biz
Ermeni lobisinin çok güçlü olduğunu düşünüyoruz ya. Ece Temelkuran ABD'de
etkili birkaç Ermeni ile de konuşmuş. Ve onların söylediğine göre Ermeni lobisi
bizim zannettiğimiz kadar güçlü değilmiş:
"Diasporanın
çok güçlü olduğunu söylemek tipik milliyetçi bir propogandadır Türkiye'de. Eğer
Türkiye'deki çoğunluk böyle düşünüyorsa bu, ülkedeki yönetici sınıfının
manipülasyonudur."
"Siz
orada sanıyorsunuz ki Türk lobisi Ermeni lobisinden daha güçsüz. Öyle değil.
Onlar bizim harcadığımızın kaç katı para harcıyorlar."
Biz
hep bu konuyla ilgili "Tarihçiler konuşsun" diyoruz ya. Ermeniler
buna pek yanaşmıyor. "Siz Kurtuluş Savaşı olmuş mudur diye bir tartışmanın
içine girer misiniz?" diye soruyla karşılık veriyor bir tanesi bu konuya.
Yani soykırım olmuş mudur, olmamış mıdır gibi bir tartışma onlar için adeta
haysiyet kırıcı.
Benim
çıkardığım sonuç, Ermenilerin kendilerini kurban olarak gördükleri ve herkesin
de bunu kabul etmesi için var güçleriyle çalıştıkları.
Ece
Temelkuran'ın konuştuğu Ermeni bir psikolog,
"Türkler
sürekli suçlandıkları için travma yaşadılar. Bazen suçluluk, sonraki kuşaklarda
hissizlik, sıfır duygu durumu ortaya çıkarabilir"
demiş.
Bizdeki
duygu biraz bu sanırım. Hissizlik.
Kitap,
Erivan'da, Erivan'daki gözlemlerle ve röportajlarla başlıyor. Ece Temelkuran bu
yazı dizisini hazırlarken Hrant Dink'ten de yardım almış. Bağlantıları o
kurmuş.
Dolayısıyla
Hrant Dink'in ölümü ve sonrasına da bu kitapta yer verilmiş.
Hrant
Dink öldürüldüğünde binlerce insan "Hepimiz Hrant Dink'iz.",
"Hepimiz Ermeniyiz" diye sokaklara dökülmüştü. Bu durumu Ece
Temelkuran şöyle yorumlamış:
"Hrant
öldüğünde nasıl Türkler için bir çatlak açıldıysa Ermeni meselesinde, diaspora
için de aynı çatlak Hrant için yürüyen ve ağlayan 100 bin Türk'ü gördüklerinde
açılmıştı. Bu çatlak Türkiye için tehlikeli ise diaspora için de o kadar
tehlikeliydi. Hrant nasıl sokaktaki insan için 'hain Ermeni' imgesini yerle bir
ettiyse cenazesi de diaspora için 'korkunç Türk' imgesini parçalıyordu."
Netameli
bir konu Türkiye’de Ermenilerden bahsetmek.
Yazar
da bunun farkında ve tedirginliğinde. “Soykırım sözcüğünü hiç geçirmeden nasıl
yazacağım ben şimdi Ermenistan'ı?” diye düşünüyor tabi.
Soykırım
sözcüğünü hep tırnak içinde kullanarak bunu aşmaya çalışıyor. Bizdeki resmi
söylem olan “sözde soykırım” ifadesini neden kullanmak istemediğini de şöyle
açıklıyor:
"Ama
ne yalan söyleyeyim, Türkiye'nin resmi söylemi olan sözde soykırım lafını da
hiç etmedim. Çünkü ne soykırım, ne de sözde soykırım demek istiyordum. Derdim,
hakikati, siyasi terminolojinin, politik tartışmanın önüne koyan üçüncü bir dil
bulmaya çalışmaktı.”
Hrant
Dink de bu üçüncü dilin arayışındaydı. Onun sözleriyle kapatayım:
"Bir
onur görmek lazım. Türklerin reddedişinde bütün o olanları kendilerine
yakıştıramadıklarına dair bir onur, Ermenilerin bu acıyı yüzyıllardır taşıyor
olmasında bir onur görmek lazım."
Bu belki sadece ermenilere özgü bi his deil çogu insan içinde yasıyor,kendini bi yere ait hissedemiyor.Yalnızlık bu olsa gerek...çok güzel bi yazı olmus .Bana da beklerim http://mervelil.blogspot.com/
YanıtlaSilÜstelik, kitap özelinde konuşursak, Ermenilerin kendini bir yere ait hissetmemesi daha büyük ölçekte kendilerini "yersiz, yurtsuz,vatansız" hissettikleri için daha derin bir sancı.
YanıtlaSil