HAY BİN YAKZAN
İbn Sina/İbn Tufeyl
Çevirenler: M. Şerafeddin Yaltkaya/ Babanzade Reşid
Hazırlayan: N. Ahmet Özalp
Yapı Kredi Yayınları
39.Baskı - Mart 2025
170 sayfa
İbn Tufeyl'in de İbn Sina'nın da "Hay bin Yakzan" adında kitabı varmış. Ama hikayelerin birbiriyle ilgisi yokmuş.
Bu bilgileri kitabın girişinde vermişler sağ olsunlar. Salt bu bilgiyi vermekle yetinmemişler, ikisinin Hay Bin Yakzan'ını da koymuşlar.
Tek cümleyle anlatmak gerekirse; ıssız adada bir insanın kendi kendine teorik düzeyde Allah'ı bulma hikayesi.
HAY BİN YAKZAN
İbn Sina
İbn Sina bir gün arkadaşlarıyla iken bir ihtiyar görüyor. Yanına gidiyor. Adamın adı Yakzan (Uyanık) oğlu Hay (Diri)
Adam alıyor sazı eline, ver ediyor hayat tavsiyelerini:
“İşim, evrenleri gezmektir. Bu gezilerim nedeniyle, bütün evrenin gerçekliğini kavramış, her nesneyi öğrenmiş bulunuyorum.” Sf.34 diyerek ne kadar mütevazı olduğunu ortaya koyarak anlatmaya başlıyor.
İyiyi kötüyü, Tanrıyı, kadınların fenalığını anlatıyor.
“Nefsine ve şehvetine düşkün, obur murdar” diyor “karıdan ve karından başka bir şey bilmez” sf.36
Kadın düşmanı söylemi olmayan bir inanç, felsefe, ideoloji var mı acaba?
Böyle sayfalarca çeşitli erkek buyrukları anlatıyor, şöyle yap böyle yapma tavsiye tavsiye... Simgesel anlatılarla dolu bir alegori. İlgimi çekmedi.
HAY BİN YAKZAN
İbn Tufeyl
Issız bir adada bir başına var olan bir çocuktan bahsediliyor bu hikayede. Bu çocuğun adadaki varlığına dair iki varsayım varmış:
Birinci Varsayım
Hint Adalarında kendi kendine, anasız babasız doğan çocuklar varmış. Bu çocuk da onlardan biri imiş. Çamurdan var olmuş. Kuran'da Adem’in yaratılışı anlatısı gibi.
İkinci Varsayım
Zalim bir sultan varmış. Sultanın kız kardeşi, Yakzan ile gizlice evlenip Hay adlı bir çocuk dünyaya getirmiş. Sultan öğrenirse çocuğu öldürür diye çocuğu nehre bırakmış. Bir geyik bu bebeği bulup beslemiş. Bu da Musa Peygamber anlatısı gibi.
Hikayeye bu ikinci varsayım üzerinden devam ediyor yazar.
Hay, geyiği anası belliyor. Geyik ölünce şaşakalıyor. Onu öldürenin ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Bu kapsamda organları öğreniyor. Sonra geyik ölüsünü ne yapacağını düşünürken toprağı eşeleyen kargayı görüp gömmeyi akıl ediyor. Orman yangınını görüp ateşi kullanmayı akıl ediyor. Avladığı hayvanları pişirip yiyor. Hayvanları evcilleştiriyor. Yeri göğü inceledikçe bunların bir yaratıcısı olması gerektiği kanaatine varıyor. Zorunlu Varlık diyor buna. Bu varlığa uygun davranış şeklini düşünmeye başlıyor. Bu çerçevede hayvana ve bitkiye iyi davranıyor. Derken öyle böyle elli yaşına geliyor.
Adaya bir gün bir insan geliyor. Absal. Hay ilk defa bir insan görmüş oluyor.
Absal'ın hikayesi şu: Absal ile Salaman inandıkları dinin yorumuyla ilgili çatışmaya düşmüş iki arkadaş. Absal inancını yaşamanın en iyi yolunun yalnızlık olduğunu düşünerek uzak diyarlara yol almış. Yolu Hay’ın adasına düşmüş.
Hay ile Absal dost oluyorlar. Absal, Hay’a konuşmayı öğretiyor. Dini bilgilerini paylaşıyorlar birbirleriyle. Absal’ın okuyarak ulaştığı bilgilere Hay yaşayarak sahip. Hay, diğer insanların böyle olmadığını öğrenince gidip onlara önderlik etmeyi, gerçekleri göstermeyi istiyor. Absal da ona destek veriyor.
Gemi geçmesini bekliyorlar. Geçen gemiye el edip Absal’ın memleketine gidiyorlar.
Hay, tebliğlerine başlıyor. Ama insanlar ilgilenmiyor. Hay da iyilik güzellik anlatmaktansa şekli uygulamaların bu halk için daha iyi olacağı kanaatine varıyor. Bu açıdan Salaman gibi düşünüyor.
Hay ve Absal ıssız adalarına geri dönüyorlar.
“Ölünceye kadar adada Tanrı’ya kulluk ettiler” Sf.168
Yani tek başına da olsa insanın Allah'ı bulması hikayesi.
*
"Salaman ve Absal" diye bir öykü varmış. Yunanca. Huneyn bin İshak bu eseri çevirmiş. (873) İbni Sina ve İbn Tufeyl, bu eserden esinlenmiş gibiler.
*
Kitapta bu hikaye de var. Şöyle:
SALAMAN VE ABSAL
Ülkenin birinde kral, kadınlardan hoşlanmıyor. Çocuğu yok. Varis lazım. Bir filozof kralın spermlerini bir kaba koyarak erkek çocuk meydana getiriyor bir şekilde. Adını Salaman koyuyorlar. Salaman bebeğe on sekiz yaşında bir süt anne buluyorlar, adı Absal. Salaman büyüyor, Absal’a aşık oluyor. Absal da ona. Kral onları ayırmaya çalışıyor.
“Şunu bilmelisin ki, kadınlar insanı avlar, kötülük çukuruna düşürürler. Onlarla düşüp kalkanlar esenlik bulamazlar. Bunlardan birine gönlünü kaptırırsan, aklın çalışmaz, gözlerin görmez olur.” Sf.20
Abart mizojini kralı!
Kral, Absal’ı öldürtüyor. Salaman deliye dönüyor. Bir filozof Salaman’a Zühre adlı daha güzel bir kadın göstertiyor. Salaman ona aşık oluyor. Bir müddet sonra ondan sıkılıyor. Ve kadınlarla ilişiği kesip tahta geçiyor.
*
İbn Sina’nın yazdığı Salaman ve Absal ise daha farklı. Onun hikayesinde Salaman ve Absal kardeş. Abi Salaman, kardeşi Absal’ı büyütmüş. Salaman’ın karısı, Absal’a aşık. Absal yüz vermiyor. Kadın, kız kardeşini Absal ile evlendiriyor. Böylece ona daha yakın olmayı planlıyor. Gerdek gecesi, Salaman'ın karısı gizlice giriyor Absal'ın yatağına. Absal fark edip gidiyor. Kadından uzaklaşmak için savaşlara çıkıyor. Döndüğünde kadın hala ona aşık. Absal reddedince kadın onu öldürtüyor. Kardeşinin ölümüne üzülen Salaman Tanrı’ya yakarıyor ve esin yoluyla gerçekler ona bildiriliyor. Karısını öldürüyor.
*
Gördüğünüz gibi kadınlarla dengeli ilişki kurmayı beceremeyen erkeklerin kadın düşmanlığı hikayeleri hep.
*
İbn Tufeyl. İbn Sina’nın Hay bin Yakzan’ınından esinlenmiş.
Issız adaya düşme hikayesi deyince akla gelen Robinson Crosoe'nun yazarı Daniel Defoe de İbn Tufeyl'in Hay Bin Yakzan'ından mı esinlenmiş acaba?