17 Ekim 2025 Cuma

KAPI

 


KAPI 

(Az Ajto) 

Magda Szabo 

2003 

Yapı Kredi Yayınları 

12.Baskı - Şubat 2024 

Çeviren: Hilmi Ortaç 

239 sayfa 


Çok beğendim.

Sıradan insanı ne güzel anlatmış.

Sıradan, sade, hiçbir sürprizi olmadığını düşündüğümüz düz, renksiz bir insan diyeceğimiz birinin hiç de öyle olmadığını o kadar güzel anlatmış ki... Zevkle okudum.

*

Yazar bir kadın, evindeki yardımcı kadını anlatıyor hikayede.

Emerenc adlı bu kadın ev işlerinde çok maharetli, temiz, titiz bir kadın. Kendi öz temizliğine de özen gösteriyor. 

Yazar, Emerenc'i tuhaf buluyor. Çünkü Emerenc pek konuşmuyor. Sadece işini yapıyor ama onda da kendi çalışma çizelgesi var, ona göre çalışıyor. Daha fazla ya da daha az değil. Pek insancıl bulmuyor yazar Emerenc’i. 

Bir gün Emerenc çocukluğuna dair bir anıyı anlatıyor. Babası küçükken ölmüş. Annesi yeniden evlenmiş. İkiz kardeşleri olmuş. Üvey babası Emerenc’i okuldan alıp tarla işlerinde çalıştırmış, dövmüş. Savaş çıkınca üvey babası da askere çağrılmış ve şehit olmuş. Annesi hem ilk hem ikinci kocasının ölümüyle sarsılmış, Emerenc’i döver olmuş. Emerenc de büyükbabasının evine gitmek istemiş. Orada abisi varmış, büyükbabası ona iyi bakıyormuş. Kendisine de bakar diye düşünmüş. İkiz kardeşlerini alıp yola çıkmış. Yolda fırtına çıkmış, bir ağaca yıldırım düşmüş, ağaç da ikiz kardeşlerin üstüne devrilmiş. Çocuklar yanarak ölmüş. Emerenc’in çığlıklarına gelen annesi bu manzara karşısında kuyuya atlamış, ölmüş. Yetişkin insan olarak okurken kahroldum, bir de küçücük çocuğun bu manzaralara şahit olması… Emerenc’e daha laf etmez kimse herhalde. 

*

Yazar ve Emerenc zaman zaman çatışmalar yaşıyor. Emerenc bir gün dışarıdan eve çer çöp eserler getiriyor. Yazar kadın beğenmiyor. Emerenc güceniyor ve istifa ediyor. Evde işler yürümeyince yazar kadın, Emerenc’i tekrar çağırıyor. İsterse o çirkin bibloyu istediği yere koyabileceğini söylüyor Emerenc'e. Emerenc geliyor, bibloyu kırıyor. 

*

Yazar bir gün bir konuşma yapmak için Emerenc’in eski köyüne gidiyor. Orada öğreniyor ki Emerenc’in kızı varmış. Şok! Emerenc’ten dinliyor sonra, meğer ülkeden kaçmak zorunda kalan Alman bir ailenin bebeğiymiş. Emerenc onu alıp benim çocuğum demiş kendi ailesine, ailesinden feci dayak yemiş. Bebeğe Emerenc’in büyükbabası bakmış. 

Böyle beklenmedik anıları var Emerenc'in. Geçmişi, kendisinden beklenmeyecek olaylarla dolu.

Genel itibariyle yürekli, sağlam, cesur bir kadın. Eğilip bükülmesi, esnekliği, sahte kibarlığı, boş muhabbeti yok. Yazara bu özellikler ters geliyor. Bana ise şahane geldi. Mükemmel biri. 

Yazar ve Emerenc hayat tarzları nedeniyle çatışıyorlar aslında. Yazar kadın, eğimi ve entelektüel birikimi ve dahi işi nedeniyle derin düşünce ve duyguların insanı. Emerenc ise hayatta pratik olan, faydası olacak şeylere ilgili. Yazar için önemli olan soyut meseleler Emerenc'in umurunda değil. Zaten onun derin düşünecek zamanı da yok. Hep çalışıyor. Ev temizlikleri, kaldırımları temizleme, yemek yapma, hasta olan komşularına yardıma gitme... gibi sürekli bir meşguliyeti var. 

Emerenc'in en derin sırrı evinde. Evine kimseyi almıyor. Sırrını yazar kadına açıyor bir tek.

Evde dokuz tane kedi besliyor. Kimsenin haberi yok. Bina sakinleri laf eder diye ve daha önemlisi, daha önce bir kedisi öldürülmüş. Bunların da öldürüleceğinden korkuyor. 

Emerenc'in en büyük hayali mezarları olmayan ya da ayrı ayrı yerlerde olan aile üyeleri için anıt mezar yapmak. Bunun için para biriktiriyor. 

Biriktirdiği paranın bir kısmını bu görev için yazar kadına vasiyet ediyor. Bir de evdeki eşyalarını. Evinde daha önce kaçak bazı insanları gizlemiş. Onlardan kalma değerli eşyalar varmış. 

*

Emerenc bir gün hastalanıyor. Sonu da böylece geliyor.

Karlı bir kış günü öksürük aksırık derken felç geçiriyor. Kimseye söylemiyor. Evini de kimselere açmıyor. Ama yardıma ihtiyacı var. 

Yazar, ona yardım etmek gayesiyle doktor çağırıyor ve Emerenc'i zorla evinden çıkarıyorlar. 

Temizliğine o kadar özen gösterdiği bilinen Emerenc pislik içinde bulunuyor. Hareket edemediği için hep... Evdeki kediler evden kaçıyor. Evden gelen kötü kokular nedeniyle devletin ilaç firması evi ilaçlıyor. Her şey kullanılamaz hale geliyor. Hastanede yatan Emerenc'ten başta bunları gizliyorlar. Ama sonra söylemek zorunda kalıyorlar ve Emerenc hayattan kopuyor. Yaşamaya dair bir motivasyonu kalmıyor. Vefat ediyor.

*

Yazar da kendisini sorguluyor. İyi mi yaptım, kötü mü, doğru mu, yanlış mı? 

Bence pek doğru yapmadı ama kötü niyetli de değildi. Kafası o kadarına çalıştı.

*

Kimi okurlar tarafından sıkıcı bulunabilecek bir anlatı belki ama ben bayıldım. Aynı anda hem basit hem derin olmasına hayran kaldım. 

Kitapta bir cümle geçiyor bununla ilgili: 

“Bir şey ne denli basitse anlatılması da o denli güçtür.” Sf.186

6 Ekim 2025 Pazartesi

NORMAL İNSANLAR

 


NORMAL İNSANLAR 

(Normal People) 

Sally Rooney 

2018 

İngilizce aslından Çeviren: Emrah Serdan 

Can Sanat Yayınları 

18.Basım - Kasım 2024 

263 sayfa 


İletişim sorunu yaşayan iki aşık.  Marianne ve Connell

Marianne zengin bir ailenin kızı. 

Connell’in annesi Marianne’lerin temizlikçisi. İki çocuk bu şekilde tanışıyorlar. Aşık oluyorlar. 

Marianne lisede değişik, tuhaf bulunan bir kız. Dışlanıyor, zorbalanıyor. Umursamıyor görünüyor ama içten içe üzülüyor tabii yavrucak.

Connell burada kaypak davranıyor ve Marianne ile ilişkisinin bilinmesini istemiyor. Marianne’i seviyor ama ondan utanıyor. 

Üniversiteye başladıklarında durum farklılaşıyorlar. Bu defa Marianne popüler, Connell yalnız bırakılan oluyor.

İlerleyen sayfalarda anlaşılıyor ki Marianne’nin “tuhaflık”larının sebebi ailesinden gördüğü şiddet. Babası dövermiş. Ağabeyi de ya dövüyor ya da dövmekle korkutuyor. Annesi de ilgisiz. 

*

Üniversite yıllarında ikisinin de başka sevgilileri oluyor. Aynı üniversitenin farklı bölümlerine gidiyorlar ve zaman zaman bir araya geliyorlar. Bazen sevişiyorlar da. Ama bir türlü sevgili olmuyorlar, doğru düzgün arkadaş da kalamıyorlar. Seviyorlar birbirlerini, o açık. Ama bir türlü olamıyorlar. 

Ben biraz Connell’a yükleneceğim. Ne istediğini bilmeyen, kendini tanımayan, başkalarının ne düşündüğüne çok önem veren, özgüvensiz biri. Marianne ile ciddi bir ilişkiye girişemiyor ama onu tümüyle kaybetmek de istemiyor. Kaypak. 

Erkeklerin asıl derdinin kendi özgürlüklerini gerçekleştirmekten çok kadınların özgürlüklerini sınırlamak olduğunu anladım.” Sf.100 diyor Marianne.

Marianne yavrum kuzum. Sevgisiz ilgisiz şiddetle büyümüş bir kızçe. Yine iyi yetiştirdi kendini. Connell’a çok değer veriyor, onu çok seviyor ama asla sahiplenme, onun hayatına müdahale etme durumu yok. Connell'dan bekliyor güvenilir bir tavır ama nerede? 

Zor zamanlarında birbirlerinin yardımına koşuyorlar. Sonra yine yollarını ayırıyorlar, herkes kendi hayatına gidiyor. 

Öyle böyle yıllar geçiyor. En son yine beraberler. Connell’ın New York’tan yüksek lisans başvurusu kabul ediliyor. Marianne, gitmelisin diyor. Connell, sensiz olmaz diyor. 

“Gitmelisin" diyor Marianne. "Ben hep burada olacağım. Biliyorsun.” 

 Kitap burada bitiyor. 

*

Connell kesin gider bence. Orada bir sevgili bulur. Marianne de birini bulur. Sonra Connell geri gelir. Bunlar sevgililerinden ayrılıp beraber olurlar. Bu döngüyü kıramayacak gibiler.

*

Filmi ve dizisi de varmış. Ama bu kıt iletişime, duygu ve düşüncelerini ifade etmede tıkanıklığa daha fazla dayanamayacağım için izlemeyi düşünmüyorum. 

*

Yazarın okuduğum başka bir kitabı için bkz: İntermezzo

1 Ekim 2025 Çarşamba

UYUMSUZ DEFNE KAMAN'IN MACERALARI SU

 



UYUMSUZ DEFNE KAMAN'IN MACERALARI

SU

Buket Uzuner

2012

Everest Yayınları

14.Basım - Ocak 2020

343 sayfa


O kadar sıkıldım o kadar sıkıldım ki okurken… Atlaya atlaya okudum, olayı da kavrayamadım o yüzden. Her satırını, her sayfasını okuyacak mecal bulamadım kendimde. Yoruluyorum bu tarz romanlardan. Yazarın ders vermek için, bakın ben neler biliyorum diye kendini göstermesi hali yorucu geliyor bana.

*

Defne Kaman yaman bir gazeteci, anladık. Çok karikatürize anlatılmış kitapta. Çok akıllı, başarılı, tuttuğunu koparan, ayrıca melek gibi, çok iyi… Bilen bilmeyen hayran oluyor kendisine.

Ninesi var Umay Bayülgen. O da eskilerin şifacılarından.

Bu kapsamda Kamanlık, Şamanlık, eski Türk inanışları, mitoloji, doğa şu bu… Ders ders ders anlatıyor.

*

Bu Defne Kaman kaybolmuş. Bir gün vapura biniyor, ama inmiyor. Ortadan kayboluyor.

Hikaye Kadıköy’de geçiyor bu arada. Yazar muhtemelen yazarken okuyucunun Kadıköy’de bu romanda geçen yerleri gezeceğini, kitapta karakterler bu sahafta konuşuyorlardı, bu kafede oturuyorlardı… diye okurların mekan mekan dolaşacaklarını hayal ediyordu.

*

İşte bu kayıp vakası Komiser Ümit Kaman’ın önüne geliyor.

Onun hikayesi de Aleviymiş, sevdiği kadın Alevi değilmiş. Aileler izin vermiyormuş…

*

Defne, her nasılsa üstü başı ıslak Kadıköy sokaklarında yalnızca Komiser Ümit’e görünüyor ve ona bazı şifreli mesajlar ulaştırıyor.

Bu mesajları tanıdığı sahaf Semahat’a götürüyor, ona danışıyor.

Kafa kafaya verip buluyorlar ki bu şifreli mesajlar Kutadgu Bilig’den.

*

Koptum ben sonra hikayeden.

Sadece kayıp olayının ardında ne varmış diye okumaya çalıştım. Ama bu kayıp vakası sadece devede kulak. Deve, Kutadgu Bilig ve şamanlık ve otacılık gibi eskiye dair unutulmuş kadim bilgiler. Bu bilgileri verebilmek için bir hikaye uydurmaya çalışmış yazar ve bence yoğun, kaybolmuş, yösüz bir anlatı çıkmış ortaya. 

*

Kitabın SU adı da, Defne’nin SU KİTABI diye bir defteri var. Orada destansı epik hikayeler var. Oraya atıf.

*

Defne kadın cinayetlerine dair bir yazı dizisine başlamış. O sırada kaybolmuş.

Bu yazı dizisinde bahsi geçen kadın katillerinden biri ona düşman olmuş.

Bir yerlerde de bir yunus hikayesi var. Marmara Denizi’ne bir yunus gelmiş. Katil adam, Defne’yi bıçaklayacakken yunus Defne’nin önüne atlamış ve yunus bıçaklanmış… gibi şeyler.

Yakalayamadım o kısımları.

Dehşetli sıkıldım.

Didaktik bir okuma isteyen varsa ilgisini çekebilir. 



19 Eylül 2025 Cuma

PAL SOKAĞI ÇOCUKLARI

 


PAL SOKAĞI ÇOCUKLARI 

(A Pal Utcai Fiuk)

Ferenc Molnar

   1906

Çeviren: Yonca Aşçı Dalar

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

1.Basım - Mart 2025

176 Sayfa


Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de boş bir arsada oyun oynayan ve bu arsayı canı pahasına koruyan çocukların hikayesi. 

Tatlı bir çocuk kitabı olarak başladı hikaye. Bunu okuyup sevecek çocuk tanıdıklar geldi aklıma, onlara armağan etmeyi düşündüm. Ama sonuyla üzdü ve hayır, çocuklara bunu armağan edemem.

*

Bir grup oğlan çocuğu. Liderleri Boka. Bir çeşit askeri nizam oluşturmuşlar kendi aralarında. En düşük rütbeli olan da er Nemecsek. Yaş ve tip olarak da en küçükleri o zaten. Ama dev bir yüreği var.

Kendilerini "Pal Sokağı Çocukları" diye adlandıran bu bir grup çocuğun oyunlar oynadığı boş arsaya başka bir grup çocuk göz dikiyor. Kırmızı Gömlekliler adlı bu diğer grup çocuk da kendi aralarında bir çeşit askeri düzen kurmuşlar. 

Sonunda bu iki grup bu arsa için savaşıyor. 

Gayet yürekli bir savaş sergiliyorlar. Ama en çok da Nemecsek. Haksızlıklara uğruyor ama yiğitçe karşılık veriyor. Yaşadıklarından ötürü üşütüp hasta oluyor. Ve... Hayır!... Ama... Ölüyor. 

Kısa bir zaman sonra da arsaya inşaat başlıyor. 

*

Çocukların saflığı, masumluğunu kocaman yazarların böyle iyi anlatabilmesine şaşıyorum her seferinde. 

Bunun gibi örneğin bakınız:

- Tom Sawyer'ın Maceraları 

- Huckleberry Finn'in Maceraları 

- Demiryolu Çocukları

- Çocuk Kalbi

- Çavdar Tarlasında Çocuklar


15 Eylül 2025 Pazartesi

PARÇALANMA

 


PARÇALANMA 

Afrika Üçlemesi -1- 

(Things Fall Apart) 

Chinua Achebe 

1958 

Çeviren: Nazan Arıbaş Erbil 

İthaki Yayıncılık 

3.Baskı - Aralık 2022 

182 sayfa 


Afrika'da kendi halinde bir kabile. Vahşi mahşi kendilerine göre bir hayatları var. Beyaz adam geliyor, sözde medeniyet getirirken yerli halkı ortadan kaldırıyor.

*

Umuofia adlı bir köy. Köyde kral yok. Unvanlı adamlar, rahipler ve yaşlılar var. Toprak, gökyüzü, şimşek tanrıları ve tanrıçaları var. Bir de kişisel tanrıları olarak "çi" var. 

Okonkwo, köyün çalışkan, saygı duyulan bir adamı. Babası tembel bir müzisyenmiş. Okonkwo onun tembelliğinden nefret etmiş ve babasının sevdiği her şeyden nefret ederek büyümüş. 

Okonkwo babasının aksine çalışıyor, çabalıyor, köyde iyi bir yere geliyor. Üç eşi ve on bir çocuğu var. Köyde erkeğin çok eşliliği doğal karşılanıyor. 

Öfkeyi erkeklikle bir tuttuğu için Okonkwo sürekli kızgın bir adam ve eşlerini, çocuklarını sık sık dövüyor, pis herif. 

Köyde böyle acımasız davranışlar var, adet olmuş. Örneğin bir gün köyde bir kadını başka bir köyün köylüsü öldürmüş. Ceza olarak öldüren adamın oğlunu ve köyden bir bakire kızı veriyorlar bunlara. Kızı, öldürülen kadının kocasına veriyorlar ölen karısının yerine geçmek üzere. Kadın böyle bir takasa konu meta. Oğlanı da Okonkwo’ya veriyorlar. Biraz büyüsün, öldürecekler.

Oğlancığın -adı İkemefuna- niye köyünden, evinden koparıldığına dair bir fikri yok tabii, zavallı yavrucak. Kendisiyle beraber köyden getirilen kızı da bir daha hiç görmüyor. 

İkemefuna, Okonkwo’nun en büyük oğlu Nwoye ile çok iyi arkadaş oluyorlar. Üç yıl beraber yaşadıktan sonra yasaları gereği İkemefuna’yı öldürüyorlar. Hem de artık baba dediği Okonkwo yapıyor bunu.

*

Köydeki günlük yaşama dair de bilgiler yer alıyor. Evlilikler (kız için başlık parası), ölümler (cüzzamlıları ormana atmak), batıl inançlar (ikiz doğumların toprağa karşı suç sayılıp ikiz bebeklerin ormana terk edilmesi) cenaze törenleri (tüfekle havaya ateş açmak) gibi. 

Cenaze töreninin birinde Okonkwo yanlışlıkla cenazesi kaldırılan ölen adamın oğlunu vuruyor. Yasalarına göre Okonkwo'nun evi yakılıyor ve Okonkwo sürgüne gönderiliyor, yedi yıl boyunca köye dönemez. 

Annesinin köyüne Mbanta’ya sığınıyor Okonkwo, eşleri ve çocuklarıyla. 

Vahşi mahşi kendilerine göre bir hayatları varken bir gün beyaz adam geliyor misyonerlik faaliyetleriyle. Kilise açılıyor. Tanrıya inanmazsanız ateşte yanarsınız ve benzeri söylevler. Gerçi bunların tanrıları da az zalim değil, öldür, yak, yık diyen tanrıları var bunların da. 

Okonkwo’nun oğlu Nwoye de misyonerlere katılıyor. Okonkwo dövüyor oğlunu ve onu son görüşü oluyor. Oğlan artık Hıristiyan misyoner. 

Bu arada Okonkwo’nun sürgündeki yedi yılı bitiyor. Kendi ata toprağına Umuofia’ya geri dönüyor. Orada da kilise ve beyaz adamlar var. Üstelik mahkeme de kurmuşlar. Yerlileri yargılıyorlar, döverek, adi işler yaptırarak cezalandırıyorlar. Yerli halkın kendi çocukları da beyaz adamlara katıldığı için yerliler beyazlarla mücadele edemiyor. 

Beyaz adam ticareti de geliştiriyor. Palmiye yağı ve tohumu yüksek fiyatlardan satılır hale geliyor, Umuofia’ya para akıyor. Okul ve hastane yapılıyor. 

Okonkwo bu sisteme karşı isyan ateşini başlatıyor. Kiliseyi yakıyorlar. 

Tutuklanıyorlar. İşkence görüyorlar. Kefaletle serbest kalıyorlar. 

Okonkwo kendisine işkence eden mübaşirin kafasını kesiyor. 

Beyaz adamlar Okonkwo’yu arıyor. Evde yok. Nerede olduğuna beraber bakalım, diyor köylüler. Bir an köylüler beyaz adamları tuzağa çekip öldürecekler sandım. Ama o da ne? Okonkwo kendini asmış. Hâlâ tuzak olabilir diye düşündüm, Okonkwo ölü taklidi yapıyor, sonra o ve diğer yerliler öldürecekler beyaz adamları. Ama yok. Tuzak muzak yok. 

Kitabın sonu beyaz adamların komiserinin anılarını yazacağı kitaba düşündüğü isimle bitiyor: “Aşağı Nijerya’daki İlkel Kabilelerin Etkisizleştirilmesi”

*

Kıymetli bir anlatı. Beyaz adamın kolonileştirmesini, kolonileştirilen yerli halkın dünyasından okumak çok anlamlı. Kitap bu kıymete ve anlama binaen 2007 MAN BOOKER Uluslararası Ödülü almış zaten. 

*

Bir üçlemenin ilk kitabıymış bu. Bakalım, denk gelirsem diğer ikisini de okurum. 


11 Eylül 2025 Perşembe

SAATÇİ İBRAHİM EFENDİ TARİHİ

 


SAATÇİ İBRAHİM EFENDİ TARİHİ 

Elvan Kaya Aksarı 

Vacilando Kitap 

3.Baskı - Eylül 2023 

87 sayfa 


Dili ne kadar hoş bir kitap, zarif. 

*

İbrahim Efendi derme çatma bir dükkanda saatçilik yapıyor. Hayatı yaşama ve düşünme tarzı toplumdan ayrıksı. Delilik ile dahilik arasındaki çizgide. Ama deliliğe daha yakın durduğunu düşünmüş olacaklar ki devletimiz müdahale ediyor. Akıl sağlığı ve genel olarak sağlığı yerinde mi diye gözlem altına alınıyor. Salıverildiğinde ise biricik dükkanının yerinde yeller estiğini görüyor. İbrahim Efendi de bunun üzerine sırra kadem basıyor. Ulu evliya aziz gibisine biri olarak anılıyor. 

Yan karakterler de var hikayede, gerçekçi ve tatsızlar, onları boş verdim.

8 Eylül 2025 Pazartesi

OKÇU'NUN YOLU

 



OKÇU’NUN YOLU 

(O Caminho do Arco) 

Paulo Coelho 

2003 

Portekizce aslından çeviren: Emrah İnce 

Can Sanat Yayınları 

2.Basım - Ekim 2022 

163 sayfa 


Az yazılı çok resimli bir kişisel gelişim kitabı. 

Usta bir okçudan ok-yay metaforu üzerinden hayata ilişkin öğütler okumak isteyenler buyursun. 

Bu arada usta demişken; 

"Usta bir şey öğreten değil, öğrenciye zihninde zaten bulunan bilgiyi keşfetmesi için ilham veren kişidir.” Sf.25

 Usta okçu Tetsuya. Ama ok mok işlerini bırakmış, marangoz olmuş. Köylüleri bile bilmiyor onun bir zamanlar ne usta okçu olduğunu. Anca işin ehli bilir. İşte bilenlerden bir genç de araya araya onu buluyor. Hünerlerini ona gösteriyor. Usta okçu da tavsiyelerde bulunuyor, okçunun yolunu anlatıyor:

Dostlar: Herhangi bir işe başlarken ilk olarak kendine dostlar, yani yaptığına ilgi gösteren kişiler bul. Sf.29 

Yay: Bazen hareketsiz kal, dinlen. Devamlı gerilmek yorar. 

Ok: Ok niyettir. Niyetin belirgin ve ölçülü olsun. 

Hedef: Hedefi sen seçersin, sorumluluk da senin, başkasını suçlama 

Duruş: Vakur, zarif bir duruşun olsun.

.

.

.

İşte böyle böyle ok nasıl tutulur, yay nasıl tutulur, hedef nasıl belirlenir... gibisine gibisine Ermiş/Halil Cibran tandanslı bilge bilge öğütler. 

7 Eylül 2025 Pazar

BİR KALBİN ÇÖKÜŞÜ

 


BİR KALBİN ÇÖKÜŞÜ

(Untergang Eines Herzens) 

Stefan Zweig 

Almanca aslından çeviren: Yonca Kocadağ 

Kızıl Panda Yayınları 

4.Baskı - Ağustos 2025 

48 sayfa 


Yaprak Dökümü Ali Rıza Bey’in Alman versiyonu var hikayede: Salomonsohn. 

Adam, bir gece kızının gizlice dışarıdan gelip odasına girdiğini görüyor. Hemen kafasında kuruyor ki kızı gece yarısı bir adamın koynuna girdi geldi. Ondan sonra sayfalar dolusu sitem. Vay benim kızım orospu oldu, ben yemedim yedirdim, on dört saat çalıştım, kim için, karım ve kızım, ama onları aslında tanıyor muyum, hayır, ben yorgun argın eve geliyorum, onlar tiyatroya dansa gidiyor, yalnızım ben yalnızım… Yiyip bitiriyor kendisini. Kimseye de bir şey söylemiyor. Küsüyor karısına ve kızına. Hatta tüm dünyaya. Ruh gibi işe gidiyor, geliyor. Sonra da kalp krizi ve ölüm.

Bu arada kızın gerçekte ne yaptığını da öğrenemiyoruz. Adam kafasında kurduğu senaryoyu mezara götürdü. 

KARABİBİK

 


KARABİBİK 

Nabizade Nazım 

1890

Kızıl Panda Yayınları 

1.Basım - Ekim 2021 

44 sayfa 


İlk Türkçe köy romanımıza merhaba deyin.

*

Karabibik kendi halinde bir köylü adamcağız. Bir kızcağızı var, adı Huri, başka kimsesi yok. Hanımı doğum esnasında ölmüş. Huri'ye köylülerden bir kadın bakmış. Bakan kadın ve kocasının başka çocukları yokmuş, kendi kızları gibi sevmişler Huri'yi. O kadar ki belki miraslarını Huri'ye bırakırlar. Karabibik bunu umup seviniyor kızı adına. 

Huri evlilik çağına gelince Karabibik kızını evlendirmek istiyor. Sonunda kıza iyi bir talip çıkıyor, evlendiriyor.

*

Öküz almak istiyor Karabibik. Borç harç alıyor. 

*

Karabibik’in bir hastalığı var, zaman zaman nüksediyor. Doktora gidiyor. Doktorun karısının "serbest"(!)  hareketlerinden cesaret alarak kadını taciz ediyor. Kadın kaçmayı başarıyor, sonra da gülüyor Karabibik’in haline.

*

Bu kadar. Köylülük ve sıradanlık. 

*

Kitabın başında Nabizade Nazım’ın "Okuyucularıma" başlıklı bir açıklaması var. “Gerçekçilik ekolünde yazılmış bir roman” diyor kitabı için.

Doğru ve bu gerçekliği çok sıkıcı buluyorum. Köy hayatı beni boğuyor. Var bir köyüm, biliyorum. 

*

Bu kitabı oturduğum kafenin kitaplığında gördüm. Yanımda kitap yoktu, kafede otururken okuyabileceğim az sayfalı bir kitap baktım raflarda, bunu seçtim. Bloğuma yazarken fark ettim ki tee on iki yıl önce zaten okumuşum. 

Bkz: Karabibik/Nabizade Nazım

Hiç hatırlayamadım.

4 Eylül 2025 Perşembe

SAFİYE SULTAN -III-

 

SAFİYE SULTAN 3 

Sözüm ki Tek Sana Geçmez Celladımsın Ey Zaman 

(The Reign of the Favored Women) 

Ann Chamberlin 

1998 

Çeviren: Solmaz Kamuran 

İnkılap Yayınları 

440 sayfa 


Olaylar olaylar. 

Çeşitli saray entrikalarına ilk iki kitabın ardından serinin son kitabıyla devam.



Bu entrikalardan uzak İsmihan Sultan (Sultan Selim'in kızı, Sokullu Mehmet Paşa'nın eşi) ve hadımı Abdullah.

Yine hadım Abdullah'ın gözünden görüyoruz olanları. Abdullah, efendisi Sokullu Paşa, hanımı İsmihan Sultan ve kızları Gülruh'a müthiş sadık.

Sadakatle pek bağdaşmayan biri var, o da Safiye Sultan.

Hareme kuyumcu bir Yahudi kadın gelip gidiyor. Kira Kadın. Kadının elinde bir madolyon görüyor İsmihan. İçinde İtalyanca  "Yarın öğleden sonra" yazıyor. Abdullah zehir gibi hemen anlıyor, Kira bu madalyonu haremden dışarıya taşıyacak belli ki, o yazıyı da yazsa yazsa Safiye yazar diye düşünüyor Abdullah. Kira Kadının kocasının dükkanına gidiyor Abdullah. Dükkana Venedik ataşesi Andrea Barbarigo geliyor. Ardından Safiye. Sevişiyorlar. 

Bu olanları Abdullah'ın gördüğünü fark eden Safiye'nin hadımı Gazanfer, Abdullah’ı uyarıyor, ben de senin hanımının ne yaptığını biliyorum, diye. (İsmihan da kocasını aldatmıştı. Başka bir adamdan çocuk yapmıştı.) Böylece Abdullah gördüğünü kendine saklıyor. 

*

Padişah Selim, Kıbrıs'ı almak istiyor. Üzümleri ve şaraplarından ötürü. İnebahtı Savaşı yaşanıyor. 

Venedik donanmasında Safiye’nin sevgilisi Andrea da var. Venedik gemisi Türkler tarafından ele geçiriliyor. Andrea ben müslümanım diyip kurtuluyor. Ona yeniçeri üniforması veriyorlar. Uluç Ali Paşa’nın adamı oluyor. 

*

Safiye’nin Mehmet'ten sonra bir çocuğu daha oluyor, adı Ayşe. Ardından bir kız daha doğuruyor. Fatma. 

Safiye kitapta çocuklarıyla ilgilenmeyen bir anne profilinde. Daha çok devlet işleriyle ilgileniyor. Fransa kraliçesi Catherina'ya mektup yazıyor. Sizin oğlunuz Hercul ile benim kızım Ayşe,  Mehmet ile de sizin kızınız Margot evlense diye. Hayal ama diyor, hayali de güzel. 

*

Selim, Kıbrıs’ı fethedince Kıbrıslı bir cariyeyi istiyor yanına. Kızlayken hamamda ölüyor. Sarhoşmuş, kaymış, mermere çarpmış başı, ölmüş. Ama Abdullah’a göre Kıbrıslı kız intikam için onu itmiş. 

Selim’in ölümünün ardından Manisa’dan Murad geliyor. Gelir gelmez önce karnım aç diyor, sonra da beş erkek kardeşini öldürtüyor. 

*

Safiye, hadımı Gazanfer’i kapıağası yaptırtıyor artık padişah olan oğlu Murad’a. Veziriazamlığa yakın bir görev. Böylece Gazanfer hep Murad’ın yanında olacak ve Safiye'ye daha çok bilgi taşıyabilecek. 

*

Safiye Mitra adlı bir cariye eğitiyor Murad için, casus olarak. (Safiye ve Murad arasında bir aşk yok. Hatta Safiye kendi elleriyle Murad'a cariye seçip gönderiyor. Nurbanu da Selim için aynısını yapıyordu. İğrenç iğrenç şeyler.) 
Nurbanu da Mitra'nın hadımını kendi casusu yapıyor. Mitra ile Nurbanu’nun adamı olan hadım arasında cinsel yakınlaşma oluyor. Abdullah görüyor, olay çıkıyor. Hadım öldürülüyor. Mitra da Sultan Murad’dan olan iki oğluyla Edirne Sarayına gönderiliyor. 

*

Safiyelerin hayatı hep enrtika, aksiyon içindeyken İsmihan ve kızı Gülruh sakin bir hayat yaşıyor. Gülruh evlenme çağına gelince bu sakinlik azalıyor. Gülruh’ı şeyhülislamın oğlu Abdurrahman ile evlendirmeyi düşünüyor Sokullu. Gülruh önce istemese de sonra razı oluyor ve güzel bir yuvaları oluyor. İki kızı, üç oğlu oluyor Gülruh'un.

Bu arada Sokullu, Abdullah'a inanılmaz şeyler söylüyor. Gülruh’un öz kızı olmadığını ve Abdullah'ın da bunu bildiğini bildiğini söylüyor. Ama kızmıyor. Üstüne bir de  Abdullah’a ilanı aşk ediyor ince ince. Ohara! 

Sokullu bir gün Divan çıkışı derviş kılığında biri tarafından bıçaklanarak öldürülüyor. 

*

Murad ile Safiye'nin oğlu Mehmet’in dillere destan, gösterişli bir sünnet düğünü yapılıyor. 

Gün geliyor Nurbanu ölüyor. Murad da ölüyor. Mehmed tahta geçiyor. On dokuz kardeşini öldürtüyor. Safiye iyice güçleniyor. 

*

İsmihan ölüyor. Abdullah, Gülruh’un hizmetine geçiyor. 

*
Gazanfer Abdullah’a her şeyi itiraf ediyor. İsmihan’ın zamanında erkek doğan bebeklerini Safiye’nin öldürttüğünü, Sokullu'nun ölümünü de Safiye'nin planladığını vb.

Ve Safiye'nin şimdi en güçlü olacağı zamanda seri bitti. 

26 Ağustos 2025 Salı

SAFİYE SULTAN -II-

 

SAFİYE SULTAN 

 Ya İpek Urgan, Ya Gümüş Hançer 

(The Sultan’s Daughter) 

Ann Chamberlin 

1997 

Çeviren: Solmaz Kamuran 

İnkılap Kitabevi 

9.Baskı - Ağustos 2000 

336 sayfa 


SAFİYE SULTAN serisinin 2.kitabı.


*

Bu kitapta Safiye Sultan'dan çok İsmihan Sultan anlatılıyor. II. Selim’in kızı. Kitabın orijinal adı da "The Sultan's Daughter" zaten. 

İsmihan, vezir Sokullu Mehmet ile evlenmişti ilk kitapta. Bu kitapta öğreniyoruz ki hamile. Bir erkek bebek doğuruyor. Ancak bebek doğumda ölüyor. Sonra yine ve sonra yine aynı şey. 

İsmihan çocuk istiyor. Ama Sokullu hem yaşlı hem de ortalarda yok. Devlet işleri malum. 

*

Padişah Kanuni, şehzade Selim'i Manisa sancağına gönderiyor. Ama Safiye, Selim'in sarhoşluğunu ve oğlancılığını bir şekilde Süleyman’a ulaştırınca Süleyman, Selim yerine Selim'in oğlu Murad'ın Manisa sancağına gitmesini istiyor. 

Sene 1565. Murad ve Safiye beraber Manisa'ya gidiyorlar. Murad, Safiye’nin aşkına cami yaptırıyor Manisa’da. Muradiye Cami. Camiye Venedik'ten vitray getirtiyor Safiye. 

*

Sefere çıkılacak. Sokullu da Manisa'da şehzade Murad'la. Hazırlık yapıyorlar. İsmihan çocuk yapmak için Sokullu’nun yanına gitmek istiyor. Çünkü Sokullu aylarca olmayacak, o süreyi boş geçirmek istemiyor, hamile geçirmek istiyor. 

Yanında hadım Abdullah. Gemiye biniyorlar. Gemi Sakız Adasında alıkonuyor. Sakız Adası, Osmanlı’ya ödediği vergiyi çok bulduğu için isyanda. Sakızlılar, İsmihan’ı rehin alıyorlar. Abdullah bir şekilde kurtarıyor hanımını yine.

*

Safiye bir erkek çocuk doğuruyor. Adı Mehmed. (III.Mehmed)

*

Kanuni ölüyor. Selim padişah oluyor. Selim sarhoş, kadın ve oğlan düşkünü diye dedikodusu yayılıyor. Yeniçeri sevmiyor onu. Sokullu ortamı toparlıyor. 

*

İsmihan, çocuğu olması için şifa olsun diye Konya’da Mevlevihane’ye gidiyor. Orada Sokullu’nun yardımcısı Ferhat ile karşılaşıyor. Birbirlerine aşık oluyorlar. Abdullah engel olmuyor ve iki aşık sevişiyor. 

İsmihan hamile kalıyor. Kız bebeği oluyor. 

Sokullu seferden dönüyor. Astragan seferi. Başarısız olmuş, bunun sebebinin Lala Mustafa Paşa olduğunu düşünüyor. Sokullu'nun düşüncesine göre Lala Mustafa Paşa’nın Sokullu’nun yerinde gözü var, o yüzden Sokullu başarısız olsun diye uğraştı ve kazandı. 

Sokullu'nun İsmihan'ın doğurduğu bebeğin babası olduğuna dair bir şüphesi olmuyor bu arada. 

Abdullah zaten bu sırrı sonsuza kadar saklayabilecek biri. Hanımını ilk defa mutlu görüyor ve onun yasak aşkına göz yumduğu için pişman değil. 

*

21 Ağustos 2025 Perşembe

SAFİYE SULTAN -I-

 



SAFİYE SULTAN 

Hadım Edilmiş Bir Aşk 

(Sofia) 

Ann Chamberlin 

1996 

Çeviren: Solmaz Kamuran 

İnkılap Kitabevi 

366 sayfa 




Üç ciltlik bir seri.

1) SAFİYE SULTAN Hadım Edilmiş Bir Aşk (SOFİA) 
2) SAFİYE SULTAN Ya İpek Urgan, Ya Gümüş Hançer (THE SULTAN'S DAUGHTER)
3) SAFİYE SULTAN Sözüm ki Tek Sana Geçmez Celladımsın Ey Zaman (THE REIGN OF THE FAVORED WOMEN)


Çok yıllar önce bu seriyi yanlış hatırlamıyorsam okul kütüphanesinde görmüştüm. İlk cildini okuyup beğenmiştim. Ama sonrasını bulamamıştım. Geçenlerde Avşa'da bir sahafta üçüne birden denk gelmeyeyim mi? 

Beğendiğim kadar var. Edebi bir şahaser değil. Tarihi gerçeklere uygun olduğu da iddia edilemez zira haremin içini kim ne kadar bilebilir? Muhteşem Yüzyıl'ından bu tarz romanlara, hepsi kurgu. Tarih sadece bir fon.

*

Safiye Sultan, Venedik valisinin kızı Madonna Sofia Bafo. 

Sofia, çok güzel, akıllı, uçarı, aykırı bir kız olarak tanıtılıyor kitapta. 

On dört yaşındaki Sofia'nın evlendirilmesine karar veriyor babası ve müstakbel kocasına götürülmek üzere gemiye bindiriliyor. Geminin ikinci kaptanı Giorgio Veniero, Sofia’ya aşık. Hikayeyi onun gözünden okuyoruz.

Türk korsanlar gemiyi ele geçiriyor. Sofia köle pazarına götürülüyor. Köle satıcısı tarafından iyi bakıldığından halinden memnun. 

Giorgio, Venedik'te ailesinin emrinde çalışan Türk Hüseyin sayesinde korsanların elinden kurtulsa da Sofia’yı kurtarmaya çalışırken yakalanıyor. 

*

Sofia'yı köle pazarından Nurbanu Kadın satın alıyor. III.Selim’in kadını. Nurbanu Sultan, Muhteşem Yüzyıl’da Selim’i başka kadınlarla paylaşmayı kesinlikle reddeden bir portreydi. Ama burada Selim’e başka kadınlar hazırlıyor ve kendi elleriyle seçip Selim’e gönderiyor. 

Selim’in başka kadınlardan İsmihan ve Fatma diye kızları var. Nurbanu'dan ise oğlu Murad var. 

Padişah Kanuni Süleyman. Yaşlanmış. Hürrem ölmüş. Beyazıd ölmüş. Geride oğlu Selim ve onun oğlu Murad var. 

Yalnız Murad'ın bir kusuru var: Esrar bağımlısı. 

Nurbanu, Murad'ı bu alışkanlıktan ancak akıllı bir kızın kurtaracağına inanıyor. Sofia'da bu ışığı gördüğü için onu oğluna alıyor. 

Sofia, bir temizlikçinin kendisine Safiye demesiyle bu ismi alıyor. Artık Safiye oluyor. 

Safiye’yi Murad’ın huzuruna çıkarıyor Nurbanu. Nurbanu ve Murad nargile içerken Safiye onlara hizmet ediyor. Murad ilgilenmiyor Safiye'yle. Zaten kafası bir dünya.

Safiye parmağındaki yüzüğü bilerek düşürüyor. Dışarı çıktıklarında Safiye yüzüğü almak bahanesiyle Murad’ın odasına geri giriyor. Orada ilgisini çekiyor Murad’ın. Üç gün odadan çıkmıyorlar. 

*

Nurbanu, Murad, Safiye ve Selim'in kızları Kütahya’dalar. Burada Safiye, Giorgio’yu görüyor. 

Giorgio köle satıcıları tarafından hadım edilmiş. Vezir Sokullu Paşa'nın kölesi olmuş. Sokullu Paşa, Selim'in kızı İsmihan ile evlenecek. Sokullu, İsmihan'ı Kütahya'dan alıp İstanbul'a getirmesi için Giorgio'yu görevlendiriyor. 

Giorgio, İsmihan'ın sevdiği saydığı biri oluyor. İsmihan ona çok güveniyor. Giorgio'ya Abdullah adını veriyor. 

Murad, Safiye, İsmihan, Giorgio ve yardımcıları İstanbul’a doğru yola çıkıyorlar. Yolda eşkıya saldırısına uğruyorlar. 

Eşkıyalar Safiye, İsmihan ve Abdullah’ı alıyorlar. Eşkıyanın başı Orhan adlı bir gözü olmayan bir adam. Daha önce İbrahim Paşa ve emrindeki Sokullu, Orhan'ın malını mülkümü almış ve bir gözünü oymuş. Orhan da şimdi intikam için Sokullu'nun gelinini kaçırmış. 

Abdullah, kim olduğunu bilmediği ve daha sonra izini kaybettiği bir dervişin yardımıyla İsmihan ve Safiye’yi o ortamdan kaçırıyor. Abdullah bu dervişi eski dostu Hüseyin’e benzetiyor ama emin değil. 

Abdullah, Safiye ve İsmihan’ı sağ salim Sokullu Paşa'nın sarayına ve yanındaki Murad’a ulaştırıyor. Ama on gündür dağda olan kadınlar hakkında şüphe duyuluyor. Özellikle Safiye hakkında. Safiye diyor ki, hep İsmihan’la beraberdik, o hala bakireyse bana da bir şey olmadığı anlamına gelir. İsmihan ve Sokullu’nun düğünü oluyor. Herkes kanlı çarşafı bekliyor. İğrenç. Nihayet gelince herkes rahatlıyor. Sokullu, Abdullah’a teşekkür ediyor. 

*

Böylece Safiye Sultan'ın Osmanlı'ya gelmeden önceki ve geldikten hemen sonraki hikayesi ile başlamış oluyor seri. 

*

Devamı için bkz: