11 Nisan 2022 Pazartesi

TATLI GELİR YAŞAMAYANA SAVAŞ

 


TATLI GELİR YAŞAMAYANA SAVAŞ

(Süss scheint der Krieg den Unerfahrenen)

Desiderus Erasmus

Çeviri: Şebnem Sunar

Can Klasik Yayınları

3.Basım - Ağustos 2021

76 sayfa


Kitabın adı çok ilgi çekici değil mi? "Tatlı Gelir Yaşamayana Savaş" 

Erasmus, bu cümleyi başka bir kitaptan alıntılamış. Orada geçen ifade şöyleymiş: "Acemi erin savaş istemesine pek itibar etmeyin; çünkü savaş, onu yaşamamış olanlara tatlı gelir." 

Yani;

"Onu yaşamamış olanlar için savaş tatlıdır; ama onu yaşayan birini, düşüncesi bile fazlasıyla ürpertir." sf.9

Benim anladığım; yazar burada oturduğu yerden savaş güzellemesi yapanlara sesleniyor. 

*

Erasmus 1466-1536 yılları arasında yaşamış. Savaşların olmazsa olmaz olduğu bir dönem. Savaş yapılması normal karşılanıyor, savaş sevmemek anormal bulunuyor. 

Erasmus, insanın barış ve iyilik için yaratıldığını, savaşın ise bu varoluşa aykırı olduğunu savunuyor. Savunusunu insanların ve hayvanların fiziksel özelliklerini karşılaştırarak anlatıyor. Boğaların boynuzları, aslanların pençeleri, kirpilerin dikenleri, yılanların zehirleri varken insanın savaşmaya yarar bir fiziksel özelliği olmamasını gösteriyor. 

"İnsanın uzuvlarında kavga ya da bir saldırı esnasında kullanabileceği hiçbir şey yoktur. Bütün bunlarla beraber diğer canlıların çoğunlukla -doğar doğmaz- kendilerini hayatta tutmaya muktedir oldukları söylenebilir; yalnızca insan, uzun süre büsbütün dış yardıma bağımlı kalacak şekilde dünyaya gelir. Ne konuşabilir, ne yürüyebilir ne de besine ulaşabilir, yalnızca ağlayıp sızlayarak yardım isteyebilir: Böylece buradan insanın tümüyle dostluk için doğan tek canlı olduğu sonucuna varılabilir." sf.12

Doğru ve bir o kadar masum.

Yazar, savaşı insana o kadar yakıştırmıyor ki savaşan insanların adeta hayvana benzediğini söylüyor. Surat ifadeleri, öfke fışkıran gözler, silahlardan çıkan sesler, gök gürültüsü gibi top patlamaları, kanlar, parçalanan uzuvlar... 

Hatta hayvanların bile dövüşürken daha az vahşi olduğunu söylüyor:

"...Hayvanlar kapışırken kendi silahlarıyla kapışırlar; oysa biz insanlar, insanı yok etmek üzere kötü şeytanlar icat etme sanatıyla doğaya karşı donanımlanırız. Kaldı ki hayvanlar gelişigüzel bir nedenle vahşileşmezler, açlık onları savaşma hiddetine ittiğinde, kendilerini tehdit altında hissettiklerinde ya da yavruları için korktuklarında vahşileşirler. Oysa biz ne sudan sebeplerle, ulu Tanrım, ne savaş tragedyaları çıkarırız! En önemsiz unvan talebi için, çocukça bir öfke yüzünden, bir kadının kaçırılmasından ötürü ve bunlardan çok daha gülünç nedenlerle." sf.19

Savaş sonrasında da dağılan aileler ve yerleşimler nedeniyle savaşın faturasının çok ağır olduğunu savunuyor. 

Savaş zamanı;

"Hayvanlar çalınır, ekinler ezilir, köylüler katledilir, köyle yakılır, inşa edilmesi yüzyıllar süren en gelişmiş kentler, tek bir baskınla yerle bir edilir." sf.32

Barış zamanı ise;

"Tarlalar işlenir, bahçeler yeşile durur, çayırlarda muhteşem sürüler otlar, köyler kurulur, şehirler inşa edilir, yıkılanlar yenilenir, binalar süslenip genişletilir, refah artar ve eğlenceye önem verilir, yasalara saygı gösterilir..." sf.32

O yüzden de barış, savaştan daha iyidir sonucunu anlamamızı istiyor yazar. 

Maden kazaları, deniz ve nehir taşkınları, kayalardan düşen parçalar, zehirlenme, vahşi hayvanlar, gıda sorunu... vb zaten yeterince felaket varken savaşmak niye, diye soruyor. 

Savaş sayesinde zengin olanları da lanetliyor. Bu zenginliğe layık olmadıklarını söylüyor. 

*

Yazar savaş karşıtı olduğu için aynı zamanda askerlik karşıtı. O kadar ki "Hiçbir esaret, askerlik hizmetinden daha aşağılayıcı değildir." diyor. sf.36

"Kıyafet çalan birinin adı kötüye çıkar; oysa savaşa giden, asker olarak hizmet veren ve savaştan pek çok masumu yağmalayarak dönen biri namuslu vatandaş sayılır." sf.51

Savaş kahramanı olan büyük liderler hakkında da iyi konuşmuyor. Örneğin "Büyük İskender zırdeliydi." diyor. sf.49

*

Din referansı da var kitapta. Yazar, savaşı insana yakıştırmıyor, hele hele bir Hıristiyana hiç mi hiç yakıştırmıyor. Dinin savaşa alet edilmesine "İsa'yı böyle günahkar bir şeyin seyircisi ve lideri" haline getirmeye kesinlikle karşı çıkıyor. 

"İsa bir emri kendi emri olarak bildirmiştir ki bu da başkasını sevmektir. Savaş kadar bununla çelişen başka ne olabilir?" sf.38

Sık sık İncil'den alıntılarla da savını destekliyor. 

*

Savlarını desteklemek için kullandığı bir başka argüman da paganlar. Paganlar bile yapmaz, paganlardan bile daha korkunç... gibi kıyaslamalar kullanıyor sık sık. 

Kendi dindaşları için de acımadan eleştirilerde bulunuyor: 

"Hıristiyanların ordusunun ordu değil çoğunlukla talan amaçlı olduğunu görürsünüz." sf.51

"Hıristiyanların savaşlarında yaşananlar, burada sözü edilemeyecek kadar iğrenç ve tiksinçtir." sf.52

"Mesele etraflıca araştırılırsa Hıristiyanların neredeyse bütün savaşlarının ya aptallıktan ya da kötülükten doğduğu ortaya çıkar." sf.69

*

Türklerden de örnek veriyor kitapta. Türkleri bir gömüyorsa kendi dindaşlarını iki gömüyor. 

"Aslında Türklerle defalarca savaşmamız bile bana izin verilebilir bir şey gibi görünmüyor. Bekası bu tür koruyucu önlemlere tabiyse Hıristiyan dininin durumu hakikaten kötüdür." sf.66

"Türkleri İsa'ya götürmek mi istiyorsunuz? Zenginlik, askeri güç ve şiddetle övünmeyelim. Bizi yalnızca ismimizle değil Hıristiyan bir insanın güvenilir özellikleriyle tanısınlar." sf.67

"Türklere tükürürken kendimizi kusursuz Hıristiyanlar olarak görüyoruz; belki Tanrı'nın nezdinde Türklerden daha tiksindiriciyizdir." sf.68

*

Bugün için bile sert bulunabilecek görüşler dile getirmiş yazar, kaldı ki bunları Orta Çağda söylemek... 

*

Şu alıntıyı da yaparak bitiriyorum: 

"Kötü olan her şey insan hayatına ya yavaş yavaş sızar ya da iyilik bahanesiyle girer." sf.45


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder