20 Aralık 2021 Pazartesi

HAŞIRT DI BİLEKBORD


 

HAŞIRT DI BİLEKBORD

Zafer Algöz

2017

İnkılap Kitabevi

10.Baskı 

224 sayfa


Zafer Algöz oyunculuk anılarına yer vermiş kitapta. Hepsi birbirinden komik, eğlenceli. Özellikle bazısı artık hayatta olmayan oyuncular ile ilgili olanlar daha da ilgi çekici geldi bana. Çünkü bunlar ansiklopedik, biyografik bilgi değil. Özel insani hatıralar. 

Oyuncusu, siyasetçisi, ünlü insanların anılarını yazmalarını olumlu buluyorum. Neticede topluma öyle veya böyle yön veren, kitleleri etkileyen, pek çok seveni veya nefret edeni olan insanlar. Yaşadıkları, hissettikleri merak uyandırıyor. 

*

Öztürk Serengil ile ilgili bir anı var, kitabın ismi de bu anıdan geliyor. 

Öztürk Serengil hayranı bir genç İzmir'de Fransız restoranı açmış. Öztürk Serengil’i de defalarca davet etmiş. Nihayet Öztürk Serengil arkadaşlarıyla mekana gitmiş. Yemekler damak zevklerine uymasa da ve dahi anlamasalar da yemişler, içmişler. Sonra hesabı istemişler. Hesap çok kabarık gelince  “Kazık yanında kürdan kalır” diye tarif etmiş Öztürk Serengil o hesabı. Haşırt dı bilekbord diyerek geçirmişler amiyane tabirle. Serengil tüm restoran çalışanları ile helalleşerek vedalaşmış. Restoran sahibi "Yine bekleriz" deyince "Yok!" demiş, “Bu dünyada ziyadesiyle s*ktin, bundan sonra ancak ahirette görüşürüz”

*

Kemal Sunal da var kitapta. Kemal Sunal’ın ilk dizi deneyimi olan "Saygılar Bizden"de Zafer Algöz de ilk defa kamera karşısına geçecekmiş. O sırada Kemal Sunal’ı ve diğerlerini gözlemleme, onlardan çok şey öğrenme fırsatı olmuş. Sette herkes birbirine şaka yapıyormuş. Zafer Algöz’ü tanımayan Orhan Çağman’a Algöz’ün galerici olduğu, yönetmene bedava BMW vermek karşılığı diziye kabul edildiği anlatılmış. Orhan Çağman da sık sık Zafer Algöz’ü küçümsemiş bu yüzden.

Başka bir şaka olarak; Orhan Çağman ile Kemal Sunal bir iddiaya tutuşmuş. Köftecide yiyecekler, 1000 TL altı hesap gelirse Orhan Çağman ödeyecek, üstü gelirse Kemal Sunal. Hesap gelmiş 999 TL. Meğer Sunal öncesinde mekanla konuşmuş, ne olursa olsun hesap 999 TL desinler diye. Üstünü kendisi ödeyecekmiş. 

*

Sadri Alışık'ı da anlatıyor yazar.

Sadri Alışık çok içermiş. İçtikten sonra da insanları evine çağırırmış. Gecenin bir vakti eşi Çolpan İlhan uyanır, onlara sofra kurar, sonra müsaade istermiş. Hiç kızmazmış.

Sadri Alışık bir gün film çekecek. Kadın oyuncu olarak Ajda Pekkan’ı istemiş yönetmen. Sadri Alışık sıcak bakmamış. Ama emrivaki ile Ajda Pekkan ile oynamak zorunda kalmış. Ajda Pekkan sette yönetmen dışında kimseyle konuşmuyormuş. Film çekimleri bittiğinde vedalaşırken Ajda Pekkan, Alışık'a "Eşinize selam söyleyin." deyince Sadri Alışık “Kim diyeyim hanımefendi?” demiş.

*

Carlos Santana bile var kitapta.

1989’da konser için İstanbul’a gelmiş sanatçı. Boyacı çocuklar dışında kimse onu tanımamış. Boyacı çocuklar da gazetelerde resmini gördükleri için tanımışlar onu. Santana boyacı çocuklara VIP davetiye vermiş. Konser günü çocukların koltuklarına protokol oturmuş. Santana çocukları en ön sırada görmezse çıkmayacağını söylemiş. Protokoldaki kodamanlar kaldırılıp boyacı çocuklar oturtulmuş ve konser öyle başlamış.

*

Tiyatro sahnesinde ve film çekimlerinde yaşadıkları sıkıntılara da yer verilmiş kitapta.

Tiyatroda Yıldırım Bayezid ve Timur arasında 1402'de yapılan  Ankara Savaşını oynuyorlarmış.  Timur’u oynayan Macit Flordun rahatsızlanınca başkası oynamış onun rolünü ama ezberi tam değil. Sıkıştığı yerde "Konuklarımıza ayran getirin" demesini önermişler. Böylece o sırada oluşan boşlukta masadaki tekste bakar, söyleyeceğini hatırlar diye.  Ama masada sayfalar karışmış ve oyuncu bir türlü bulamamış sıradaki repliğini. Zaman kazanmak için "Ayranları tazeleyin, nerede kaldı ayranlar?.." diyip duruyormuş. Sonunda esir rolündeki oyuncu “Ziyade olsun hakanım. Buyruğunuz olursa biz zindanlarımıza çekilelim” demiş de hatırlamış Timur söylemesi gerekeni “Atın bunları zindana!” 

*

Tiyatroda repliklerle ilgili başka bir anısı daha var. Oynadıkları tiyatronun bitişiğindeki yapıdan inşaat sesleri, mutfağından yemek kokuları geliyormuş. Öyle ki imparator rolünü oynayan oyuncu bu duruma kayıtsız kalamayıp tekst dışı "Sarayda inşaat bitmiyor, sizin onurunuza İzmir köfte yapılıyor." demiş. Seyirciler gülmüş ama yönetmen kızmış. Kızsa ne fayda, oyuncu da seyirci de farkında seslerin ve kokuların. 

*

Tiyatroda birbirlerine yaptıkları şakalar olurmuş. Son oyunda beklenmedik bir şaka yaparlarmış. Mesela oyun gereği çalan telefonla konuşacak oyuncu o güne kadar hep karşısında biri varmış gibi konuşmaya alışmış. Son oyunda gerçekten telefonun karşısına biri çıkmış, küfrediyor. Bunu hiç beklemeyen oyuncunun tepkisi, şakayı yapanlar için eğlenceli oluyormuş tabii. 

*

Bunların dışında sahnede degavv diye patlaması gereken ama tutukluk yapıp çıtık diye ses çıkaran silahlar, beklenmedik osuruklar... 

*

Ağır Roman filmi çekilirken de gerçek mahallede çektikleri için müdahale eden bir sürü mahalleli ile sıkıntı yaşamışlar. Yoldan geçenler, ki geçsinler sıkıntı değil ama filmin geçtiği döneme uymayan kıyafetlerle geçtikleri için sıkıntı. 

Bu arada Zafer Algöz, Ağır Roman kitabını okuduktan sonra "filmi çekilse de oynasam" diye geçirmiş içinden ve hop yıllar sonra gerçek olmuş bu dileği.

*

Daha eski bir anı olarak gençlik yıllarından bir örnek. Bursa’nın düşman işgalinden kurtuluş temsili yapılacak. Erkan Can yönetmen. Liseliler oyuncu. Yunan askeri rolündeki oyunculara küfürler edilince Erkan Can da Yunan komutanı rolünü üstleniyor, şimdi kimse küfredemez diye. Erkan Can rolüne fazla kaptırınca, yaşlı bir Gazi de heyecanlanıp onu vurmaya kalkmış Yunan dölü diye.

*

At binme macerası var Algöz'ün. Ata biniyor ama inemiyor.

*

Arkadaşlarıyla 12 Eylül darbesinin ertesi yılı, sokağa çıkma yasağı varken sarhoş sarhoş sokağa çıkmışlar. Yakalanmışlar. Masum oldukları anlaşılmış ama o süreçte bol bol dalga geçmiş polisler.

*

Böyle bir sürü eğlenceli olay. Kaleme alınması iyi olmuş. 


2 yorum: