10 Ekim 2021 Pazar

İMKANSIZIN ŞARKISI

 



İMKANSIZIN ŞARKISI

(Noruvei no mori)

Haruki Murakami

Fransızcadan çeviren: Nihal Önal

Doğan Kitap

348 sayfa


Yaaaa.

Canım gençler...

Gençlik kitabı bu. Genç insanlar, aşklar, intiharlar, dersler, acılar... 

Kitabın arka kapağında “Sonsuz bir sevecenlik ve şiirsellik, yoğun bir erotizm” yazıyor. Yuoo bana yoğun gelmedi kitaptaki erotizm. Erotizm gibi bile gelmedi. O kadar doğal gelişiyor ki erotizmden beklenen heyecanı yaratmadı bende.

*

Vatanabe, Almanya uçağında geçmişi düşünüyor. 

Çünkü ben, olayları, sözcüklere dönmedikçe anlayamayan o yeteneksiz insan türündenim.”Sf.10 diyerek.

Tokyo'da üniversite kazanmış, Drama Sanatı bölümü, yurda yerleşmiş. Yurttaki oda arkadaşı haritacılık okuyor ama ne zaman harita demeye kalksa kekeliyor. Tutkusuymuş haritacılık. Her sabah atlamalı zıplamalı jimnastik yapıyor bu haritacı arkadaş. Ayrıca temizlik hastası. Vatanabe ortamlarda bu arkadaşın garipliklerinden bahsedip insanları güldürüyor. Faşist olduğu iddiası nedeniyle Faşo dediği bu oda arkadaşı, bir gün Vatanabe’ye ateş böceği hediye edip ortadan kayboluyor.

*

Vatanabe lisede Kizuki ile arkadaş oluyor. Kizuki'nin çocukluğundan beri tanıdığı ve sevdiği kız arkadaşı Naoko ile de bu vesileyle tanışıyor. Kizuki ve Naoko'nun birlikte gezmelerine Vatanabe de eşlik ediyor. Üçü birlikte güzel güzel takılıyorlar. 

Liseden mezun olmaya az kala Kizuki intihar ediyor. Arabanın egzoz borusunu tıkamış, camları bantlamış... Onu son gören Vatanabe. Bilardo oynamışlar en son. Kimse intihar sebebini bilmiyor.

Bu olayın ardından uzun zaman birbirini görmüyor Vatanabe ve Naoko. Ancak Naoko bir gün çıkageliyor. Naoko'nun yirminci yaş gününü birlikte geçiriyorlar ve sevişiyorlar. 

Bu sevişme Naoko'yu çok etkiliyor. Çünkü Kizuki'yi çok sevmesine rağmen onunla hiç sevişmemişler. Çünkü Naoko hiç ıslanmamış, hep canı acımış. Halbuki Vatanabe ile bu sorunları yaşamamış. Bu duruma anlam veremiyor. Ben verebiliyorum. Çünkü benim anladığım kadarıyla, Naoko ve rahmetli Kizuki teeee üç-beş yaşından beri birbirlerini tanıyorlar. Ergenliklerinden beri de sevgililer. Birbirlerinin çocukluklarını ve tüm sırlarını, her şeylerini biliyorlar. Dolayısıyla nerdeyse kardeşleşmişler. O yüzden Naoko'nun Kizuki'den erkek elektriği aldığını sanmıyorum. Daha şefkatli, merhametli hisler besliyor ona, tutku, şehvet değil. O yüzden sevişemiyordu onunla benim tahminim. 

Naoko acısıyla baş etmekte zorlandığından akıl hastanesi gibi bir ortama gidiyor. Çünkü tek acısı Kizuki'nin intiharı değil. Naoko'nun daha önce ablası ve amcası da intihar etmiş. Naoko'nun sonunu söyleyeyim mi?.. O da intihar ediyor :(

*

Vatanabe üniversite Nagasava ile arkadaş oluyor. Okuduğu kitap (Muhteşem Gatsby) vasıtasıyla hukuk öğrencisi Nagasava ile tanışıyor. Yakışıklı, akıllı bir genç. Nagasava’nın amacı bir beyefendi olmakmış. Beyefendinin tanımını da şöyle yapıyor: "İstediğini yapmak değil, gerekeni yapmak.” Sf.64

Kizuki ile kıyaslıyor onu Vatanabe. Kizuki ile Nagasava karakter olarak benziyor ama Kizuki eğlenceli kişiliğini yalnızca Naoko ve Vatanabe’ye gösterirken Nagasava herkese öyle. 

Nagasava’nın sevgilisi Hatsumi. Hatsumi Nagasava’nın başka kızlarla ilişkilerini biliyor ama ses çıkarmıyor. Vatanabe’ye de birini ayarlayıp dörtlü gezmeyi istiyor ama Vatanabe geçmişte bu durumu yaşadığı için tekrar istemiyor.

Nagasava Hatsumi’ye gerçekten köpek gibi davranıyor, ama Hatsumi kuzum ses etmiyor. Nagasava arzu ettiği gibi Dış İşleri sınavını kazanıyor. Yurt dışına gidecek, ama Hatsumi umrunda değil. 

Hatsumi'ye ne oluyor, söyleyeyim mi? O da intihar ediyor, offff :( Nagasava gittikten birkaç yıl sonra evleniyor, ondan birkaç yıl sonra da intihar.)

*

Midori diye bir kızla tanışıyor Vatanabe. 

Midori fakir ama başarılı bir öğrenci olduğu için üst düzey bir okula gitmiş lisede. Herkes zenginmiş, kendisi hariç.

“Zenginliğin en büyük üstünlüğü nedir biliyor musun? Paran olmadığını söyleyebilmektir. Örneğin, sınıf arkadaşlarımdan birine bir şey öneriyorum. Bilir misin ne yanıt verir bana: 'Mümkün değil şu sıralar param yok' Eğer durum tersine olsaydı ben ona bu yanıtı veremezdim. Tıpkı güzel bir kızın, kendini çirkin bulduğu için çıkmak istemediğini söylemesi gibi. Bunu çirkin bir kıza söyletmeye kalkış bakalım, nasıl alay konusu olacaktır." (sf 83)

Aşk konusundaki düşüncesi de değişik. Ona göre aşk şımarıklık yapabilmek hakkının olması. Sevgilinden çilekli pasta getirmesini istemek, sevgilinin hemen getirmesi, ama sonra canının çilekli pasta istemediğini söylemek, sevgilinin çilekli pastayı camdan atıp özür dilerim aşkım, düşünemedim, çikolatalı ister misin, diye sorması. Aşkı böyle tanımlıyor. Kuzum Midori yaaa. 

Midori'nin erkek arkadaşı var ama öküzün tekiymiş anlattığına göre. Zaten sonra terk edecek onu. 

Midori’nin annesi ölmüş, babası evi terk etmiş. Hiç üzülmemiş Midori bu olanlara. (Bkz: Yabancı/Albert Camus Bazen üzülünmeyebilir.)

Midori’nin ailesinin küçük bir kitapçısı var. Babası öldükten sonra Midori ve ablası bu kitapçı dükkanını satıp bir güzel yiyorlar.

Babası ölmeden önce Midori hastanede sık sık hasta babasını ziyaret ediyor. Babasının beyninde ur var, ameliyat olmuş. Midori ilgileniyor. Vatanabe de yardım ediyor.

Midori babasının bakımını sağlıyor. Ara sıra görmeye gelen akrabalar, Midori'yi güçlü görünce onun hiç üzülmediğini zannediyorlar. Halbuki Midori artık babasının bu durumuna alıştı, ne yapsın, üzül üzül nereye kadar. Cenazesinde de hiç ağlamayınca akrabalar Midori'nin duygusuz olduğunu düşünüyorlar. Akrabalar... Her yerde aynı. 

Midori’nin cinsellikle ilgili çok merakı var. Vatanabe ile porno filmlerin olduğu sinemalara gidiyorlar. Fantezilerini anlatıyor Vatanabe'ye, elbiselerimi yırtmışsın, seninki çok büyükmüş... gibi. Vatanabe de akıllı çocuk, gaza gelmiyor, aferin. 

Midori, Vatanabe'den hoşlanıyor. Vatanabe de Midori'ye karşı boş değil, ama kafası karışık. Kafa karışıklığının sebebi Naoko. 

*

Vatanabe, Naoko’yu ziyarete gidiyor. Kaldığı yer klasik anlamda bir hastane değil. Dinlenme evi gibi ama doktorlar da var. ( Shutter Island filmi ortamına benzettin dinlenme evini.) Gittiğinde önce Naoko’nun oda arkadaşı Reiko ile tanışıyor. 

Reiko konuşmanın, hislerini açmanın insana iyi geldiğini savunuyor:

-Peki, insan açılınca ne oluyor ki?

-İyileşiyor.

Sf.108

Reiko gençken çok iyi piyano çalarmış. Bir gün serçe parmağı işlemez olmuş, fiziksel bir sebebi yokken. O zaman ilk defa akıl hastanesine yatırılmış. Çıktığında evlenmiş, bir kızı olmuş. Piyano dersi verdiği çok güzel ama yalancı bir kız çocuğu varmış. On üç yaşındaki bu kız otuz bir yaşındaki Reiko’yu taciz etmiş ama herkese tam tersi oldu gibi anlatmış.

*

Naoko, Vatanabe ve Reiko üçü beraber takılıyorlar. Naoko ve Vatanabe yanlarında bir gözetmen olmadan yalnız kalamazmış, yasakmış. Ama neticede gözetmen Reiko aynı zamanda Naoko'nun kankası olduğu için onların yalnız kalmasına müsaade ediyor. Bu yalnızlık anlarında da yakınlaşıyor Vatanabe ile Naoko. Kitabın erotik olduğu düşünülen kısımları oluyor bu anlarda ama bana hiç erotik gelmedi. Naoko, sevişmek istemiyor, içinden gelmiyor ama Vatanabe'yi hoşnut etmek istiyor, onun hoşnutluğundan da memnun oluyor herhalde. 

Naoko'nun intihar haberi üzerine Vatanabe bir ay berduş gibi dolaşıyor. 

Bu intiharın ardından Reiko da oradan çıkmaya karar vermiş. Bir arkadaşının müzik okulunda öğretmenlik yapacakmış, giderken Vatanabe’ye uğruyor. Naoko’yu anıyorlar ve sevişmeye karar veriyorlar. Al mesela bunda da hiç erotizm yok ki bence. Duygusuzca da değil ama... Doğal bir süreçle gelişiyor gibi geliyor bana tüm bunlar. 

*

Vatanabe artık yasını sonlandırıyor. Midori’yi arıyor, onunla birlikte her şeye sıfırdan başlamak istiyor.

Neyse ki açıyor Midori telefonu. Açmayacak diye korkmuştum, çünkü hiç arayıp sormadı kızı. En son da kız saçını uzatmıştı görüşmeyeli, Vatanabe fark etmedi diye bozulmuştu Midori. Hisli bir kız. 

"Neredesin?" diye soruyor Midori. Ama Vatanabe bilmiyor nerede olduğunu, bakıyor öyle etrafına nerede olduğunu bilmeden.

*

Kitap burada bitiyor. Umarım Midori de intihar etmez. Etme ihtimali var gibi geliyor bana çünkü Vatanabe'nin böyle bir lanet var üzerinde belli ki. Halbuki nasıl da düzgün, efendi, aman kimse kırılmasın, üzülmesin diyen, etliye sütlüye karışmayan bir çocuk. Nereden kapmış bu laneti acaba?

Bu ölümlerin ardından şunu fark ediyor Vatanabe: “Ölüm yaşamın karşıtı olarak değil, parçası olarak vardır.”Sf.31

*

1960'larda geçiyor hikaye. Oranın üniversitelerinde de siyasi olaylar, ders ve yurt basmalar var. Fakat Vatanabe bu olaylarla ilgilenmediği için bilemiyoruz ayrıntıları.

*






Filmi de izledim. Filmde bir daraldım bir daraldım. Film bana çok bunalım geldi. Kitabını okurken öyle hissetmedim. Kitap bana çok nahif, saf, duru gelmişti. Hiç sıkılmadım okurken. Ama film içimi baydı. 





Daha önce de okumuşum bu kitabı: http://birazkitap.blogspot.com/2013/05/imkansizin-sarkisi.html

Ama hiç hatırlayamadım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder