SERENAD
Zülfü Livaneli
2011
Doğan Kitap
138. Baskı - Mart 2014
481 sayfa
Daha önce de okumuştum. Teee on yıl önce. Kitap yine elime geçti, bir daha okuyayım dedim.
Okurken yoruldum. Sürekli bilgi bombardımanı vardı. Ve bu bilgiler çoğunlukla memnuniyetsiz bir kadın tarafından dile getiriliyordu. Türkçe yerine bye bye diyorlar diye insanlardan şikayet eden, eski kocasının tavrından şikayet eden, çocuğunun bilgisayar bağımlılığından şikayet eden, tarihi bilmememizden şikayet eden, ülkenin halinden şikayet eden... Sürekli böyle şikayet eden, yakınan bir kadın. Daraldım.
Ayrıca karmakarışık bilgi yığınının altında kaldım. Struma gemisi, Mavi Alay, Yahudi soykırımı, Türkiye'ye gelen Yahudi bilim insanları, onların peşine gönderilen ajan Scurla, 6-7 Eylül olayları, Mimesis kitabı, şehzade Selim ile Korkut (padişah olunca birbirlerini öldürmeyecekleri sözü vermişler ama bu söze uymamışlar), Venedik'te San Marco Meydanı'ndaki dört at heykelinin İstanbul'dan kaçırılmış olması, Mercedes Benz yönetim kurulu başkanı Edzard Reuter'in Ankara'da büyümüş olması, Sadrazam İbrahim Paşa'nın diktirdiği heykeller...
Bu bilgi bombardımanı tarzından hoşlanmıyorum. Yazarın "Bakın ben neler biliyorum" gösterişi gibi geliyor bana bu.
Dan Brown'un kitaplarında da bu hissi alıyorum. Ama en azından onunkisi belli bir bağlam içinde.
Zülfü Livaneli'nin bu kitabındaki "Bakın ben neler biliyorum"u daha çok Azra Kohen'in tarzına benzettim. Dağınık. Her telden çalıyor.
Hatta biraz da Mahsun Kırmızıgül'ün filmleri gibi. O konudan da bahsedeyim, bu konuya da değineyim, şu konu da olsun.
*
Kitabın özetini yazayım kendim için.
Maya Duran İstanbul Üniversitesi Halkla İlişkiler çalışanı. Yurt dışından yaşlı bir profesör geliyor konuk olarak, Maximilian Wagner. Maya bu adamla tanıştıktan ve onun hikayesini dinledikten sonra hayatı değişiyor.
*
Wagner da 1930'larda İstanbul'a gelen profesörlerden. Sonra Amerika'ya gitmiş. Almanya'da iken Yahudi bir kız olan Nadia'ya aşık olmuş. Nazi dönemi olduğu için gizli saklı evlenmişler. Kaçarlarken Nadia'yı Nazi subayları almış. Wagner İstanbul'a gelmiş, Nadia'yı da yanına getirtmek için bir sürü insandan yardım istemiş. Nihayet Nadia bir gemi ile İstanbul'a gelebilecekmiş.
Gerçekten de Nadia'nın bindiği gemi İstanbul'a geliyor ama kavuşamıyorlar. O gemiden kimsenin inmesine müsaade edilmiyor. Geminin adı Struma. Yahudi yolcularını Filistin'e götürmek üzere yola çıkmış, ancak İstanbul'da bozulmuş. Uluslararası bir mesele haline gelen gemiden kimsenin inmesine kimsenin de gemiye gitmesine müsaade edilmiyormuş. Wagner, kıyıdan dürbünle görebiliyor Nadia'yı ama kavuşamıyorlar. Gemi sonunda Sovyet denizaltısı tarafından bombalanıyor. Wagner de bu olayın ardından İstanbul'dan ayrılıyor.
Yıllar sonra tekrar İstanbul'a geldiğinde anıları canlanıyor tabii. Deniz kıyısında Nadia için bestelediği Serenad'ı çalıyor kemanıyla. Ama hava soğuk, adam da yaşlı olduğu için oradaki bir otele sığınıyorlar. Maya, adam donarak ölmesin diye soyunup yatağa girerek adamı ısıtmaya çalışıyor. Üniversite aracının şoförü Süleyman bunu görünce herkese anlatıyor. Olay basına yansıyor. Maya işinden oluyor. (Ha bence skandallık bir olay yok. İkisi de bekar insan.)
Maya ülkesine dönen ve kanser olduğu için ölmek üzere olan Wagner'e hoşluk olsun diye Nadia ve Struma gemisi hakkında bilgiler topluyor. Ölmeden önce Wagner'a ulaştırıyor. Wagner de hoşluk olsun diye kemanını Maya'nın oğluna hediye ediyor. Ölen Wagner'in küllerini onun son arzusu olarak İstanbul'da denize savuruyor Maya.
*
Wagner'in hikayesinin yanı sıra Maya'nın kendi büyüklerinin de hikayesi var. Babaannesi aslında Ermeni imiş. Anneannesi de aslında Kırım Türkü imiş. İkisi de memleketlerinden kaçmak zorunda kalmış, yakınlarını kaybetmiş ve isimlerini değiştirerek hayatlarına devam etmiş. Kendi çocukları, torunları bile bu geçmişten habersizmiş. Böyle ne çok gizli geçmiş olduğundan yakınıyor Maya.
Doğrudur. Kaçımız kendi anne babamızın biz doğmadan önceki hayatını biliyoruz ki. Kaldı ki iki-üç-beş nesil öncemizi bilelim.
*
Kitapta bahsi geçen Yahudi soykırımından kaçıp İstanbul'a gelen bilim insanlarından hukukçu Ernst E. Hirsch'in anılarını okumuştum. Bkz: Anılarım
Kitapta ayrıca "Life is Beautiful" filminden de bahsediliyor.
Maya, video dükkanına gidip Yahudi soykırımı ile ilgili "Holocaust" dizisini soruyor. Onu bulamayan görevli bu filmi öneriyor. "Hem bu daha eğlenceli" diyerek.
Memnuniyetsiz Maya buna da, "Eğlenceli mi? İyi ama ben eğlence aramıyordum. Gençliğin gözünde film, müzik, kitap, televizyon sadece eğlence amacına yönelikti artık. Her şeyde bir eğlence arıyorlardı." diye yakınıyor.
Offf Maya, çok yorucusun! Boomer mıdır nedir?
*
Kitapta bahsi geçenlerden biri de ajan "Çiçero." Çiçero, İlyas adlı bir Türk'ün takma adı. Ajanlık yapıyor.
Filmi yapılmış. İzleyeyim dedim ama ilk on dakikasına bile zor tahammül ettim, baktım dayanamayacağım, kapattım. Aşırı sıkıcıydı. Aşırı da inandırıcılıktan yoksun geldi bana. Erdal Beşikçioğlu'nu arya söylüyormuş gibi yaparken izlemek komik gözüktü. Bir de Türklere uşaklık öğretemedik, Allah öğrettirmesin gibi bir diyalog vardı. Ayyhhhh!
Daha kontekse uygun yapılamaz mı böyle şeyler, bu haliyle çok eğreti duruyor.
Yoksa kıyamet gibi konu var aslında Türk tarihinde filmi yapılası.
*
Kitabın güncel zamanı 2000'lere yaklaşırken. Henüz paradan altı sıfır atılmamış. Çocuğa harçlık olarak iki milyon veriyor Maya, otel oda ücreti elli milyon, 1 dolar=1 milyon 700 bin lira.
Rektörün aracı eski bir Mercedes. Sık sık bozuluyor. Laf söz eden olmasın diye son model bir makam aracı almıyor rektör.
Beyoğlu'nun çok bozduğundan yakınıyor Maya. Hı-hı çok bozdu, bir de bugün gör.
*
Kitapta Maya'nın herkesten ve her şeyden yakınması ile konudan konuya atlaması çok daralttı beni. Onun dışında içerdiği tarihi bilgileri ilk defa duyacaklar için ilginç olabilir, belki merak uyandırır.
aynı duygular...aynı bunaltı.hissettiklerim tam da bunlardı.
YanıtlaSilAaaa ne güzel. Teşekkürler.
Sil