8 Nisan 2016 Cuma

FRIDA KAHLO



FRIDA KAHLO

AŞK VE ACI

Rauda Jamis

1985

Fransızcadan çeviren: Hülya Uğur Tanrıöver (Tufan)

Everest Yayınları

10. Basım - Şubat 2016

304 sayfa


Ay resmen aşık oldum.

Dağ gibi, hükümet gibi kadın. Ama görünürde. Fotoğraflarında ve resimlerinde yüz hatlarının keskinliğine bakınca yıkılmaz, sarsılmaz bir kadın gibi görünüyor ama aslında sürekli ağlıyor, üzgün, umutsuz.

Diego'dan ötürü.

Diego Rivera, bir roman karakteri olsaydı ağzına sıçardım, ama sonuçta gerçek bir insan. Ölünün arkasından konuşmak da hoş olmayacağı için kendimi tutuyorum ama hoş mu yani yaptığın pis zampara?

*

Dona Magdalena Carmen Frida Kahlo de Rivera.

6 Temmuz 1907'de Meksika'da doğmuş. Doğum tarihi aslında şüpheli. 

"Ah ne çok gülmüşümdür bu olaya! İnsanlar, doğum tarihim konusunda ne yapacaklarını asla bilememişlerdir. Ne zaman doğdu bu kız? 6 Temmuz 1907'de mi? Yoksa 7 Temmuz 1910'da mı? Onların işin içinden çıkmak için gösterdikleri çaba beni pek eğlendirmiştir." sf.20

Biyografik bir roman, arada da Frida'nın günlüklerine, mektuplarına yer verilmiş. Yazarın dışarıdan bir gözlemci olarak anlattığı olayı, sonra Frida'nın kaleminden okumak çok etkileyici.

Akıllı, hareketli, yalnızlığı seven bir çocukluk geçirmiş. Oğlan çocuğu gibi giyindiği bir dönem olmuş.

Anne babası açısından bir sevgi yumağına sarmalanmamış ama sevgisiz de büyümemiş. Özellikle 
babasının en sevdiği kızıymış galiba, yazılandan onu anladım.

Annesi biraz geleneksel bir kadınken babası daha destekçi biri. 

Bir gün okula ülkenin ve dünyanın ünlü ressamı Diego Rivera gelmiş. Kitabın bu kısmında "Aha büyük aşk başlıyor." dedim ama erken konuşmuşum, burada değil. Frida sadece onu ilgiyle izleyen bir öğrenci burada. Hepsi bu. Ama Frida sonra arkadaşlarına "Benim Diego Rivera'dan bir çocuğum olacak." demiş.

Diego okuldaki görevini bitirmiş, gitmiş.

Frida da ilk aşkına tutulmuş. Alejandro.

Ve bir gün, elim bir kaza. Tren ve otobüs çarpışıyor, demir bir çubuk Frida'nın kalçasına saplanıyor. Ömür boyu bunun rahatsızlığını çekiyor. Korseler takıyor, sık sık ameliyat oluyor. 

Kazanın ardından yatması gerekiyor. Ailesi, güzellik olsun diye yatağını süslüyor, yatağının üstüne de bir ayna asıyorlar. Frida Kahlo'nun enfes otoportlerinin sırrı da anlaşılıyor ki burada. Aynada sürekli kendini izliyor Frida. Yataktaki günlerini zaman zaman resim yaparak geçiriyor. İçinden geliyor. Sonra bunu kitaplar okuyarak, öğrenerek geliştiriyor.

Bu arada Alejandro artık yok. Ama Frida onu unutamıyor. Ona mektuplar yazıyor, acılarından bahsediyor, sürekli yazıyor. Dert yanıyor. Seyahat edemeyeceğini, çok görmek istediği Avrupa'yı göremeyeceğini düşünüp üzülüyor.

Sonra iyileşiyor.

Alejandro ile yeniden birlikte oluyorlar. Alejandro dönemin siyasi havasında, ateşli bir militan. Frida da sanat çevreleriyle görüşüyor. Bu kapsamdaki bir eğlencede de Diego Rivera ile karşılaşıyor. Ona resimlerini gösteriyor. Diego beğeniyor. Diğer resimlerinin evde olduğunu söyleyen Frida, Diego'yu eve çağırıyor. Diego da geliyor. 

"Neşe saçıyordu, ailem ne çılgınlıkları ne de bu denli ünlü olması karşısında şaşırdı. Diego, görüştüğü kişileri tavlamasını hep bilmiştir." sf.134

Diego o dönem Meksika tarihi ile ilgiliymiş. Eski yerli Meksikalılara ilgi duyuyormuş. Frida'nın bildiğimiz tarzı da bu vesileyle ortaya çıkmış. Malum bıyıklarını kesmesini de Diego istemiyormuş. Yerli kadınlar da bıyıklı olurlarmış çünkü.

Diego tam bir zampara. Bir sürü kadınla ilişkisi olmuş, sadakat diye bir şey bilmiyor ya da muhtemelen başka bir yorumu var buna dair. Hatta zamparalığı ve -bence ahlaksızlığı- o boyutta ki Frida'nın kız kardeşine de yürüyor ve hatta hatta Frida'nın kız kardeşinden çocuğu oluyor. Oha Diego ya, oha.

Frida ise bunlara katlanıyor. Yapma be kadın. Katlanıyor dediğim ağlıyor, ağlıyor, ağlıyor. 

Ha sonra Frida da aldatıyor. AMA ÖNCE DIEGO BAŞLATTI.

Muazzam bir çevreleri oluyor. Henry Ford, Rockfeller, Troçki (Frida ile Troçki arasında bir şeyler olmuş diyorlar.) Picasso...

Diego'nun sadakatsizlikleri Frida'yı bitiriyor. Acı içinde olduğu bu dönemlerde resmi doruk noktasına varıyor. Mutsuzlukla sanat arasında bağ olmasından yakınıyor ama kendi hayatında da görüyor ki, 
böyle bir bağ var ve bu yadsınamaz. 

Kitabın sonunda Frida'nın resimleri de var ki şahane fikir.

Frida en nihayet boşanıyor. Ama sonra tekrar evleniyorlar. Biz fanilerin anlayamayacağı türden bir ilişkileri var, evet.

Bu arada Frida'nın sanatı dünyada da ilgi görüyor. Çok önemli sergilerde bulunuyor. Ünü Diego'yu bile geçiyor.

Diego da ona destek oluyor. Aralarında sanatsal anlamda bir rekabet yok. 

Ağrısı, sızısı hiç bitmeyen Frida, dayanılmaz hale gelen ağrılar yüzünden de ölüyor. Tabi tek ağrısı fiziksel olmadığı, duygusal anlamda da adeta çökmüş olduğu için tükeniyor. Günlüklerinde feci bir umutsuzluğun içinde olduğu anlaşılıyor. Korkunç karanlık satırlar kaleme alıyor. 

13 Temmuz 1954'te ölüyor. Resmi bir cenaze töreni yapılıyor, bedeni krematorumda yakılıyor. 




2 yorum: