BOYNU BÜKÜK ÖLDÜLER
Yazarı: Yılmaz Güney
Yayınevi: Güney Yayıncılık
Basım Yılı: 1. Basım – 1971, 6. Basım – 1997
Sayfa Sayısı: 407
Yılmaz Güney’in bir roman yazdığını bilmiyordum. Arkadaşım
verdi kitabı sağolsun, böylece öğrenmiş oldum, ve çok ağladım bee.
Ağlattı beni namussuz* kitap.
(“Namussuz” burada dedelerin kullandığı tonlamayla
kullanılmıştır. Bir çeşit sevgi sözcüğü, “başımın belası”, “tatlı bela”, “seni
hınzır seni” gibi anlamlar içermektedir. Hani “keraneci” gibi. Eğer sizin
dedeniz bu ve buna benzer kelimeleri kullanmadıysa ne dediğimi anlamanıza imkan
yok, ama bilin ki böyle dedeler var. İnsan torununu “keraneci namussuz” diye
sever mi yaa?)
Adana’nın küçük bir köyünde geçiyor roman.
Bir ağanın topraklarını işleyen köylüler var.
Hayatları çok zor bu insancıkların. Öyle böyle değil ama
harbi zor. Aç biilaç, sersefil bir hayat. Öyle ki götlerine don alacak paraları
yok. Öyle ki bazen yiyecek lokmaları yok. Çok fena çok.
Bu insancıklardan Halil ve Emine, asıl karakterlerimiz ama
konuyu sadece bu ikisine indirgemek olmaz.
Beni en çok etkileyen, en çok yaralayan mesela Remzi’cik.
Remzi çok başarılı bir öğrenci. Okumaya da hevesli. Ama
köyde 3.sınıftan sonrasını okuyabileceği okul yok. En yakın okul da çok uzakta.
3 saatlik yürüme yoluyla gidiyor. Bunun karı var, kışı var, yağmuru var, soğuğu
var.
Remzi’nin anne babası da onu okutmak için canla başla
çalışıyor.
Bir gün hava nasıl yağmurlu, nasıl fırtınalı.
Babacığı Remzi’yi merak ediyor tabi. Düşüyor yola. Yolda
yavrucağı bir bataklığa saplanmış buluyor. Allah’ııımmm.
Ki bu devede kulak.
Daha ne acılar, ne sefillikler.
Bu insancıkların ağaları nasıl zalim, nasıl düşüncesiz, nasıl
aymaz insanlar.
Adamcağız bu ağalara yıllarını vermiş, sonra kazara ayağı
sakatlanmış, adamın suratına bakmamışlar. “Bunca yıl bizde hizmeti var”
dememişler.
Bir diğer acıklı nokta da, unutamıyorum,
Bu ağalardan bir tanesi horoz dövüşü yapıyor. Her dövüşte de
kazanan bir horozu var. Bir tane köylücük, ağası kendisini dövünce köyü terk
ediyor. Yıllar sonra geri dönüyor, elinde cılız bir horoz. Ağasının horozuyla
kendi horozunu dövüştürecek, horozu yenerse ağadan intikamını almış olacak.
Yalnız ağa bu teklifi kabul etmiyor. Küçük görüyor
adamcağızı. Parasına dövüştürmeyi teklif ediyor. Ama adamcağızda o para nerede?
Bunu gören köylüler bir oluyorlar, rızklarından kesip, parayı denkleştiriyorlar
ve dövüş başlıyor.
Bu kısım çok heyecanlı.
Sonunu söyleyeceğim. Bilmek istemeyenlerle yollarımızı
burada ayıralım. Kitap çok güzel, aşırı tavsiye ederim, diyerek vedalaşalım.
Kalanlarla devam edeyim.
Bu dövüşü köylü kardeşimizin kazanması çok önemliydi. Bütün
köylüler o cılız horozda kendi yoksulluklarını, kendi sefilliklerini, kendi
ezilmişliklerini görüyorlardı. Yazar sonunu söyleyinceye kadar da herhangi bir
tahminde bulunmaya da imkan yoktu. Kaybetse şaşırmazdık ama yıkılırdık.
Şükür ki yazar, köylünün kazanmasına müsaade ediyor.
Köylümüz kazanıyor. Yüreğimize burada biraz su serpiliyor ama galibiyet coşkusu
yaşayamıyoruz, çünkü zalim ağa, kaybeden horozunu tuttuğu gibi duvara çarpıyor,
başını taşla eziyor. Onca zaman, onca dövüş kazanmış, kendisine bir sürü para
kazandırmış horozunu bir çırpıda, gözünün yaşına bakmadan öldürüveriyor.
Köylüler de burada kazanmışlığın sevincini yaşayamayıp,
gözünün yaşına bakılmadan canına kıyılan horozla özdeşleştiriyorlar kendilerini
bu defa.
En çok da Halil.
Ağasına kul köle olan Halil’in aklını başına getiriyor bu
olay.
Emine’sini de alıp kaçıyor.
Emine ki ağasının tecavüzüne uğramış, on yıllardır
değişmeyen bir Türkiye klasiği olarak tecavüze uğramasının suçlusu kendisiymiş
gibi davranılmış, orospu muamelesi yapılmaya çalışılmış, Halil’e aşık yavrucak.
Halil, tecavüz olayının ardından Emine’ye nasıl
davranacağını bilemiyor. Ah be Halil’im, bağrına bas işte kızcağızı. Sen onu
seviyorsun, o seni seviyor. Daha ne.
Yine bir şükür ki, Halil, Emine’yle beraber gidiyor.
Yılmaz Güney, şahane karakterler yaratmış. Bu konuda kitap
çok zengin. Karakter bolluğunun yanı sıra bu karakterlerin hepsini kanlı canlı
karşınızda görüyormuşçasına tanımanızı sağlayacak analizler var.
Kurgusu da keza övgüye layık. Hep dram, hep umutsuzluk
değil. En başta ağladım dediysem o benim kendi iç dünyamla alakalı.
Yoksa umut da var, mutluluk da. Yani tam mutluluk değil de, mutlulukçuk.
Kitabın Orhan Kemal roman armağanı alması boşuna değil anlayacağınız.
Bu kitabi cok okumak isterim ama malasef bulamiyorum hic bir yerde. Size ricas etsem siz bana alirmisiniz yada gonderirmisiniz? Ucreti ne kadarsas oderrim. Tesekurler
YanıtlaSilkellydreamer86@gmail.com
Bu kitabi cok okumak isterim ama malasef bulamiyorum hic bir yerde. Size ricas etsem siz bana alirmisiniz yada gonderirmisiniz? Ucreti ne kadarsas oderrim. Tesekurler
YanıtlaSilkellydreamer86@gmail.com
Merhaba,
YanıtlaSilKitap bana ait değil, arkadaşımdan ödünç alarak okumuştum.
Ricanız üzerine internette baktım ama satışı yokmuş. Artık bir gün bir sahafta bulabilirsem seve seve gönderirim.
Sevgiler.