11 Şubat 2013 Pazartesi

MEZOPOTAMYA EKSPRESİ




MEZOPOTAMYA EKSPRESİ

Bir Tarih Yolculuğu

Yazarı: Cengiz Çandar

Yayınevi: İletişim Yayınları

Basım Yılı: 1. Baskı - 2012

Sayfa Sayısı: 640


"İlhama inanmıyorum. Ne olduğunu bile bilmiyorum...Yazmanın ilk şartı oturmaktır. Oturduktan sonra yazarsınız."

Cengiz Çandar Nobel ödüllü Portekiz yazar Jose Saramago'nun bu sözüyle açıklıyor bu kitabı yazmaktaki gecikmesini.

Gerçekten öyle böyle bir gecikme değil ama. Ta Turgut Özal döneminden bugüne bir süre zarfını yazmaya kalkınca, araya Osmanlı dönem politikalarını da serpiştirince konu bütünlüğünü sağlamanın kolay olmadığı yoğunlukta bir kitap çıkmış.

Kitabın ana konusu "Türkiye - Kürtler - Ortadoğu - Batı"

Bu minvalde ilkin Turgut Özal'ın Kürt sorununa yaklaşımını ele alıyor.

PKK 1993'te bir aylık ateşkes ilan edince cumhurbaşkanı Turgut Özal bu dönemi verimli değerlendirmeye gayret edip çeşitli çözüm önerileri sunar, örneğin af gibi, ama Süleyman Demirel başbakanlığındaki hükümetin bunu kabul etmesine imkan yoktur. Zira Süleyman Demirel, Turgut Özal'ın ak dediğine kara demeye yeminlidir. (Bu ifade kitapta da böyle geçiyordu şimdi yanlış hatırlamıyorsam)

O dönemde cumhurbaşkanı danışmanı olan Cengiz Çandar da Özal'a şöyle bir öneri getirir: Süleyman Demirel askerden korkmaktadır. Turgut Özal bu af fikrini Türk Silahlı Kuvvetlerine anlatsın, asker de Süleyman Demirel'e bunu sanki kendi fikirleriymiş gibi anlatsın. Böylce askerden çekinen Demirel bunu kabul eder.

Fakat planlar gerçekleşmiyor. Çünkü Turgut Özal ölüyor. 

Son günlerde Turgut Özal'ın ölümünün şaibeli olduğu haberlerine de değinen Cengiz Çandar, Özal'ın ölümünün arkasında bir suikast olabileceğini düşünmediğini ifade ediyor. Normal bir kalp rahatsızlığı nedeniyle, doğal bir şekilde öldüğünü düşünüyor.

İşte Turgut Özal'dan tutunuz, Recep Tayyip Erdoğan'a kadar Kürt sorunu ile ilgili etkili bir adım atılmıyor, ta ki 2005'te Diyarbakır'da Erdoğan'ın yaptığı konuşmaya kadar. Erdoğan burada resmi ağızdan "Kürt sorunu" diye açıkça sorunun adını dile getiriyor.

Bunu bir umut ışığı olarak gören Cengiz Çandar, daha sonra Erdoğan ile yaptığı bir görüşmede hayal kırıklığına uğradığını söylüyor. Çünkü bu görüşmede Erdoğan'ın bu sözün çektiği tepki nedeniyle pişman olduğunu görüyor. 

"...Ortaya çıkan tepkilerden gördüm ki Kürt sorunu demiş olmam rahatsızlık yarattı. Daha başka birşey bulmalıydım. Ne bileyim; Kürt kökenli vatandaşlarımızın sosyal ve ekonomik sorunları gibi birşey..."

"...Sayın Başbakan, işte Kürt sorunu tam da budur...Sorunun adını koyamamak. Kürt sorunu diyememek."

Nitekim daha sonra "Kürt sorunu" zamanla "Kürt açılımı"na, o da zamanla "Demokratik açılım"a dönüşüyor. Cengiz Çandar'ın ifadesiyle "Tayyip Edoğan geri basmaya başlamıştı. Anlaşılan yine gereksiz ve pahalıya ödenecek bir vakit kaybı yaşanacaktı." sf 31

Kürt sorununa yakın ilgisi nedeniyle bir dönem TSK tarafından sevilmediğini belirten Cengiz Çandar, yıllar sonra sorunun halli için Genelkurmay İlker Başbuğ tarafından davet edilmiş. Yaptıkları görüşmede İlker Başbuğ sorunla ilgili şöyle bir özeleştiri getirmiş:

"...PKK konusunda hata yaptık. Ezeceğiz, bitireceğiz filan gibi konuşarak, halkta gereksiz beklentiler yarattık. Oysa bu tür örgütler tümüyle bitmez. Önemli olan PKK'yı kabul edebileceğimiz seviyeye indirmektir." sf 40


Peki Cengiz Çandar'ın bu konulara ilgisi nasıl başlıyor. 1971'de Türkiye'deki askeri müdahaleden ötürü aranırken " Filistin kurtuluş mücadelesine katılmak, Suriye'de Filistinli örgütlerle temas kurmak, orada gerekli askeri eğitimi aldıktan sonra, Türkiye'ye dönüp kendi sol fraksiyonumuzun ilk askeri birimlerini oluşturmak" amacıyla Suriye'nin yolunu tutuyor. Kürt meselesine ilgisi de böylece ortaya çıkıyor. 

Sonra yaklaşık 40 yıl süren bir serüven.


Kitabın başdöndürücü bir hızı ve kalabalığı var. Sorunun ne kadar çetrefilli olduğu buradan bile anlaşılabilir. Özeleştiri bağlamında da faydalı bir kitap. Dün şiddetle karşılanan Kürtçe yayın meselesinin bugün devlet kanalında mümkün olabilmesi gibi mesela. Ya da daha önce Kürt kelimesinin bile dile getirilmesi yasakken şimdi dilinden, eğitiminden bahsedilmesi gibi.

Yazarın tavsiyesi ve temennisiyle bitirelim:

"Türkiye'nin Kürt sorununu çözmesinin olmazsa olmaz şartı, Türk-Kürt eşitliğini hem zihni hem de idari yapısında gerçekleştirmesidir. Zihniyet sınırlarını aşabilen bir Türkiye, Batı'nın bölgeyi bölerek Birinci Dünya Savaşı sonunda çizdiği tüm sınırları da aşacak, anlamsız bırakacaktır." sf 630



3 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Faydalı bir yazı yazmışsınız. Kitaba başlamdan önce buraya bakmış ve bilgilenmiştim. Benim de şöyle bir değerlendirmem var. Belki ilgilenirsiniz, teşekkürler.

    http://araftakiduvar.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil
  3. İşinize yaramasına sevindim.
    Blogunuz da gayet ilgi çekici gözüküyor.
    Ben teşekkür ederim,
    Başarılar.

    YanıtlaSil