3 Ocak 2017 Salı

JANE EYRE


JANE EYRE

Charlotte Bronte

1847

İngilizce aslından çeviren: Nihal Yeğinobalı

Can Yayınları

6. Basım - Ocak 2016

626 sayfa


Fazlaca tesadüf ve aşırı gurur. 

Bence romanın inandırıcılığını kıran ve eğreti duran şeyler ama bir çırpıda da okutan şeyler aynı zamanda.

*

Jane Eyre'nin küçükken annesi ve babası ölmüş.

Ona dayısı ve yengesi bakıyormuş.

Dayısı öldükten sonra yengesi Jane'i ihmal etmiş. Jane ve yengesi arasında karşılıklı bir sevgisizlik hali oluşmuş. 

Bunun üzerine yatılı okula gönderilmiş Jane.

İsraf etmeyi, gösterişli giyinmeyi sert bir şekilde yasaklayan, fakat kendi karısı ve kızları son derece gösterişli olan bir papaz tarafından idare edilen okulda çocuklar aç ve sağlıksız büyümüş. Salgın hastalık sonucu ölümler olmuş. Ardından yönetim değişmiş ve çocuklar biraz olsun refaha kavuşmuş.

İşte Jane burada büyür, sonra öğretmenlik de yapar.

Burada aslında hayatı yolundadır ama gitmek, yeni insanlar, yeni dünyalar tanımak ister.

İş ilanı verir.

Bu ilan üzerine bir kız çocuğunun mürebbiyesi olma teklifi gelir.

Davet edildiği bu evde evin sahibi, Mr. Rochester'a aşık olur. Rochester da ona.

Kolay bir aşk olmaz onlarınki. Kolay olsa çünkü roman olmaz. İlla kanırtacak bir şeylerin olması lazım. 

Kıskançlıklar, açık konuşmamalar... derken Jane sonunda aşkını itiraf eder. Mr Rochester da bunu bekliyordu zaten. Oyunlar oynuyordu Jane itiraf etsin diye. 

(Mr. Rochester ve Jane arasındaki ilişki bana Halide Edip Adıvar'ın "Sinekli Bakkal" romanındaki Rabia ile Peregrini'yi anımsattı. Aralarındaki yaş farkı, sosyal statü farkı, yetişme tarzı farkı gibi unsurlar, birbirlerini sevip sevmediklerine dair şüpheleri, kadının muhafazakar yapısına karşılık adamın daha açık görüşlü olması...o karakterler arasında da vardı ve onların kavuşması da kolay olmamıştı.)

Jane ve Mr.Rochester tam evlenecekken "Durun bu evlilik olamaz" diye itiraz geliyor.

Meğer Mr.Rochester zaten evliymiş.

Gençlik hatası ve kandırılmaca sonucu yıllar evvel bir kadınla evlenmiş. Ama kadın meğer deliymiş. Evde gizli bir odada saklıyormuş kadını Mr. Rochester. Zaman zaman bakıcısını atlatıp evi yakmaya ya da insanları öldürmeye kalktığı oluyormuş bu kadının. Dolayısıyla bu evlilik sayılmaz, diyor Mr. Rochester ama Jane kandırıldığını düşündüğü için affetmiyor Mr. Rochester'ı.

Kimseye haber vermeden evi terk ediyor. 

(Bu açıdan "Selvi Boylum Al Yazmalım"ı anımsattı. Deli gibi sevdiği ama kendisini aldatan bir adamla aynı çatı altında bir gün bile kalmaya tahammül edemeyip sonunu düşünmeden bir yolculuğa çıkmak.)

Beş kuruş parası yok Jane'in.

Ormanda yatıyor.

Sersefil bir şekilde bilmediği bir köyde dolanıyor. İş istiyor, yemek istiyor. Dilenciliğe kadar vardırıyor durumunu istemeden.

Sonra iki kız (Diana ve Mary) ve bir erkek kardeşin (St. John) yaşadığı bir eve sığınıyor. 

Kızlar Jane'i pek seviyor. Jane de onları. Akraba olsalar bu kadar sevilir.

Ve hop, akrabaymışlar meğersem.

Bu çocukların dayısı, Jane'in amcasıymış.

Amca mirasını sadece Jane'e bırakmış.

Jane de bu miras hepimizin hakkı diyor ve paylaşıyor kuzenleriyle.

St. John, misyonerlik için Hindistan'a gitmeyi planlıyor. Jane'i de yanında götürmek istiyor ama karısı olarak. 

Jane kabul etmiyor.

Bir gün Jane, gaipten bir ses duyuyor. Mr. Rochester'ın sesi. Ses Jane'i çağırıyor.

Bu hayali çağrı üzerine Jane, Mr. Rochester'ı araması gerektiğini anlıyor.

Gidiyor onun evine ama ev yanmış kül olmuş.

Sorup soruşturup ulaşıyor ona.

Mr. Rochester kör olmuş. Evdeki deli kadın evi yakmış, Mr. Rochester da onu kurtarmak isterken hem bir kolunu kaybetmiş hem de kör olmuş. Deli kadınsa ölmüş.

Jane, Mr.Rochester'ı o halde görünce üzülüyor tabii ama sevgisinden bir şey eksilmemiş.

Evleniyorlar.

Oh nihayet yaa.

Mutlu son, teşekkürler. Daha da mutlu olsun diye Mr.Rochester zamanla görmeye başlıyor.

Yani ne gereği vardı bunca beklemenin, uzatmanın, kanırtmanın diye sormadan edemiyor insan.

Ama;

"Jane Eyre'nin başarısı; düşünen, hisseden, şiddetle aşk özlemi çeken ama onuruna ve ahlaki değerlere ters düşmemek uğruna aşkından vazgeçme gücünü kendinde bulan bir kadının kişiliğini tutkulu bir biçimde yansıtmasında yatar."mış.

Biraz Çalıkuşu'nu da anımsattı okurken. Çıtı pıtı bir kızcağız ama çok güçlü ve dirayetli. Fark olarak Çalıkuşu'nda Feride'nin güzel olduğu belirtilirken Jane Eyre'de Jane'nin çok da güzel olmadığı dile getiriliyor sık sık. Yüzüne bile söylüyorlar kızın güzel değilsin diye. Niye öyle diyorsunuz be? Güzel bence. Sensin güzel değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder