24 Ocak 2016 Pazar

KREUTZER SONAT




KREUTZER SONAT

L.N.Tolstoy

1889

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - 2. Basım - Ocak 2014

140 sayfa

Bu kitabı bana arkadaşım hediye etti. Uyardı da verirken, "Sinirlenebilirsin, Tolstoy biraz kadın düşmanıdır." diye.

Kadın düşmanı olan her erkeğin geçmişinde kadınlardan yüz bulamama hikayesi olduğunu düşünüyorum. Yoksa neden kadınlara kin duysun?

*

Bir trende başlıyor hikaye.

Trende bir hanımefendi, bir tüccar, bir tezgahtar, bir avukat ve anlatıcı var. Mevzu boşanmadan açılıyor. Tüccar, boşanma konusunda müthiş sevimsiz. Kadın diyor ki: "Kadın adamı sevmiyorsa ne olacak?" Tüccar diyor ki:" Yok öyle bir şey, mecburen sevecek." Kadının dizginlerini kısa tutmak lazım, erkek gözünü kadının üzerinden ayırmamalı, kadında koca korkusu olmalı... Fikirleri böyle ağzına sıçtığımın tüccarının. Ha ama ne var ki kendisi bir panayırda kadınlarla eğleniyor ve bunu ballandıra ballandıra da anlatıyor. Ama o başkaymış.

Kadın "Evliliği aşk kutsallaştırır." deyince kulak misafiri olan bir yolcu geliyor. Aşkın ömrünü tartışıyorlar. "Bir aylık mı? İki günlük mü, yarım saatlik mi?" diye. Kadın ömür boyu deyince de adam bunun sadece romanlarda böyle olduğunu söylüyor.



sf.12


Adam, evliliklerin aldatmaca olduğunu, aslında kimsenin tek eşli olmadığını, bunun iğrenç olduğunu ama böyle sürüp gittiğini söylüyor. 

Sonra da itiraf ediyor. Meğer karısını öldürmüş.

Onunla aynı kompartımanda kalan anlatıcıya, aşk yüzünden başına gelenleri anlatmaya başlıyor.

Adı Pozdnışev. En baştan başlıyor anlatmaya. 16 yaşından. Ağabeyi ile geneleve gitmesinden. Geneleve gitmenin yaygın olmasından, büyükler tarafından destek görmesinin yanı sıra devlet tarafından da teşvik edilmesinden, doktorlar tarafından gerekli sağlık koşullarının sağlanmasından. 

Sonra da o doktorların frengiyi tedavi etmek için uğraşmalarının saçmalığına değiniyor. Halbuki frengi hastalığına harcanan çabaların yüzde biri cinsel ahlaksızlığın kökünün kazınmasına harcanmış olsaymış zaten frengi olmazmış.

Adam genelevdeki deneyiminin ardından artık bir şehvet düşkünü olduğunu söylüyor. Kadınlarla basit, saf, kardeşçe ilişki kuramaz hale gelmiş.

30 yaşına kadar böyle yaşadıktan sonra artık saf, temiz bir kızla evlenmeye karar vermiş.

Kriterlerini sağlayan bir kız bulmuş. Kıza geçmişinden bahsetmiş. Kız korkup bırakmak istemiş ama bırakmamış sonra.

Karısına aslında aşık olmamış, aşık olduğunu sanmış. Onu güzel kıyafetler içinde görünce, biçimli vücudunu beğenince aşık olduğu zannetmiş. Bir işi de olmadığından, aylak aylak gezmesi neticesinde aşık olmuş kıza. "Bir yandan sandal gezmeleri, bele oturan o elbiseleri diken terzi kızlar vesaire olmasaydı, karım biçimsiz bir sabahlıkla evde otursaydı, öte yandan ben de normal koşullarda yaşayan, çalışmasına yetecek kadar yemek yiyen bir adam olsaydım ve bir süreliğine tesadüfen kapanmış emniyet supabım açık olsaydı ne ben aşık olurdum, ne de bunlar olurdu." sf.28

Bütün kadınların amacının koca avlamak olduğunuu, erkeğin sadece görünüşte seçen olduğunu, gerçekte ise kadının seçtiğini söylüyor.

Mağazalarda genelikle kadınlar için ve kadınların geçici heveslerini tatmine yönelik şeyler olmasından yola çıkarak her yerde kadın egemenliğinin hüküm sürdüğünü anlatıyor. 

Cinsel ilişkinin korkunç bir kötülük olduğunu söylüyor. (Karakterine bunu söyleten ve kimisine göre bu kitapta kendi evliliğini anlatan Tolstoy'un 13 çocuğu var.)

Adamın evliliğindeki ilk tatsızlık balayında başlıyor. Kadın annesini özlediğinden yakınıyor ama adam bunun cinselliğin artık doyması nedeniyle aşkın tükenmesinin sebep olduğu bir kriz hali olduğunu düşünüyor.


Belki kadın PMS? Olamaz mı?


Ayrıca da adamın bahsettiği bu olay balayının dördüncü gününde olmuş. Dört günde nasıl doyurdunuz acaba cinselliğinizi? 





Bunun ardından bir kavga daha patlak veriyor. O da para yüzünden olmuş. Adamın anlattığına göre kendisi hiçbir zaman parayı sakınmıyormuş ama kavganın boyutunu paraya çeken kadın olmuş. 



Açıkçası bu hikayeyi bir de kadından dinlemek isterim.

Bu kavgaların yalnızca kendi evliliğinde olduğunu sanmış o zamanlar:  

"Beni üzen korkunç bir düşünce daha vardı kafamda: Başkalarının evlilikleri yolunda giderken, karısıyla arasında beklediğine hiç benzemeyen, kötü bir yaşam sürdüren tek kişi bendim. O zamanlar bunun ortak bir kader olduğunu, ama benim gibi herkesin de bunu kendi talihsizliği olarak gördüğünü (...) bilmiyordum." sf.42

Halbuki kavgalarını birine anlatsa hemen "Her evlilikte böyle şeyler olur, takma" diyen olurdu.

O kavgaların ardından sarılmayı da iğrenç buluyormuş.

"Karşılıklı söylenen en sert sözlerden sonra birden suskun bakışlar, gülümsemeler, öpücükler, sarılmalar... Öf, ne iğrenç!" 

Nesi iğrenç be? Kavga sonrası sevişmesi işte ne güzel.

Cinsel ilişkinin sadece üremek amaçlı olmasını, zevk amaçlı olmasının yanlış olduğunu söylüyor. Aksi takdirde kadın isterik, tutaraklı oluyormuş. 

"Karnında bebeğini taşıyan ya da kucağında bebeğini emziren bir kadının ne yüce bir iş yaptığını düşünmek bile yeter. Soyumuzu sürdürecek,yerimizi alacak olanı büyütmektedir. İşte bu kutsal iş bozuluyor, hem de neyle? Düşünmesi bile korkunç!" sf.46

Neyle bozuluyor? Sevişerek mi?

"Erkek için cinsel duygularını tatmin etmek gereklidir, fakat araya bu gereksinimin karşılanmasına engel olan doğum ve emzirme olayları girmiştir. (...) Hayvanlar soylarını yavrularının devam ettireceğini sanki biliyorlar ve bununla ilgili belli bir yasaya uyuyorlar. Bunu bilmek gerektiğini sadece insan bilmiyor ve bilmek de istemiyor. Tek kaygısı olabildiğince çok zevk almak." sf.46

Doğru mu anlamışım? Sevişmek sadece üreme amaçlı olmalı, zevk için yapılan sevişmenin Allah belasını versin. Bunu mu diyor? Bunun çirkin ve kötü olduğunu, kadınlarınsa bunu aşk diye tanımlayıp yücelttiklerini söylüyor. Öyle mi?

Devam ediyor:

"Kadına özgürlüğünü veriyorlar, erkeklerle eşit haklar tanıyorlar, ama ona bir zevk aracı olarak bakmaya devam ediyorlar." sf.49

Tamam bu pek haksız sayılmaz.

Ama;

"...aşağılık doktorların yardımıyla gebe kalmamaya çalışacak, yani hayvan derecesine bile değil, bir eşya derecesine kadar düşen tam bir fahişe ya da çoğu vakadaki gibi manevi gelişim olanağından yoksun, ruhen hasta, isterik, mutsuz bir insan olacaktır." sf.49

Ama bu hayvanlık artık. 

Bu kitabı okumak çok zor. Çok sevimsiz, çok sinir bozucu.

Nasıl bir evlilik yaşadı acaba Tolstoy? İnsan sormadan edemiyor, "La bu karın sana ne etti kardeşim?"

Kadının matematikten çok anlaması ya da güzel enstrüman çalması hiçbir şeyi değiştirmez,diyor.  Kadın ancak bir erkeği büyülediği zaman mutlu olurmuş ona göre. Bak buna külliyen yalan diyemem. Bir erkeği etkilemek evet güzel bir şey. Ama kadının kendini geliştirmesi tamamen bunun içindir, demek... Yo dostum, yanılıyorsun.

Derken karısı hamile kalmış. Sekiz yılda beş çocuk doğurmuş.

Çocuk sahibi olmakla ilgili fikirlerine katılıyorum. 


Bence de eziyet, bence de gereği yok.





Bugünün annelerini anlatıyor sanki ahaha

Yani Pozdnışev için evlilik özetle şu:

"Biz, birbirinden nefret eden, birbirinin hayatını zehirleyen ve bunu görmemeye çalışan, birbirine prangalanmış iki mahluktuk." sf.61

Ve yavaş yavaş işin civcivli kısmına geliyoruz.

Bir adam çıkageliyor.

Kemancı.

Ve Pozdnışev tam bir gavat gibi bu adamı karısının kucağına atıyor. Evet.

Kemancıyı karısıyla tanıştırıyor. Karısı da piyano çalıyor. Daha tanıştırdığı an ikisi arasında bir şey olacağını hissediyor. Daha ilk anda. Peki ne yapıyor? Kemancıyı evine davet ediyor. "Karım piyano çalar, sen de keman çalarsın, beraber çalarsınız. Kreutzer Sonat çalın hatta, ne güzel Beethoven Beethoven." diyor. 

Bir yandan kıskançlıktan kuduruyor, bir yandan da kendi ağzıyla davet ediyor. Neymiş efem, çağırmazsa korkaklık olurmuş. Çağırman da gavatlık oluyor, kusura bakma da.

Bence adam karısını sevmiyor ya. Karısını öldüresi var. Ama sırf sevmiyor diye öldüremez. Öldürebilmek için istem dışı bir şekilde bu bahaneyi kendisi oluşturuyor. Bence böyle.

Sonra bir gün iş için şehir dışına gidiyor. Ama aklı evde kalıyor. Ya onun yokluğunda karısı ile kemancı...

Bu şüpheye daha fazla tahammül edemiyor ve eve adeta baskın yapıyor.

Şüphelerinde haklı çıkıyor, gecenin bir vakti karısı ve kemancı evde, odada baş başalar.

Sonra da dellenip karısını öldürüyor. Aslında önce kemancıya yelteniyor ama kemancı kaçıyor. Sonra karısı "Yanlış anlıyorsun, zannettiğin gibi değil..." deyince karısını bıçaklıyor.

Burada ben de adamın yerinde olsam, öldürmek değil tabi de dehşetli sinirlenir ve üzülürdüm. Burada Pozdnışev'e hak veriyorum. Gecenin bir vakti neden kadın ve adam odada yalnız? Neden? NEDEN? NE GEREĞİ VAR?

Pozdnışev geldiğinde karısı ve kemancı bir şey yapmıyorlar aslında. Öyle bir yatakta basma ya da samimi bir şekilde yakalanma durumu yok. Ama yine de az evvel dediğim gibi NE GEREĞİ VAR? NEDEN YALNIZSINIZ GECENİN BİR VAKTİ? NEDEN?

Ben de bu durumdan rahatsız olurdum. 

*

Kitabın sonunda Tolstoy'un bu kitabın ardından gelen eleştiri ve sorulara yanıtı var. Kendi dünya görüşünü ve din yorumunu anlatmış. 

Açıkçası Tolstoy'u pek tanımıyorum. Bu kitabı edebi açıdan tartışmayacağım elbette, o kadar hadsiz değilim ama bahsi geçen düşünceler çok çirkin. Haklı/haksız ayrımını yapamayacağım. İlişkilere dair çıkarımlar hep yaşadıklarımızdan, tecrübe ve gözlemlerimizden oluşuyor. Örneğin hayatında hiç aldatılmamış birinin ilişkilerinde sadakat ve güvenle ilgili kafasına takılan şeyler olmayacaktır. Çünkü bunu düşünmesini gerektiren bir durum olmamıştır. Ama bunu deneyimlediğinde artık onun da bu konuda söyleyecekleri olacaktır.

Tolstoy da anladığım kadarıyla bu minvalde bir şeyler yaşamış. Bir ağız yanma durumu olduğunu sanıyorum. 

Bir gün diğer kitaplarını ve hayatını da okursam daha iyi anlarım. 


*

Altını Çizdiklerim:

(Altını çizdim ama onayladığımdan, hmm ne güzel söylemiş, dediğimden değil, kimisi "Oha hayvan" dediğim laflar:

"Çoğu kadının sahip olduğu bir alışkanlıkla, yani konuştuğu kişinin söylediği sözlere değil de o insanın ne söyleyeceği üzerine kendi kafasında yarattığı sözlere yanıt veren bir alışkanlıkla ekledi." sf.6

"Herhangi bir bedensel ilişkide ahlaksızlık söz konusu değildir, hiçbir fiziksel çirkinlik de ahlaksızlık değildir; ahlaksızlık, yani gerçek ahlaksızlık, bedensel ilişkiye girdiğin kadına karşı ahlaki ilişkilerden kendini bağışık tutmaktır." sf.16

"Kısa süreliğine fahişelik eden kadınların genellikle küçümsendiklerini, uzun süreli fahişelerin ise saygı gördüklerini söylememiz gerekir." sf.26

"Zaten tam bir fiziksel avarelik içindeyken tahrik edici şeyler tıkınıp durmamız, şehvetin sistemli olarak kışkırtılmasından başka bir şey değildir." sf. 27

"Kadınlar da 'Madem bizim sadece şehvet aracı olmamızı istiyorsunuz, o zaman biz de şehvet aracı olur, sizi köleleştiririz.' diyorlar." sf.31

"Mutsuz insanların kentte yaşamaları daha iyidir. İnsan kentte yüz yıl yaşar da çoktan öldüğünün ve çürüdüğünün farkında bile olmaz. Bunu kendiliğinden anlayacak zamanı yoktur, hep meşguldür." sf.63

3 yorum:

  1. Hülya hanim Yimaz Güneyin kitapini bana gönderebilirmisiniz? Ücreti neyse öderim. Saygilarla Elif

    YanıtlaSil
  2. Merhaba,

    Şuraya da yazmışsınız, yeni gördüm.
    http://birazkitap.blogspot.com.tr/2013/09/boynu-bukuk-olduler.html

    Kitap bana ait değil, arkadaşımdan ödünç alarak okumuştum.

    Ricanız üzerine internette baktım ama satışı yokmuş. Artık bir gün bir sahafta bulabilirsem seve seve gönderirim.

    Sevgiler.

    YanıtlaSil