ZİYAN
Hakan Günday
2009
Doğan Kitap
6. Baskı - Kasım 2011
252 sayfa
Bu kitap nasıl halkı askerlikten soğutmak iddiasıyla gündeme gelmedi, merak ediyorum.
Ha bu sebeple gündeme gelsin demiyorum, gelmesin elbette ama, memlekette kitapların hangi gerekçelerle şikayete uğradığını görünce insan merak ediyor bu nasıl olmuş da bir şikayete konu olmamış diye.
*
Eksi çok derecede askerliğini yapmaya çalışan bir askerin hikayesi bu. O eksi çok derece, kitabın her sayfasında hissediliyor. Hava çok soğuk, çok.
Artık bu soğuktan mıdır, günlerin anlamsızlığından mıdır, hayal görmeye başlıyor asker.
Tarih sayfasından çıkmış da romanımızdaki askerin karşısına gelmiş Ziya Hurşit yani Atatürk'e suikast düzenleyen adam.
Ziya Hurşit, başlarda Atatürk'ü aslında sevdiğini ve saydığını, ama sonra ona suikast düzenleyecek noktaya nasıl geldiğini anlatıyor askere. Ve sadece bu askere anlatıyor, sadece bu askere gözüküyor.
Bu askerin de kabusu Atatürk. Kabuslarında Atatürk'ü öldürdüğünü görüyor. Halbuki Atatürk ile bir alıp veremediği yok. Neden böyle kabuslar gördüğünü bir türlü anlamıyor.
İşte ta ki Ziya Hurşit'in hayaleti karşısına çıkana kadar. Ya da hayalinde bunu görene kadar.
Ziya Hurşit ona hayatını anlatıyor. Okusun diye Berlin'e gönderildiğini, memleketi işgal edilince tutuklanan ağabeyi ve babasını kurtarmak için dönüşünü, ama onları kurtaramadan işgalin sona erdiğini, nasıl mebus olduğunu, mecliste gördüğü yolsuzlukları ve haksızca alınan kararları, devlet bütçesinin hesapsızca harcandığını, bunlara nasıl öfkelendiğini, Atatürk'ün bunlarla yeterince mücadele edemediğini ve böylece onu öldürme fikrinin nasıl aklına geldiğini.
Bir hayaletle konuştuğunu düşünen asker, ölmek istiyor. İntihar etmeye karar veriyor. Kara kaplı defterine son cümle olarak ne yazacağını düşünüyor.
"Son kelimem, 'Yoruldum' olabilirdi." sf. 92
Ölmüyor, hayaleti dinlemeye devam ediyor.
Öğreniyoruz ki Ziya Hurşit, askerin büyük büyük amcasıymış.
Buna inanmak istemeyen asker, geçmişe gidip Ziya'yı suikastten vazgeçirmeye karar veriyor. Ziya'nın gençlik dönemine gidiyor. Onu suikastten vazgeçiriyor.
*
Bu askerin adı Azil. Kitabın sonunda söylüyor bunu.
Yine sonlarda diyor ki; "Asil'in hayatı, Azil'de anlatılana kadar bir sır olarak kaldı."
Yazar burada Azil kitabına sesleniyor zahir.
*
Kitapta sadece bu askerin ve Ziya Hurşit'in hikayesi yok. Çarpıcı ve gayet de yerinde tespitler, değerlendirmeler ve yorumlar da var.
Askerliğini yaptığı geri kalmış doğu şehri, Kürtler, bedelli askerlik, okula gönderilmeyen ve küçük yaşta evlendirilen kızlar, taş atan çocuklar, kadın intiharları, askerlikteki saçmalıklar. Nietzche bile var bu romanda.
*
Kitabı üç sene önce okuduğumda da hayret etmişim hiçbir savcının sesini çıkarmamasına. Aman gerçekten böyle diye diye başına bir şey getireceğim kitabın, maazallah: http://birazkitap.blogspot.com.tr/2012/02/ziyan.html
Altını Çizdiklerim
"Çocuğunu okula göndermemenin cezası sadece para ödememekken, askerlik hizmetini yerine getirmemenin karşılığı hapisti. Ne demek istendiğini anlayabiliyorduk." sf. 18
"Kafamı dilimleyip, her bir dilimi kızartmak istiyordum." sf. 50
"İnsanın kullandığı ilk alet başka bir insandı." sf. 51
"Kar topunun içine sıkıştırılmış bir çakıl taşı gibiydim. Yaracak kafa arıyordum." sf. 50
"Sessizce nasıl ağlanır, bilmiyordum. Ama sessizce öğreniyordum. Sessizce haykırıyordum." sf. 57
"Peygamber ocağındaydım. Burada ısınmak için peygamber yakılıyordu." sf. 92
"Ben aşıktım, o kumraldı." sf.99
"Belki de insan kendini öldüremesin diye hayal etme gücüne sahipti." sf.103
sf.105 |
"Uyku deliksiz olursa, ne kabus ne de zaman geçer içinden. Bir göz kırpması kadar sürer." sf. 112
"Sahip olduğuna sahip çıkmaktan geçiyordu, huzura giden yol." sf. 118
"Benim delirmemin herhangi bir nedeni yoktu. Ben, deli doğmuştum." sf.118
"Söyleyecekleri hiçbir söz olmadığı ve kelimelerin hiçbir anlamı kalmadığı için sürekli 'Amına koyayım!' diyen çocukları görüyordum." sf. 119
"Dünyanın bütün ordularının bütün üniformaları aynı kumaştan dikilir, asker. Görünmezlik kumaşı. İçine girdiğin anda kaybolursun." sf. 119
"Belki binlerce kilometre uzaktaydım ama aptallığın kokusu o kadar çabuk yayılıyordu ki Osmanlı'da neler olup bittiğini anlamamak için insanın burnunu tıkaması gerekiyordu." sf.122
"Kumarbazların yönettiği bir devlet sürekli kazanamazdı." sf.122
"Haritanın sağı, ruhi bunalımda hepsi bu." sf.132
"Bombalı araçlara karşı tek savunma tekniğimiz şuydu:
'Bizi mi bulacak, amına koyayım?" sf.158
"Çirkin sesleriyle türkü söyledikçe güzelleşen çocuklar gibi." sf.159
"Emir ve eziyet arasında bir saç teli kadar fark vardır. O tel beyazlaştıkça, emri verenin, ere insan gibi davranma ihtimali yükselir." sf. 176
"Askeri bayramlaşmanın dört şartı da yerine getirilmiş olmalıydı: Örtülü bir masa, kolonya, çikolata ve plastik çiçek." sf.177
"Doğduğum günden beri, kafatasımın içinde, dünyadan daha hızlı dönen beynim artık durmuştu. Özgürlük buydu!" sf. 186
"Kahramansız büyümüş biri olarak, içimde birikmiş olan bütün hayranlık, dökülecek deniz arıyordu." sf.190
"Jeologlara sabır taşının sertlik derecesini sormak lazım." sf.194
"Hayatını kazanmak, onu bir yerlerde kaybetmiş olanlar içindi." sf. 211
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder